Topluma Bakış

4vf2...Un4z
13 Jan 2024
14

Sosyoloji, toplumu, toplumsal olguları ve kurumları yapısı ve değişimi açısından ele alır. Toplumsal hayatı ise dil, kültür, değerler, toplumsal etkileşim, farklılaşma ve değişim temelinde inceler. Ancak, sosyolojinin mikro düzeyde kişiler arası ilişkileri ve küçük ölçekli toplumsal organizasyonların yapılarını ve işleyişlerini makro düzeyde ise, genel sorunları, toplumsal sistemleri ve organizasyonları konu edinmesi, hem sosyolojinin ne olduğuna yönelik tartışmalarda, hem de sosyologların yaptığı çalışmalarda şaşkınlık yaratacak bir çeşitlilik meydana getirmektedir. Buna rağmen bazı ortak nitelikleri tespit etmek mümkündür. Ortak özelliklerden biri, sosyolojinin, diğer insanlarla münasebet halinde bulunan bireyi ve toplumsal yaşamın bireyin düşüncelerini ve eylemlerini etkileyen tüm yönlerini ele almasıdır. Diğeri ise, kişiler arası münasebetleri, sosyal grupları, kurumsal süreç ve organizasyonları; sosyal yaşamdaki değişimin ve durağanlığın sebeplerini ve sonuçlarını toplumsal sistemin diğer unsurları ile etkileşimi bağlamında araştırmasıdır. Sosyoloji, sosyal grupları ve toplumsal münasebetleri, yani insanların diğer insanlarla nasıl etkileşimde bulunduklarını, iletişim, dil, toplumsal statüler ve roller bakımından; bürokrasi, medya gibi toplumsal kurumları ve sosyal davranış kalıplarını da, hem kendi oluşum ve işleyiş süreçleri, hem de bireylerin bunlarla münasebeti açısından inceler. Birey ise sosyolojide, toplumsal davranışın sebepleri ve sonuçları açısından, yani sosyal çevresi, politik tercihleri, statüsü, kimliğinin unsurları, sosyal çevresinden etkilenme biçimi gibi sosyolojik kategorilerden yararlanılarak ele alınır. Bazı yaklaşımlar, ekonomik, kültürel veya dinsel faktörlerin bireye ve sosyal ilişkilere etkisini vurgulama eğilimindedir. Diğerleri ise, toplumsal aktörlerin hayatı algılama, yorumlama ve bu çerçevede davranma biçimlerine ağırlık vermeyi yeğler. Kısaca, kimi sosyologlar toplumsal yaşamı anlamaya ve açıklamaya çalışırken topluma, kimileri de bireye öncelik tanırlar. Burada öncelikleri belirleyen, sosyologun hangi bilimsel paradigmayı (pozitivist, açıklayıcı/idealist, anlayıcı) ve hangi sosyolojik teoriyi (işlevselcilik, çatışma kuramı, etkileşimcilik ya da fenomenoloji gibi) benimsediğidir. 
Gerçekliğin toplumsal doğası ve inşâsı ile ilgilenen sosyoloji, toplumsal gerçekliğin insan eylemleri ile kurulduğuna, insanlarca üretilen kültürel araçlar ve toplumsal kurumlar tarafından sürdürüldüğüne ve aslında her gün yeniden kurulduğuna dikkat çeker. Gündelik gerçekliklere veya sağduyu bilgisine bir sorgulama mesafesinden bakan ve hazır cevaplara mesafeli olan sosyologlar, tekil açıklamalara da topyekûn değerlendirmelere de kuşkuyla yaklaşırlar. Genel kabuller, resmî görüşler yahut yaygınlık kategorisi, onların açıklamaları için sorgulama alanlarıdır. Sosyoloji eleştirel bir yaklaşımı gerektirir ve çoğu zaman eleştirel yorumlara ulaşır. Tarihsel, siyasal, kurumsal süreçleri veya eşitsizlik, ayrımcılık, sosyal adalet yahut eğitim gibi konuları ele alırken, açıklarken eleştirel ve şüpheci davranmak durumundadır. Bilginin toplumsal kökenlerini araştırma, bilen ile bilinenin –toplumsal aktörler çoğu zaman kendi bilgilerinin kesin, kanıtlanmış ve şüphe götürmez olduğuna inanırlar/varsayarlar– arasına mesafe koyma ve onu bilinir olmaktan çıkarma (defamiliarization) sosyolojinin işidir. Kültürel sermaye ile kurumsal pratiklerin hangi türden bilginin meşru olduğunu belirleme gücü de sosyolojik sorgulamayı gerektirir. Zira bilginin toplumsal karakterini öne çıkarmak, dili, kültürü ve kolektif olanı vurgulamak demektir. 
Sosyologlar dine yönelik araştırmalarında kurumsal bir bakış açısı kullanırlar. Bir dinî inancın geçerliliği, değeri yahut faydası hakkında değerlendirme yapmak yerine, dindarlığın temel boyutlarını tespit etmeye, tanımlamaya ve anlamaya çalışırlar. Bu anlama çabası dinî grupların örgütlenme biçimlerinden, yarattıkları kültürel dinamiklere; dinin toplumsal bütünleşme veya çatışmadaki rolüne; din ile toplumsal yaşamın diğer sahaları arasındaki ilişkiye kadar uzanır. Din sosyolojisi alanında yapılan çalışmalardan tarihî ve tipolojik karakterde olanlar da emprik araştırmalar da, dinî inançla toplumsal alandaki bazı tutum ve davranışlar arasındaki ilişkiyi tespit etmeyi amaçlar. Dinî grupların gelişimini ve organizasyon biçimlerini konu edinen çalışmalar ise, zihniyet yapılarının çözümlenmesi için elverişli malumatlar sunar.
Yaşanan çeşitli değişimler karşısında bireylerin veya toplumun geliştirdiği toplumsal uyum stratejileri kadar, uyumsuzluklar ve sapma biçimleri de sosyolojinin konusudur. Bazen bireylerin veya toplulukların toplumsal güçlerle mücadele biçimleri, bazen de toplumsal güçlerin birbirleriyle olan mücadeleleri sosyolojinin ilgi alanına girer. Sosyologlar, toplumsal normlara, kurallara yahut kurumsal süreçlere uyumsuzluğun ortaya çıkardığı sorunlarla; din, gelenek ve moda gibi toplumsal olguların değişim yaratma yahut değişime direnme gücü gibi konularla da meşgul olurlar.
Din, felsefe, teoloji, tarih, psikoloji, pedagoji, dinler tarihi gibi pek çok disiplinin konusudur ve din sosyolojisi bunlarla konu benzerliği yanında yöntem ve amaçları bakımından da benzerlikler taşır. Disiplinlerin aralarındaki sınırlar çok kesin olmamakla birlikte, sosyoloji, normatif olmayan karakteri ile insanların neden, nasıl inanması ve eylemesi gerektiğini söyleyen teolojiden ve pedagojiden; dinin, dinsel bilginin kaynaklarını ve içeriğini sorgulayan felsefeden ayrılır. Yine psikolojinin dine ilgisi temelde, bireyin dinî yaşantısına yönelikken, sosyoloji, dinin toplumda oynadığı rolü, toplumsal davranışa, kurumsallaşmaya katkısını, toplumsal olgularla münasebetini ve toplumsal tezâhürlerini ele alır. Tarih ise, tekil ve benzersiz olaylara ağırlık veren idiografik karakteri ile genellemeler ve soyutlamalar vasıtasıyla toplumsal yasalar ve modeller üretme arayışında olan sosyolojik paradigmayla ayrışır. 
Sosyolojinin dine yaklaşımı Dinler Tarihi’nden de farklıdır. Dinler tarihi, dünya dinlerinin tarihsel gelişimlerine ve muhtevalarına dair detaylara ve dinî gelenek, ritüel ve dogmaların tanımlanmasına ilgi duyarken; din sosyolojisi, dinlerin tarihsel gelişimlerine, dinî fikirlerin, ritüellerin ve diğer dinî pratiklerin içeriğine ancak dinî hayatla onun toplumsal bağlamı arasındaki münasebetin anlaşılmasına yapacağı katkı nispetinde ilgi duyar.
Din sosyolojisi, dinleri, grup mensubiyetinin dinamikleri, toplumsal grupların yapısı ve değişimi açısından; sosyal olayları ise dinî hayat, inançlar, davranışlar, dinî gruplar ve cemaatler üzerindeki etkileri bakımından inceler. Dinin aracılık ettiği veya başrolde olduğu toplumsal münasebetleri ve kurumları; bunların bağlı bulundukları tarihsel, toplumsal veya kültürel şartları ve meydana getirdikleri değişimleri ele alır. Din sosyolojisi, dinin toplum hayatındaki yerini, işlevlerini, dinsel örgütlenme biçimlerini, kurumsallaşmış dinî otoriteyi ve dinin aile, ekonomi, ahlâk ve siyaset gibi diğer sosyal kurumlarla etkileşimini konu edinir. Toplumsal olguları, sosyal etkileşim ve kurumsallaşma modelleri açısından ve bunların oluşum, değişim süreçlerine dinin katkısı veya o alanlarda meydana gelen değişimlerden etkilenmesi bakımından sorunsallaştırır. Bizim araştırmamız açısından özellikle vurgulanması gereken husus, din sosyolojisinin sosyal davranış örüntülerini, zihniyet yapılarını incelemesi ve bu incelemeler neticesinde dinî hizmetler, dindarlığın boyutları, dinsel eğilimler, inançlar ve bunların ekonomi, politika, aile hayatı, eğitim, boşanma, intihar, sekülerleşme, moda gibi tutum, kabul ve davranışlarla münasebetine dair ulaştığı sonuçlar ve bunlara yönelik değerlendirmelerdir. Ulaşılan sonuçların ve bunlara yönelik değerlendirmelerin yine sosyoloğun içerisinde konumlandığı paradigmanın ve kuramsal yaklaşımın rengini taşıyacağını da ifade etmeliyiz. Örneğin işlevselci bakış açısıyla din, toplumsal sistemin işleyişine katkısı ve sosyal dayanışmanın, kontrolün meydana gelmesine ve sürdürülmesine etkisi açısından sosyolojik ilginin konusu haline gelir. Çatışmacı perspektif ise dini, egemenlik, iktidar ve toplumsal sınıflar temelinde, gücü elinde bulunduran bireylerin veya grupların konumlarını meşrulaştırmalarını sağlayan bir vasıta olarak ele alır. Kendi perspektifimiz açısından, bir dine mensubiyetin, sahip olunan dinsel kimliğin, belli bir cemaate bağlılık gibi hususların insanın nerede doğduğuyla, nerede, ne zaman ve kimlerle yaşadığıyla ilgili olduğu, dahası, içinden gelinen dinî kültürün insanların siyasal tercihlerini, ekonomik etkinliklerini, toplumsal tercihlerini nasıl etkilediği ve bunlardan nasıl etkilendiği de vurgulanması gereken hususlardandır. Yine, örneğin dinin bir toplumsal inşâ olduğu fikri herhangi bir dindar için kabul edilmesi neredeyse imkânsız bir fikirdir. Din ve dine dair meselelerde inanılagelen, geniş toplumsal kesimlerce yaygın biçimde kabul ve temsil edilen ‘bilgi’ye yönelik her tür sorgulama veya gerçekliğinden kuşku duyulmayan iddia ve talepleri insan ürünüymüş gibi görme infiale yol açar. Dinin bütünüyle toplumsal inşâ olduğunu iddia eden ve aşkın varoluşu reddeden sosyologlar yanında, dinin gerçeklik iddialarının doğruluğunu veya yanlışlığını araştırmanın sosyolojinin işi olmadığını düşünenler de vardır.

Get fast shipping, movies & more with Amazon Prime

Start free trial

Enjoy this blog? Subscribe to kdrbykdg

1 Comment