Benim Yatalak Yalnızlığım.
Ne sen gidebildin ne ben bırakabildim seni. Ceplerime doldurup-doldurup attıkça denize çoğaldın sanki. İhanet mi dersin? Ne dersen de. Herhalde sen de farkındaydın bu işgüzarlığın. Munzurca güldün halimize. Ya bana ne demeli? Ne dersen de işte. Şefkatimden değil korkaklığımdan kovamadım seni. Tutup bir huzurevi kapısına bırakasım geldi bazen. Düşündüm bak seni. Yalnızlık yaşlanıp ölür belki dedim. Kıyamadım sonra. Ölene kadar bakarım dedim. Sonra bu fikrimi de sevmedim. Kızdım bu insan tarafıma. Bir gün bıkar da gider dedim. Yok, o da olmadı. Seni alıp-alıp her gezdirmeye çıktığımda. Bir yokuşun tepesinden bırakıp yuvarlanıp gidişini tahayyül ettim. Bir de bu hayale deli deli güldüm. Ne kadar kötü kafalıyım. Sonra insan bir doktora götürür dimi. Onu da akıl etmedim bak. Yok-yok aslında akıl ettim etmesine de işime gelmedi. ‘Benim yatalak yalnızlığım’ zamanla iyileşir dedim. Bu da "benim yatalak saflığım" işte. Tanıştırayım.
Ben ses çıkarmadıkça sen yüzsüzleştin. Ben alıştıkça sen yatalaklaştın. Kötü siyasetçi gibi bu makamda oturdun kaldın. Böyle-böyle benden çok yaşarsın sen. Çaktırmadan benden azaltmasan bari. Hoş çaktırsan da "Çok şükür halimize." deyip geçeriz. O ayrı mesele.
Elim değmişken biraz köpürteyim. Bendeki görev süren bitince, Seni ‘Çok Şükür Beldesi’nden aday gösteririz. Seçilirsen çok şükür deriz. Nasıl olsa seçilirsin. Çok büyük hizmetler yaparsın. Oradan yürür gidersin. Fıskiyelere dikkat edersin, Fıskiyeler önemli. Sosyal medyadan bir hesap açarsın akşama kadar laf yetiştirirsin. Daha da iş bulamazsan telefon kulübesinde halay çekersin.
Benim yatalak yalnızlığım sen de çok meşgulsün artık. Biraz-biraz gitsen olmaz mi? Biraz benden istifa etsen. Ben de biraz kendimle kalırdım hani.