Shalottlu Leydi/Hanımefendi

45oT...q14d
27 Jan 2024
38

  • Selamlar herkese! Bugün sizlere, 1888 yılında John William Waterhouse tarafından yaratılan ve şu anda Londra'daki Tate Britian'da sergilenen "Shalottlu Leydi" adlı eserin detaylarından bahsetmek istiyorum. Bu eserin bir Ön-Raffaellocu tablo olduğunu belirtmek önemli.
  • Ön-Raffaellocular, 1848'de Londra Kraliyet Akademisi'nde eğitim gören yedi öğrenci tarafından oluşturulan gizli bir topluluktu. Kendilerini "Pre-Raphaelite Brotherhood" yani "Ön-Raffaellocu Kardeşler Birliği" olarak adlandırıyorlardı. Bu genç sanatçılar, Kraliyet Akademisi'nin resim kurallarından bıkmışlardı çünkü bu kurallar genellikle kasvetli ve karanlık resimlere yol açıyordu. Ayrıca, dönemin konularını ve kompozisyonlarını monoton ve sıkıcı buluyorlardı.
  • Bu sanatçılar, özellikle erken dönem İtalyan sanatına hayranlık duyuyorlardı. Onlar için bu sanat, özgün ve yenilikçi bir sanat formuydu ve bu sanatı kendi dönemlerine uyarlamak istiyorlardı. Bu sanatçılar genellikle eserlerini 'PRB' imzasıyla imzalarlardı, bu da bu gizli topluluğun kısaltmasıydı.
  • John William Waterhouse, bu grubun kurucu üyelerinden biri olmamasına rağmen, Ön-Raffaellocu resimlere kattığı taze bakış açısıyla bu sanat akımını bir sonraki yüzyıla taşıdığı konusunda genel bir görüş birliği vardır. Waterhouse, "Shalottlu Leydi" adlı eserini, Alfred Lord Tennyson'un Kral Arthur efsanesinden esinlenerek yazdığı "Shalottlu Hanımefendi" adlı şiirden etkilenerek oluşturmuştur.


  • Waterhouse, bu şiirin belirli bir bölümüne özellikle odaklanmıştır:
  • 'Nehrin melankolik derinliklerinde,
  • Bir kahin gibi sersem ve cesur,
  • Donuk bir ifadeyle,
  • Dik dik Camelot'a bakar.'
  • Bu efsanenin içeriğini biraz daha açmalıyım. Bu kadın, bir nehrin üzerindeki kulesinde yıllarca hapsedilmiştir. Duvarlar arasında geçen uzun yıllar boyunca tek meşgalesi dokumacılıktır. Üzerinde öyle bir lanet vardır ki, pencereden dışarı bakması yasaktır. Eğer bakarsa, ölümünün kaçınılmaz olduğunu bilir. Ancak, dış dünyayı gözlemlemenin bir yolunu bulmuştur, o da bir ayna aracılığıyla...
  • Bu ayna, pencereye doğru yansıtılarak dış dünyayı gözlemlemesine olanak sağlar ve böylece lanetten korunur. Bir gün, Kral Arthur efsanesinin Yuvarlak Masa Şövalyelerinden biri olan Lancelot, Shalott'un hapsedildiği kuleye yakın bir yerden, güzel bir melodi eşliğinde geçer. Leydi, hem melodiden hem de aynanın yansımasından gördüğü şövalyeden derinden etkilenir ve aynayı bırakarak pencereye koşar. Geriye döndüğünde, aynanın çatladığını görür. Lanet harekete geçmiştir. Genç Leydi'nin çok az zamanı vardır.


Shalott, ölümünün kaçınılmaz olduğunu bilmesine rağmen, son bir kez Lancelot'u görmek için kulesinden çıkar ve Camelot şehrine doğru akan nehre bir kayıkla açılır. Ancak bu, güzeller güzeli Leydi'nin çıktığı son yolculuk olur. Küçük bir umutla, belki de son kez, sevdiği adamın peşinden ölümün kollarına koşar Shalott. Resme tekrar baktığımızda, geri dönüşü olmayan bu yolculuğa çıkan kadının melankolik ifadesi göze çarpar. Sonu ölüm olan bir arzunun peşinden gitmek...
Bu kompozisyon, aslında Viktoryen edebiyatında sıklıkla karşılaşılan, aşk ve cinsel arzuları için rahibeliği bırakan kadın temasının bir yorumu olarak görülebilir. Shalott'un başını ve yüzünü yukarı kaldırma biçimi, ressamın onun derin üzüntüsünü gösterme tercihidir. Ayrıca, Ön-Raffaellocu topluluğunun kurucularından Dante Gabriel Rossetti'nin 'Beatrix' adlı resmindeki Lizzie Siddal'a bir selam duruşu gönderir. Bu, ustaya bir saygı duruşu olarak yorumlanabilir. Her iki resimde de ölüme giden bir kadın figürü vardır. Ancak burada, kızıl saçları, hafif açık ağzı ve bir noktada umutsuzluğa kapılan genç kadın, sanki Lancelot'u görmekten çok ölüme hazırlanıyor gibi görünüyor.
Resim, bu düşünceyi pekiştirecek birçok sembol içeriyor. Örneğin, kayığın ön tarafında üç mum figürü bulunuyor. İkisi rüzgar nedeniyle sönmüş ancak biri hala yanıyor. Ancak yanmaya devam eden mumun da çok fazla dayanamayacağı anlaşılıyor. Bu mumlar, kadının çıktığı yolculuğun sürecini, kat ettiği mesafeyi ve artık yolun sonuna geldiğini sembolize ediyor. Mumların hemen yanında bir haç bulunuyor. Bu, İsa'nın çarmıha gerildiği anı temsil eder ve burada kadının da İsa gibi aşkı için kendini feda ettiği anlamına gelir. İsa çarmıhta öldükten sonra ne oldu? Cennete yükseldi. Bu yüzden biz de Shalott'un yolculuğunun sonunda cennete gideceğini düşünebiliriz. Suyun üstündeki sonbahar yaprakları, renk ve anlam olarak kızıl saçlı Shalott'u sembolize ediyor. Aşkının peşinden suyun üzerine düşmüş ve sürüklenen bir kadın gibi...
Kayığın üzerinde dikkat çeken bir örtü bulunuyor. Bu örtü, Shalott'un kulede yaptığı dokumalardan biridir. Örtünün üzerindeki daire motiflerinin içinde Sir Lancelot'u görüyoruz. Ayrıca kule ve ayna figürleri de dikkat çekiyor. Örtünün üzerinde kadının çıktığı yolculuğun sembolleri bulunuyor. Sağ elinde tuttuğu ve bırakmak üzere olduğu zincir, kuledeki esaretinden kurtuluşunu temsil ediyor. Lancelot bunu hak etti mi, bilmiyorum ama, "aşk için ölmeli, o zaman aşk aşktır" diyorum.

Get fast shipping, movies & more with Amazon Prime

Start free trial

Enjoy this blog? Subscribe to mustimonn

0 Comments