Muhammed
Hat sanatında "Muhammed" adının yazılışı. Sol taraftaki küçük yazıda ise "Allah'ın salât ve selâmı üzerine olsun" cümlesi yer almaktadır.
DoğumMuhammed bin Abdullah
(Arapça: مُحَمَّد بنِ عَبد الله)
y. 570
Mekke, Hicaz, Arabistan
(günümüzde Suudi Arabistan)Ölüm8 Haziran 632[1][2]
(61–62 yaşlarında)
Medine, Hicaz, İslam Devleti
(günümüzde Suudi Arabistan)Ölüm sebebiYüksek ateş[3]Defin yeriMescid-i Nebevî'deki Yeşil Kubbe, Medine, Suudi Arabistan
MilliyetArapDiğer ad(lar)ıEbû'l Kâsım (künye)
Resûlullah (Allah'ın Elçisi)
Muhammedü'l Emin (Güvenilir Muhammed)
Bkz. Muhammed'in isimleriEğitimYok[4]MeslekTüccar (y. 583–610)Etkin yıllar610–632 (dinî önder)DönemCahiliye Dönemi
Asr–ı SaadetYerine gelenDört HâlifeRakip(ler)Mekkeli paganlar
Bizans İmparatorluğu[5]
- Sasani İmparatorluğu[5]Kurul üyeliğiHilfü'l–Fudûl[6]DinİslamEvlilikEvlilikleriYıllarHatice bint Hüveylid595–619Sevde bint Zem'a621–632Aişe bint Ebû Bekir624–632Hafsa bint Ömer624–632Zeyneb bint Huzeyme624–625Hind bint Ebî Ümeyye625–632Zeyneb bint Cahş627–632Cüveyriye bint Haris628–632Remle bint Ebî Süfyân628–632Reyhâne bint Zeyd629–631Safiyye bint Huyey629–632Meymûne bint Haris630–632Mâriye el-Kıbtiyye630–632Çocuk(lar)KâsımAbdullahİbrahimZeynebRukiyyeÜmmü GülsümFatıma Zehra
Ebeveyn(ler)Abdullah bin Abdülmuttalib (baba)
Âmine bint Vehb (anne)Akraba(lar)SoyağacıAileEhl-i Beyt (Ev halkı)İmza
i. Mekkeli kabileler ve paganlar ile aralıklı süren sekiz yıllık savaşlardan sonra, kendisine iman edenlerin sayısı 10.000'i aşmıştı.[145] 630 yılı başında, 10.000 kişilik büyük bir Müslüman ordusunun başında,[146] Mekke'nin kuşatılması sonrasında yapılan antlaşma ile kansız bir şekilde Mekke'nin kontrolünü eline aldı.[146][147] Şehre girip tüm putları yıktı ve daha sonra takipçilerini Doğu Arabistan'da geriye kalan tüm putperest tapınakları yıkmaları için yolladı.[148][149][150] Kısa sürede yapılan birçok seferden sonra Arabistan'ın büyük bölümünü ele geçirdi. 632 yılında, Veda Haccı'ndan ve Veda Hutbesi ile Arafat Dağı'nda 100.000'den fazla Müslümana topluca seslendikten sonra Medine'ye döndü. Bundan birkaç ay sonra hastalandı ve Medine'de öldü. Ölüm vaktine kadar Arap Yarımadası'nın çoğu Müslüman olmuş, Arabistan'ı tek devlet altında birleştirmişti.[151][152]
Çocukluğu ve gençlik yılları
Mekke'de günümüzde kütüphane olarak kullanılan bu yapının Muhammed'in bizzat doğduğu yerde bulunduğuna inanılmaktadır. Bu nedenle yapı, "Beytü'l Mevlid" olarak da anılmaktadır.
Muhammed'in babası Abdullah bin Abdülmuttalib, annesi ise Kureyş kabilesinin kollarına mensup Vehb bin Abdümenâf'ın kızı Âmine'dir. Muhammed, doğumundan yaklaşık beş–altı ay önce babası Abdullah'ı kaybetti. Bunun üzerine, yetiştirilmesini dedesi Abdülmuttalib üzerine aldı ve torununa "Muhammed" adını verdi. Annesi Âmine, çocuğunu iyice emziremedi. Muhammed'i bir süre, amcası Ebû Leheb'in cariyesi Süveybe emzirdi.[153] İslamî geleneğe göre Mekke'de yeni doğmuş olan bebekler, çöl ve doğa yaşamının bebekler için daha sağlıklı kabul edilmesinden ötürü, bir süreliğine çölde bir bedevî ailesiyle birlikte yaşamaya gönderilirdi ve süt anneler tarafından emzirilmeleri ve beslenmeleri sağlanırdı.[154][155][not 10] Süt anneliği yapan kadınlar, babasız olduğu için bir yetime bakmanın kârlı olmayacağını düşünerek Muhammed'i almayı reddettiler.[154] Ancak o sıralarda Mekke'ye süt çocuğu bulmak için gelen ve bakacak bir çocuk bulamayan Halime adındaki bir kadın, gönülsüz de olsa Muhammed'i almayı kabul etti.[156] Sonuç olarak Muhammed, Benî Sa'd kabilesinden olan Halime'ye süt anneliği yapmak amacıyla emanet edildi.[92][95][156][157] Muhammed, süt annesi Halime ve kocası Haris'in yanında iki veya üç yaşına gelene kadar kaldı.[158] Halime, Muhammed'i sütten kestikten sonra onu ailesine iade etti. Ancak hastalık tehlikesinden ötürü yine Halime'nin yanına gönderildi ve bir–iki yıl daha orada kaldı.
16. yüzyıla ait Siyer-i Nebi'de yer alan "Muhammed'in doğumu" betimlemesi.
Muhammed yaklaşık dört yaşına kadar, annesi Âmine'nin de gözetimiyle birlikte süt annesi Halime'nin yanında kaldıktan sonra Mekke'ye, annesinin yanına döndü. Dört yaşından altı yaşına kadar, öz annesi Âmine ile birlikte kaldı, onun şefkat ve özeni ile yetişip büyüdü.[92] Muhammed altı yaşındayken, annesi Âmine ve dadısı Ümmü Eymen ile birlikte babasının kabrini görmek ve bazı akrabalarını ziyaret etmek için Medine'ye yolculuk etti.[159] Medine'de, annesinin akrabaları Neccâroğulları'nda bir ay kadar kaldı. Daha sonra Mekke'ye dönüş yolundaki Ebva köyüne ulaştıklarında annesi hastalandı.[159] Annesi orada, çok genç yaşta öldü ve orada defnedildi.[160] Dadısı Ümmü Eymen, Muhammed'i Mekke'ye getirip dedesi Abdülmuttalib'e teslim etti.
Altı yaşından sekiz yaşına kadar, ona dedesi Abdülmuttalib baktı. Abdülmuttalib, yaş itibarıyla seksen yaşını aşmış bir ihtiyardı. Muhammed sekiz yaşında iken, dedesi de hastalandı ve öldü. Dedesi ölmeden önce, onu yetiştirmesi için oğlu Ebû Tâlib'e emanet bıraktı. Bu konuda kimi kaynaklar, Abdülmuttalib'in Muhammed'in iki öz amcası Ebû Talib ile Zübeyr arasında kura çekilmesini istediği ve kuranın Ebû Talib'e çıktığını söylerler.[92] Sonuç olarak Muhammed, Haşimoğulları'nın yeni lideri seçilen amcası Ebû Talib'in himayesine girdi.[161]
İslam geleneğine göre Muhammed'in 12 yaşındayken Rahip Bahira ile tanıştığı, o dönem Bizans idaresinde olan Busra kasabasından bir görünüm, Suriye.
Rivayete göre Muhammed yaklaşık 12 yaşındayken, amcası Ebû Talib ticaret yapmak için gittiği Suriye'ye onu da götürdü ve bu gezide Bizans hâkimiyetindeki Busra kasabasında Bahira isminde Hristiyan bir münzevi rahip ile tanıştı.[162] Geleneğe göre Bahira, küçük Muhammed'i inceledikten ve O'nunla sohbet ettikten sonra amcası Ebû Talib'e onun son peygamber olacağını haber verdi.[163] Ardından çocuğu Yahudilerden veya Bizanslılardan korumasını ve Şam'a gitmemesini söyledi.[162][164][not 11] Sonraki yıllarda Muhammed, 17 yaşındayken diğer öz amcası Zübeyr bin Abdülmuttalib ile ticaret için Yemen'e gitti. Yapılan bu gezilerin Muhammed'in bilgi, görgü ve zihinsel alt yapısının oluşumunda etkin bir rol oynadığına inanılmaktadır. Ayrıca gençliğinde amcaları ile birlikte Kureyş ve Kays kabileleri arasında çıkan Ficâr Savaşları'na da katıldı. Bu savaşlarda kılıç kullanıp dövüşmek yerine, atılan okları toplayıp amcalarına verdi.[165]
Ticaret hayatı ve Hatice ile evliliği
Ana maddeler: Ticaret ve Hatice bint Hüveylid
Muhammed, zaman zaman Mekke'ye beş kilometre uzaklıktaki Nur Dağı'nda bulunan Hira Mağarası'na çekilip orada tefekkür ederdi.
Mevcut bilgiler parçalanmış olduğundan ve tarihi efsaneden ayırmak zorlaştığından, Muhammed'in gençliği hakkında çok az şey bilinmektedir.[166][167] Bir tüccar olduğu ve Hint Okyanusu ile Akdeniz arasında ticaretle uğraştığı kaynaklarda bildirilmektedir.[168] Ticaret hayatından önce ise Muhammed, amcası Ebû Talib'e maddi yardım sağlamak amacıyla bir süre çobanlık yaptı ve biraz daha büyüyünce ticaretle uğraşmaya başladı.[169] Ticarete olan ilgisi, daha sonra kendisi ile evlendiği Hatice ile tanışmasına neden oldu. 594–595 yılında Hatice ile iş birliği yapıp onun sermayesi ile çalışmaya başladı.[170] Muhammed, ticaretindeki dürüstlüğünden dolayı Mekke halkı tarafından "güvenilir" anlamına gelen "el–emîn" (الامين) lakabıyla tanındı ve zaman zaman kimi anlaşmazlıklar için tarafsız bir hakem olarak arandı.[171]
Hatice, birkaç ticari iş ortaklığından sonra Muhammed'in dürüstlüğüne hayran kaldı, ondan iyice etkilendi ve arkadaşı Nefise bint Ümeyye aracılığıyla ona evlenme teklifi etti. Muhammed, Hatice'nin teklifini kabul etti ve amcalarıyla gidip Hatice'yi istediler.[172] Hatice'nin amcası da teklifi kabul etti ve nikâh gerçekleşti. Evlendikleri sırada Muhammed 23–25,[173][174][175] Hatice ise yaklaşık 40 yaşındaydı.[174][175] Ancak diğer bazı kaynaklar, Hatice'nin evlilik sırasında 20'li yaşların sonunda veya 30'lu yaşların başında olduğunu iddia etmektedir.[176] İslam bilginlerinin çoğunluğu ise, Hatice'nin bu alternatif evlilik yaşı rivayetlerini zayıf kabul etmektedir.[175]
Muhammed'in, gençliğinde çevresinden gelen paganist görüş ve uygulamalarla ilgilenmediğine inanılır.[177] Buna göre kendisi, aynı dönemde herhangi bir puta tapmamakla birlikte başkalarının tapınmasına da açıkça karşı çıkmadı. Mekke halkının adaletsiz, çirkin ve şirk dolu yaşamını pek beğenmeyen Muhammed, çareyi yalnız kalarak ve tefekkür ederek buluyordu.
Kur'an'daki şu ayetler, Muhammed'in İslam öncesi durumunu anlatmaktadır:[178][179]
...Sen kitap nedir, iman nedir bilmezdin...
— Şûrâ Suresi: 52
(Allah), seni yolunu kaybetmiş (şaşırmış) olarak bulup da yola iletmedi mi?
— Duhâ Suresi: 7
Kâbe hakemliği yapması
Hacer-ü'l Esved (Kara Taş), Mekke'deki Kâbe'nin köşesine yerleştirilmiştir.
Muhammed'in 35 yaşlarındayken, Kâbe'nin bazı kısımlarının Mekke'de sık sık yaşanan ani su taşkınlarından dolayı aşınması ve birileri tarafından tahrip edilmesinden sonra, Kâbe'nin tamirinde rol oynadığı söylenir.[180]
Yaşananlardan sonra Kureyş kabilesi Kâbe'yi yıkıp yeniden inşa etmeyi düşündü.[181] Ancak bu hareketlerinin tanrıları rahatsız edebileceğine dair endişeler ortaya çıktı.[181] Araplar arasında Kâbe'ye karşı saygı ve hürmet, İbrahim'den beri muhafaza edilegelen kutsal bir vazife idi.[182] Sonunda Kureyş kabilesinin önde gelenlerinden bir adam, elinde kazma ile öne çıktı ve "Ey Tanrıça! Korkma! Niyetimiz sadece en iyisi içindir!" diyerek Kâbe'yi yıkmaya başladı.[181] Mekke halkı o gece tetikte kaldı ve kutsal mabetlerine karışmaya cüret edenlere ilahi bir cezanın gelip gelmeyeceğini düşündü. Ertesi sabah, onun elinde kazmayla işine devam ettiğini gördüklerinde, bunu "ilahi bir lütuf işareti" olarak yorumladılar.[181] Böylelikle Kâbe, İbrahim'in yaptığı temele kadar yıkıldı ve yeniden inşa çalışmaları başladı. Cidde sahilinde de bir gemi kaza yapmıştı ve gemide mimarlık işlerinden anlayan bir usta vardı. Bu geminin tamir aletlerini de satın alarak Kâbe'nin yapımında kullandılar.[182][183]
İbn–i İshak'ın derlediği bir rivayete göre, yeniden yapılanma neredeyse tamamlandığında kabile liderleri arasında Hacer-ü'l Esved taşını yerine koyma şerefine kimin sahip olacağına dair anlaşmazlıklar çıktı. Oradaki ihtiyarlardan biri, Kâbe'nin bulunduğu bölgeye, yani Mescid-i Haram'a giren bir sonraki kişinin tavsiyesinin alınmasını ve kendisini "hakem" tayin etmeyi önerdi. Bu gelen kişi Muhammed oldu. Halk, Muhammed'in kararını heyecanla bekledi. Muhammed düşündükten sonra bir örtü getirilmesini istedi veya örtü olarak kendi elbisesini açtı, ardından taşı örtünün ortasına koydu ve her kabileden birinin kenarından tutup onu kaldırmasını istedi. Sonra taşı eline aldı ve yerine koydu.[181][183] Muhammed'in abası; bu olay ve Ehl-i Abâ Hadisi'nde anlatıldığı gibi daha sonra olanlar nedeniyle daha sonraki şair ve yazarlar için önemli bir sembol hâline geldi.[184]
İlk vahiy ve Kur'an'ın başlangıcı
Ana maddeler: İslam'da ilk vahiy ve Hira Mağarası
Muhammed'in ilk vahyi aldığı yer olduğuna inanılan Nur Dağı'ndaki Hira Mağarası, Mekke, Suudi Arabistan.
Siyere göre, Muhammed 40 yaşına yaklaştığında sık sık kalabalıklardan uzaklaşmaya ve yalnız başına bir yerlerde inzivaya çekilmeye başladı.[185] Bu durum 1–2 yıl kadar devam etti. Muhammed, Mekke'ye yaklaşık beş kilometre uzaklıkta olan Nur Dağı'ndaki Hira Mağarası'nda, dedesi Abdülmuttalib gibi her yıl birkaç hafta boyunca tek başına kalarak inzivaya çekiliyordu.[186] İslamî öğretiye göre MS 610 yılında, bir Ramazan gecesi (Kadir Gecesi) hırkasına bürünmüş hâlde Hira Mağarası'nda tefekküre daldığı bir sırada, Cebrâil tarafından ilk vahyi aldı.[187] Melek ona yaklaşıp "Oku!" dedi, ama Muhammed okuma yazma bilmediğini söyleyip cehaletini itiraf etti. Bunun üzerine Cebrâil, Muhammed'e daha çok yaklaşıp sözünü tekrarladı; Muhammed de okuma ve yazma bilmediğini yineledi. Bu durum, Cebrâil nihayet ayetleri okuyup Muhammed'in onları ezberlemesine izin vermeden önce bir defa daha gerçekleşti.[188][189] Cebrâil'in burada okuduğu ayetler, daha sonra Kur'an'ın 96. suresi olan Alak Suresi'nin ilk beş ayetini oluşturacaktı. Muhammed'in MS 610 yılından başlayarak, öldüğü yıl olan 632'ye kadar aldığını söylediği vahiyler, Kur'an'ı oluşturur. İslam'da inanç, ibadet, şeriat, ahlak, tasavvuf gibi uygulamaların dayandırıldığı ana kaynak Kur'an'dır.[91][138][139][144][190]
Rivayetlere göre, Muhammed ilk vahiylerini aldıktan sonra dehşete düştü ve çok korktu, ancak Cebrâil ona yaklaşıp Allah'ın bir elçisi olarak seçildiğini söyledi.[191][192] Muhammed ardından eve döndü ve olanları karısı Hatice'ye anlattı. Hatice eşini teselli ettikten sonra, onu amcasının oğlu ve Hristiyan bir keşiş olan Varaka bin Nevfel'in yanına götürdü.[193] Varaka, Muhammed'i teselli etti ve kendisine son peygamber olduğunu açıkladı. Bunlara ters olarak Şii geleneği ise, Muhammed'in Cebrâil'in ortaya çıkışına ne şaşırdığını ne de korktuğunu, aksine onu bekliyormuş gibi karşıladığını savunur.[194]
Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı alaktan (asılıp tutunan zigottan) yaratmıştır. Oku! Kalemle (yazmayı) öğreten, (böylece) insana bilmediğini bildiren Rabbin sonsuz kerem sahibidir.— Kur'an'ın inen ilk ayetleri, Alak Suresi, 1–5
İlk vahyi, Muhammed'in kendini dualara ve ibadetlere daha fazla teslim ettiği ve korkuyla geçirdiği bir zaman dilimi (fetretü'l–vahiy) izledi.[195] Muhammed bu süreçte büyük bir üzüntü hâline girdi. Vahiyler yeniden başladığında ise rahatladı ve çekinmeden uyarmaya başlaması emredildi. Konuyla ilgili bazı ayetler şöyledir:[196]
Ey örtünüp bürünen (Peygamber)! Kalk da (insanları) uyar. Rabbini yücelt.
— Müddessir Suresi: 1–3
Rabbin seni terk etmedi ve sana darılmadı.
— Duhâ Suresi: 3
İslam'a çağrı, ilk Müslümanlar ve tepkiler
Peygamberlik döneminin başlarında indiğine inanılan Necm Suresi'nin son ayeti: "Haydi Allah'a secde edin ve ona kulluk edin." Muhammed'in monoteizm inancı, Mekke'deki seçkin liderlerin geleneksel düzenine meydan okur.
İslam geleneğine göre Muhammed'in çağrısına ilk uyan kişi, ilk vahyi alıp eve geldiği vakit eşi Hatice olmuştu; onu amcası Ebû Talib'in oğlu Ali, azatlı kölesi Zeyd bin Hârise ve en yakın arkadaşı Ebû Bekir izledi.[197][not 12] Muhammed üç yıl boyunca sadece akrabalarını ve en yakınlarını İslam'a davet etti.[198] Ardından, inanca göre Hicr Suresi'nin 94. ayetinin inmesinden hemen sonra Safâ Tepesi'ne çıkarak tüm Mekke halkını açıktan açığa Müslüman olmaya çağırdı.
Şimdi sen, sana emrolunanı açıkça ortaya koy ve Allah'a ortak koşanlara aldırış etme.
— Hicr Suresi: 94
Ancak tepkiler genellikle olumsuz oldu. Bu nedenle ilk Müslümanlar, vahyi şüphe ile karşılayan Mekkelilerce ağır hakaret ve işkencelere katlanmak zorunda kaldılar. Başlangıçta Muhammed, İslam'ı yayma faaliyetlerine kayıtsız kalan Mekke liderlerinden ciddi bir muhalefet görmedi,[199] ancak aradan biraz zaman geçtikten sonra gerilim yükseldi. Çünkü Muhammed'in çağrısı, kendi mevkilerinin tehlikeye girebileceğini düşünen geleneksel seçkin kişileri tedirgin etmişti.[200] Özellikle Kâbe'den putların kaldırılması, ticaretin engelleneceği ve birtakım alışkanlıklara son verileceği düşüncesine yol açtı ve bu da büyük tepki ile karşılandı.[201] Bu dönemde İslam dinini kabul edenlerin çoğunluğu dinlerini gizlemek zorunda kaldı.
Muhammed, Mekkeli paganların yanı sıra, Yahudi ve Hristiyanları da dinlerinin aslının bozulduğunu söyleyerek İslam'a davet etti.[202][203][204][205][206] Bu tek tanrıcı gruplardan bazıları onun davetini kabul ederken bazıları da reddetti. Kureyş ileri gelenleri tarafından ilk başta pek tepki çekmeyen Muhammed, puta tapıcılığı eleştiren Kur'an ayetlerini okumaya,[not 13] puta tapanların cehenneme gireceğini söylemeye başlayınca, Kureyşliler onun tebliğini büyük bir tehlike olarak görüp davetini engellemek için ellerinden geleni yapmaya başladılar. Muhammed'in günden güne taraftar topladığını, durmaksızın inanç ve davranışlarını eleştirdiğini gören Kureyşliler, onu küçümsemeye ve ona hakaret etmeye başladılar, giderek şiddete başvurdular.[199][207] Kur'an'daki Mekkî sureler incelendiğinde bu tepkilerin ve şiddetlerin yansımalarını görmek mümkündür. Mekkeli paganlar, Muhammed'in İslam'a davet faaliyetini durdurması için amcası Ebû Talib ile üç defa görüştüler. Ebû Talib birinci görüşmede, gönül alıcı bazı sözlerle onları savuşturdu.[207] İkincisinde Kureyşliler tehdit edici ifadeler kullanınca yeğenini çağırdı ve durumu anlattı. Muhammed de amcasına bu işten asla vazgeçmeyeceğini söyledi.[207][not 14] Kureyşliler üçüncü kez gelince Ebû Talib'e yeğenini kendilerine teslim etmesi hususunda bir teklifte bulundular, Ebû Talib teklifi sertçe reddetti. Bu arada bazı Kureyşlilerin bizzat Muhammed ile görüşüp onu bu işten vazgeçirmeye çalıştıkları, kendisine para ve mevki teklifinde bulundukları da kaynaklarda belirtilmektedir.[207]
Müslümanların 615 yılında göç ettikleri Habeşistan'ın haritası (Aksum Krallığı). Muhammed'in döneminde Habeşistan, Hristiyanların çoğunlukta yaşadığı bir ülkeydi.
Bu sıralarda, Mekke'nin iki güçlü ve önemli mevki sahibi kişisi olan Hamza ve Ömer'in üst üste ve biraz da ani bir şekilde İslam'ı kabul etmeleri, Müslümanların moral ve cesaretlerini artırdı; bu nedenle Kâbe'ye gidip açıkça namaz kıldılar. Muhammed'in, amcası Ebû Leheb dışındaki akrabalarından yardım görmesi ve Mekke'nin bazı önde gelenlerin Müslüman olmaları, paganist inanca sahip kişilerin tepkilerini daha da artırdı ve Müslümanlara yönelik olumsuz tavırlar şiddetlendi.[7][207] Takipçilerinin maruz kaldığı işkenceleri engellemeye gücü yetmeyen Muhammed, bazı Müslümanlara bir Hristiyan ülkesi olan Habeşistan'a hicret etmeye izin verdi. 615'te bir grup Müslüman Habeşistan'a hicret etti. İslam tarihindeki ilk hicret olarak önem taşıyan bu gelişme, Muhammed'in Afrika ile de temasa geçmesini sağladı.[207]
İki dalga hâlinde Habeşistan'a göç edenler, bir süre sonra Muhammed'in Mekkelilerin İslam'ı kabul ettikleri ve Muhammed ile anlaştıkları yolunda bir haber aldılar. Bunun üzerine hicret edenlerin bazıları geri dönmeye karar verdiler. Rivayete göre bunlar Mekke'ye yaklaştıkları sırada, karşılaştıkları bir kervana neler olduğunu sordular; kervandakiler de Muhammed'in önce ilâhlarını hayırla andığını ve Kureyş'in ona uyduğunu, ancak daha sonra bu fikrinden vazgeçip ilâhlarını kötülediğini, Kureyş'in de ona tekrar kötülük yaptığını söylediler. İbn Sa'd'ın aktardığı bu olay literatüre "Garânîk Olayı" olarak geçmiş ve giderek değişik rivayetlere bürünmüştür.[208]
Kureyşliler, Hamza ile Ömer'in İslam'ı benimsemesiyle güç kazanan Müslümanları etkisiz hâle getirmek için onlara bir boykot düzenlemeye karar verdiler. Bunun için Hâşimoğulları ve Muttaliboğulları ile aralarındaki akrabalığa uymayacaklarını söyleyip bu iki aileyi düşman ilan ettiler. Onlarla konuşmamaya ve alışveriş yapmamaya karar verdiler ve boykotun şartlarını bir kâğıda yazıp Kâbe'nin duvarına astılar.[68][207][209] Bunun üzerine Muhammed'in amcası Ebû Talib, yeğenini ve ona inananları kendi mahallesine götürüp orada topladı. Mekkeli paganların safında yer alan Ebû Leheb ve oğulları hariç Muhammed'in bütün akrabaları 616–619 arasında orada yaşamak zorunda kaldılar. Tüm bu olaylara karşın Muhammed'in peygamberliğine olan inancı, düşüncelerini sürekli yaymasını sağladı. Bu inancından cesaret alarak din alanındaki çalışmalarını Mekke dışına taşımaya yöneldi.
Hicretten önceki son yıllar
Ana maddeler: Hüzün Senesi, Taif ve Taif ziyareti
Günümüz Medine şehrinden fotoğraflar. (Yukarıda: Gün batımı sırasında şehirden bir görünüm. Aşağıda: Muhammed'in kabrinin de içinde bulunduğu Mescid-i Nebevî'nin gece silüeti.)
Mekke'deki Müslümanlar bu zaman içerisinde küçük topluluklarla Medine'ye göç etmeye başladılar. Kısa bir süre sonra da Mekke'deki Müslümanların çoğu boşaldı; şehirde yalnızca Muhammed ve Ebû Bekir ile aileleri, Ali ve annesi, bir de yaşlı ve Mekkeliler tarafından işkenceye maruz kalıp bunun için hapsedilen Müslümanlar kaldı.[221] Muhammed, bu zorlu ve uzun göç için yol arkadaşı olarak en yakın dostu Ebû Bekir'i seçti ve ondan yola çıkmak için hemen hazırlık yapmasını istedi; amcasının oğlu Ali'yi ise ödenmemiş mali yükümlülüklerini yerine getirmesi ve kendisinde kalan bazı emanetleri sahiplerine teslim etmesi için geride bırakmak istedi.
Mekkelilerin Muhammed'i vazgeçirememesi ve Medine'de yer alan Müslümanların giderek kuvvetlenmesi, durumun kendileri için tehlike yaratacağı düşüncesiyle Kureyşlilerin "Dâru'n–Nedve" dedikleri meclislerinde toplanarak bu meseleyi görüşmelerine yol açtı.[222] Görüşmelerde, yerleşik düzeni tehdit eden İslam'ın hızla büyüdüğü belirtildi ve Muhammed'in bu çalışmalarını durdurmak gerektiği merkezinde birleşildi. Sonuç olarak Muhammed'in öldürülmesine karar verildi ve bu iş için birçok kabileden birkaç kuvvetli genç suikastçı seçildi.
Muhammed, Mekkelilerin planladıkları suikast gecesi evinden çıktı. Ali, Muhammed'in elbisesini giyip onun yatağına girdi ve suikastçıların Muhammed'in henüz gitmediğini düşünmelerine yol açtı.[223][224] Suikastçılar olanları öğrendiklerinde, Muhammed Ebû Bekir ile birlikte çoktan Mekke'den ayrılmıştı. Muhammed'in kuzeni Ali, organize edilen bu komplodan sağ kurtuldu; ancak Muhammed'in talimatlarını yerine getirmek için bir süre Mekke'de kaldı.[225] Ali, daha sonra annesi Fâtıma bint Esed'in yanı sıra Muhammed'in kızları, eşi Sevde bint Zem'a, dadısı Ümmü Eymen; bir de çeşitli sebeplerle geride kalmış olan diğer Müslümanlarla yola çıktı.[225]
Görseldeki kayalık; hicret yolculuğu sırasında Muhammed ile Ebû Bekir'in Mekkelilere izlerini kaybettirmek için bir süre konakladıkları Sevr Mağarası'nın bulunduğu kayalıktır. (işaretli yerde)
Mekkeli paganlar, Muhammed'i evinde bulamayınca ve ardından Ebû Bekir'in evinde yaptıkları aramalar bir sonuç vermeyince bütün çevreyi kontrol etmeye başladılar ve etrafa pek çok haberci göndererek Muhammed ve Ebû Bekir'in başına ödül koyduklarını duyurdular.[221] Bu sıralarda Muhammed, Ebû Bekir ile Sevr Mağarası adı verilen mağarada düşmanlarından kurtulmak için üç gün kadar kaldı. Ortalık sakinleşmeye yüz tutunca da, Kızıldeniz'e doğru nispeten serbest bir yola girerek yolculuklarına devam ettiler.[221] Medine'ye sağ bir şekilde ulaşabilmek için işlek yollar yerine farklı güzergâhlar tercih ettiler ve sarp dağ geçitleri ile çöllerden geçtiler. Buna rağmen, Medine'ye ulaşana kadar Mekkeliler tarafından arandılar ve bazen tehlikeli anlar yaşadılar.
Muhammed ve Ebû Bekir, yolculuklarının sonlarına doğru Medine yakınlarındaki Kubâ adlı bir köye ulaştılar. Muhammed burada sevinçle karşılandı ve önceden Müslümanlığı seçmiş olan Külsûm bin Hidm'e konuk oldu. Bazı kaynaklara göre dört, bazılarına göre ise on gün burada kalan Muhammed,[226] bu süre zarfında Kubâ'da inşaatında kendisinin de çalıştığı bir mescit yaptırdı. Daha sonraları "Kubâ Mescidi" olarak anılacak bu mescit, İslam tarihinde inşa edilen ilk mescit olma özelliğine sahip oldu. Bu sıralarda Ali ve yanındaki Müslümanlar da Kubâ'ya ulaştı. Bunun üzerine Muhammed ve diğerleri hep birlikte Kubâ'dan ayrıldılar ve nihayetinde 27 Eylül 622 tarihinde Medine'ye vardılar.[221]
Medine hayatı
Ana madde: Muhammed'in Medine dönemi
Muhammed, Medine'ye vardığında halk tarafından içtenlikle karşılandı. Medineli Müslümanların her biri onu evinde misafir etmek isteyince, devesinin çöktüğü yerin en yakınında bulunan ve dedesi Abdülmuttalib'in annesi tarafından kendisine yakınlığı da olan Ebû Eyyûb el-Ensârî'nin evine misafir oldu ve onun evine yerleşerek burada yedi ay kadar kaldı.[227][228] Daha sonra Muhammed, şehirde bir mescit ve ailesinin kalması için de bu mescide bitişik odalar yapılmasını istedi. Mescidin bir yanına da barınaksız kişilerin kalabilmeleri için "Suffe" adı verilen bir yer yapıldı; burada kalanlara "Ashab–ı suffa" denildi. Daha sonraki yıllarda "Peygamber Mescidi" anlamına gelen "Mescid–i Nebevî" adıyla anılan bu mescit, Muhammed'in Medine'deki bütün faaliyetlerinin merkezinde yer almış ve İslam'ın sonraki dönemlerinde kurulan camilere örnek teşkil etmiştir.[229]
Medine Sözleşmesi ve Medine Şehir Devleti
Ana maddeler: Medine Sözleşmesi ve Medine İslam Devleti
Medine (asıl adı "Yesrib" olan şehre Müslümanlarca "Medinetü'n Nebî", sonra da kısaca "Medine" adı verildi) halkının nüfusu; "muhacir" denilen Mekkeli göçmenlerden, bunlara yardımcı olduklarından dolayı "ensar" adını alan yerli halktan (özellikle Yemen kökenli olan Evs ve Hazrec kabilelerinden) ve Benî Kureyza, Benî Kaynuka, Benî Nadir isimli Yahudi kabilelerinden oluşuyordu. Bunlar arasında birlik sağlamak oldukça güçtü. Medine sınırları yakınlarındaki Hayber gibi yerlerde yaşayan Yahudiler, varlıklı kişiler olduklarından dolayı çevre üzerinde etkiliydiler. Evs ve Hazrec kabileleri arasında son olarak 617'de yaşanan geleneksel düşmanlığın yeniden alevlenme olasılığı da vardı. Ayrıca ensar ile muhacirleri kaynaştırmak, çözülmesi gereken önemli bir sorundu.
Muhammed, bütün bu kesimleri birleştirip bağdaştırmak amacındaydı. Ancak her şeyden önce çok yoksul olan göçmenlerin durumlarının düzeltilmesi gerekiyordu. Muhammed, muhacirleri yerli halk ile kardeş ilan ederek onlara yardım etmelerini sağladı. Yahudiler ile açılan aralarını da düzelterek çevrede siyasi bir düzen oluşturdu ve farklı kesimlerin hak ve yükümlülüklerini saptayan 47 maddelik bir "Medine Anayasası" benimsendi. Daha çok yöredeki kabile meselelerini ele alan bu anayasa, Medine'de çok dinli bir İslam devletinin, yani Medine Şehir Devleti'nin temelini oluşturdu;[230][231][232] Muhammed de bu yönetimin başkanı seçildi.
Hem Batı hem de Müslüman dünyasından birçok akademisyen Medine Anayasası metninin gerçekliği konusunda hemfikir olsalar da, bunun bir antlaşma mı yoksa Muhammed'in tek taraflı bir bildirisi mi olduğu, içerdiği belgelerin sayısı, birincil taraflar, metnin belirli zamanlaması konularındaki anlaşmazlıklar hâlâ devam etmektedir.[233] Batılı araştırmacıların da dikkatini çeken belgeyi Alman teolog ve oryantalist Julius Wellhausen 47 madde hâlinde düzenlemiş, daha sonraki araştırmacılar da genellikle bunu esas almıştır. Metnin 52 madde hâlinde kabul edilebileceğini de belirten Hint asıllı araştırmacı Muhammed Hamidullah, Wellhausen gibi 47 maddeyi kabul etmekle birlikte bazı maddeleri ikişerli bölüme ayırmıştır.[234] İsrailli bilim insanı Michael Lecker belgeyi 64 madde olarak, Britanyalı araştırmacı Robert B. Serjeant ise sekiz ayrı parça ve toplam 70 madde olarak incelemiştir. Müslüman araştırmacıların aktardığı üzere, besmeleyle başlayan belgenin ilk maddesi şu şekildedir:[234]
Bu vesika, Peygamber Muhammed tarafından Kureyşli ve Yesribli müminler ve bunlara tâbi olanlarla sonradan onlara katılmış olanlar ve onlarla beraber cihad edenler için düzenlenmiştir.
— Medine Anayasası: 1. madde
Medine Anayasası'nın bazı araştırmacılar tarafından "ilginç" bulunan 25. maddesinin bir bölümünde, Yahudi kabilelerin ümmete dahil edildiği ve her iki topluluğun dininin kendilerine olduğu belirtilmektedir.[234][235] Washburn Üniversitesi'nde çalışan L. Ali Khan, bu konu hakkında belgenin bir antlaşmadan türetilen bir "toplumsal sözleşme" olduğunu söylemektedir. Khan'a göre belge, "Tek bir Tanrı'nın egemenliği altında yaşayan çeşitli kabilelerden oluşan tek bir topluluk kavramı üzerine" inşa edilmiştir.[236] Medine Anayasası'nın bir diğer önemli özelliği de, Müslümanlar arasındaki bağların yeniden tanımlandığı vesika olmasıdır. Bu vesikayla Müslümanlar, ilişkilerinde inançlarını kan bağlarının üzerinde tutmaya başladılar.[237] Kabile kimlikleri, farklı gruplara atıfta bulunmak için hâlâ önemliydi, ancak yeni oluşturulan "ümmet" için ana bağlayıcı bağ artık "din"di.[238] Bazı tarihçiler, "ümmet" denilen bu yeni topluluğun yeni bir kabileye benzetilebileceğini, ancak önemli bir farkla bunun akrabalığa değil dine dayalı olduğunu savunmuşlardır.[238] Bu durum, kabile toplumu hâlinde organize edilmiş olan İslam öncesi Arabistan'ın normlarıyla tamamen çelişiyordu. Aynı durum, Medine'deki bu küçük Müslüman grubunun daha sonra geniş bir Müslüman topluluğa ve imparatorluğa dönüşmesi yolunda önemli bir olaydır.[239]
Medine Anayasası'nda gayrimüslimlere ise inanç ve ibadet özgürlüğü temin edilmiştir. Anayasaya göre Medine'de yaşayan yerleşik tüm gayrimüslimler, Müslümanları "takip etmek" şartıyla şu haklara sahiptiler:[240]
- Gayrimüslim üyeler, Müslümanlarla aynı siyasi ve kültürel haklara ve özerklik ile din özgürlüğüne sahiptirler. (25. madde)
- Gayrimüslimler, Medine'ye bir saldırı olması hâlinde düşmana karşı silaha sarılır ve savaşın bedelini paylaşırlar. Müslümanlarla aralarında ihanet olmamalıdır. (37. madde)
- Gayrimüslimler, Müslümanların din savaşlarına katılmak zorunda değildirler. (45. madde)
Mescid–i Nebevî'den panoramik bir görünüm. Muhammed, kendisine isnat edilen bir rivayete göre bir hadiste şöyle demiştir: "Benim şu mescidimde kılınan bir namaz, Mescid–i Haram haricinde diğer mescitlerde kılınan namazlardan bin kat daha hayırlıdır."[241]
İlk nüfus ve savaşa doğru
Muhammed, Medine'de asayişi sağladıktan sonra bir nüfus sayımı gerçekleştirmek istedi. Çünkü Mekkeli paganlarla savaş yakın gözüküyordu ve bundan dolayı Müslümanların rakamsal gücünün bilinmesi gerekiyordu.[242] Bu konu hakkında sahabeleriyle görüşen Muhammed, onlardan bir grubu görevlendirdi ve onlara Müslüman olanların isimlerini ve sayılarını istediğini söyledi.[243] Farklı rivayetlere göre bu sayı 500–1500 arasında çıkmıştır.[242] Fakat genellikle Müslümanların toplam sayısının yaklaşık 1500 kişi olduğu, 600–700 arasındaki sayıların toplam erkeklere, 500'ünün ise savaşabilecek güçte olanlara ait olduğu kabul edilmektedir.[242][243]
Bu sırada, inanca göre Hac Suresi'nin 39. ayetinin inişiyle birlikte Müslümanların savaşmasına izin verildi. Muhammed'in ve diğer Müslümanların hicretine kadar geçen 12 yıllık süreç içerisinde savaş izni verilmemiş, yalnızca "sabır" tavsiye edilmişti. Bunun bir diğer nedeni de Müslümanların yeterli askerî güce sahip olmamalarıydı. Hicretin birinci veya ikinci yılında, inanca göre sadece Mekkeli müşriklere karşı olmak üzere, şu Kur'an ayetiyle savaş izni verildi:[244]
Saldırıya uğrayanlara, zulme maruz kaldıkları için savaş izni verildi. Allah onları muzaffer kılmaya elbette kâdirdir.
— Hac Suresi: 39
Silahlı çatışmaların başlangıcı: Bedir Muharebesi
Ana maddeler: Bedir Muharebesi ve Muhammed'in askerî harekâtları
düler.[247]
Er dileme hadisesinden sonra savaş başladı. Çarpışmanın ilerleyen aşamalarında Mekkeli Kureyşliler dağılma belirtileri gösterdi, komutanları Ebû Cehil öldürülünce de iyice dağıldılar. Birkaç saat süren savaş, öğleden sonra sona erdi ve 310 kişilik Müslüman ordusu, 950 kişilik Mekke kuvvetlerini bozguna uğrattı. Richard A. Gabriel gibi bazı modern gayrimüslim tarihçiler, Kureyş'e karşı kazanılan bu zaferi ve ardından gelen zaferleri Muhammed'in stratejik ve askerî gücüne bağlamaktadırlar.[249][250] Buna karşın bazı Kur'an ayetleri ve daha sonraki rivayetler, savaş sırasında Müslümanlara yardım etmek üzere binlerce meleğin gönderilmiş olduğunu belirtmektedir.[251]
Bedir Muharebesi, Müslümanların Mekkeli paganlara karşı kazandığı ilk savaş oldu.[252] Bu savaşta Müslümanlar 14 kayıp verirken Mekkelilerden de 70 kişi öldü, ayrıca 70 kişi de esir olarak alındı.[not 15] Savaş esirlerine iyi davranılmasını emreden Muhammed, esirler içinden sadece iki kişiyi Müslümanlara yaptıkları işkenceye karşılık ölüme mahkûm etti.[247] Diğer esirlere ise malî durumlarına göre para ödemeleri şart koşuldu. Ayrıca bazı esirlerin fidyesiz bir şekilde, okuma yazma bilenlerin ise 10 Müslümana okuma yazma öğretmeleri şartıyla serbest bırakılmaları kararlaştırıldı. Savaşı kazanan Müslümanlar Medine'ye döndüler, savaşı kaybeden Mekkeli paganlar ise öldürülen Ebû Cehil'in yerine Ebû Süfyan'ı başkanlığa getirdiler.[247]
Ağır bir kayıp: Uhud Muharebesi
Ana madde: Uhud Muharebesi
Hicretin üçüncü yılında vuku bulan Uhud Muharebesi'nde Muhammed ve Müslüman ordusunu betimleyen bir çizim, Siyer-i Nebi, y. 1594.
Mekkeli paganlar, Bedir Muharebesi'nde (624) Müslümanlara karşı yaşadıkları büyük bozgunu unutamıyorlardı. Çünkü, Şam ticaret yolu Müslümanların eline geçmiş ve Muhammed iyice güçlenmişti. Mekkeliler, Ebu Süfyan öncülüğünde ikinci bir savaşa hazırlandılar. 200'ü süvari, 700'ü zırhlı olmak üzere yaklaşık 3.000 kişilik bir ordu hazırlandı ve yola çıkıldı.[253] Muhammed'in amcası Abbas, o sırada Mekke'de bulunuyordu. Abbas, Mekkelilerin hazırlıklarını bildiren bir mektup yazarak Medine'ye gönderdi. Mektubu alan Muhammed, savaşın nasıl yapılacağı konusunda sahabeleriyle fikir alışverişinde bulundu ve ardından Mekkelilere karşılık bir ordu hazırlandı.[253]
Mekke ordusu, 11 Mart 625 tarihinde Mekke'den Medine'ye doğru yürümeye başladı. Bu saldırıda Mekkelilerin birincil amacı, geçen sene yaşanan Bedir Muharebesi'ndeki kayıplarının öcünü almak ve Müslümanların yükselen gücünü kırmaktı. Müslümanlar ise muharebe için hazırlıklıydı. Bir süre sonra iki ordu, Uhud Dağı'nın bayırlarında ve düzlüklerinde karşılaştı.[254] Muhammed, iki ordunun karşılaştığı Uhud Dağı'ndaki dar bir geçidin iki tarafına okçularını yerleştirdi.[254] Bu taktikle Mekkelilerin Uhud Dağı'nın etrafından dolaşarak Müslümanlara olası bir saldırma ihtimalini önlemek istiyordu. Okçularına, "Haber verilmeden yerinizi terk etmeyiniz!" emrini verdi. Müslümanların askeri gücü yaklaşık 1000 kişiydi.[254]
Uhud Şehitliği'nden Uhud Dağı'nın bugünkü görünümü. Müslümanların büyük kayıplar verdiği Uhud Muharebesi bu dağ ve çevresinde meydana geldi.
İki tarafın kuvvetleri, Uhud Dağı'nın eteklerinde karşılaştı. Savaşın ilk başlarında Müslümanların etkili taarruzlarıyla birlikte Mekkeliler geri çekilmeye başladı. Bunu gören okçular, muharebenin kazanıldığını sanarak yerlerini terk ettiler ve Mekkelilerin bıraktıkları ganimetleri yağmalamaya başladılar. Bu vaziyetten yararlanan Halid bin Velid, komutasındaki kuvvetlerle okçuların terk ettiği geçitten Müslümanlara saldırdı. Bu saldırı sonucu İslam ordusu zor duruma düştü ve geri çekilen Mekke ordusu savaş alanına geri dönüp Müslümanlara saldırdı. Müslümanlar Uhud Dağı'na doğru çekildiler. Dağa saldıran Mekkeliler, okçu atışları ile geri püskürtüldü. Mekke ordusu da kesin bir üstünlük elde edemeyip geri döndü.
Uhud Muharebesi'nde Müslümanlar 70 kadar kayıp verirken, Mekkeli paganlar ise 44-45 kadar kayıp vermişti.[255] Muhammed bu savaşta ağır yaralandı; amcası Hamza başta olmak üzere birçok Müslüman öldü. Mekkelilerin lideri Ebu Süfyan, bu günün Bedir Savaşı'nın karşılığı olduğunu söylemişti.[253]
Konfederasyonların çatışı: Hendek Muharebesi
Ana madde: Hendek Muharebesi
Hendek Muharebesi'nin haritası
31 Mart 627'de 10.000 savaşçısı ve 600 atlısı ile Medine'ye saldırmaya gelen Mekkelilere karşı Medineliler, Muhammed komutasındaki 3000 piyade ile şehirde savunma savaşı yapmaya karar verdi. Selman-ı Farisi'nin teklifiyle şehrin bazı stratejik yerlerine hendekler kazılmasından dolayı Hendek Savaşı olarak adlandırılan bu savaş, bir kuşatmaya dönüştü. Bir ay süren kuşatmanın havanın soğuması ve fırtına çıkması ile kaldırılması, Medinelilerin zaferi olarak kaydedildi.[256]
Kazılan hendekler, Medine'nin doğal tahkimatlarıyla birlikte, iki tarafı bir çıkmazda kilitleyerek konfederasyonun atlardan ve develerden oluşan süvarilerini işe yaramaz hâle getirdi. Pagan müttefikler, aynı anda birkaç saldırı yapmayı umarak, Müslüman müttefiki olan Medineli Yahudi kabilesi Beni Kurayza'yı şehre güneyden saldırmaya, yani Müslümanlara karşı saldırmaya ikna ettiler. Kurayzalıların bu hamlesi, Medine Sözleşmesi'ne karşı yapılmış bir ihanet olarak görüldü. Çünkü sözleşmeye göre Medine şehrine dışarıdan bir saldırı gerçekleştiğinde, şehirdeki tüm kabileler birleşip şehri birlikte savunacaklardı. Ancak Muhammed'in diplomasisi, bu birliği rayından çıkardı ve müttefikler dağıldı. Müslümanlar 1-5 kişi kayıp vermişken, rakip müttefikler med
209 dil
Araçlar
Koordinatlar: 24°28′03.22″K 039°36′41.18″D (Harita)
Vikipedi, özgür ansiklopedi
Başlığın diğer anlamları için Muhammed (anlam ayrımı) sayfasına bakınız.
İslam peygamberi
Muhammed
مُحَمَّدHat sanatında "Muhammed" adının yazılışı. Sol taraftaki küçük yazıda ise "Allah'ın salât ve selâmı üzerine olsun" cümlesi yer almaktadır.
DoğumMuhammed bin Abdullah
(Arapça: مُحَمَّد بنِ عَبد الله)
y. 570
Mekke, Hicaz, Arabistan
(günümüzde Suudi Arabistan)Ölüm8 Haziran 632[1][2]
(61–62 yaşlarında)
Medine, Hicaz, İslam Devleti
(günümüzde Suudi Arabistan)Ölüm sebebiYüksek ateş[3]Defin yeriMescid-i Nebevî'deki Yeşil Kubbe, Medine, Suudi Arabistan
MilliyetArapDiğer ad(lar)ıEbû'l Kâsım (künye)
Resûlullah (Allah'ın Elçisi)
Muhammedü'l Emin (Güvenilir Muhammed)
Bkz. Muhammed'in isimleriEğitimYok[4]MeslekTüccar (y. 583–610)Etkin yıllar610–632 (dinî önder)DönemCahiliye Dönemi
Asr–ı SaadetYerine gelenDört HâlifeRakip(ler)Mekkeli paganlar
Bizans İmparatorluğu[5]
- Sasani İmparatorluğu[5]Kurul üyeliğiHilfü'l–Fudûl[6]DinİslamEvlilikEvlilikleriYıllarHatice bint Hüveylid595–619Sevde bint Zem'a621–632Aişe bint Ebû Bekir624–632Hafsa bint Ömer624–632Zeyneb bint Huzeyme624–625Hind bint Ebî Ümeyye625–632Zeyneb bint Cahş627–632Cüveyriye bint Haris628–632Remle bint Ebî Süfyân628–632Reyhâne bint Zeyd629–631Safiyye bint Huyey629–632Meymûne bint Haris630–632Mâriye el-Kıbtiyye630–632Çocuk(lar)KâsımAbdullahİbrahimZeynebRukiyyeÜmmü GülsümFatıma Zehra
Ebeveyn(ler)Abdullah bin Abdülmuttalib (baba)
Âmine bint Vehb (anne)Akraba(lar)SoyağacıAileEhl-i Beyt (Ev halkı)İmza