Dünyada Gidilmesi İmkansız Olan Yerler

A7GM...vJc2
18 Mar 2024
4
















"Temîm ed-Dârî, 30 kişiden oluşan bir grupla birlikte bir deniz yolculuğuna çıkmış. Fakat bu deniz yolculuğu, beklemedikleri bir şekilde olumsuz hava koşulları yüzünden oldukça zorlu geçmeye başlamış. Bir ay boyunca süren fırtına ve onun getirdiği dalgalarla boğuşmak zorunda kaldıktan sonra güneş batımına yakın bir zamanda ufukta bir ada görmüşler ve hemen dümeni adaya doğru kırmışlar. Gemi yanaştığında sandallara binip adaya çıkmışlar.
Ancak, hiç ummadıkları bir şey bekliyormuş onları da. Vücudunda acayip kılları olan bir mahlukatla karşılaşmışlar. Hayvan desen hayvan değil, insan desen insan değil, ne olduğu belli değilmiş. Fakat gel gelelim, bu canlı tıpkı insanlar gibi konuşabiliyormuş. Şaşkınlık içinde ona sormuşlar, 'Sende kimsin böyle?' diye. Karşılık olarak, 'Ben "Cessase"yim' demiş.
‘’Siz şuradaki manastırı görüyor musunuz? İşte orada büyük bir zevkle sizi bekleyen bir adam bulunmakta, sizden haber bekliyor. Ona gidin.’’ İçeride bir adam olduğunu duyan Temîm ed-Dârî ve arkadaşları bir nebze olsun rahatlamışlar, çünkü konuşuyor oldukları mahlukatın şeytan olduğunu düşünüyorlarmış. Bir an önce onun yanından ayrılıp tapınak benzeri o yapıya doğru yürümeye başlamışlar. Tedirgin bir şekilde içeri girdiklerinde, hiç beklemedikleri bir manzarayla karşılaşmışlar. Bakmışlar ki cüsse bakımından daha önce görmüş oldukları hiçbir insana benzemeyen çok uzun boylu, iri yarı, elleri boynuna sıkıca bağlı bir şekilde vücudunun her yerinden dev zincirlerle bir köşeye sabitlenmiş bir adam duruyormuş.
Bu anlatıdan yola çıkarak Deccal diye tabir edilen varlığın bir adada yaşadığına inanılıyor. Hatta Piri Reis’in çizdiği haritada da gizemli bir ada yer almakta.
Piri Reis'in gizemli haritası
Tüm dünyaca ünlü, yüzlerce yıl önce çizilmiş fakat ancak uzaydan bakarak bu derece detaylarıyla çizilebilecek olan Piri Reis'in haritasında bu ada yer alıyor olabilir mi? 
Yetersiz imkânlarla böylesine detaylarıyla çizilmiş, günümüzde dahi hala bir gizem olan bu haritada Piri Reis seyahati sırasında denk geldiği bir adayı kırmızıyla belirtmiş ve o adanın hemen dibinde bulunan yarı insan yarı canavarı andıran bu şey büyük bir soru işareti olarak yüzyıllardır gizemini koruyor. Piri Reis'in haritasındaki bu gizemin Deccal ile bağlantılı olduğu düşünülüyor.
Piri Reis 1513 haritası üzerine çizdiği figürler ve eklediği notlar ile bölgedeki doğal yaşam ve yeraltı zenginlikleri hakkında da genel bilgi vermekteydi. Bu figürlerden biri olan yarı insan yarı hayvan figürü bir yaratığı anımsatıyor. Tıpkı hikâyede adada karşılaşılan Cessase gibi. Piri Reis yaratığın üzerine ilginçte bir not eklemiş.
‘’ Bu canavarın 7 karış boyu vardır. Gözlerinin aralığı 1 karıştır. Ama uysal ve zararsız imiş.’’
Piri Reisin canavar diye tabir ettiği adada yaşayan bu varlık acaba neydi? Piri Reis’in üstünü çizdiği ada acaba bu sansürlü olan ada mıydı? 
Şu an için sadece adada çok önemli ve gizli bir şeyin korunduğunu ve istesek de asla giremeyeceğimizi biliyoruz. 

51. Bölge

51. bölge
Tartışmasız dünyanın en gizemli yeri olan 51. Bölge, ABD'nin Nevada eyaletinde yer alır ve Amerikan Hava Kuvvetleri'ne aittir. Bölgenin resmi adı, Nevada Test and Training Range'dir ve tesis, Amerika Birleşik Devletleri Hava Kuvvetleri'ne ait bir askeri hava üssü olan Nellis Hava Kuvvetleri Üssü'ne bağlıdır.
51. Bölge o kadar ünlüdür ki filmlerde dizilerde oyunlarda bile adından söz ettirecek düzeye ulaşmıştır. Peki bu bölgeyi bu denli ünlü yapan şey nedir? Tabi ki hakkındaki teoriler.

Uzaylıların Burada Saklandığı Teorileri

Las Vegas’ın yaklaşık 197 kilometre kuzeybatısındaki Nevada Çölü’nde, ıssız bir alanda yer alan bölge için resmi olarak sadece gelişmiş hava araçlarının ve silahların test edildiği bir tesis olduğu söylense de hakkındaki teoriler bu kadar masum değil.
Uzaylı varlıklarla ilgili teoriler genellikle, 1947'deki ünlü Roswell olayına dayanır. Bu olayda, bir UFO'nun New Mexico'da düştüğü ve hükümetin olayı gizlice kapattığı iddia edilir. Düşen cismin parçalarının ve belki de uzaylıların kendilerinin, incelenmek üzere 51. Bölge'ye götürüldüğü söylenir.
Yani iddiaya göre ABD tarafından uzay aracı üretimini çoğaltmak için mühendislik denemeleri yapmak üzere UFO’nun kalıntıları ve uzaylıların cesetleri 51. Bölge’ye getirilmişti. 
ABD ordusunun uzay aracının enkazını toplayarak üzerinde garip deneyler yaptığı ve varlığını ABD halkından sakladığı söylentileri dilden dile yayılmıştı.
O günden beri 51. Bölge, sayısız Amerikalı için gizemini koruyor. Bu sırların kaynağı sadece tuhaf bir isim veya resmi bir varlık olmaması, hatta uzun yıllardır ABD hükümetinin hiçbir haritasında yer almaması değil. Ayrıca, bu bölgenin çevresinde yaşayanların anlattığı uzaylı ve tanımlanamamış uçan cisimlere dair birçok hikâye de bu gizemi artırıyor.
Haziran 2019’da ‘YouGov’ tarafından yapılan bir anketin sonucuna göre ABD’deki yetişkinlerin yüzde 54’ü, hükümetin UFO’lar hakkında kendilerine anlattıklarından daha fazlasını bildiğine inanıyor.
Bölge, garip sesler çıkaran ve benzeri görülmemiş yüksekliklerde uçan yüksek hızlı uçakların tuhaf görüntüleri ile sürekli olarak uzaylılarla ilişkilendiriliyor. Birçok insan hala 51. Bölge’nin dünya dışı faaliyetlerin merkezi olduğuna inanıyor. Bunun sebebi büyük ölçüde üs çevresindeki yoğun askeri güvenlik önlemlerinin, meraklı bakışları "Neyi gizliyorsunuz?" diye sormaya teşvik etmesidir. Bölge, inananlar ve şüpheci olanlar için bir umut olup, müzeler, restoranlar, oteller, uzay temalı sergiler ve festivaller ile dolup taşıyor.
Bölgeye giriş mümkün değildir. Hatta Amerika başkanının bile girme izninin olmadığı söylenir. Bu nedenle, yıllardır, 51. Bölge, ABD hükümetinin sırlarını ve düşen UFO'lar ile uzaylıları gizlediği bir yer olduğuna inanan komplo teorisyenler ve paranormal olaylara meraklı olanlar için bir efsane olmuştur.
Girşteki yasak yazıları
Bölgeye yaklaştığınızda, "Yetkisiz Giriş Yasaktır" ve "Ölümcül Güç Kullanılabilir" gibi uyarıları içeren tabelaları görürsünüz. Bölge sürekli olarak gözetim altındadır. Bölgedeki güvenlik güçleri, genellikle özel bir güvenlik hizmeti olan Wackenhut tarafından sağlanır. Ayrıca, elektronik izleme ekipmanı ve fiziksel gözetim araçları da kullanılır. 
Yani kısacası bölgeye girmeye çalışırsanız ya yakalanırsınız ya da öldürülürsünüz. Fakat ya binlerce kişi olarak toplu bir şekilde gidilirse ne olur? İşte bunu birileri düşündü ve bölgeye toplu bir şekilde gitmeye karar verdi. Ve bunun için büyük bir etkinlik oluşturuldu.
Hepimizi Durduramazlar sloganlı 51. Bölge'ye Hücum (Storm Area 51) adını verdikleri Facebook etkinliğine milyonlarca kişi ilgi gösterdi. Amaçları 51. Bölgeyi basmak ve uzaylıları görmekti. Topluca gideceklerdi ve medyanın gözü önünde oldukları için hükümetin onları vuramayacağını düşünmüşlerdi. 
2019 yılında sosyal medya üzerinden başlatılan hareket, insanları, ABD'nin Nevada eyaletinde bulunan ve birçok komplo teorisine konu olan gizli askeri tesis 51. Bölge'ye topluca gitmeye ve "uzaylıları serbest bırakmaya" teşvik eden bir Facebook etkinliği ile başladı.
Facebook'taki 51. Bölge'ye Hücum etkinliği
Bu etkinliği oluşturan kişi, olayın başlangıçta bir şaka olduğunu belirtti, ancak etkinliğe ilgi büyümüştü. Etkinliği "katılacağıım" veya "ilgileniyorum" olarak işaretleyen milyonlarca kişi olduğunda, durum ciddiye alınmaya başlandı. Aslında, ABD Hava Kuvvetleri bu durumu o kadar ciddiye aldı ki, potansiyel ziyaretçileri bölgenin tehlikeleri konusunda uyardı ve izinsiz girişlerin yasal sonuçları olacağını belirtti.
Planlanan tarih olan 20 Eylül 2019'da, yüzlerce insan Nevada'ya geldi ancak aslında hiç kimse 51. Bölge'ye girmeye çalışmadı. Çoğu kişi hükümetin uyarılarını dinledi ve bölgeye gitmek yerine çevredeki festivaller ve etkinliklere katıldı. Bu etkinlikler, "Area 51 Raid" (51. Bölge Baskını) adı verilen olayın oluşturduğu turizmi çekmek için düzenlendi.
Sonuç olarak, "51. Bölge'ye Hücum" hareketi, genelde bir internet fenomeni olarak kaldı ve planlandığı gibi büyük bir baskın olayı gerçekleşmedi.
Kısacası bölgeye gidebilmenizin hiçbir yolu yok. Astral seyahat ile bile gidemezsiniz. Evet, makaleyi okuyan, spritüalizm ile ilgilenip astral seyahate inanan okurlarımızın aklına gelmiştir muhakkak. ‘’E o zaman astral seyahat ile denesinler’’ diye bir düşünmüş olabilirsiniz ancak bölgeye astral seyahat ile bile gitmek mümkün değil. Çünkü astral bekçilerle korunduğu teoriler arasında.
Yani 51. Bölge'nin sadece fiziksel düzlemde değil, aynı zamanda astral düzlemde de korunduğunu savunanlar var.
Bu teoriye göre, bölgeye astral seyahat yoluyla girmeye çalışan kişiler, "astral bekçiler" veya "astral gardiyanlar" adı verilen varlıklar tarafından durdurulur veya engellenir.
Aman ha siz siz olun astral seyahat yapma yeteneğiniz olsa bile bunu denemeyin.

Mount Weather

Mount weather
Kıyamet ve sonrası temalarına odaklanan hikayelere ilgi duyuyor musunuz? Ya da bir felaket durumunda nasıl hayatta kalacağınıza dair bir stratejiniz var mı?
ABD hükümeti potansiyel bir felaket durumunda nerede toplanacaklarını önceden belirlemiş. "Mount Weather Acil Durum Operasyon Merkezi", ABD hükümetinin acil durum işlemlerinin yürütüldüğü ve girilmesi en zor ve yasaklı yerler arasındadır.
1958'de Sovyet Rusya'nın Sputnik uydusunu uzaya fırlatmasının ardından, Mount Weather savunma amaçlı olarak inşa edildi.
Federal Acil Durum Yönetim Ajansı'nın (FEMA) bir parçasıdır. Tesiste, ulusal acil durum durumunda federal hükümetin sürekliliği için planlar bulunmaktadır. Bu, ABD hükümetinin nükleer savaş veya diğer büyük ölçekli felaketler sonucu işlevsiz hale gelmesi durumunda, hükümet işleyişini devam ettirmek için bir sığınak sağlar.
Bu yeraltı hayatta kalma kompleksi, bir küresel felaket durumunda "dünyanın en güvenli yeri" olacak şekilde planlandı. Sadece üst düzey hükümet yetkilileri için değil, aynı zamanda ulusal hazinelerin (örneğin Ulusal Galeri'deki sanat eserleri gibi) korunması için de tasarlandı.
Mount Weather, hem yeraltında hem de yüzeyde sıkı güvenlik önlemleri ile korunuyor ve girilmesi mümkün olmayan bir yer. Üst düzey bir hükümet yetkilisi bile olsanız, buraya giriş hakkınız yoktur ve hiç kimse dışarıdan bile kompleksin yakınına yaklaşamaz. Bu acil durum tesisine erişim, yalnızca ABD hükümetinin onayı ile mümkün hale gelir.
Mount Weather hakkında pek çok teori ve spekülasyon bulunmaktadır. Bunların çoğu, tesisin gerçek amacı ve orada neyin saklandığına dairdir. Teorilere örnek verecek olursak;
Yedek Hükümet Teorisi: Bu teori, Mount Weather'ın Amerika Birleşik Devletleri'nin "gölge hükümeti" veya "yedek hükümeti" için bir sığınak olduğunu iddia eder. Yani, Washington, D.C. veya diğer önemli hükümet tesisleri yok edildiğinde veya aşırı derecede tehlikeye girdiğinde devreye girecek bir hükümetin hazır olduğu düşünülür.
UFO ve Uzaylı Teorisi: Bazıları, Mount Weather'ın Amerikan hükümetinin UFO'lar ve uzaylı teknolojisi hakkında bilgi sakladığı yer olduğunu öne sürer. Bu, 51. Bölge ve diğer gizli hükümet tesisleri hakkındaki benzer teorilere benzer.
Nükleer Sığınak Teorisi: Bir diğer teori, Mount Weather'ın, nükleer bir felaket durumunda Amerikan halkını korumak için bir sığınak olarak hizmet ettiğini iddia eder.
Kıyamet sonrası ve acil durum operasyon merkezi olarak tasarlanan Mount Weather, günümüzde birçok popüler kültür eserinde yer alıyor. 
Call of Duty: Black Ops II video oyununda, Yakın Tehlike (Thirteen Days) filminde bir acil durum tesisi olarak, X-Files ve post-apokaliptik dizi The 100'de de Mount Weather karşımıza çıkmaktadır.
Soğuk Savaş dönemini anlatan önemli kitaplardan biri olan Mayıs'ta Yedi Gün'deki Mount Thunder isimli tesisinde, Mount Weather'dan esinlenildiği bilinmektedir.

Cheyenne Dağı Kompleksi

Cheyenne Dağı Kompleksi
Genellikle, girişi yasaklanmış ve imkânsız olan yerler "kıyamet sonrası" hayatta kalma hedefiyle inşa edilen karmaşık yapılar olarak karşımıza çıkmaktadır.
Peki, bir dağa baktığınızda, içindeki devasa bir yerleşimin olduğunu düşleyebilir misiniz? Cheyenne Dağı Kompleksi, Amerikan Uzay Komutanlığı ve Kuzey Amerika Savunma Komutanlığı'na hizmet veren, içinde bir şehir barındıran özgün bir yapıdır.
Soğuk Savaş döneminde, dağın derinliklerine kazılarak inşa edilen bu kompleks, 1960'ların nükleer saldırı korkularına yanıt olarak oluşturulmuştur. Bilim adamları, bu kompleksin nükleer, biyolojik ve elektromanyetik tehditlere karşı dirençli olduğunu belirtir.
Cheyenne Dağı Kompleksi, kendine özgü, büyüklü küçüklü 20 tüneli içeren devasa bir sığınak. Raylar üzerinde yükseltilmiş 15 bina içeren bu yapı, kendi kendine yeten bir şehir gibi.
İçerisinde ısıtma ve soğutma sistemine yedek olarak kullanılan beş göl olduğu biliniyor. Kompleks, gıda, su, atık yönetimi ve enerji gibi her türlü ihtiyacı karşılayacak şekilde tasarlanmıştır.
Kızılderili bir mitolojiye göre Cheyenne Dağı, bir zamanlar Ute kabilesini kurtaran bir ejderhanın mekanıdır. Yaratıcı gönderdiği büyük bir sel ile cezalandırdığı insanlara yakarışlarından dolayı acır ve sel sularını içen bir ejderha gönderir. Ejderha, suyu içtikten sonra uykuya dalar ve taşlaşır, bu da efsaneye göre bu dağı oluşturur.
Bir zamanlar "uyuyan ejderha" olarak bilinen Cheyenne Dağı, 1966'da bu kompleksin kurulmasıyla birlikte, 24 saat boyunca durmaksızın çalışmaktadır. Dünya ve uzaydaki gözetim sistemlerini analiz eden personel dışında, kompleksin içine girmek kesinlikle yasaktır.
Cheyenne Mountain, genellikle kıyamet sonrası senaryolara ve bilim kurgu çalışmalarına ev sahipliği yaptığı için birçok komplo teorisi ve spekülasyonun konusu olmuştur. Diğer korunaklı alanlarda olduğu gibi derin devlet teorisikıyamet sonrası sığınak teorisi ve uzaylılar gibi teoriler burada da söz konusu olmuştur. Bazı teoriler, bu tür tesislerin uzaylılarla iletişim kurmak için bir tür 'hub' veya merkez olduğunu öne sürer. Yani, Amerikan hükümetinin uzaylılarla aktif iletişimde olduğu ve bu iletişimin Cheyenne Mountain gibi yerlerden yürütüldüğü düşünülür.

Mariana Çukuru

Mariana Çukuru
Bu alan diğerleri gibi insani olarak korunmasa da doğal olarak kendi imkanlarınızla asla giremeyeceğiniz ve çok fazla teoriye konu olan bir yer.
Okyanusların mavi derinlikleri, dünyamızın en büyük ve belki de en az bilinen sınırlarından birini oluşturur. Büyüleyici ve bir o kadar da gizemli olan bu deniz altı dünyası, Dünya'nın yüzeyinin yaklaşık yüzde 71'ini kaplar, ancak yüzde 80'i henüz tam anlamıyla keşfedilmemiştir.
Deniz altı dağları, derin deniz çukurları, termal su kaynakları ve biyolojik olarak zengin mercan resifleri, keşfedilmeyi bekleyen birçok gizem sunmaktadır.
Bu gizemlerden biri de ünlü Mariana çukuru...
Mariana Çukuru, dünyanın en derin deniz çukurudur ve Pasifik Okyanusu'nda yer almaktadır. Bu çukur, çevresindeki su derinliklerinden oldukça farklı bir yapıya sahiptir ve deniz tabanı ile batı okyanusu tabanı arasında keskin bir eğimle derinleşir. 
Mariana çukurunu tanımanız adına kısa bilgiler verecek olursak;
Bulunduğu Konum: Mariana Çukuru, Büyük Okyanus'un batısında, Mariana Adaları yakınlarında yer almaktadır. Bu adalar, Guam'ı içeren bir dizi ada zinciri olarak bilinir.
Derinlik: Mariana Çukuru'nun en derin noktası Challenger Derinliği olarak adlandırılır ve 10.994 metre (36.070 fit) derinliğe sahiptir. Bu, Everest Dağı'nın yüksekliğinin yaklaşık 2,2 katı kadardır ve dünyanın en derin deniz çukuru olarak bilinir.
Keşfi: Mariana Çukuru'nun varlığı ilk kez 23 Ocak 1875'te HMS Challenger tarafından yapılan deniz araştırmaları sırasında keşfedildi. Challenger Ekspedisyonu, o dönemdeki en derin deniz ölçümlerini gerçekleştirdi ve çukurun derinliğini tespit etti.
Hayatın Sınırlı Varlığı: Mariana Çukuru'nun en derin bölgeleri, aşırı basınç, soğukluk ve yetersiz ışık nedeniyle hayat için oldukça zorlu bir ortam sunar. Ancak, bu çukurda bile bazı özel organizmaların yaşayabildiği keşfedilmiştir. Örneğin, amphipod adı verilen kabuklu bir organizma, Challenger Derinliği'nde tespit edilmiştir.
Mariana Çukuru, bilim insanlarının denizaltı araştırmaları ve derin deniz keşifleri için önemli bir bölgedir. Oksijen miktarı ve basınç gibi faktörler, çevredeki diğer deniz bölgelerinden oldukça farklı olduğu için, burası çevresel çalışmalar ve okyanusun daha iyi anlaşılması için önemli bir laboratuvar olarak kabul edilir.
Mariana Çukuru, dünyanın en derin noktası olduğu için, bu bölge hakkında çok sayıda spekülasyon ve teori ortaya çıkmıştır. Bu teoriler genellikle, çukurun derinliklerinde bilim insanlarının henüz keşfedememiş olabileceği gizli yaşam formlarına veya olağandışı doğa olaylarını konu alır.
UFO veya Antik Uygarlık Teorisi: Bazıları, Mariana Çukuru'nun derinliklerinde antik bir uygarlığın kalıntıları veya hatta uzaylı teknolojisi bulunabileceğini iddia eder. 
Gizli Hükümet Faaliyetleri Teorisi: Bazıları, Mariana Çukuru'nun, hükümetlerin veya özel kuruluşların gizli denizaltı operasyonları veya deniz altında gizli tesisler için ideal bir saklanma yeri olabileceğini iddia eder.
Gizemli Deniz Canlıları Teorisi: Çukurun aşırı derinliği ve zorlu yaşam koşulları nedeniyle, bazıları bu bölgede daha önce hiç görülmemiş veya keşfedilmemiş devasa deniz canlıları olabileceğini öne sürer. Bilim insanları, okyanusların derinliklerini 'Dünya'nın son sınırları' olarak görüyorlar. Tıpkı uzayın derinliklerine yapılan keşifler gibi, okyanusların derinliklerinde de henüz karşılaşmadığımız canlı türleri, jeolojik yapılar ve hatta potansiyel yaşam biçimleri olabilir. 
Peki Mariana Çukuru’nda yaşadığı iddia edilen canlılar hangileri? Önce varlığı görülüp tespit edilerek kayıtlara geçenlerden sonrasında ise içlerinde görgü tanıklarının da olduğu iddialardan bahsedelim.
İsviçreli Jacques Piccard ve Amerikalı Don Walsh
Çukura ilk başarılı iniş, 23 Ocak 1960 tarihinde gerçekleşti. İsviçreli okyanus mühendisi Jacques Piccard ve Amerikalı Don Walsh, Trieste adlı bir batış denizaltısıyla Mariana Çukuru'nun en derin noktası olan Challenger Derinliği'ne ulaştılar. Bu tarihi yolculuk, yaklaşık 11 kilometre (7 mil) derinliğe ulaştı ve insanların ulaştığı en derin nokta oldu.
James Cameron'ın 2012 Mariana Çukuru Dalışı
Özellikle Titanic ve Avatar filmleri ile tanıdığımız ünlü yönetmen ve okyanus keşifçisi James Cameron, 26 Mart 2012 tarihinde Mariana Çukuru'na bir dalış gerçekleştirdi. Bu, tek bir kişinin bu derinliğe iniş yaptığı ilk seferdi ve Cameron bu yolculuk için özel olarak tasarlanmış bir denizaltı olan Deepsea Challenger'ı kullandı.
Deepsea Challenger, yaklaşık 11 kilometre derinlikteki (yaklaşık 7 mil) zorlu koşullara dayanabilecek şekilde tasarlandı. Bu, su basıncının deniz seviyesindekinden yaklaşık bin kat daha fazla olduğu bir derinliktir. Denizaltı, bu basınca dayanabilecek şekilde güçlendirildi ve Cameron'ı korumak için özel bir pilot bölmesi tasarlandı.
Daldırma sırasında Cameron, Mariana Çukuru'nun en derin kısmı olan Challenger Derinliği'ne ulaştı. Burada yaklaşık 3 saat geçirdi ve okyanus tabanının fotoğraflarını ve videolarını çekti. Bununla birlikte, Cameron, bu derinlikte çok az hayat belirtisi buldu. Bazı küçük amfipodlar ve diğer mikroorganizmalar gördü ancak daha büyük deniz hayvanlarına rastlamadı.
Bu daldırma, Mariana Çukuru hakkında daha fazla bilgi edinmemize yardımcı oldu ve Cameron'ın derin deniz keşifleri hakkında bir belgesel film çekmesine olanak sağladı. Ancak bu daldırma aynı zamanda, dünyanın en derin noktasının ne kadar az bilindiğini ve ne kadar zorlu olduğunu da gösterdi. James Cameron bu keşfinden sonra yaptığı açıklamalarda çukurda gördüğü kadarıyla avatar gibi canlıların olmadığını fakat çukurun daha detaylı keşiflere ihtiyacı olduğunu bildirdi.
James deneyimini şu şekilde açıkladı: ‘’Aya iniş gibi bir şeydi. Gözümü hiç dışarıdan ayırmadım. Fakat Maria'nın tabanında amfipodlar dışında başka bir canlı göremedim.’’
Fakat Cameron’ın aksine Kathy Sullivan yaptığı keşif sırasında canlılara ait izler olduğunu belirtmiştir.
Dünya genelinde hem uzaya hem de okyanusun en dip noktasına seyahat eden ilk kişi olma özelliği taşıyan Kathy Sullivan, 2020 yılında gerçekleştirdiği olağanüstü dalışla ilgili bazı bilgileri paylaşmıştı.
Deniz Teknolojisi Derneği ile yaptığı konuşmada Sullivan, okyanusun dibini şöyle tanımladı: "Tabanı, soluk bir deri tonu renkte ve ince bir çamur tabakasıyla kaplıydı, ancak çok sayıda küçük kabartma ve oyuklar dikkat çekiyordu. Bu durum, orada çok fazla canlının yaşadığını, kazı yaptığını ve yiyecek aradığını gösteriyor."
Mariana Çukuru'nun tabanı
Mariana çukurunda yaşadığı kayıtlara geçen canlılar şunlardır;
Deniz Feneri veya Fener Balığı: Fener balıkları, derin denizlerde bulunan bir balık türüdür. Bu tür, dişli bir çeneye sahiptir ve genellikle karanlık derin denizlerde yaşadıkları için tıpkı bir fener gibi önünü aydınlatan bir ışık organına sahiptir. Bu ışığı aynı zamanda avlarının dikkatini çekmek ve çiftleşme çağrısında bulunabilmek için kullanırlar.
Deniz Pıhtıları: Deniz pıhtıları, deniz yatağında yaşayan bir tür deniz canlısıdır. Bunlar, besinlerini süzerek toplayabilirler ve okyanusun en derin bölgelerinde bile bulunabilirler.
Deniz Salyangozları ve Deniz Kelebekleri: Bu kabuklu hayvanlar, deniz tabanında bulunan ve sülfür mineralleriyle beslenen bakterilerle simbiyotik bir ilişki içerisindedirler.
Vampyroteuthis infernalis: Adı "Cehennem Vampir Mürekkep Balığı" anlamına gelen bu canlı, mürekkep balığı ve ahtapotların bir karışımına benzer.
Goblin Köpek Balığı: Goblin köpek balıkları, derin deniz canlılarıdır ve genellikle 250 ile 1.300 metre arasındaki derinliklerde bulunurlar. Ancak bazıları 1.300 metrenin ötesine, 2.743 metreye kadar ulaşabilir. Dünya genelinde ılıman ve tropikal okyanuslarda bulunur. Nadiren görüldükleri için ve bilimsel çalışmalar için sıklıkla bulunmadıkları için goblin köpek balıkları hakkında hala çok fazla bilinmeyen vardır.
Fırfırlı Köpek Balığı: Bu tür, büyük okyanusların derin sularında, genellikle kıta sahanlıkları ve denizaltı yamaçları boyunca yaşar. Dünya okyanuslarının daha az bilinen sakinleridir ve bilim insanları hala bu tür hakkında daha fazla bilgi edinmeye çalışmaktadır.
Dumbo ahtapotları: Dünya çapında çeşitli okyanuslarda bulunur ve genellikle derin denizlerde yaşarlar. 3000-4000 metre gibi derinliklere kadar inebilirler, bu da onları dünyanın en derin deniz canlılarından biri yapar. Bu ilginç deniz canlıları adlarını, kulakları andıran büyük yüzgeçlerinden alırlar; bu özellik, onları Disney'in ünlü fil karakteri Dumbo'ya benzetir. Kendilerine özgü "kulakları" aslında yüzgeçleridir ve bu yüzgeçler, ahtapotun su içinde yüzmesine yardımcı olur.
Bidon Göz Balığı: Genellikle Pasifik Okyanusu'nda 600-800 metre derinliklerde bulunur. Bu derinliklerde, çok az ışık bulunur, bu nedenle balığın büyük gözleri ve ışığı toplama yeteneği önemli bir avantajdır. Gözleri, genellikle yukarıya doğru bakacak şekilde konumlandırılmıştır. Bu, balığın üstünde olup bitenleri gözlemlemesine yardımcı olur. Gözler aynı zamanda, balığın yüzeydeki ışığı yakalamasına ve avını tespit etmesine yardımcı olur.
Mariana Çukuru'nda bulunan değişik canlılar
Tabi bunlar sadece kayıtlara geçen canlılar. Peki Mariana çukurunda hangi tür canlıların yaşadığına inanılıyor?
Mariana Çukuru'nun derinliklerinin büyük bir bölümü henüz keşfedilmediği için, bilim insanları burada daha önce bilinmeyen türlerin bulunabileceğini düşünüyor. Bazıları, Mariana Çukuru'nda devasa ve bilinmeyen deniz canlılarının yaşadığını iddia ediyor.
Megaladon: Yaklaşık 3.6 milyon ile 23 milyon yıl önce yaşamış devasa bir köpek balığı türüdür. Büyüklüğü ve gücü ile tanınan Megalodon, muhtemelen denizlerin en korkutucu yırtıcılarından biriydi. İsmi, "büyük diş" anlamına gelen "megalodon" kelimesi, bu devasa köpek balığının en belirgin özelliklerinden birini vurgular Megalodon'un yaklaşık 3.6 milyon yıl önce nesli tükendiği düşünülüyor. Bunun nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, iklim değişiklikleri, av kaynaklarının azalması ve rekabet gibi faktörlerin rol oynamış olabileceği düşünülüyor. 3.6 milyon yıl önce nesilleri tükenmiş olsa da bazıları Megaladonların hala günümüzde derin okyanuslarda yaşamını sürdürebileceğine inanıyor.










Get fast shipping, movies & more with Amazon Prime

Start free trial

Enjoy this blog? Subscribe to Ayazcnr22

0 Comments