İZMİR’DE NERELERİ GEZMELİYİZ?
Dostlar bugün Egenin incisi Cağnım İzmir'i yazmak istedim. İzmir 9 Eylül Üniversitesinden yaz okulu almıştım. Bir de Özdere de tatil yapmıştım. Sanırım kalbim Ege de kaldı... Nereden başlayacağıma bir türlü karar veremediğim için sıralama yapmadım.
İzmir Saat Kulesi
İzmir Saat Kulesi Nerede?
Tarihi yapı, İzmir’in Konak İlçesi'nde Valilik binasının karşındadır.
İzmir Saat Kulesi Ne Amaçla Yapılmıştır?
İzmir’in sembolü olan İzmir Saat Kulesi, Osmanlı Padişahı Sultan II. Abdülhamid’in tahta çıkışının 25'inci yıldönümü kutlamaları dahilinde 1901 yılında inşa edilmiştir. İzmir Valisi Kıbrıslı Kâmil Paşa, oğlu Bahriye Mirlivası Said Paşa ve Belediye Reisi Eşref Paşa’dan oluşan bir komisyon tarafından yaptırılmıştır. 25 metre yüksekliğinde, dört katlı ve sekizgen planlıdır. Yapıda kullanılan Kuzey Afrika’ya özgü sütun başlıkları, at nalı kemerler ve yapının cephelerinin hiç boşluk bırakılmayacak şekilde doldurulması, kökeni Kuzey Afrika ve Endülüs’teki yapılarda bulunabilecek olan bir mimari anlayışa sahip olduğunu gösteren oryantalist üsluba işaret eder.
Kulenin saati Alman İmparatoru II. Wilhelm tarafından hediye edilmiştir. Mimarlığını İzmirli mimar olan Fransız asıllı Raymond Charles Pere’nin üstlendiği Saat Kulesi’nin inşaatında kullanılan yeşil ve kırmızı mozaikler Efes’ten, esas bünyeyi oluşturan taşlar ise Sarayköy’den getirilmiştir.
Pere’nin, saat kulesi ile ayni tarihte inşa ettiği ve Sultan’ın 25'inci yılını simgelemesi sebebiyle 25 musluklu olarak tasarladığı sekizgen havuz ne yazık ki bünyesinde bulunduğu İzmir Sarı Kışla ile birlikte günümüze ulaşamamıştır.
Somaki mermer sütunlara sahip Saat Kulesi, 1928 ve 1974 yıllarında meydana gelen şiddetli depremlerde hasar görmüştür. 1974 yılındaki 5,2 şiddetinde olan depremde kulenin saati depremin olduğu saat 02.04’te durmuştur. İki yıl içinde kule tekrar onarılmış ve saati günümüze kadar çalışır hale gelmiştir.
Selçuk– Şirince Köyü
İzmir'in Selçuk İlçesi'ne bağlı ve Selçuk'a 8 kilometre mesafede tarihi mimarisi korunmuş turistik bir köydür. Özgün adı olan Kırkınca'nın efsanevi bir çağda dağlara vuran kırk kişiye atfen verildiği rivayet edilir. Rum telaffuzunda Kirkice, Kirkince ve nihayet Çirkince gibi biçimler alan bu ad, Cumhuriyet'in ilk yıllarında dönemin İzmir valisi Kazım Dirik'in talimatıyla Şirince şeklinde resmileştirilmiştir.
19. yüzyılda, özellikle ihracata yönelik incir üretimiyle ünlü, 1800 haneli bir Rum kasabası olarak bilinmekteydi. 1923'te Türkiye-Yunanistan nüfus mübadelesi sonucu Rumların ayrılmasıyla (Çoğu Katerini'nin Nea Efesos köyüne yerleşmiştir), Kavala'nın Müştiyan (Moustheni) ve Somokol (Domatia) köylerinden gelen mübadillerle iskân edilmiştir. Köyün evvelce bağcılık, şarap üretimi ve zeytinciliğiğe dayalı olan ekonomisi, bir tütün bölgesinden gelen yeni sakinlerinin elinde bir süre sekteye uğramış, ancak son yıllarda artan turistik önemine paralel olarak, bu sektörler yeniden gelişmeye başlamıştır. Bağcılık ve zeytinciliğin yanısıra, şeftali, incir, elma, ceviz yetiştirilir.
1950'li yıllarda 2000-3000 civarında iken sonradan 700'e kadar düşen köy nüfusu, 1990'lı yıllardan itibaren turizmin gelişmesiyle birlikte tekrar yükseliş eğilimi içine girmiştir. Köyde halen bazı Rum evleri pansiyon olarak hizmet vermektedir.
Alsancak Kordonboyu
Şiirlere ve şarkılara esin kaynağı olmuş, romantik günbatımı, imbatı, kafeleri, balık lokantaları, şık mağazaları, geçit törenleri, koşu ve bisiklet parkurlarıyla ünlü Alsancak semti İzmir’in en popüler gezi ve eğlence merkezidir. Sahil şeridi “Kordonboyu” (I. Kordon), Kıbrıs Şehitleri Caddesi, çarşısı, Gündoğdu Meydanı, Cumhuriyet Meydanı, rum evleri, kiliseler, sinagoglar, kordonun ilk iskelesi olan Pasaport İskelesi, II.Kordon eğlence dolu zaman geçirilebilecek oldukça hareketli ve keyifli yerlerdir.
Efes Antik Kenti
Dünya Miras Listesi'ne alınan “Efes” Dünya Miras alanı; Çukuriçi Höyük, Ayasuluk Tepesi (Selçuk Kalesi, St. John Bazilikası, İsa Bey Hamamı, İsa Bey Camii, Artemision), Efes Antik Kenti ve Meryem Ana Evi olmak üzere dört bileşenden oluşmaktadır.
Antik Dönem'in en önemli merkezlerinden biri olan Efes, tarih öncesi dönemden başlayarak Helenistik, Roma, Doğu Roma, Beylikler ve Osmanlı dönemleri boyunca yaklaşık 9000 yıl kesintisiz yerleşim görmüş ve tarihinin tüm aşamalarında çok önemli bir liman kenti ve kültürel ve ticari merkez olmuştur.Helenistik ve Roma Dönemi'nin üstün kentleşme, mimarlık ve dini tarihine ışık tutan simgeleri barındıran Efes’te farklı dönemlere ait en üstün mimari ve kent planlama örnekleri bulunmaktadır.MÖ 8. yüzyıla tarihlenen ve Antik Dönem'in yedi harikasından biri olarak ünlenen kült merkezi Artemision, Hz. Meryem’in İsa’nın annesi olarak kabul ve ilan edildiği 431 tarihli Ekümenik Konsülün gerçekleştiği yer olan Meryem Kilisesi, İsa’nın havarilerinden biri olan ve Yahya İncili’ni Efes’te yazan St. John’ın mezarı üzerine inşa edilen Bazilika gibi Erken Hristiyanlık Dönemi'ne şahitlik eden benzersiz eserleri, günümüzde Hristiyanlar tarafından hac mekanı olarak kabul edilen Meryem Ana Evi ve Beylikler Dönemi'nde inşa edilen İslam yapıları ile Efes aynı zamanda dini tarih açısından da bugün hala ayakta olan benzersiz bir birikim sunmaktadır.
Yedi Uyuyanlar Mağarası
Efes Antik şehrinin yakınlarında, Panayır Dağı eteklerinde bulunan Yedi Uyuyanlar Mağarası'na Vedius Gymnasium’unun yanından doğuya doğru dönen asfalt yoldan giderek ulaşılabilir. Burası, hem İslam dininde, Hem Hristiyanlıkta söz edilen Yedi Uyuyanlar –ya da Yedi Uyurlar- hikâyesindeki yedi gencin uyuduğu mağara olarak bilinir.
Müslümanlar tarafından Kuran’da Kehf suresinde sözü edilen Ahsab-ı Kehf Mağarası’nın günümüzde daha çok Tarsus’ta ya da Afşin’de bulunan mağara olduğu kabul edilirken Hıristiyan dünyası Efes’teki bu yeri benimsemiştir.
Yedi Uyurlar Efsanesi
Farklı kaynaklarda farklı ayrıntılarıyla anlatılan efsaneye göre MS 250 yılı civarında İmparator Decius zamanında yaşayan yedi Hıristiyan genç (Bunlar, birçok kaynakta adları farklı verilen Malta, Malchus, Martinianus, Dionysius, Yohannes, Serapion ve Konstantinus’tur. İslamiyette ise Debernuş, Mesliha, Kafeştateyyuş, Sazınuş, Mekselina, Mermuş, Yemliha ve köpekleri Kıtmir’in adı geçer) imparatorun tanrılaştırıldığı tapınağa kurban sunmayı reddeder ve ölüm tehdidi alınca bir mağaraya sığınırlar. Hükümdar da mağaranın girişine duvar örülmesini emreder. Yedi Uyurlar bir süre sonra uykuya dalar. Gençler uyanır ve her şeyden habersiz olarak yiyecek almak için kente giderler. Bir fırından ekmek almak isteyen Yemliha eski parayı verince artık Decius’un (249-251) değil II. Theodosius’un zamanında (408-450) olduklarını ve arkadaşlarıyla yalnız bir gece değil, 200 sene boyunca uyuduklarını öğrenir. Hıristiyanlık Roma İmparatorluğu’nun her yanında yaygınlaşmıştır artık. Yemliha mağaraya geri dönüp durumu anlatınca, tüm arkadaşlar tekrar uyumaya karar verir ve bir daha uyanmazlar.
Yedi gencin ölümünden sonra büyük bir cenaze töreni yapıldığı ve gömüldükleri mağaranın üzerine bir kilise inşa edildiği söylenegelir.Burada geçmiş yıllarda yapılan kazılarda, bir kilise ve çok sayıda mezar bulunmuştur. Mezarlarda ve kilisenin duvarlarında kutsal sayılan Yedi Uyuyanlar’a hitap etmek üzere yazılmış yazıtlar görülünce burasının efsanevi kilise olduğu kabul edilmiştir. Yakın çevresinde de Efes Antik Kentinin önemli mezarlık alanlarından birisi bulunmaktadır.
Hisar Camisi
Hisar Camisi, 1592 yılında Yakup Bey tarafından yaptırılmıştır. İzmir’in en büyük ve gösterişli camisidir. Merkezî bir kubbe ve bunun etrafında yer alan küçük kubbelerle örtülü bir harim mekânı (ibadet edilen asıl mekân) ile kubbeli bir son cemaat yerinden oluşmaktadır.
Yenilenen minaresi ile cami, klasik dönem Osmanlı camilerinin tipik özelliklerini taşımaktadır. Cami içindeki kalem işi süslemeleri, hat sanatının inceliklerinin sergilendiği panolar ve mihrap-minber işçiliği Türk sanat zevkinin en iyi örneklerindendir. Cami 1813, 1881, 1927 ve 1980’li yıllarda onarım görmüştür.
Meryem Ana Evi
Selçuk’a 9 kilometre uzaklıktaki Meryem Ana Evi Bülbül Dağı üzerinde bulunmaktadır. İsa’nın ölümünden 4 ya da 6 yıl sonra St.John’un Meryem Ana’yı Efes’e getirdiği bilinmektedir. 1891 yılında Lazarist papazlar Alman rahibe A.Katherina EMERICH’in rüyası üzerine Meryem Ana’nın son günlerini geçirdiği evin araştırmalar sonunda bu yer olduğunu ortaya çıkarmışlardır. Bu olay Hristyanlık dünyasında yepyeni bir buluş olmuş ve din alemine ışık tutmuştur. Haç planlı ve kubbeli olan bu yapı daha sonra restore edilmiştir. Müslümanlarca da kutsal sayılan evde Papa VI.Paul’un 1967 deki ziyaretinden sonra her yıl Ağustos ayının 15 . gününden ayinler düzenlenmekte ve bu ayinler büyük ilgi görmektedir.
Kızlarağası Hanı
Kızlarağası Hanı, İzmir’in en iyi korunmuş tarihi hanlarından biridir.
Sultan III. Ahmet ile Sultan I. Mahmut’un Dârüssaâde ağalıklarını yapan Hacı Beşir Ağa tarafından, 1744 yılında yaptırılmıştır. Handa bulunan çeşmenin kitabesinde 1675 tarihi yazsa da söz konusu çeşmenin başka bir yerden getirilerek buraya yerleştirildiği düşünülmektedir. Ayrıca, han yapılmadan önce aynı yerde bir çeşme bulunduğu ve kitabenin o çeşmeye ait olabileceği de varsayımlar arasındadır.
Kemeraltı Çarşısı’nın içinde, Halim Ağa Çarşısı olarak bilinen bölgede yer alan han, günümüze kadar ulaşmış İzmir’deki nadir Osmanlı mimarisi örneklerindendir. Yapı, diğer Osmanlı hanları gibi çarşılı ve avlulu hanlar düzenindedir. Dört bin metrekarelik kareye yakın dikdörtgen planlı ve avluya bakan kısımları iki katlıdır. Çuha ve Cevahir adlarında tek katlı iki bedesteni ve yaklaşık 500 metrekarelik avlusuyla görkemli bir handır. 1988-1993 yılları arasında restore edilerek turistik bir çarşı olarak kullanılmaya başlanmıştır.
İzmir’e yolunuz düştüğünde Kızlarağası Hanı’nda bulunan çeşitli el sanatları, halı, kilim, gümüş takı, giyim ve hediyelik eşya dükkânlarını gezebilir; Kemeraltı’nın mistik havasını soluyarak hanın avlusunda bir çay molası verebilir ve İzmir’e özel fincanda pişen Türk kahvenizi yudumlarken günün yorgunluğunu atabilirsiniz.
Selçuk Efes Müzesi
Efes Müzesi, Efes ve yakın çevresinde bulunan Miken, Arkaik, Klasik, Hellenistik, Roma, Bizans, Selçuklu ve Osmanlı devirlerine ait önemli eserlerin yanı sıra kültürel faaliyetleri ve ziyaretçi kapasitesi ile de Türkiye'nin en önemli müzelerinden biridir. Efes Müzesi'nin ağırlıklı olarak bir antik kentin eserlerini sergileyen müze olması nedeniyle kronolojik ve tipolojik bir sergileme yerine, eserlerin buluntu yerlerine göre sergilenmeleri tercih edilmiştir. Buna göre salonlar, “Yamaç Evler ve Ev Buluntuları Salonu”, “Sikke ve Hazine Bölümü”, “Mezar Buluntuları Salonu”, “Efes Artemisi Salonu”, “İmparator Kültleri Salonu” olarak düzenlenmiştir. Bu salonların yanı sıra müzenin iç ve orta bahçelerinde, çeşitli mimari eserler ve heykeltıraşlık eserleri, bahçe dekoru içinde ve uyumlu olarak sergilenmektedir.İki büyük Artemis heykeli, Eros başı, Yunuslu Eros heykelciği, Sokrates başı, Efes Müzesi'nin dünyaca tanınmış ünlü eserlerinden bazılarıdır. Efes Müzesi koleksiyonlarında halen yaklaşık 64 bin eser bulunmaktadır.
Efes Müzesi'nin müze, Efes ve Selçuk içinde yeni düzenlemeler sonucu ziyarete açılan yeni bölümleri:
1- Arasta ve Hamam Bölümü: Müzenin orta bahçesine bitişik, müze ile bütünlük oluşturan bölümde eski Türk kasabalarında ticaret hayatı ve kaybolmaya yüz tutan çeşitli el sanatları canlı olarak sergilenmektedir. Tarıma bağlı yöresel yaşamda önemli yer tutan tahıl öğütme sisteminin (değirmenler) gelişimi ve farklı tipleri ile bakırcılık ve göz boncuğu yapımı; Türk çadırlarının sergilendiği bölüm içinde eski Türk yapısı ve 16. yüzyıla ait Osmanlı hamamı da restore edilerek sergi alanında değerlendirilmiştir.
2- Ayasuluk Kitaplığı: Efes Müzesi'nin arka sokağı içindeki eski bir Türk yapısı (14. yüzyıl) müze tarafından restore edilmiş, yapıya semt halkının günlük gazete ve kitap okuyabileceği küçük bir kitaplık işlevi kazandırılmıştır.
3- Görme Engelliler Müzesi: Efes aşağı agoradaki antik dükkânlardan biri, restorasyonu yapılarak görme engellilerin gezebileceği bir müzeye dönüştürülmüştür. İki bölümden oluşan bu müzede kopya ve orijinal eserler sergilenmektedir.
Efes Müzesi'nin öne çıkan eserleri
Sokrates Başı
Dalgalı saçları, sakalı ve üst dudağını kapatan bıyığı ile Sokrates portresi, kaliteli beyaz mermerden yapılmıştır.
Eros Başı
Beyaz, oldukça kaliteli mermerden yapılmış ve ince bir işçiliğe sahip Eros Başı boyundan kırıktır. Baş hafif sağa doğru eğiktir ve bu duruş Eros’un elinde tuttuğu yaya baktığını göstermektedir.
Marcus Aurelius
Roma İmparatoru ve Stoacı filozof Marcus Aurelius, kaliteli beyaz mermerden ince bir işçilikle yapılmıştır. Sağ omzunda bir fibula ile tutturulan Paludamentum giymiş imparatorun alnındaki kırışıklıklar belirgindir.
Mısırlı Rahip
Bronzdan yapılmış ve dikdörtgen bir kaide üzerinde duran heykelde, tipik Arkaik dönem duruşu görülmektedir. Sol ayak öne atılmış, kollar gövdeye paralel durmaktadır ve heykelin sol elinde bir obje vardır. Saçsız olan figürün gözleri çekiktir ve yüzünde sert bir ifade görülür. Sol omuz üzerinden bir panter postu bele doğru uzanmakta olup, panterin başının üzerinden çıkan hiyeroglif yazının yer aldığı bir bant arkaya doğru devam etmektedir.
Agora
İzmir'in Namazgâh semtinde bulunan Agora, Roma Dönemi'nden (M.S. 2. yy) kalmadır ve Hippodamos şehir planına göre merkeze yakın yerde üç kat halinde inşa edilmiştir. İzmir Agorası, İon agoralarının en büyük ve en iyi korunmuş olanıdır. Agora etimolojik olarak “kent meydanı, çarşı, pazar yeri” anlamına gelir. Agora’daki ilk kazılar yapının kuzeybatı bölümünde, 1932-1941 yılları arasında R.Naumann ve S.Kantar tarafından yapılmıştır. 1996-1998 yılları arasında İzmir Müzesi adına kazılara kısa aralıklarla devam edilmiştir. 2002 yılından itibaren de Müze Müdürü M. Taşlıalan tarafından hazırlanan kapsamlı bir proje dâhilinde kazılara yeniden başlanmıştır. Yrd. Doç. Dr. Akın ERSOY başkanlığında kazılar yapılmaktadır.
İzmir Agorası’nın dikdörtgen formda, ortaya geniş bir avlu etrafında sütun ve kemerler üzerine inşa edilmiş, üç katlı ve önünde merdiveni olan bileşik bir yapı olduğu anlaşılmıştır. Agora’nın kuzey kapısında bulunan Tanrıça Vesta kabartmasının, ilk dönem kazılarda çıkarılan Zeus Sunağı kabartmalarının devamı olduğu anlaşılmıştır. Ayrıca Tanrı Hermes, Dionysos, Eros, Herakles heykellerinin yanı sıra birçok erkek, kadın, hayvan heykeli, kabartma, figürin, mermer, kemik, cam, maden ve pişmiş topraktan eserler ortaya çıkarılmıştır. Bulunan yazıtlar 178 depreminde kente yardım edenler hakkında bilgiler vermektedir.
AGORA KAZISI ÇALIŞMALAR- PROJELER: 2002 yılında İzmir Büyükşehir Belediyesi ile koordinasyon halinde hazırlanan Agora ve Çevresi Koruma Geliştirme ve Yaşatma Projesi çerçevesinde başlayan çalışmalarda öncelikle agorada 1930’lu ve 1980’li yıllarda yapılan ancak tamamlanamayan kazılar sürdürülmüştür. Yaklaşık 5 yıldır sürdürülen kazı çalışmaları ile bazilika ve batı stoanın büyük bir bölümü ile doğu stoanın kuzey ucu açığa çıkarılmıştır. Bu dönemde kazılarla eşzamanlı olarak sürdürülen restorasyon projeleri dahilinde Faustina Kapısı yeni baştan ayağa kaldırılmıştır. Ayrıca batı stoa cephe sütunlarının ayağa kaldırılması, bazilika ve batı stoa bodrum katındaki eksik kemerlerin tamamlanması çalışmaları da devam etmektedir.
Proje çerçevesinde batıda Eşrefpaşa Caddesi'ne (İki Çeşmelik Yokuşu), kuzeyde ise Anafartalar Caddesi'ne kadar olan alanda kapsamlı bir çevre düzenleme çalışması yapılarak hem bu bölgelerde yer alan ve Antik Çağ'da agora ile ilişkili olduğu bilinen yapılar açığa çıkarılacak hem de halka açık bir arkeoloji ve tarih parkı oluşturulacaktır. Bu amaçla, İzmir Büyükşehir Belediyesi Fen İşleri daire Başkanlığı'nca kuzeyde yeralan harabe duvarların yıkımına başlanarak agoranın kuzey cephesi büyük oranda açılmıştır. Agora ve Çevresi Koruma Geliştirme ve Yaşatma Projesi, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın izni, İzmir Valiliği, İzmir Büyükşehir Belediyesi ve İzmir Ticaret Odası'nın katkılarıyla İzmir Arkeoloji Müzesi Müdürlüğü'nce yürütülmektedir.
Sevgili Bulberler, daha fazla uzatmamak için İzmir'in birçok güzelliğini yazamadım. Sanırım birkaç yazı daha yazmak gerekiyor anlatabilmek için. Okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Yorumlarınız, eleştirileriniz çok değerli bilmenizi isterim,
Saygılarımla.