BÜYÜLEYİCİ ŞEHİR:MARDİN...

6CSD...Gkio
8 Feb 2024
26

BÜYÜLEYİCİ ŞEHİR:ARDİN...



Genel Bilgiler

 

Yüzölçümü: 8.891 km²

Nüfus: 705.098 (2000)

İl Trafik No: 47

Mardin, mimari, etnografik, arkeolojik, tarihi ve görsel değerleri ile zamanın durduğu izlenimini veren Güneydoğunun şiirsel kentlerinden biridir. Mardin'de, farklı dini inanışlar paralelinde, sanatsal açıdan da tarihi değeri olan camiler, türbeler, kiliseler, manastır ve benzeri dini eserler barındırmaktadır. Mardin, İpek Yolu güzergahında olup, 5 han ve kervansaray mevcuttur.

İLÇELER:

Mardin ilinin ilçeleri; Dargeçit, Derik, Kızıltepe, Mazıdağı, Midyat, Nusaybin, Ömerli, Savur ve Yeşilli 'dir.

Kızıltepe: Kızıltepe Mardin'in güneybatısında yer alır. Artuklu ihtişamını yansıtan Ulu camii, Taşköprü, Tarassut Kulesi Şahkullubey Kümbeti, Harzem Harabeleri günümüze kadar ayakta kalan tarihi hazinelerdir.

Mazıdağı: Sümerler devrinden beri mesken olduğu tahmin edilir. 50 metrelik bir tepenin üstünde bulunan Dermetinan Kalesi, Sultan Şeyhmus, Pir Hattap Türbeleri önemli ziyaret yerleridir. Zambırhan ve Asrihan iki mağaraları Taş Devrinden kalmadır.

Midyat: Mardin'in bu çok önemli ilçesi gümüş işçiliğiyle ünlüdür. El sanatları açısından önemli bir yöre olan ilçe turistik açıdan oldukça çekicidir. İlçenin 18 km. doğusunda bulunan Deyrulumur Manastırı M.S.397 yılında inşa edilmiştir.

Nusaybin: Dünyaya ışık tutacak Medeniyetler tarihine yeni bir sayfa açacak Gınnavas Höyüğü buradadır. Morin Şehir Kalıntısı, Morin Kalesi, Dimitros Kalesi, Mor Ambaham Manastırı, Yeni Kale, Şirvan Kalesi, Mor Yakup Kilisesi ve kilisenin 5-6 metre derinlikte bulunan zemin katta Mor Yakup Mezarı, Mor Evgin Manastırı, Mor Yuhanna Kilisesi, Üzüm suyu kanalı, Selman-i Pak, Şeyh Ali Tepesi, Pir Kemal Türbesi, Arap Kışla, Bağdat Köprüsü, Tak-ı Zaferin önemli tarihi yerlerdir. Zeynel Abidin Camisi, Hz. Muhammed' in 13. torunlarından olan Zeynel Abidin ve onun kız kardeşi Zeynep'in türbelerinin bulunduğu ilçenin en önemli camisidir.

Ömerli: Asurlar, Persler, Romalılar, Bizanslılar ve Türk İslam Devletlerinin hakimiyetlerinin bıraktığı antik değerler, Ömerliyi zengin kültür merkezi kılmaktadır. Fafah Kalesi, Beşikkaya Harabeleri, Göllü Harabeleri ve merkezde bulunan Kilise Harabeleri görülmeye değerdir.

Yeşilli: Mardin merkezinin kuzeydoğusunda yer alan Yeşilli, doğanın cömertçe oluşturduğu yemyeşil bir vadinin içinde mesire yerleriyle ün salmıştır. Romalılar devrinde yapılmış su kanalları, çeşmeler, bentler ve değirmenler görülmeye değerdir.


Coğrafya

Mardin 889i Km.2 yüzölçümü ile 36 55 - 38 51 Kuzey Enlemleri ve 39 56 - 42 54 Doğu Boylamları arasında yer alır. Diyarbakır,Şanlıurfa Batman, Siirt, Şırnak, ve Suriye İle Sınır Komşusudur Mardin 11 topraklarının % 4.8 ini kaplayan dağlar doğu-batı istikametinde uzanır ve ovadan ortalama 600 metre yükseklikte çok geniş bir kütle oluşturur. Yükselti bazı kesimlerde 1000 metre üzerine çıkar. Dağlar genellikle çıplaktır. Büyük bölümü kalkerli olduğundan çatlaklar ve yarıklar oluşmuştur. Yüzey suları çatlaklardan dibe çekilmekte ve ovalara yakın platolarda yüzeye çıkmaktadır. Killi ve kireçli yapılı topraklarda Mardin, Mazıdağı, Derik, Midyat, Savur ve Nusaybin'in yükseklerinde meşe ağaçlarına rastlanır. Dağların kalkerli kesimleri Hızla aşınarak platolara dönüşmüştür. Bu platolar yer yer yüzeye çıkan lavlarla kaplıdır.


Mardin'de Gümüş Çayı. Çağçağ suyu ve Savur Çayı yanı sıra Seyhan Deresi ve Yeşilli Gülzar Deresi bulunmaktadır. Dicle ve Fırat nehirlerinin kolları il topraklarında koridor oluşturmuştur. Dicle Vadisi ile Kızıltepe, Mardin ve Nusaybin Ovaları mevcuttur.

İklim olarak Akdeniz iklimi ile karasal iklimin ortak özelliklerine sahiptir. Yazları çok sıcak ve kurak, kışları ise yağışlı ve soğuktur.


İklim

Mardin ilinin iklimi üzerinde kuzeydeki yüksek dağlar etkili olmaktadır. Bölgede kış döneminde oluşan yüksek basınç alanı, kış aylarının soğuk geçmesine yol açar. Bir yandan güneydeki çöl ikliminin etkisi altında bulunması, bir yandan kuzeydeki yüksek dağların serin hava kütlelerinin bölgeye girişini engellemesi nedeniyle ilin genelinde yazlar çok sıcak geçerken karasal iklimin tipik özelliği görülür. Ancak Derik, Nusaybin ve Savur ilçelerinde pamuk, fındık ve zeytin gibi ürünlerin yetişmesi mikroklima özelliğinin yörede hüküm sürerken Akdeniz iklimi ile karasal iklimin ortak özelliklerine sahiptir.


Ulaşım

Mardin iline karayolu, demiryolu ve havayolu ile ulaşım sağlanmaktadır.


Tarihçe

MARDİN’İN KISA TARİHÇESİ:

Mardin’in bir arada katmanlaşan farklı medeniyetlerini kısaca aşağıda sıralamak mümkündür;

TARİH ÖNCESİ KÜLTÜRLER: Mardin’in medeniyetini özetleyen hammaddeler “taş ve kil” olup, eski çağlardan kalan sanat eserleri ve taş abidelerin sayılarına münhasıran Mardin, diğer hiçbir medeniyetin elinde bulunmayan “KİL MÜHRÜ” elinde tutmaktadır. Şu anda dünyada ve özellikle Mezopotamya’nın etki alanına giren bölgelerde kil, yazının başka bir deyişle öğrenmenin en önemli belirleyici faktörü olmuştur.

Mardin birçok farklı dil, din ve kültür mozaiğiyle farklı tarihi süreçlerden geçmesine rağmen, özellikle Mezopotamya ve Mısır’da görülebilen büyük boyuttaki birlik ve beraberliği sergilemektedir.

Medeniyet tarihi boyunca, her çağ yeni ve farklı bir çağı doğurmuştur. Kuzey Mezopotamya’nın önemli bir kenti olan ve Müsteriyen sürecinden (M.Ö. 50.000) beri yerleşim yeri olarak kabul edilen Mardin, daha sonra hububat üretimi ekonomisinin başladığı dönemlerdeki sürekli yerleşim alanları içerisinde kendisine önemli bir yer oluşturmuştur. Hala Mezopotamya’nın dağlık sınırlarında, Jermo’nun Neolotik yerleşiminde sırayla 3.000 yıllık geçiş dönemlerini izlemek mümkündür.

En erken çömlekçilik, evcilleştirilmiş hayvanlar ve ekili topraklar buradaki sürekli yerleşim başlangıcının M.Ö. 6750 civarında tarihlenebileceğinin göstergesidir. Bu süreç Dicle’den Akdeniz’e kadar uzanan site devletlerinin egemen olduğu dönemlerdir. Tell Halaf olarak bilinen süreçte, Habur Nehri üzerindeki bir sitede bakır M.Ö. 4.500’de işlenmeye başlanmıştır. Burada daha büyük oranda hububat ve evcil hayvanlar görülmekte olup, teknik gelişmeleri tekerlekli araçlar, taş kaplamalı yollar, tonoz prensibinin ustalığı ve yüksek dereceli fırınlardan oluşmaktadır.

Mezopotamya’nın ve özellikle Mardin’in en eski yerleşimcileri, yazılı anıtlardan, yazılı gelenekten, Sümerlerden başka, Akadlar veya Akadlardan önce M.Ö. 3. binyılın sonlarına doğru Kuzey Mezopotamya’da görülen ve Hurilerin ataları veya yakın akrabaları olan Subarulardır. Bunların Mardin’deki mevcudiyetleri bilinmekle birlikte, geçmişleri ve göç rotalarıyla ilgili kesin ifadeler bulunmamaktadır. Şimdiye kadar etkileri belirtilenlerden daha fazla olması kuvvetle muhtemeldir.

M.Ö. 4. ve 3. binyıllardaki dönüşümlerle, tarih öncesi bitmek bilmeyen karanlık dönemler sona ermiş ve yazının mevcudiyeti ile ilerlemeler başlamıştır. İsimler, konuşma ve hareketler; bütün olarak kelime ve heceleri temsil eden şekillerden oluşan bir sistemle ortaya konulmuştur.

M.Ö. yaklaşık 3000’de, Erech’teki merkezde muhtemelen Sümer’ler silindirik mühür ve yazının ortaya çıkışı dahil, binalarda da taş kullanmaya başladılar. Bu arada Akad (M.Ö. 2334-2154) Hanedanlığı’ndan önceki yazılan hemen hemen bütün dokümanlar Sümer dilinde yazılmıştır. Sümer dili bitişken bir dil olup, farklı dil bilgisi kurallarını ve ilintilerini ifade eden önek ve sonekler isim veya fiil köküne bir sıra ile eklenmişlerdir.

Buna bağlı olarak, M.Ö. 4. binyılda Mardin daha sonraki dönemlerde görülebileceği gibi birçok farklı unsurlardan oluşmaktadır. Sümerler ve onların mirasçıları, Sümerlerin yönetimdeki rollere rağmen, diğer unsurların tarihi rolleri hiçbir zaman diğerlerinden daha aşağılarda olmamıştır. Daha sonra gelen yarım milenyumda Mezopotamya’da Sümer şehir devletlerinin gelişimi görülmüştür. Sümerler aynı zamanda, gelecekteki iki milenyumda Mezopotamya kültür çerçevesinin büyük çoğunluğunu ortaya koymuşlardır.

AKADLAR (M.Ö. 2350-2000): Akadların ve diğer Akad öncesi ismen bilinmeyen Semitik unsurların tahminlere göre az çok göçebe bir hayat sürmekte oldukları görülmüştür. Bununla birlikte, evcil koyun ve keçi sürülerine sahip olduklarından sulu alanlardan bir günlük yürüyüş mesafesinden daha fazla bir zaman alacak olan bir yerde konaklamamaktaydılar.

            Mezopotamya tarihinde ve özellikle Mardin tarihinde 2350 yılını tarihi bir dönüm noktası olarak ele almanın birçok nedeni bulunmaktadır.

            Birincisi, Mezopotamya toprakları üzerinde ilk defa bir imparatorluk yükselmiştir. Bu imparatorluğun itici gücü de Akadlardır. Sümerlerle yan yana duran bu unsur adeta onlarla anlamdaş oldular. Akadların en önemli yöneticileri Sargon, Rimuş, Maniştusu, Naram-sin ve Şar-kali-şarri olup, bu yöneticiler 142 yıl hüküm sürmüşlerdir.

            BABİL DÖNEMİ: Sümerlerin rönesansı, ikinci bin yılda Hamburabi’nin birleşik krallığında pik noktasına ulaştı. Bu dönemde Mezopotamya, küçük devletlerden oluşan bir mozaik idi. Hamburabi, koalisyon unsuru üzerine yetenekli bir şekilde oynayarak, kendisinden önceki yöneticilerden daha güçlü oldu. Hamburabi’nin oğlu Samsuiliuna (M.Ö. 1749-1712) döneminde Babil İmparatorluğu büyüklük olarak büyük oranda çöküş dönemine girdi. Politik birlikteliğin gevşekliğine rağmen, Babil Dönemi aktif entelektüelliğin prim yaptığı ve çoğaldığı bir dönem olmuştur.

            HURİLER: Huriler eski yakın doğu medeniyetinin yörüngesine M.Ö. 3. binyılın sonlarına doğru girdiler. Huriler, dönemlerinin yüksek noktasına ancak 2. binyılın ortalarına doğru kavuşabildiler. 15. yüzyılda, Alakh ağır bir şekilde Hurileşti ve Mitanni İmparatorlu’nda, Huriler en güçlü nüfus yapılarıyla önde gelen bir unsur oluşturdular.

MİTANNİ VE HURİ KRALLIĞI: 1600’den sonra Mezopotamya’da Semitik devletlerin zayıflaması üzerine, Huriler bu bölgede daha köklü bir şekilde yerleşmelerine ve Asya Minör (Anadolu)’ün doğusunda, Mezopotamya ve Suriye’de sayısız küçük devletler oluşturdular. Kısa bir süre sonra, 1500’den itibaren Mitanni Krallığı Mezopotamya’da Habur Nehrinin kaynaklarının yanlarında oluşmaya başladı. Dahili karmaşıklıklardan dolayı zayıflayan Hitit ve Asurların Mittani Krallığı, hiç şüphesiz büyük bir politik felakete dönüştü. Bununla beraber, son dönem Babil şehir kültürünün çöküşünü hızlandırdı.

            Mezopotamya (Özellikle Nisibis) M.Ö. 1. yüzyılda Ermenilerin büyük etkisi altında kaldı fakat Phraates III (M.Ö. 70-58/57’de hüküm sürdü.) buraları yeniden geri alarak Partlara bağladı. Yakın Doğu’da Roma gücünün yükselmesiyle birlikte, Mardin’de Roma ve Partlar arasında bir sınır oluşturdu. Nusaybin Part kontrolünde oldu.

            ROMA İMPARATORLUĞU: Roma lideri Crassus M.Ö. 54’te Mezopotamya’nın içlerine geldi fakat Partlar tarafından M.Ö. 53’te Harran (Carrhae)’da yenilgiye uğratıldı. M.S. 114-117 yıllarında İmparator Trajan M.S. 115 ve 116’da yaptığı iki seferle Partların gücünü kırarak bölgeyi fethetti ve buraları Roma kenti yaptı. Fakat Trajan’ın ölümünden sonra, Hadrian buraları yeniden Partların egemenliği altına soktu. 165’ten itibaren, Romalılar yeniden Mardin dahil, Mezopotamya’nın kuzeybatısını fethettiler. Roma İmparatorluğu’nun etkisi ve hükümranlığı Bizans’ın M.S. 330’da Yeni Roma oluşuna kadar devam etti.

            3. yüzyıldan, 7. yüzyılın başlarındaki İslam’ın yükselişine kadar, Mezopotamya Romalılar ve (6. ve 7. Yüzyıllarda Bizanslılar) Partların mirasçısı olan Sasaniler arasında adeta bir savaş alanına dönüştü. Partlar Dönemi’nde olduğu gibi, Romalıların etkisi ülkenin kuzeybatısında Anadolu’ya yakın olan Harran, Edessa (Urfa), Nisibis (Nusaybin), Saures (Savur), Dara ve Mardin Bölgelerinde yoğunlaşmıştı. Bu zaman zarfında, Nusaybin bir dönem Nasturi Hıristiyanların belli başlı merkezi haline dönüşmüştür.

            BİZANS İMPARATORLUĞU: 330 yılında, Troya, Antakya ve İskenderiye dikkate alındıktan sonra, Konstantiniye (İstanbul) Roma İmparatorluğunun başkenti oldu. Böylece Bizans yeni Roma oldu. Bizanslılar 641 yılına kadar Mardin’de hüküm sürdüler. 7. yüzyılda Mardin Araplar tarafından fethedildi.

            ARAP FETHİ: Miladi 641’deki Arap fethinin sürecinden sonra, Mardin Mezopotamya’nın önemli bir kenti olmaya devam etti. Buna ek olarak, Beni Tağlip, Bekir ve Tamim gibi ünlü Arap aşiretleri Mardin tarihinde çok önemli roller oynadılar. Mardin kenti Mekke’deki Halifeliğe bağlı idi. Emevi halifesi Damaskus (Şam)’a taşınınca, Mardin genel valiler tarafından yönetilen bir kent oldu. Miladi 750’ye doğru Abbasiler Mezopotamya’nın Küfe kentinde, İspanya’daki Emeviler hariç, tüm bölgelerde Emevi Halifeliliği’nin yerini aldılar. Abu Abbas el Saffah dönemindeki Emevilerin son dönemlerinde savaşlar sonucu Abbasiler güçlerini kabul ettirdiler. Abbasi Halifeliği, Pers kültürünün Mezopotamya’nın politik ve kültürel etkinliğinde önemli rol oynadığı beş asır boyunca hükümranlığını sürdürmüştür.

            HAMDANİLER: Miladi 895’de ortaya çıkan ve Mardin’de büyük şöhret olan Hamdaniler, 10. Yüzyılda Musul’da bağımsız bir emirlik kurdular. Bizzat Abbasi halifesi zaman zaman Hamdanilerden direk yardım taleplerinde bulunuyordu. Mardin’deki Hamdanilerin hükümranlığı M.S. 978 yılına kadar devam etti. Büveyhilerin üstünlüğünde Hamdanilerin gücü iyice azaldı. Abbasi halifesi onları kendi politik ve dini amaçları için serbest bıraktı. Bölgenin kontrolü ye kadar Ukaylilerin elinde idi. El Cezire’nin kuzeyi (Kuzey Mezopotamya) ise Kürt olan Ibn Mervan’ın elinde idi.

            SELÇUKLULAR: Büveyhilerin gücü zayıflayınca, Selçuklular Mervanileri (Ibn Mervan) 1089 yılında Nusaybin’de yenilgiye uğratınca Mardin Bölgesi’nin yönetimi ellerine geçti.

            ZENGİLER: Miladi 1127’de, Sultan Mahmut Zengi’yi Musul sorumlusu olarak atadı. Kendisi şehrin kontrolünü iyice eline aldıktan sonra, Miladi 1130’da sefere çıkarak, Artukluları yenilgiye uğratıp, Nusaybin, Sincar ve Harran’ı aldı.

            ARTUKLULAR: Artuklular, Türkiye’nin doğusunda uzun süreli hüküm sürdüler. Mardin bölgesini bağımsız olarak ve Eyyübi, Memlük, İlhanlı ve Karakoyunlu hükümranlıkları altında 11. yüzyıldan, 15. Yüzyılın başlangıcına kadar yönettiler. İlk Artuklu, Döger Türkmen boyu aşireti, Selçukluların Malazgirt zaferinden sonra, 1073 yılında Anadolu’ya gelerek Selçuklu Melikşah’ın komutasında hizmet görmeye başladı. Artuklular daha sonra Mardin’e yerleşerek Mardin’de küçük bir krallık (melik) kurdular.

            Selahaddin-i  Eyyübi’nin bölgedeki etkisi, Artukluların gücünü iyice zayıflattı. Miladi 1234 yılından sonra yalnızca Mardin şubesi ellerinde kaldı. 1260’ta, El Malik el Said, Moğollara karşı mücadele verdi, fakat oğlu El Muzaffer, Moğolların hükümranlıklarını kabul ederek, Mardin hanedanlığını kurtardı. Artuklular, İlhanlılara sadık olarak hizmet verdiler. Artuklular askeri bir güç olup, Arap kültürüne büyük saygı göstererek, Müslüman ve diğer dinlere bağlı olanlara büyük hoşgörü gösterdiler. Sultan Salih, Karakoyunluların Mardin’i almaları üzerine, Mardin’i Musul ile değişerek böylece buradaki Artuklu hükümranlığı sona ermiştir.

            MOĞOLLULAR (İLHANLILAR): Moğollular, göçebe Doğu Asya aşiretlerinden oluşmaktadırlar. Cengiz Han’ın torunu olan Hülagü, Pers İlhanlı hanedanlığını oluşturdu. Pers İlhanlıları doğunun büyük Hanı’na bağlıydılar. Abu Said, Arap adını alan ilk İlhanlı hükümdarı idi, onun 1335 yılındaki ölümünden sonra Pers İlhanlı İmparatorluğunun dağılmasının dönüm noktası oldu. İlhanlılar, Artuklular Dönemi’nde Mardin’de hükümranlık sürmüşlerdir. Mardin’deki hükümranlıkları Abu Said’in 1335’teki ölümüyle sona ermiştir.

            TİMURLENK: 15. yüzyılın başlangıcında, Timur; Mardin ve diğer şehirleri işgal etmek üzere Anadolu’ya doğru sefere çıktı. Mardin kenti Timur’un işgaline uğrayarak yakılıp, yıkıldı.

            KARAKOYUNLU DÖNEMİ: Karakoyunlu Devleti’nin hükümdarı olan Kara Yusuf, 1406’dan sonra ülkesini yeniden tesis ederek Mardin, Erzincan, Bağdat, Azerbaycan, Tebriz, Kazvin ve Sultaniye’yi fethetti. Ölümünden sonra ülke büyük bir kaosun içerisine sürüklendi.

            Mardin’de doğan Cihanşah ülkede yeniden birliği sağlamak için çaba sarf etti fakat Akkoyunlu Devleti’nin hegemonyası altına girdi.

            AKKOYUNLU DÖNEMİ (1350-1502) Tur Ali Bey’in liderliğinde bir birlik olarak ortaya çıktı. Akkoyunlu Devleti’nin gerçek kurucusu Kara Yülük Osman Bey’dir. Akkoyunlu Devleti’nin en güçlü olduğu dönem Uzun Hasan’ın iktidar dönemidir. Bu arada, 1473’te Osmanlı Sultanı Mehmet I’e Otlukbeli savaşında yenik düşülmesi, Uzun Hasan için çok ağır bir kayıp oldu. Bu yenilgi sonrası Akkoyunlu Devleti’nin çöküş süreci içerisine girmesini hızlandırdı. Bu gelişme Şah İsmail hükümdarlığındaki Safavi Devleti’nin oluşması önündeki yolu açmış oldu. Akkoyunlular Dönemi’nde Mardin çok önemli kültürel gelişmeler yaşadı.

            SAFAVİLER DÖNEMİ: 1508 yılında Şah İsmail Mardin’i ele geçirerek şehrin kontrolünü ele aldı. Safavilerin yükselmesiyle birlikte, Osmanlılar Anadolu’da üstünlüğü ellerine geçirmişlerdi. Mardin her iki devletin savaşına tanıklık etti. Osmanlılar tarafından bir yıl süren kalenin kuşatması sonucunda Yavuz Sultan Selim, 1516’da Mardin’i fethederek Osmanlı topraklarına kattı.

            OSMANLILAR DÖNEMİ: Mardin Yavuz Sultan Selim döneminde 1516 yılında Osmanlı topraklarına dahil edildi. Osmanlı Devleti 16. Yüzyılda zirveye çıkmasına rağmen daha sonraları, geçmişte Osmanlı Devleti’ni iyi yöneten İdarenin daha sonraları modernize edilmemesi, dahili ve harici sebepler, devleti kurtarmak için gerekli etkin reformların yapılmamış olması yüzünden gerilemeye başladı. Osmanlı Devleti’nin çöküşünü hızlandıran harici sebepler ise, ticaret yollarının yön değiştirmesi, endüstriyel devrimi gerçekleştirememesi, modern askeri teknikleri uygulamadaki gecikmeler beraberinde çöküşü getirdi. Osmanlı Devleti’ndeki entegrasyonun bozulmasının bir başka önemli nedeni de Fransız Devriminden sonra baş gösteren ayrılıkçı ve milliyetçi akımlar olmuştur.

            Birinci Dünya Savaşı sırasında, Sykes-Picot Anlaşması (16 Mayıs 1916) ile birlikte Osmanlı Devleti’nin parçalanmak istenmesi sonucunda aralarında Mardin’in de bulunduğu Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin İngiliz ve Fransız Güçleri arasında paylaşılması hedeflenmişti. Mustafa Kemal Paşa’nın gayretleriyle, Mardin, Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nden (23 Nisan 1920) ve Cumhuriyet’in 1923’te ilanından önce işgale karşı şiddetle karşı çıkmıştır.

            TÜRKİYE CUMHURİYETİ: Genel olarak tamamen bağımsızlığı hedefleyen Misak-ı Milli yayınlandı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin toplanmasından sonra olağanüstü yetkilerle Ankara’daki Meclis’e katılmak üzere Türkiye’nin her ilinden beşer milletvekili seçilmesi için seçim kararı açıklandı. Yeni seçilen üyelere ek olarak, İstanbul Meclisi’ndeki üyelerin de, Ankara’da yeni oluşturulan Meclise katılmaları için davet edildiler. Bunun üzerine, İstanbul Meclisi üyesi olarak 1919’da Mardin’den seçilen Derviş Vural da Ankara’da yeni oluşturulan meclise katıldı. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra, Mardin, bu ülkenin önemli bir kenti oldu.

            Dünya’da istikrarın gün geçtikçe güç kaybettiği bir dönemde, Mardin, konumu itibariyle yeniden dünya tarihinde önemli yer tutan o eski ihtişamlı günlerine dönmeye başlıyor. Mardin, aynı zamanda Akdeniz’den İran’a ve Anadolu’nun kuzey-güney ekseninden aşağı Mezopotamya’ya kadar uzanan geçmişteki ticaret rotasının yeniden önemli bir kavşak noktası olması için hedefine doğru emin adımlarla ve hızla ilerliyor.

            Tüm Dünya’da insanlığın beşiği (Cradle of Mankind) olarak kabul edilen Kuzey Mesopotamya’nın bu eşsiz kenti, yeniden tarihteki önemli rolünü oynamak üzere “Kil Mührü” eline almış durumdadır.


İlçelerin Tarihçeleri


Nusaybin Tarihçesi

Nusaybin eski bir yerleşme merkezi olup, bilinen en eski ismi Nisibis’tir. MÖ.3000’lerde Hurrilerin yurdu olan bu yöre MÖ.XIV.yüzyılda Mitanni krallığının egemenliği altına girmiştir. Nitekim Nusaybin’in kuzeyindeki Gırnavaz Tepesi’nin güney eteklerindeki kalıntılar bu yerleşimin Mittani krallığının merkezi olduğunu göstermektedir. Yöreye daha sonra Aramiler yerleşmiş, MÖ.XIII.yüzyılda Asurlular buraya hakim olmuştur. Medlerin, Babillerin ve Perslerin egemenliğinden sonra da MÖ.331’de de Makedonyalılar Anadolu’nun büyük bir bölümü ile birlikte burasını da kendi topraklarına katmışlardır. İskender’in ölümünden sonra yöre bir süre Seleukosların egemenliğine girmiş, daha sonra da Tigranes buraya egemen olmuştur.

Nusaybin Roma döneminde birkaç kez Sasanilerin eline geçmiş, daha sonra Bizanslılar ile Sasaniler çoğu kez burada çatışmışlardır. MS.V.yüzyılda Nusaybin Nasturilerin önemli bir dini merkezi olmuştur. Araplar zaman zaman buraya akınlar düzenlemiş ve yöreye hakim olmuşlardır. Bu dönemde de Bizanslılar ile Araplar sürekli savaşmışlardır. Yöre Hamdani ve Mervani yönetimlerinden sonra Selçuklu, Artuklu ve Eyyubi egemenliği altına girmiştir. XIII.yüzyıldan sonra Moğollar, Karakoyunlular, Akkoyunlular, Safaviler yöreye hakim olmuşlardır. Yavuz Sultan Selim’in Mısır seferi sırasında (1517) Osmanlı topraklarına katılmıştır.


Gırnavas Höyüğü Nusaybinin 4 km kuzeyindedir. Marin Şehir Kalıntısı, Marin Kalesi, Dimitros Kalesi, Mor Ambaham Manastırı, Yeni Kale, Şirvan Kalesi, Mor Yakup Kilisesi ve kilisenin 5-6 metre derinlikte bulunan zemin katta Mor Yakup Mezarı, Mor Evgin Manastırı, Mor Yuhanna Kilisesi burada bulunmaktadır.

NUSAYBİN ÇAĞ ÇAĞ VADİSİ(ARKEOLOJİK SİT ALANI)

Çağ Çağ Vadisi kuzey Mezopotamya sınırları içersinde yer almaktadır. Cezire bölgesi olarak da bilinen kuzey Mezopotamya bölgesi 17. yy Arap coğrafyacısı İbn Şaddad, “el-A’lak el-Hatira fi zikr umarâ’üş-Şam ve’l-Cezira” adlı eserinde Diyar- Rabia, Diyar-ı Bekr ve Diyar-ı Mudar olarak Cezire Bölgesini üçe ayırır. Bu söz konusu bölgelerden Diyar- Rabia’nın başkenti Nusaybin’dir. Eski Asur metinlerinde Kaşiyari bölgesine yapılan seferlerde adı sıkça geçen Nasipina/Naşipina günümüz Nusaybin ile bir tutulmaktadır. Çağ Çağ Vadisi’nin de içinde bulunduğu Kaşiyari Bölgesi, aslında bir dağ adı olup, klasik çağlardaki Strabon’un ve Ptolemeus’un coğrafyalarında Mons Masius (Masius Dağı), Teofilakt’a göre “İzala Dağı”, daha sonraki dönemlerde ise Tur Abdin (Esirler/Kullar Dağı) adını almıştır. Nusaybin-İdil ve dolayısıyla Çağ Çağ Vadinsin içersinde bulunduğu kısım ise Süryani kaynaklarında İzlo Dağı kimi zamanda Beth Gawgal olarak geçmektedir. Tur Abdin dağlık bölgesi 200 km uzunluğunda olup Cezire ovasını kesen güneydeki Sincar-Abdülaziz sistemine göre daha büyük bir kütleyi temsil eder. Adı geçen kütle III. Jeolojik devirde Toros Kıvrımları’nın oluşum sürecinde ortaya çıkmıştır. Genel olarak kalker katmanlı bir yapıya sahip olan dağ kütlesinde yer yer kül renkli ya da sarı marnlı kalkerler, kornişlerin olduğu seviyelerde kırmızı ya da pembe renkli paleosen döneme ait kalkerlere de rastlamak mümkündür. Çağ Çağ Vadisi’nin ortalama yüksekliği 500m civarında olmakla beraber Tur Abdin Dağ silsilesinin doruklarında bu rakam ortalama 1000-1100m sevilerine kadar çıkmaktadır.


Mezopotamya üzerine yapılmış olan tarihi coğrafya çalışmaları incelendiğinde güney Mezopotamya ve Anadolu’yu bir birine bağlayan çeşitli önemli yolların Tur Abidin bölgesinden geçtiğini görülecektir. Söz konusu bu yolların en önemlilerinden bir tanesi Kaşiyari yoludur. Yukarıda genel coğrafi özelliklerine kısaca değindiğimiz Kaşiyari Bölgesinin ismi ilk olarak Hititlerin başkenti olan Boğazköy metinlerinde geçmektedir. Bölgedeki bağcılık ve tahıl üretimi belli oranda ekonomik önem taşısa da, Kaşiyari’nin antik dünyadaki önemi, bölgeyi Diyarbakır ve dolayısıyla Anadolu’ya bağlayan stratejik yollara sahip olmasıdır. Bu yollardan ilki Günümüz Cizre-Babil Köyünden (Antik Şubnat garnizonu) başlamaktadır. Nusaybin-Çağ Çağ Vadisi çevresinden geçen bir diğer yol ise; günümüz Suriye sınırı boyunca devam eden Tur Abdin’nin hemen güneyinde doğu-batı bağlantıyı sağlayan yoldur. Bu yol güneyden itibaren Habur ve Çağ Çağ Vadilerini takip edip Habur yolu ile birleşir, böylece güzergâh Fırat’tan çıkarak antik Dur Katlimmu (Tell Şaih Hammad), Katni, Kahat (Tell Barri) ve Nasibinayı bir birine bağlamaktaydı.


Nusaybin’den geçen her iki yol ( doğu-batı ve Habur yolu) ve Kaşiyari yolu doğal bir geçitle, yani Çağ Çağ Vadisiyle bağlanmaktadır. Bu bağlantıyı ispatlayan Roma ve Erken Bizans Dönemlerine ait konaklama yerleri ve yol kalıntıları günümüzde halen açıkça görülebilmektedir. Vadinin her iki tarafında bulunan karakol görünümündeki kaleler Gerek Asur gerekse de daha erken dönemlere ait buluntular vermektedirler. Bu kale ve diğer yapılara daha sonra detaylı değinilecektir. Bu yolun devamında Antik Matiyatu/Yatu günümüz adıyla Midyat’a ulaşılır buradan Hasankeyf üzerinden Diyarbakır veya Midyat’a varmadan vadi batıya doğru takip edilerek Mardin ve oradan tekrar Diyarbakır ve dolayısıyla Anadolu’ya ulaşılmaktadır. Çok erken tarihlerden beri doğal bir geçiş alanı olarak kullanım gören Çağ Çağ Vadisinde yaptığımız incelemeler sonucunda tespit ettiğimiz başlıca ören yerlerini kaya mezar, Karakol niteliğinde kaleler, çeşitli konaklama yerleri, kiliseler, tahkimli Şehirleri ile beraber kaleler, yamaç yerleşimi tarzı höyükler, doğal mağara yerleşimleri, türbeler, antik yollar gibi başlıklar altında sınıflandırmamız mümkündür. Bunları kısaca belirtmemiz gerekirse;

M.Ö. II Bin’de önemli bir Mitanni merkezi olan Nabula veya Nisibis güneydeki Asur tehlikesi karşı bu vadiyi çok amaçlı kullanmış olmalıdır. Yukarıda bahsettiğimiz kalelerde yapılacak detaylı incelemelerde bunun görüleceği kanaatindeyiz.

Çağ Çağ Vadisinin arkeolojik potansiyelinin yanında bereketli bahçeleriyle de ele alınması gerekmektedir. Söz konusu vadi kerestecilik ve meyve üretimiyle önemli bir gelir kaynağıdır. Vadide; Şarpıze (Kış mevsimine kadar bulunur), Verdani, Çurık, Dêvani, Caniyê, Devrovi gibi üzüm çeşitleri, Kulhırmi, Zerê Bırahimki, Sor-i Sosini, Şinek, Payızi ve Rızki gibi incir çeşitleri ayrıca, nar, şeftali, elma, tüysüz şeftali, kayısı, badem, erik, vb. birçok meyve yetişmektedir.

Çağ Çağ Vadisinde bulunan arkeolojik alanlar, binyılların birikimi sonucu ortaya çıkmış ve gelişmiştir. Vadi taban ve yamaçları geçiş alanı ve konaklama yerleri olarak kullanıldığından büyük kale ve karakollar vadinin zirvesinde kurulmuştur. Çağ Çağ Vadisinde var olan ören yerlerinin kuzey Mezopotamya Dağ Kültürü ve Kuzey-Güney ilişkisinin anlaşılması bakımından çok önemli ve korunması gerektiği kanaatindeyiz. Vadide yaptığımız çalışmalar sırasında bölgede yaşayan halk ile yaptığımız Etno-Arkeolojik çalışmalarda tespit ettiğimiz ören yerlerinden çok daha fazla bir potansiyelin olduğu anlaşılmıştır. Daha geniş bir süre zarfı içersinde vadide yapılacak yüzey araştırmalarında bu potansiyelin ortaya çıkacağına inanmaktayız.

Çağ çağ vadisi Urfa koruma kurulu tarafından 30.3.2007 de arkeolojik sit alanı olarak kabul edilmiştir.



Midyat Tarihçesi

İlçemiz Midyat'ın coğrafi olarak konumu, doğusunda Dargeçit ilçesi, batısında Ömerli ilçesi, kuzeybatısında Savur ilçesi, kuzeyinde Batman iline bağlı Gercüş ilçesi, güneyinde Nusaybin ilçesi, güney doğusunda ise Şırnak iline bağlı İdil ilçesi yer almaktadır. Bu ad, ibadet edenlerin dağı, diyarı anlamında kullanılır. Bu bölgenin yüzölçümü 10.000 Km2'den fazladır.


İlçemizin ismi ve ilk kuruluşu konusunda, değişik görüşler bulunmaktadır. Bazı kaynaklara göre, İlçenin adı bir çok değişimlerden sonra Farsça, Arapça ve Süryanice karışımından meydana gelmiş "AYNA" anlamına gelmektedir.


Başka bir rivayete göre de Midyat, Mağaralar Kenti anlamına gelen " MATİATE" kelimesinden ismini almıştır. Bu görüşü ileri sürenler, "MATİATE" isminin Asur yazıtlarında M.Ö. 9.Yüzyılda geçtiğini Asur imparatorlarından II. Aşurnasipal M.Ö. 879 yılında gururla: 'Matiate'yi (=Midyat) ve köylerini buyruğum altına soktum. Bol ganimet edinip, onları yüklü haraca ve vergiye bağladım' der.r. Bu görüşe paralel olarak Midyat'ta ilk yerleşim yerinin mağaralar olduğunu gösteren "Elath" mevkiinin (Midyat'a 3 Km. uzaklıkta ve Acırlı Beldesi yakınında bulunan Ziyaret-Mesire Yeri) Romalılar döneminden günümüze kadar geldiği söylenmektedir.


1973 Mardin İl yıllığında İlçenin tarihçesi hakkında şu bilgiler yer almaktadır: Orta Asya'dan göçüp Anadolu'ya gelen Eti Türkleri, Mezopotamya dediğimiz Dicle ve Fırat Nehirleri arasında yer alan ve verimli topraklara sahip olan bölgeye yerleşmişlerdir. ( M.Ö. 2000 yıllarında ) Bölgeden geçişleri sırasında Midyat'ı büyük bir mağara şehri halinde kurup, hayvanlarını da burada barındırmışlardır. Midyat'ın altındaki mağaralar o devirlerde barınak olarak kullanılmışlardır. Bu mağaraların birbirleri ile bağlantıları vardır. Daha sonraları bu bölgeye Orta Asya Türklerinin öncü göçebeleri olan Komuk Türkleri gelip yerleşir.


Bölgeye gelip yerleşen Komuklar, asırlarca Asurilerle savaşmışlardır. Bu dönemlerde Asurilerin birkaç defa bölgeyi ele geçirdiği görülmektedir. Ancak bu istilaları pek uzun sürmez ve her defasında çekilmek zorunda kalmışlardır. Nitekim Asur Hükümdarı Tıglatninip zamanında Komuklar, tamamen duruma hakim olmuşlardır. M.Ö. 500-100 yılları arasında bölge, değişik kavimlerin istilasına uğramıştır. Makedonyalılar, Persler, Romalılar bu bölgede hüküm sürmüşlerdir. Midyat' ın asıl meskun hale gelişi veya bölge olarak kuruluşu Selefkuslar devrine rastlamaktadır (M.Ö.180 Yılları).


M.S. V. yy kadar Hıristiyanlık bölgeye hakim olmuştur. VI. asırdan sonra, İslamiyet' in yayılışı ile birlikte Arap akınları başlamış ve VII. yüzyılda Halit B. Velid orduları bölgeyi fethetmişlerdir. Abbasiler döneminde bölgede imar ve kalkınma hareketleri görülmüştür. Midyat köylerinin ekserisi Harun El Reşit döneminde kurulmuştur. Harun El Reşit'in oğlu Memun'un Türk-Arap karışımı olarak kurduğu büyük bir ordu Cizre-Mardin eski patika yolu boyunca yüz karakola yerleştirilmiştir. Mahalmiler böyle doğmuşlardır. Midyat ve çevresindeki köylere verilen "MAHALMİ" adı buradan gelmektedir. Mahalmi; yüz mahalle, yüz yer, yüz ordugah anlamına gelir ve bugün de Cizre'den Mardin'e kadar eski patika yolu, özellikle eski Bağdat yolu üzerindeki ( bu kervan yolu üzerindeki) bu köyler, Türkçe, Süryanice ve ağırlıklı olarak Arapça karışımı Mahalmice diye tabir edilen bir dili konuşur.


XI. yüzyılda Artuk Devleti genişleyerek, batıda Halep, doğuda Musul ve Bitlis, Kuzeyde Harput (Elazığ), güneyde Darzuru içine alır.İşte Midyat da, bu dönemde Mardin, Hasankeyf ve Musul eyaletleri arasında irtibat vazifesi gören bir bölge olarak en parlak devirlerinden birini yaşamıştır. Bu tarihte bölgenin merkezi Derizbin ( Acırlı ) köyüdür. Derizbin beyleri Artukoğullarına bağlı yarı müstakil bir beylik olarak hüküm sürüyorlardı. Mervaniler ve Eyyübiler'den sonra Midyat 1535 yılında Bıyıklı Mehmet Paşa komutasındaki Osmanlı ordusu tarafından ele geçirilmiştir. 1838 yılında Diyarbakır Valisi Ali Paşa tarafından ziyaret edilen Midyat'ta, bir redif taburu teşkil edilir.


1810 yılında ilçe olan Midyat, 1915'te Cevat Paşa tarafından imar görülmüştür. Askeri Kışla, Cevat Paşa Camii ve Ulu Camii bu dönemde inşa edilmiştir.



Derik İlçesi

DERİK İLÇESİ

 Kuruluş Yılı        :M.S. 610

 Nüfusu               : 57.719

 Yüzölçümü         : 1367 Km.

 Belediye Sayısı    : 1

 Köy Sayısı            : 71 Köy

İlçenin Özellikleri:

           

Derik İlçesi (610) sene önce Turan Türklerinin Kayıhan aşireti tarafından kurulmuştur. Bizans, Acem ve Türk akınlarına zaman zaman uğramıştır. Bir zamanlar Hıristiyanlar ve Ermeniler bölgede sayı olarak çoğunluk sağlamışlardır.

İlçede Belediye teşkilatı 1874 yılında kurulmuştur. İlçe 1926 yılına kadar Diyarbakır iline bağlı iken, bu tarihten sonra Mardin İline bağlanmıştır.

İlçenin adı Farsça “Dikenlik” anlamına gelen “Dirrik” kelimesinin zaman içinde değişime uğramasının yanı sıra bir zamanlar İlçede Hiristiyan manastırlarının çoğalmasına bağlı olarak da “Der” kelimesinin yerel dilde “Kilise” anlamına geldiği .”Derik” kelimesinin Kiliseler Diyarı diye anıldığı da ifade edilmektedir. Nitekim İlçede 40 yıl öncesine kadar 6 Kilisenin olduğu, bu gün ise bu sayının 1’e düştüğü bilinmektedir.

Yörede mevcut tarihi eserlerin en önemlileri Tepebağ (Telbisim) ve Beşkavak (Hofi) harabeleri ile tarihi Hisaraltı (Rabet) Kalesidir.

İlçe Mardin İlinin Batısında yer almaktadır. Kuzeyinde Mazıdağı ve Çınar, Güney ve güney doğusunda Kızıltepe, Batısında Viranşehir İlçeleriyle çevrilidir. İlçenin yüzölçümü 1367 Km2 olup, Denizden 780 metre yüksekliktedir. İlçenin Doğu ve Güneydoğusu ovalık olup, arazinin % 70’ini kapsamaktadır. Kuzey tarafı ise dağlık bir yapı arz eder. İlçe ile Mazıdağı İlçesi arasında Turcel Dağları yer almaktadır. Bu dağlar üzerindeki Gıriguzi tepesi İlçenin en yüksek tepesi olup, 1208 metre yüksekliğe sahiptir. Bu dağlar arasında derin vadiler yer almaktadır.

İlçe iklimi tropikal iklime daha yakındır. Kış ve ilkbahar başlarında esen “baykür” adı verilen rüzgar meşhur ve etkilidir.

İlçede büyük akarsu yoktur. Mevcut akarsular küçük çay ve dereciklerden oluşmaktadır. Bunların başlıcaları Şip deresi, Circip deresi ve Turcel dereleridir. Durgun su olarak DSİ tarafından yapılan Künreş, Şerefli, Yıldız ve Dumluca göletleridir.

İlçe topraklarında, geçici barınma imkanı sağlayan muhtelif büyüklüklerde (16) mağara mevcuttur. Bunların en önemlilerinden 100 kişilik kapasiteli Beşbudak köyüne bağlı Sıltok, Bozok köyü doğusunda yer alan 200 kişi kapasiteli habis, 500 kişi Kapasiteli Herzin ve Çayköy köyünün doğusunda bulunan 200 kişi kapasiteli Kürtük mağaralarıdır.

İlçenin başlıca ana geçitleri Derik geçidi, Zeytin pınar geçidi, Sadan geçidi, Oğancı geçidi ve Deveboynu geçitleridir.

İlçenin Bozok köyü Kuzeyi ile Meşeli köyü civarı kısmen meşeliktir. Büyük bir kısmı da tarım yapmaya müsait düzlüklerdir.

Keloşk, Aşağıkürşiran isimli yaylalarında sınırlı göçer hareketleri mevcuttur.

İlçede önemli bir maden bulunmamakla beraber, İlçe sınırları içinde Tepebağ Mahallesi, Gırkemin ve Gırrövi tepesi ile Bozbayır köyü Gırıtara tepelerinde çimento yapımında kullanılan ponza taşı (Madeni) vardır.

İlçenin Güney ve Güneydoğusundaki köylerin tarıma elverişli arazilere sahip olmaları ve bu arazilerin verimli oluşu sebebi ile refah düzeyleri dağ köylerine oranla daha yüksektir.                                                                                                                                

Ova köylerinde önemli ölçüde Buğday, Arpa, Mercimek, Pamuk, Nohut, Kavun, Karpuz ekimi ve üretimi yapılmaktadır. Bu ekinlerin 514.940 dekarı kuru, 119.430 dekarı sulu olmak üzere toplam 634.370 hektarlık alanda yapılmaktadır. İlçe merkezinde Zeytin yetiştiriciliği yapılmaktadır. İlçe merkezi için önemli bir gelir kaynağı olan zeytin ağaçlarının ilçedeki toplam sayısı 103 bindir. Yıllık zeytin üretimi 3500 ton olup, genellikle İlçe dışına satımı yapılmaktadır. Bağcılık da İlçe için önemli bir gelir kaynağıdır. İlçede 13.390 dekar alanda bağcılık yapılmaktadır.

İlçede yapılmakta olan tarım büyük oranda kuru tarım şeklindedir. Sulanabilir arazi miktarı 65.000 dekar kadardır.GAP projesinin devreye girmesiyle tarım ürünleri miktarında önemli artışlar sağlanabilecektir.

Ova köylerinde tahıl üretimi yoğun ve yaygındır. Dağ köylerinde ise hayvancılık gelişmiştir. Az miktarda da hububat ve çeltik ekimi yapılmaktadır. İlçeye bağlı köylerde toplam 16.500 büyükbaş ve 197 bin küçükbaş hayvan bulunmaktadır.

Derik ve Çevresinde Hüküm Süren Uygarlık ve Devletler

Millattan Önce:

3000 Mittaniler

2350 Akkad veSümerler

2300 Akkadlar

2216 Sümerler

1800 Babil

1595 Kasiler

1350 Asurlular

612 Medler

585 Persler

330 Büyük İskender Dönemi

327 Selefkoslar

129 Partlar

83 Büyük Tigran Yönetimi( Ermeni Krallığı)

66 Romalılar


Millattan Sonra:

200 Sasaniler

600 Caris Oğlu Arus Yönetimi

639 İyad B. Ganem komutasındaki islam orduları tarafından fethedilme. (Hz.Ömer Dönemi)

639-739 İslam dinine giren Arsus Kızı Mariye ve Torunu Amuda Dönemi

739-837 Yılına kadar bu yöreler yıkık ve virane kaldı

837-894 Musul Hükümdarı Al-i Hamdan Dönemi

894 Halife 16. Mu'tadıt Billah tarafından Mardin ve çevresi boşaltıldı.

930-977 Nasırüddevle Hasan Dönemi

977-1084 Mervaniler Dönemi

1105-1400 Artuklu Devleti Dönemi

1394 Moğol İmparatoru Timur'un Talan ve istilası.

1400-1468 Karakoyunlular Dönemi.

1468-1507 Akkoyunlular Dönemi.

1507-1515 Sefevi Devleti Dönemi.

1515-1923 Osmanlı İmparatorluğu Dönemi.

1923 Cumhuriyet Yönetimi.




Kızıltepe İlçesi

 Kuruluş Yılı              :1931 yılında  
Nüfus                         :212,905 (İlçe Merkez Nüfusu 135,145)
Yüz Ölçümü              :İlçemizin yüz ölçümü 1. 218. 400 dekar alandır

Belediye Sayısı          :6

Köy sayısı                  :159
İlçemizin Özellikleri:
a)Tarihi Gelişimi

Sarı taşların egemenliğinin ovadaki kudreti, milat öncesini tarihi süreç içinde günümüze taşıdığı değeriyle önemli bir yere sahip olan Kızıltepe’nin bilinen en eski adı Dunaysır’dır.

Artuklular döneminde Urfa ve Diyarbakır’ı Musul’a bağlayan yollar üzerinde canlı bir konaklama ve ticaret merkeziydi. XIII. yüzyılın başlarında birkaç kez Eyyubiler tarafından yağmalanmış, daha sonra Selçuklu, İlhanlı, Memluk, Karakoyunlu, Akkoyunlu ve Timur yönetimlerinde kalmıştır. Dunaysır yerine Koçhisar adıyla anılan yerleşim bölgesi, Koçhisar adlı diğer yerleşim yerlerinden ayırmak için “Mardin Koçhisarı” olarak adlandırılmıştır. l5.yüzyılda Karakoyunlularla Akkoyunlular arasında el değiştirmiştir. l6.yüzyılda Safevilerin egemenliğine girmiştir. Mayıs 1515'te Bıyıklı Mehmet Paşa Komutasındaki Osmanlı ordusu tarafından zaptedildiği tarihte İlçe İran hakimiyetinde olup, Şah İsmail’in kayınbiraderi olan Karahan Bey’in yönetimindeydi.


1517'de Osmanlı topraklarına katıldı. (Yavuz Sultan Selim’in Mısır Seferi) Artuklular döneminde çarşı, han, hamam, cami ve medreseleriyle önemli ve zengin bir yerleşme olmasına rağmen, sürekli yağma ve savaşlar nedeniyle Osmanlıların eline yıkıntı durumunda bir köy olarak geçmiş, süreç içinde gelişerek l931yılında  "Kızıltepe" ismi ile İlçe statüsüne kavuştur.

İlçedeki tarihsel yapıların tümü Artuklular döneminden kalmadır. Bunların en önemlileri Kızıltepe Ulu Camisi, Harzem Tacettin Mesud Medresesi, Tarihi Taşköprü, Tarassut Kulesi ve Şahkulubey Kümbeti olarak bilinmektedir.

b)Coğrafi Durum :  

Kızıltepe İlçesi Mardin İlinin güneybatısında yer alır. Doğusunda Mardin ve Nusaybin, batısında Derik ve Ceylanpınar İlçeleri, kuzeyinde Mazıdağı İlçesi ile güneyinde Suriye Arap Cumhuriyeti Devleti sınırları ile çevrilidir. İlçe İl Merkezine 27 km mesafededir.

İklimi Akdeniz iklimine benzer özellikler taşır. Yazları çok sıcak ve kurak kışları ise yağışlı ve ılımandır. Yıllık yağış ortalaması 300 mm3 tür. Yağışların az olması nedeniyle zaman zaman kuraklıklar yaşanmaktadır. İlçemizde nemlilik oranı 0 sayılabilecek bir orandadır.




kaynakça :https://mardin.ktb.gov.tr/TR-56480/genel-bilgiler.html

Get fast shipping, movies & more with Amazon Prime

Start free trial

Enjoy this blog? Subscribe to alixwhitefalcon

3 Comments