THE BREAKFAST CLUB
Film Analizi: The Breakfast Club
Shermer Lisesi’nde okuyan 5 lise öğrencisi (Bender, Allison, Brian, Claire, Andrew) öğretmenleri tarafından ceza alır ve cumartesi gününü kendilerini tanımlayan bir kompozisyon yazmak üzere okulda geçirmeye başlar. Birbirlerini tanımayan bu öğrenciler uzun bir süre kütüphanede beraber kalır. Hepsi birbirinden farklı beş karakter gibi gözükseler de filmin sonlarında aslında temelde benzer sorunlarıyla ve kendileriyle yüzleşirler. Film ergenliğin getirmiş olduğu değişim ve dönüşümün yanı sıra yetişkinlerin de ergenlere bakış açısını onların gözündeki ergenlik algısını ve baskıyı ele almaktadır.
Psikolojik Perspektifte The Breakfast Club
Ceza alan öğrencilerin kendilerini ifade eden “siz kimsiniz?” sorusu ile kendilerine dair düşüncelerinin tanımlanması istenmektedir. Ergenlik döneminde düşüncelerin Çocuk Gelişimci Jean Piaget kuramının soyut işlemler döneminde olduğu gibi daha soyut ve idealist olduğu bilinmektedir, dolayısıyla soyut düşüncenin aslında yeni bir düşünce tarzını kavramanın kişi için farklı yeni bir ruha da bürünebilmek olduğunu düşünülebilir. Gelişim alanında çalışmaları olan Psikolog G.Stanley Hall, ergenliğin çalkantılarla ve iniş-çıkışlarla dolu bir ‘fırtına ve stres’ dönemi olduğunu öne sürmüştür. Bu tanım filmde net bir şekilde gözlemlenmektedir çünkü 5 karakterde aslında çocukluklarıyla vedalaşan her insan gibi buhranlı ve zor bir dönemden geçmektedirler. Dolayısıyla ergen kişilerin aslında yetişkinliğe geçiş evresi ile bağlantı kurulduğunda sorunlara karşı bakış açıları değişmekte, bu da kişinin yaşantısına ve sosyal ilişkilerine de yansımaktadır.
Gençlerin İç Dünyasına Yolculuk
Ergenlik dönemindeki gençler içlerinde bulundukları bilişsel gelişim evresi dolayısıyla da daha fazla risk alma davranışı sergilerler. Filmde de bu durum yoğun olarak işlenmiştir. Bender’in esrar kullanımı, kurallara karşı çıkma vs gibi davranışları bunu doğrulamaktadır. Ergen bireyler sıklıkla başkaları tarafından nasıl algılandığına (bilişsel, fiziksel ve sosyo-duygusal) önem göstermektedirler. Bu duruma filmdeki Claire karakteri örnek verilebilir. Korumak zorunda hissettiği bekareti ve popülaritesinin, arkadaşları tarafından nasıl algılandığı ile ilgili yoğun endişe ve düşünceleri bu durumla ilişkilendirilebilir. Genel anlamda ergenlik; sorgulama dönemi olarak düşünülebilir. Kişilik ve benlik üzerine değişimler yaşanan, üstelik düşünce üzerine de düşünülen bir dönem olduğu için kavrama ve idrak etme zamanı da denilebilir.
Ebeveyn ve Yetişkin Tutumunun Önemi
Ergenlik döneminde ebeveyn tutumunun son derece mühim olduğu filmde epeyce vurgulanmıştır. Olumlu bir aile dinamiğinin ergenliğin olumlu yönlendiricisi olduğu da göz ardı edilmemelidir. Ergen karakterlerin sorunlarını ve yüklerini birbirleriyle paylaşıp, bir öz hesaplaşma ve sorgulama yaşanması işte bu noktada alt metinde ebeveyn ilişkilerinin, sosyal destek bağlamında anlamlı olabileceği söylenebilir. Filmde öğrencilere ceza veren öğretmenin, Bender’ı ‘serseri’ olarak damgalaması, pislik ve yalancı gibi ağır ithamlarda bulunması; herkes için ve özellikle ergen kişi için trajik bir hal alabilir. Bu dönemde psikososyal gelişim süreçleri birbirini takip eder. Dolayısıyla ‘ben kimim?’, ‘ne yapmak istiyorum?’, ‘nasıl biriyim?’ gibi soruların sıkça sorulduğu bir dönemde öğretmenden duyulması en son istenecek şeylerdir bunlar muhtemelen.
Baskı ve İhmal
Filmde bir diğer dikkat çeken şey de baskıdır. Hatta kişinin kendisine bile uyguladığı bir baskıdan bahsedilebilir. Mesela Andrew ve Brian karakterlerinin aileden gelen baskı dışında kendilerine de uyguladığı bir baskı görünür. Brian’ın yüksek not çabası ve Andrew’in spor hayatı yaşadıkları baskının somut halidir. Andrew’in, gelişim psikoloğu Marcia’nın kimlik statülerine göre gölgelenmiş kimlik sınıfına uygun olabileceği düşünülebilir. Örneğin, Andrew aile baskısı ile seçim yapmak zorunda bırakılıyor ve bu seçimden mutsuzluk duyduğunu, artık spor yapmak istemediğini, ‘keşke ayağım kırılsa da spor yapamaz hale gelsem’ diyerek ifade ediyor. Filmin son sahnelerinde karakterlerin birbirlerine içlerini açtıkları sahnede Andrew babası için ‘sanki o, artık bağ kuramadığım kafasız bir makine gibi’ demiştir.
Baskı ne kadar olumsuzluk yaratıyorsa, ihmal edilmek de bir o kadar yıkıcı olabilmektedir. Filmde görülmemek ve duyulmamak da Allison karakterinde gözlenmektedir. Bir sahnede ‘ev hayatım beni tatmin etmiyor’ der ve Andrew’in ‘neyin var sorun ailen mi? Çok mu kötü?’ sorusuna karşılık ‘evet, beni görmezden geliyorlar’ der. Yani ilgisiz bir ailede ergen olmanın da son derece yıpratıcı olduğunu gördüğümüz bir karakter. Son olarak Erik Erikson’un 5. evre olan kimlik karmaşasına karşı rol karmaşası kuramından bahsedilebilir. Gençler bu aşamada yoğun iç çatışmalar yaşar ve kimlik bunalımına girerler. Filmdeki 5 karakterde de bu gözlemlenmektedir.