Pınar Tınç ile Çini Mürekkebi Resmi
Ürettiği eserler için “Hayatımın minik bir kolajı” diyen Türkiye'nin ilk çini mürekkebi ressamı Pınar Tınç, eserlerinin panoramik izlenimini sunuyor.
Türkiye'nin ilk çini mürekkebi ustalarından birisiniz. Bu teknik hakkında bize biraz bilgi verebilir misiniz?
Çini mürekkebi çok özel ve izleyiciyi rüyalar alemine götürebilen bir teknik. Sanat tarihine baktığımızda eski Mısır'da ilk kez kan mürekkebinin kullanıldığına rastlıyoruz papirüslerde. Sonrasında Çin'de M.Ö. 2500 yıllarında kandil isi, reçine, hayvansal jelatin ve aromatik koku esans karışımları ile üretilmiş mürekkep resimlerine denk geliyoruz. Tekniğin temel felsefesini oluşturan saflık, yalınlık, doğallık; tekniğin kendisini ve onunla üretilen işlerde bir derinlik ve sadelik getiriyor.
Resimlerinizi bu teknikle yapmaya nasıl karar verdiniz?
2011 yılında Türkiye'den 10 bin km uzaklıktaki Hint Okyanusu'ndaki Reunion Adası'na taşınma kararımız üzerine, orada kendime bir atölye kurdum ve Okyanusya temalı resimler üretmek için yağlı boya, akrilik boya ve diğerlerini denediğimde, hiçbirinin doğanın parlaklığını, saflığını, güzelliğini vermediğini, insan figürlerinde istediğim ruhu bu tekniklerle yakalayamadığımı fark ettim. Büyük bir sanat ürünleri satan depoda Çin'den gelmiş yüzlerce tonda çini mürekkebini gördüğümde ve onlarla hayalimdeki renk, ışık-gölge, derinlik ve çarpıcılığı yakaladığımda ise sadece çini mürekkebiyle bunları yapabileceğimi anladım. Uzun yıllardır da sadece mürekkeple işlerimi üretiyorum.
Bu resim tekniğini Türkiye'de sizden başka uygulayanlar var mı?
Ben çini mürekkebinin çok renkli ve çok yönlü kullanım şeklini keşfettiğimde, Avrupa'da ve Türkiye'de o dönemde sadece belli renkler bulunmaktaydı. 2011 yılında kocaman bir çini mürekkebi paleti ile karşılaştığımda gözlerime inanamamıştım. İlk görüşte aşk gibiydi. Sonrasında yıllarca Afrika'daki atölyemde multi renklere sahip malzemeyi, kendi resmime nasıl uyarlayacağım üzerine çok düşündüm ve denemeler yapıp, geliştirdim. Uzun yıllardır sadece çini mürekkebiyle çalışmama rağmen sürekli yeni kullanım şekilleri ve ışık oyunları yakalıyorum. Bu alanda yeni bir kulvar açtığımı düşünüyorum, şu an o kulvarı genişletiyorum.
Eserlerinizi ortaya koyarken nelerden besleniyorsunuz?
Aslında ürettiğim işler, hayatımın minik bir kolajı gibi. Bozcaada'daki çocukluğumun masum ve güzel anları, hazları, adanın masalsı doğası, rüzgarı, renkleri ve Ege Denizi'nin turkuazları, kokusu, tuzu, hikayeleri, çocuklarımın büyüme korkuları, rüyalar, Afrika'da geçen yıllarımızdan çarpıcı doğa görüntüleri, mutluluğu ifade eden çiçekler, Okyanusya kültürünün mitolojik hikayeleri, zanaatkarların ürettikleri objeler, çarpıcı insan hikayeleri; hepsi resimlerimin konularını oluşturuyor.
Türkiye'de ya da dünyada sanatından ve resim tekniğinden etkilendiğiniz, beğendiğiniz kimler var?
Her şeyi bütün olarak görüyorum. Sadece sanat ve resimlerden, ressamlardan ilham almıyorum. Hint tapınaklarındaki devasa mitolojik hikaye resimlerinden, Michelin yıldızlı şefin tabağındaki renk ve kompozisyondan, toprağı damıtarak tatlısını yapmış bir pastacının, yağmurlu bir gündeki toprak hissini vermesinden, mimari eserlerden, rap parçasındaki ritimden... Yaşamıma dokunan her şey beni besliyor.
"Je t'aime! Seni Seviyorum" serginizi sanatseverlerle buluşturdunuz. Seçkiyi başka nerelerde sergilemeyi düşünüyorsunuz?
Son sergim benim iki yıllık yazdığım bir hikayenin bölümleri. 20 hikaye vardı sergide. Hepsini saflık, yalınlık, doğallık, güzellik ve masumiyet duygularıyla ürettim. Baktığınızda bazen çiçeklerin kokusunu hissedip kuşların sesini duymanız, evrende minicik bir noktanın büyüyerek nasıl var olduğunu, lotuslarla yaptığım geometrik soyut düzenlemelerde şifayı ve iyileşmeyi renkler ve çizgilerle görmeniz için çalıştım. Bu hikaye bütünüyle anlamlıydı. Sergim ağustos ayında Bodrum'da Titanik Luxury içindeki Maji Art Galery'de de sergilenecek.