BOZUK (Part 1)
Bilmem sizi niçin rahatsız ediyorum? Öyle ya, tüm bunları çok sevgili günlüğüme yazabilir böylece kimsenin değerli zamanını almamış olurdum. Ne de olsa hiçbir şey için vaktimiz yok. Ama ne yaparsın insan anlatmak istiyor. Bir dinleyenin olmadığını bilse bile anlatmak… Onun müşfik dostlar gibi sınırsız rahatlığında huzur bulmak... Neyse, sözü uzatmayacağım. Dinleyiniz. O gün işten biraz geç saatte çıktım ve eve gitmek için yürümeye başladım. Bu mutat ve sıradan hareketi telaffuza lüzum var mıydı bilmem ama anlatacağım garip olay böyle başladı. Ne vakit hatırlasam tekrar yaşamış gibi oluyorum.
Şehri tam ortasından ikiye bölen ve günümüzde yürüyüş için kullanılan eski tren yolundan eve dönmekteydim. Az ilerideki sokak lambası iki metre çapında alanı sanki diğerlerinden daha ihtişamlı parlatıyordu. Altında uzun sakallı, mutaassıp, üstü başı hırpani fakat heybetli bir yaşlı adam oturmaktaydı. Başında takkeye benzeyen bere, sırtında yıpranmış deri yelek vardı. Berisinde baskül duruyordu.(Ben tartı diyordum.) Sokakta görmeye aşina olduğum bu görüntü önümde yeni pencereler açmışçasına ruhuma tesir etti. Görkemli ama aynı zamanda mahzun tablonun bende üzüntüye bulanmış merhametler uyandırdığını hissettim. Ve kendimi o anda suçlu buldum.(Tam da bu yüzden.) Dikkatimi çeken adama bakarken göz göze geldik. Gözlerinin, ruhumu gören manalarla dolu olduğunu söylesem abartmış olur muyum, bilmem. İçimi tüm çıplaklığıyla görmesinden tedirgin ve bundan müteessir yanından geçiverdim. Biraz uzaklaştıktan sonra tehlikenin cezbesine kapılmış bir tecessüsle geri döndüm. Dikildim heybetli adamın karşısına:
“Merhaba. Kolay gelsin.”
“Aleykümselam”
“Müsaade var mı?” Tartılmak için soruyorum.
“Müsaade Allah’ındır.” Diyor.
Yaşadığım her an şuurumda yeniden canlanıyor. Basküle çıkıyorum. Aslında kilomu aşağı yukarı biliyorum lakin nedendir bilinmez beni tatlı bir merak almış. Evet, basküle çıkıyorum ama ne göreyim? İbre yerinden oynamıyor. Yanlış mı görüyorum acaba? Eğilip daha dikkatli bakıyorum. Kıpırdamıyor. İnip tekrar çıkıyorum. Yok! Huzursuzlanıyorum ve daha sağlam basıyorum. Olmuyor. Dizlerim üzerinde esniyorum. Artık çekinmesem zıp zıp zıplayacağım. Nafile sıfır kilo çekiyorum. Nedenini anlayamadığım muazzam utancı sonuna kadar yaşıyorum. Bir sıkıntı basıyor. Korkudan ellerimle gövdemi yokluyorum. Evet, buradayım. Adam karşımda, ayaklarım şurada. Boncuk boncuk terliyorum. O lambayı izliyor. Pervaneler ışıkta oynaşıyor.