The Last of Us Part 2
Oyunun ana hikayesi, Ellie’yi Ateş Böcekleri’nin hastanesinden kurtardıktan 4 yıl sonrasında geçiyor. Joel ve ile birlikte Tommy’nin yanına dönmüş ve post apokaliptik bir dünyada yaşanılabilecek en normal hayatı yaşamaya başlamıştır. Sonrasında ise kendisini bu konforlu yaşamdan çıkaracak bir olay yaşar. Joel’un, birkaç insan tarafından gözlerinin önünde katledilişi, bu olayın ta kendisidir.
Bahsettiğim, konforlu alandan çıkışa zorlanma olayı aslında çok basit bir hikaye anlatım tekniğidir. Kahramanın yolculuğu teorisine, veya şablonuna, göre kahramanımız(Ellie) kendisini maceraya atacak bir olay ile karşılaşır. Bir önceki oyunda bu olay, Marlene’den aldığımız teslimat görevidir. Tess’in ölümü ile de karakter motivasyonu daha da pekişir.
İki oyun arasındaki temel fark, anlatmak istediği hikayede yatıyor. Last of Us, klasik bir zıt kutuplu insanların, engeller aştıkça birbirlerine bağlanmalarını anlaran bir yol hikayesiydi. The Last of Us Part II ise çift kutuplu bir intikam hikayesi.
Oyunun başında bize tanıtılan toplamda iki yeni önemli karakter var. Dina ve Jesse. Abby ve topluluğunu saymıyorum çünkü onlar bize tanıtılmıyorlar, sadece gösteriliyorlar o kadar.
Bu karakterlerden Dina, bizim ilk ve en uzun yol arkadaşımız. Jesse ise Dina’nın eski sevgilisi. Bu karakterler aslında oldukça başarısız bir şekilde oyuna yedirilmiş karakterler fakat buna daha sonra geleceğim.
Yani oyunun temelleri bu şekilde. Önceki oyundan sevdiğimiz baba figürü Joel, bazı insanlar tarafından gözlerimizin önünde katlediliyor. O insanlar bizi öldürmüyor fakat önce Joel’un kardeşi Tommy, ardından ise Ellie ve Dina, intikam hırsıyla o insanların peşine düşüyor.
Senaryo yazımında karakter motivasyonları belki de en önemli unsurlardır. Karakterlerinizin yaptıkları hareketlerin nedenleridir bunlar. Joel neden oyun boyunca hüzünlü gözüküyor? Çünkü kızı gibi gördüğü Ellie ile araları çok kötü durumda. Ellie neden W.L.F’nin peşinde? Çünkü arasını düzeltmeye çalıştığı baba figürü, W.L.F üniformalı insanlar tarafından gözlerinin önünde katledildi. Dina neden yanımızda? Çünkü… Aşık?
Oyun boyunca kafamda cevaplamaya çalışıp durdum bu soruyu. Dina neden yanımızda. Evet, Ellie ile duygusal bir bağı olduğunu birkaç sahne ile birlikte bize gösterdiler fakat bu, koca bir orduya kafa tutmak için yeterli mi? Oyun boyunca bize gösterilen, Dina ve Ellie’nin şehirden çıkmadan önceki ilişkisi sadece bir ergen sevdasından ibaret gibi gözüküyor. Sizinle birlikte cehenneme inecek bir insanın motivasyonunu göstermek için birkaç öpücük sahnesi yeterli mi? Hayır. Dina’nın bize gösterilen motivasyonu, Jesse’nin motivasyonundan bile gereksiz. O çocuğun Joel’u gerçekten sevdiğini biliyorduk ki bunu bize sadece iki cümle ile vermeyi başarmışlardı. “Sorsaydın gelirdim” ve “Joel’a hayrandım.” Dina’nın bunca yolu gelmesinin tek sebebi Ellie fakat bunu asla göremiyoruz.
The Last of Us Part II, gerçekten fena olmayan bir hikayeye sahip. Yukarıda yazdıklarımdan sonra bunu söylememe şaşırmış olabilirsiniz fakat temel hikayeye bakıldığında gerçekten işe yarar bir senaryo oluyor elimizde. Neil Druckmann’ın bunu oyuna yedirme biçimi ise benim açımdan bir hayal kırıklığıydı.
Kendisini gerçekten oldukça seven bir insanım. Last of Us’daki ve Uncharted 4’deki başarısına çok büyük bir saygı duyuyorum. Bu yapımlar, her bakımdan kendime örnek gösterdiğim oyunlar fakat iş Last of Us Part II’ye geldiğinde söyleyebileceğim yegane şey amatörce oluyor. Oyunda, amatörce yapılan senaryo hataları mevcut ve daha da üzücü olan kısım, bunları düzeltmenin oldukça kolay olması.
The Last of Us Part II iyi bir hikayeye sahip ama çok daha iyi olabilirdi. Hem de çok daha iyi. Neil Druckmann biraz daha iyi kararlar alabilseydi oyunun Metacritic puanı bu kadar düşmezdi.