Hangisi dolandırıcılık? Bitcoin mi, bankacılık mı?
Dünyanın en büyük bankalarından birinin, JP Morgan Chase’in, en tepedeki yöneticisi, Jamie Dimon, geçenlerde Bloomberg’te “Bitcoin bir dolandırıcılık ve doğrusu, bunun hala görülememiş olmasından dehşete düşüyorum” dedi. Yetmedi, bitcoin’i 17. yüzyıldaki lale çılgınlığına benzetti. “Ne olduğunu anlamıyorum” demedi, açıktan “dolandırıclık” dedi. Şifreli paranın piyasa fiyatlarındaki hareketin bir nevi balon olduğunu söyledi. Bugün müsaadenizle bu konuya birlikte bakalım.
Bana kalırsa, her iki kanaat de yanlıştır
Dimon, tecrübeli bir bankacı olarak bitcoin ile ilgili kişisel görüşünü söyledi diye ona kızacak halimiz yok herhalde. O nasıl bitcoin’in bir dolandırıcılık olduğu kanaatinde ise, dünyada bankacılığın da bir tür dolandırıcılık şebekesi olduğuna dair güçlü bir kanaat var. Dışarıdan bakarsanız, kocaman kocaman adamlar, bizim buralarda da, aynen böyle söylüyorlar. Ama o da onu söyleyenlerin kişisel kanaati sonuçta. Ben her iki kanaatin de yanlış olduğunu düşünüyorum. Bu da benim kendi kişisel kanaatim elbette. Gelin derdimi anlatayım.
Öncelikle, herkesin benim gibi düşünmediği ortada. Jamie Dimon tecrübeli bir bankacı olarak, bitcoin ile ilgili kanaatini açıklayınca ortaya bir sonuç çıktı: Bitcoin’in dolar cinsinden değeri birden yüzde 20 civarında geriledi. Bundan birkaç hafta önce bitcoin dâhil şifreli paraların piyasa değeri 150 milyarı aşmıştı. Sonra önce Çin hükümeti, Çin’deki iki bitcoin “büfesi”ni kapattı. Derken Jamie Dimon konuştu. Pazar günü itibariyle, şifreli paraların toplam piyasa değeri 118 milyara geriledi. Nedir? Yüzde 20 değer kaybı ortaya çıktı. Ama fiyat sıfırlanmadı. 3400 dolara geriledi. Nedir piyasa fiyatı? Alıcının malı teslim almak için ödemeye razı olduğu, satıcının malı teslim etmeye hazır olduğu fiyattır. Tek taraflı bir irade beyanı değil, iki taraflı bir işlemdir. Para ve mal el değiştirir. İş biter. Bu anlamda şifreli paraların hala bir değeri var. Herkes benim gibi düşünmüyor olabilir ama benim gibi düşünenler de var demek ki.
Fiyatlarda balon var demek ne demektir?
Günlük dilde konuşurken, balon, kriz, çöküş gibi kelimeleri pek sık kullanıyoruz ama giderek kelimeler anlamını yitiriyor. Fiyatlarda balon var demek, “Ben bu fiyatın niye böyle bir hareket sergilediğini anlamakta güçlük çekiyorum” demektir. Sizin anlamamış olmanız, ortada bir değer olmadığı anlamına gelmez.
İktisatçılar, bir finansal varlığın fiyatını belirlerken, fiyatın, o finansal varlığın arkasındaki reel sektör projesinin temel göstergelerine dayalı olduğunu düşünürler. Ortadaki finansal varlık, bir şirketin hisse senedi ise, o şirketin yürütmekte olduğu reel sektör projelerinin yıllara yayılan getirisi, o hisse senedinin fiyatının belirlenmesini sağlar.
Şimdi bir finansal varlığın fiyatı, modelinize yerleştirdiğiniz reel ekonomiye dayalı temel göstergelerden ayrışıyor ve hiç anlayamadığınız bir trend izliyorsa ne olur? Kafanız karışır. Şimdiye kadar alışmadığınız, düşünmediğiniz, kafanızdaki modelde yeri olmayan bir şey oluyordur. Sorarlarsa ne diyebilirsiniz? Ya “Vallahi ben bu işin içinden daha çıkamadım” dersiniz, ya da “Bitcoin fiyatında balon var” dersiniz. Hatta “Bu bitcoin işi, lale çılgınlığına benziyor” da diyebilirsiniz. Dimon ikinci yolu seçti.
Fark nerede?
Fark şurada aslında. İlk durumda, sizin dışınızda o finansal varlığı fiyatlayanların bildiği bir neden olduğunu kabul ederek, “Ortada bir şey var ama ben daha işin içinden çıkamadım.” diyorsunuz. Ama “Burada balon var.” diye işin içinden çıkarsanız, aslında “Bunların hepsi salak, bir ben akıllıyım.” demiş oluyorsunuz. İşin temeli şu ki, fiyatlarda bir balon olduğunu önceden görüp tespit edebilmek son derece zor ve ortada bununla ilgili kuramsal bir temel de yok.
Fiyatlarda balon var mı tartışmalarında, bir malı ne olduğuna bakmaksızın, daha yüksek bir fiyattan satmak üzere almak balon olduğuna delildir filan gibi totolojik önermeler var. Ama işin doğrusu, herkesin söylediği yalnızca laf. Ortada bir balon olup olmadığını ancak hadise vuku bulduktan sonra tespit edebilmek mümkün oluyor. Fiyatlar küt diye düşüyor ve bir daha oraya çıkmıyor. Yıkım oluyor. Dolayısıyla Dimon’ın bitcoin fiyatlarındaki balonla ilgili tespiti yalnızca kendi kişisel kanaatidir derken bunu demeye çalışıyorum. Ama tecrübeli bir bankacının kanaatinin de elbette bir değeri var. İşte onun boyutunu da şimdilik gördük. Yüzde 20’lik değer kaybı. Dimon daha önce de benzer şeyler söylemişti. Bitcoin dahil şifreli paraların değeri de 150 milyar doları aşmıştı.
Neden bana ünlü son sözleri hatırlattı?
Dimon’un “Bitcoin dolandırıcılıktır” ifadesi bana ünlü son sözleri hatırlattı. Hani “Bak şimdi şu iki teli de birbirine bağladık mı, elektrik makinaya ulaşacak ve sistem çalışacak” türü son sözleri. Benim aklıma, Harvard İş İdaresi Okulu’ndan (Harvard Business School), bir dönem yıkıcı inovasyon (disruptive innovation) gurusu olarak lanse edilen, Clayton M. Christensen geldi doğrusu. Christensen, 2007 yılında Business Week dergisine, “Teorimin (Disruption theory) ortaya koyduğu tahmin odur ki; Apple, iPhone ile birlikte başarıyı yakalayamayacak” demişti. Hatta o röportajda bu kadarla da kalmadı Christensen. “Tarih bu konuda pek çok örnekle doludur” da dedi. Christensen o dönemde dünyayı değiştiren yenilikleri önceden seçme konusunda bir numaralı uzman olarak kitaplar yayımlıyordu. Sonra ne oldu? Apple bugünlerde iPhone sayesinde bir numara oldu. 800 milyar doları aşkın piyasa değeri ile Apple tek başına Türkiye’nin milli gelirini geçti. Christensen, New Yorker için eğlenceli makale konusu oldu.
Şimdi Dimon’ın dediklerini okurken, doğrusu ben benzer bir hisse kapıldım doğrusu.
Gerçi Dimon, blockchain teknolojisini ayırdı.
Bloomberg’teki söyleşisinde Dimon “Bitcoin’in dayandığı blockchain teknolojisi ve onun getirdiği imkânlar ayrı” diyerek blockchain ile bitcoin’i ayırdı. Bu önemli ama bu ayrım eğer bitcoin dolandırıcılıktır demek için ise, ne münasebet demek isterim.
Burada kısaca not edeyim. Bitcoin bir şifreli para türü. Paranın tüm özelliklerini taşıyor. Bir muhasebe birimi olarak kullanabilmek mümkün. İkinci olarak, bir değer taşıyor. Satın alma gücünüzü bugünden yarına aktarabilmenize imkan tanıyor. Ona değer veren, bitcoin’i alıp satanların ona atfettiği değer esas olarak. Zaten başka bir şey de gerekmiyor. Üçüncü olarak ise mal alım satımlarında kullanılabiliyor.
İsviçre Demiryolları gişelerinde isterseniz ödemeyi bitcoin cinsinden de yapabiliyorsunuz. Yakında aynı işlemi Alman Demiryollarında da göreceğiz. Japonya’da kamu otoritesi yakında bir ödeme metodu olarak bitcoin’i listeye ekleyecekmiş. Siz Çin’e bakmayın. Zaten ben Über gibi ademi merkeziyetçi bir sistemin Çin’de yaygınlaşmasını da anlamamıştım. Neden bu yıkıcı sistemi serbest bıraktılar şimdi diye düşünmüştüm.
İsterseniz, E-bay sitesinde bitcoin cinsiden ödeme kabul eden işletmelerin listesine bir bakın. Ben 100 adet saydım. Amazon’dan CVS’e, Bloomberg’ten T-Mobile Polonya’ya ve Tesla’ya pek çok şirket ödemeleri bitcoin cinsinden kabul ediyor.
KOBİ’lerin bitcoin kabul etmesi, iş hacmini nasıl artırır diye şimdiden bakmakta fayda var bana kalırsa. Hem bir ödeme aracı olarak kabul ediliyor, hem de bugünden yarına aktardığınız satın alma gücünüz azalmıyor, artıyor. Ne bileyim?
Şifreli para ya da jeton ile blockchain teknolojisi gelişmekte olan ülkelerde finansal kapsayıcılığı artırır
Dünya Bankası verilerine göre, dünyada 2 milyar insan finansal sisteme dahil olamıyor. Neden? Yoksul oldukları için. Yaşadıkları ülkelerde Miki Maus paraları olduğu için. Ortada doğru dürüst çalışan bankacılık sistemi olmadığı için. Yine bankanın verilerine göre, en yoksul hane halklarında yetişkinlerin yüzde 50’si banka nedir bilmiyor. Banka işlemlerinden yararlanamadığı için, piyasaya erişemiyor ve yoksulluktan kurtulamıyor. Banka önemli yani.
Şimdi şifreli para ya da jetonlar sayesinde, devletlere bağlı olmadan, blockchain teknolojisi ile birbirine kefil olarak, daha geniş kesimlerin finansal sisteme katılmasını temin edebilecek bir araç ortaya çıkıyor. Daha işin başındayız. Kapsayıcılık açısından pozitif sonuçları olabilir doğrusu. Eskiden mikro kredi sistemi ilk icat edildiğinde, küçük bir lokalizasyonda birbirini tanıyanlar, hep yüz yüze bakanlar birbirine bir nevi kefil oluyordu. Krediyi alanın hakikaten bir iş yaptığından ancak o zaman emin oluyorduk. Şimdi ortadaki açık muhasebe kayıtları silsilesinden, ne iş yapıldığını, her yerden ve daha yakından takip edebileceğiz. Herhangi bir ülkedeki bir projeye kaynak aktarabileceğiz.
Şimdi şöyle bir düşünün: Şifreli para ya da jeton ile bir işletmeye kaynak aktarmak, bilmediğiniz bir gelişmekte olan ülkedeki şirketin hisse senedi ya da tahvilini almaktan daha mı tehlikelidir? Hayır.
Ben bu yeni teknolojinin bizim gibi ülkelerde daha çok startup’ın exit yapmasına son derece faydalı olacağını düşünüyorum doğrusu. Ademi merkeziyetçileşen inovasyon sürecini daha da güçlendirecek bir dizi araç geliyor. Hazırlanın.
Peki, bankacılık bir nevi dolandırıcılık mıdır? Komik olmayın, Allah aşkına.
Lale çılgınlığı var mıdır?
Jamie Dimon’ın ikinci bir tespiti de bitcoin ve hatta şifreli paraların piyasa değerlerinin lale çılgınlığını hatırlattığına dair benzetmesi. Burada söz konusu olan 1634–1637 arasında Hollanda’da lale soğanı fiyatlarının hızla yükselmesi ve sonra düşmesidir. Peter Garber 1989’da yayımlanan çalışmasında, lale soğanı fiyatlarındaki hareketin temel göstergelerden sapmadığını ortaya koyarak fiyat hareketini açıklamıştı. Ama lale çılgınlığı tanımı kaldı.
17. yüzyılda 1,5 milyon nüfuslu Hollanda, küresel ticaretin merkeziydi. İngiltere 19. yüzyılda neyse, 17. yüzyıl için öyleydi.Hollandalılar o dönemde New York kentini kurdular. Brezilya’nın önemli bir bölümü onlarındı. Karayipler’de onların gemileri dolanırdı. Güney Doğu Asya ve Hint okyanusu onlardan sorulurdu. Küreselleşme sürecinin merkezi olarak, çok zengindiler. Evleri güzeldi. Bahçeleri de güzel olsun istediler. Lale, Türkiye’den Hollanda’ya ilk geldiğinde laleyi çok sevdiler. Zengindiler ve modaydı. Bu ilk neden.
1634’ten başlayarak, lale soğanı piyasasının lale yetiştiricileri dışında herkesin katılımına açılması, bir tarım ürünü olan lalenin bir tür portföy yönetim aracı haline gelmesi de fiyat hareketlerinde etkili oldu. Hollanda küreselleşmenin merkezi olduğu için aynı zamanda dönemin finansal piyasalarının da merkeziydi. Spot işlemlerin yanı sıra vadeli işlemlerde yapılıyordu. Bu da olsun ikinci neden.
Üçüncüsü olarak da, 1635’ten başlayarak, Hollanda’nın belli başlı şehirlerini saran veba salgını ciddi kayıplara yol açtı. Vadeli işlemlerde yükümlülükleri yerine getirmek için büyük paralar ödemek gerekiyordu. Bu da olsun üçüncü neden.
Ne demiştim en başta? Açıklayamıyorsanız balondur. Açıklayabiliyorsanız fiyattır. Böyle bakınca lale soğanı fiyatlarındaki hareketi açıklayabilmek, mesnede bağlayabilmek mümkün gibi duruyordu Garber’ın çalışmasında. Ama Hollanda’nın ve lalenin adı bir kere çıktı ona, inmez sekize oldu. Nitekim Jamie Dimon’da döndü dolaştı bitcoin’den bahsederken, lale soğanı dedi. Nedir? Manasızdır.
MAKALEMİZ GREAT VE ÜSTÜDÜR.
GERİ ETKİLEŞİM YAPILACAKTIR.
DESTEKLERİNİZ İÇİN TEŞEKKÜRLER