Göbeklitepe
Göbeklitepe, 2018'de UNESCO Dünya Kültür Mirası listesine dahil edilen ve Türkiye Kültür Bakanlığı tarafından 2019 yılı olarak ilan edilen "Göbeklitepe Yılı" ile öne çıkan bir arkeolojik alanıdır:
"1963 yılında İstanbul ve Chicago Üniversitelerinin ortak yüzey araştırması sırasında keşfedilen ve "V52 Neolitik Yerleşimi" olarak adlandırılan Göbeklitepe, çapları 30 metreyi bulan yaklaşık 20 yuvarlak ve oval yapının ortasında 2 adet "T" biçimli, 5 metre yüksekliğinde kireçtaşından bağımsız sütun içerir. Bu yapıların iç duvarlarında daha küçük sütunlar bulunmaktadır. Göbeklitepe ile ilgili bilimsel veriler, neolitik dönemle ilgili değerlendirmelerin yeniden gözden geçirilmesi gereken bilgiler sunmaktadır."
Ancak, resmi olarak Göbeklitepe'nin keşfi, Alman arkeolog Klaus Schmidt tarafından 1994 yılında yapılmıştır. 1963 yılındaki yüzey araştırmasına rağmen, bölgedeki tarla sahibi Mahmut Kılınç'ın 1983 yılında tesadüfen taşa denk gelmesi ve bunun Şanlıurfa Müzesi'ne götürülmesi de önemli bir bilgi olarak kaydedilmiştir. Ancak müze yetkililerinin bu taşın önemini tam olarak anlamamış olması, çalışmaların yavaş ilerlemesine neden olmuştur. Göbeklitepe'nin gerçek önemi, 1994 yılındaki çalışmalar sırasında ortaya çıkmış ve toplamda 15 metre yüksekliğinde ve 300 metre çapında geniş bir alana yayıldığı belirlenmiştir. 20 farklı daire içinde 200'den fazla sütun bulunmaktadır ve her bir sütun 6 metre yüksekliğinde ve yaklaşık olarak 10 ton ağırlığındadır.
Göbeklitepe, resmi keşfi öncesinde yerel çiftçiler tarafından tarım alanı olarak kullanılmıştır. Bu çiftçilerin taşları yerlerinden oynatmaları, yüzeyde değişikliklere yol açmış ve bazı taşların kırıldığına dair bilgiler ortaya çıkmıştır.
Göbeklitepe'nin önemi öncelikle Taş Devri'ndeki avcı-toplayıcı kültür, insanlığın yerleşik hayata geçiş süreci ve tarım bilgilerindeki devrimden kaynaklanmaktadır. Göbeklitepe, bilim dünyasının Neolitik Çağ insanlarına bakışını tamamen değiştirmiştir. Bu büyük yapıların Neolitik Çağ insanları tarafından inşa edilebileceğine dair önceki düşünceleri sarsmıştır.
Tarihi 12.000 yıl öncesine dayanan Göbeklitepe'de hala devam eden çalışmalar, elimizdeki bilgilerin zaman içinde değişebileceğini göstermektedir. Ancak Göbeklitepe'nin inşa ediliş amacı hala gizemini korumaktadır. Piramitlerden 8000 yıl, Stonehenge'den 7000 yıl daha eski olan Göbeklitepe'nin bir yerleşim alanı olduğuna dair net bir kanıt bulunmamaktadır. Bu görüşü destekleyenler, kap, kacak, çöp çukuru, bıçak, kesme aleti gibi bulguların bulunmamasını öne sürmektedir.Göbeklitepe hakkında ilginç bir yerel halk görüşü de bulunmaktadır. Mahmut Kılınç'ın aktardığına göre, çocuğu olmayan kadınların bu tepeye gelip dua etmesi bir gelenek haline gelmiştir. Bu gelenek, Göbeklitepe'nin keşfi öncesine dayanmaktadır.
Hikayenin dikkat çekici bir kısmı, Göbeklitepe'deki sütunlardan birinde doğum yapan bir kadın kabartması bulunmasıdır. Dünyanın bilinen en eski doğum yapan kadın figürü de Göbeklitepe'de bulunmaktadır. Bu durumun bir tesadüf olup olmadığı ise düşündürücüdür.
Göbeklitepe ile ilgili bir diğer şaşırtıcı iddia, bu yapıyı inşa eden atalarımızın aynı şekilde kasıtlı olarak örtmesidir. Yapının inşa edilmesinden yaklaşık 1000 yıl sonra, Göbeklitepe'nin insan eliyle bilinçli bir şekilde toprakla örtüldüğüne dair iddialar bulunmaktadır. Bu teori, yerdeki toprak tabakasının doğal olmayan bir şekilde taşındığını ve düzeltildiğini gösteren bulgularla güçlenmektedir.
Bugüne kadar 6 yapı açığa çıkarılmış olsa da, Göbeklitepe'nin toplamda 20 yapı ve 200 dikilitaş içerdiği bilinmektedir. Bilinen Neolitik Çağ insanlarının uygulamalarından farklı olarak, Göbeklitepe'de ileri düzey bir mimari tekniğin kullanıldığı belirtilmiştir. Bu sütun ve dikilitaşlarda leopar, yaban domuzu, akrep, leylek, tilki, ceylan, yılan gibi hayvan kabartmaları da bulunmaktadır. Bu oymalar, bilinen en eski 3 boyutlu kabartmalar olarak kabul edilmektedir.
Ayrıca, Göbeklitepe'nin en bilinen özelliklerinden biri olan T şeklindeki sütunlardır. Bu sütunlarda herhangi bir yüz ifadesi bulunmamakla birlikte, el ve parmak oymaları bulunmaktadır. Eğer bu alan bir ibadet yeri ise, T şeklindeki sütunların "tanrı" figürünü temsil ettiği yönünde teoriler bulunmaktadır. El ve parmak oymaları, yüz hatları olmadan göksel bir anlam taşıyor olabilir.
Göbeklitepe'nin neden inşa edildiğine dair kesin destekleyici bilgiler olmamasına rağmen, popüler bir görüş, Göbeklitepe'nin bir ibadet alanı olarak kullanıldığı yönündedir. Eğer bu görüş doğrulanırsa, Göbeklitepe insanlık tarihinin bilinen en eski tapınağı olma özelliğini taşıyacaktır.
Bu durum aynı zamanda 12.000 yıl öncesinde bu büyüklükte ve karmaşıklıkta yapıların inşa edilebiliyor olması, insanların tarım için mi yoksa ibadet için mi yerleşik hayata geçtikleri sorusunu gündeme getiriyor. Tarım ve avcılıkla birlikte yerleşik hayata geçişin Göbeklitepe'nin inşa edilişini nasıl etkilediği hala belirsizdir.
Arkeolog Joris Peters'in çalışmaları, bölgede 100.000'den fazla kemik kalıntısını incelediğini ve hayvan kemiklerinde kesik izleri ve kıymık uçları bulduğunu ortaya koymaktadır. Bu, Göbeklitepe halkının o dönemde kesici ve delici aletler kullanarak hayvan avlayabildiğini gösteriyor.
Bazı uzmanların görüşüne göre, Göbeklitepe bir ibadet yerinden ziyade bir sığınaktı. Göçebe ataların bu bölgede dinlendikleri veya mola verdikleri düşünülmektedir. Bu görüş, Göbeklitepe'nin gizemli bir "barınak" olma özelliğini de ortaya koyar. Bu açıklama, barınmanın ibadet etmekten daha baskın bir motivasyon olabileceği yönündedir.