ADANA’DA NERELERİ GEZMELİYİZ?
Adana, tarihi 7000 yıla dayanan bir şehir olarak, ziyaretçiler için çok sayıda tarihi ve turistik değeri bünyesinde barındırmaktadır. Adana Merkez’de gezilecek yerlerin çoğunluğu şehrin “Eski Adana” olarak da bilinen güney kısmında ve birbirine yürüyüş mesafesindedir. Özellikle Yağ Cami’den başlanarak sırasıyla Merkez Park’a kadar gezilecek yerlerin tamamı birbirine çok yakındır. Bir öğleden sonra ayıracağınız 3-4 saatte bu yerlerin tamamını gezebilirsiniz.
Taş Köprü
Adana Taş Köprü Seyhan Nehri üzerindedir. IV. (385) yüzyılda Roma İmparatoru Hadrianus tarafından yaptırılmıştır. Yüzyıllarca Avrupa ile Asya arasında önemli bir köprü olmuştur. Harun Reşit (766-809) köprüyü bazı eklerle Adana Kalesi'ne birleştirmiştir. IX. yüzyıl başında Harun Reşit’in oğlu olan 7'inci Abbasi Halifesi Memun (786-833) tarafından onartılmıştır. III. Ahmet (1713), Kel Hasan Paşa (1847) ve Adana Valisi Ziya Paşa (1789) tarafından da değişik zamanlarda tamirat görmüştür. Bu üç onarımının yazıtları mevcuttur. Son onarım 1949 yılında yapılmıştır.
Taş Köprü 319 metre uzunluğunda ve 13 metre yüksekliğindedir. 21 kemerinden 14’ü ayaktadır. Ortadaki büyük kemerde iki aslan kabartması görülmektedir. Dünyanın halen kullanılan en eski köprülerden biri olarak bilinmektedir.
Yılan Kalesi
Toros Dağları’nı aşarak Antakya’ya giden tarihi İpek Yolu üzerinde yer alan Yılan Kalesi, Orta Çağ’da Çukurova'nın Haçlı işgali döneminde Bizanslılar tarafından yapılmıştır. Anavarza, Tumlu ve Kozan Kaleleri gibi ovadaki diğer kaleleri de görüş alanının içine alan kalenin sekiz yuvarlak burcu vardır. Kalenin güneyinde yer alan nizamiye kapısından itibaren taş basamaklı merdivenlerle teraslara çıkılmaktadır. Kilise ve sarnıcı bulunan kalenin garnizonu en üst bölümde yer almıştır. Sarp kayalar üzerine yapılmış olan kalenin önemli bir sanat değeri vardır.
Yılan Kale Efsanesi
Rivayetlere göre mitolojik bir hayvan olan Şahmeran, bu kalede yaşamıştır. Nitekim Seyahatname’ de de kale içinde çok sayıda, hatta sürüler halinde yılanların olduğundan, yılan ısırmasından helak olan kişilerden ve boynuzlu, ensesi tüylü bir yılanın varlığından söz edilir. Bir başka rivayete göre ise kalenin içi sütle beslenen yılanlarla doludur. Sütle beslenen bu yılanlar, günün birinde sütsüz kalacak ve kaleden çıkıp Misis’e inerek orada yaşayan insanları sokarak öldürecekmiş.
Eski adı Govara (Kovara) olan kaleye, yörede Şahmeran efsanesinin geçtiği yer olarak kabul edilmesinden dolayı, ünlü Türk gezgini Evliya Çelebi 17'nci yüzyılda Şahmeran Kalesi adını vermiştir. Daha sonra Yılan Kale adını alan bu yapı, son derece zeki biçimde tasarlanan ve yerleştirilen sağlam surları, burçları, kale meydanına üç kapıdan sonra ulaşılabilmesi ve kapıları birbirine bağlayan portatif merdivenleri ile fethedilmesi zor bir kale olmuştur.
Yapı üzerinde Bizans, Haçlı ve Ermeni onarımlarına ait duvar kalıntıları göze çarpmaktadır. Ermeni onarımları pervaz, pencere ve kapı üstü tonozlarında kendini gösterir. Bu onarımları belgeleyen bir Ermeni yazıtı da yapı üzerinde mevcuttur.
Büyük Saat Kulesi
Adana Büyük Saat Kulesi Seyhan ilçesi Ali Münif Caddesi üzerinde bulunmaktadır. 1881 yılında Vali Ziya Paşa tarafından yapımına başlanmıştır. 1882 yılında Vali Abidin Paşa tarafından tamamlattırılmıştır.
Kule kesme taştan yapılmıştır. Uzunluğu 32 metre olan kule kare prizma şeklindedir ve kulenin duvarları tuğla ile inşa edilmiştir. Temel derinliğinin 35 metre olduğu söylenir. Saat kulesi dikdörtgen şeklinde taş tuğlalardan yapılmıştır. Kulenin inşası sırasında Osmanlı'da değişik illerde saat kuleleri vardı. Bu saat kuleleri arasında en uzunu Büyük Saat'tir. İkincisi ise Dolmabahçe Saat Kulesi’dir. Örme işlemi oldukça zor olan küçük taş tuğlalardan imal edilmiş ve yapımından uzun bir süre sonra Almanya’dan özel olarak saat makinesi getirilmiştir. O kadar sağlam yapılmıştır ki 1998’deki Adana depreminden sonra bile ayakta kalmayı başarabilmiştir.
Varda Köprüsü
Adana-Ankara istikametinde, Karaisalı İlçesi Hacıkırı Köyü'nün yaklaşık bir kilometre güney batısında bulunan Varda Köprüsü halk tarafından Koca Köprü diye anılmaktadır. Osmanlı Hükümdarı 2. Abdülhamit ile Alman İmparatoru Kaiser Wilhem tarafından imzalanan sözleşme ile İstanbul-Bağdat-Hicaz demiryolu hattını tamamlamak üzere 1907-1912 yıllarında inşa edilmiştir. Köprü 99 metre yüksekliğinde ve 172 metre uzunluğunda olup derin bir vadiyi birbirine bağlamaktadır. Varda Köprüsünün bir diğer önemli ve ilginç özelliği ise düz bir köprü olmayıp virajlı olmasıdır.
Anavarza Ören Yeri
Tarihi 2100 yıl öncesine giden ve en parlak dönemini Roma İmparatoru Septimius Severus’un ödüllendirmesiyle M.S. 2'nci yüzyılda yaşamaya başlayan Anavarza, zaman içinde önemli bir kent haline gelerek 408 yılında Kilikya Başkenti unvanına kavuşmuştur. Bizans Dönemi’nde önemini devam ettiren, sonraki yıllarda Ermeniler, Abbasiler, Selçuklular, Ramazanoğulları, Osmanlılar gibi çeşitli medeniyetlere ev sahipliği yapan Anavarza’da farklı kültürlere ait izleri bir arada görmek mümkün. Bu kültürel zenginliği sayesinde de UNESCO Dünya Miras Geçici Listesi’nde yer alması uygun görülen kent; kalıntıları, tarihi ve efsaneleri ile dikkat çekiyor.
Bir süreliğine bölge başkentliği yapan Anavarza’nın bu dönemde şenlik ve spor müsabakalarının da merkezi olduğu biliniyor. Stadyum ile tiyatro kalıntılarını gördüğünüzde bir zamanlar sahnelenen oyunlar ve heyecanlı yarışlar gözünüzün önünde canlanacaktır. Antik kentte sütunlu yol, mozaikli havuzlar ziyaretçilerin ilgisini çeken diğer kalıntılar. 6'ncı yüzyıla ait Kaya Kilisesi ve Havariler Kilisesi Bizans, batı kapısının dışındaki bir kulede görülen Arapça Kitabe ise Abbasi Dönemi’ne işaret ediyor. Anavarza ören yerini çevreleyen surlar bin 500 metre uzunluğunda ve giriş kapılarından biri 3'üncü yüzyıl olarak tarihlendirilen zafer takı biçiminde tasarlanmış. Halen devam eden kazı çalışmalarında tespit edilerek bir bölümü açığa çıkarılan 32 metre genişliğe ve bin 700 metre uzunluğa sahip olan yolu ise antik dünyanın en geniş ve büyük sütunlu caddeleri arasında. Kentin yüzlerce yıl stratejik önemini yitirmeyen kalesi 200 metre yüksekliğinde ovaya hâkim bir tepede yükseliyor. Yolu son derece dik ve sarp olduğu için çıkış zahmetli olsa da 11'inci yüzyılın ortalarına tarihlendirilen kiliseyi ve Çukurova’nın panoramik manzarasını görmek isteyenler için zor olmaktan ziyade keyifli bir tırmanış olacaktır.
Sabancı Merkez Cami
Adana'nın Reşatbey Semti'nde, Merkez Park'ın güneyinde ve Seyhan Nehri'nin batı kıyısında yer alan cami, 1998 yılında hizmete açılmıştır. 32 metre çaplı ana kubbesi vardır. Caminin proje mimarı Necip Dinç’tir. 20 bin kişilik cami (açık alanın düzenlenmesiyle 28 bin kişi) son cemaat mahaliyle birlikte 6 bin 600 metrekareye yayılmıştır.
Klasik Osmanlı mimarisi tarzında yapılmıştır ve dokuz fil ayağı üzerine oturur. Genel görünüm olarak Sultan Ahmet Camii’ne, plan ve iç mekân olarak Selimiye Camii’ne benzer. Dört yarım-kubbe, beş kubbe, altı minaresi vardır; bunlar dört halife ve dört mezhebe, İslam’ın beş şartına, imanın altı şartına karşılık gelmektedir. 32 metre çaplı ana kubbe 32 farza, avludaki 28 kubbe Kuran-ı Kerim'de adı geçen 28 peygambere, ana kubbedeki 40 pencere Hz.Muhammed (s.a.v.)’in peygamber olduğu yaşa ve 40 rekat namaza, 99 metrelik 6 minare Allah’ın 99 güzel ismine karşılık gelir.
Caminin temeli 13 Aralık 1988’de atılmıştır. 65 bin metrekarelik arsası Adana Büyükşehir Belediyesi tarafından Türkiye Diyanet Vakfı’na devredilmiş; halkın bağışları ile caminin yüzde 50’si tamamlanmıştır. Geri kalan kısım ise Hacı Sabancı ve onun ölümünden sonra Sabancı ailesi tarafından karşılanmış, bu nedenle başlangıçta Merkez Camii olması düşünülen adı Sabancı Merkez Camii halini almıştır.
Kapıkaya Kanyonu
Karaisalı İlçesi sınırları içerisinde Kapıkaya Köyü’nde yer alan Kapıkaya Kanyonu, Adana’ya 72 kilometre, Karaisalı İlçe Merkezi'ne 5 kilometre uzaklıkta yer almaktadır. Yaklaşık 200 metre yüksekliğinde olan kanyonun ortasından Niğde-Ulukışla’dan doğan Çakıt Çayı geçmektedir. Kapıkaya Kanyonu doğa yürüyüşü, yamaç tırmanışı ve fotoğraf meraklılarının mutlaka görmeleri gereken doğal bir güzelliktir. 7 bin 250 metre yürüyüş güzergahı bulunan kanyonun 400 metresinde güvenlik amaçlı korkuluk bulunmaktadır.
Adana Ulu Camii
Ulu Camii büyüklüğü ve tarihî açısından Adana'nın önemli eserleri arasında gösterilmektedir. Selçuklu, Memlûklu ve Osmanlılar Dönem'lerine ait mimarî karakterleri üzerinde toplayan bu eserin üç ayrı kitabesinden, ilk defa 1513 yıllarında Ramazan oğlu Halil Bey tarafından inşasına başlandığı, 1541 yılında Halil Beyin oğlu Piri Mehmet Paşa tarafından bitirilerek ibadete açıldığı anlaşılmaktadır.
Esas binanın batı tarafındaki giriş kısmını, Ramazan oğlu Halil Beyin yaptırdığı bilinmektedir.
Giriş kapısının üzerinde kademeli bir sistemle yukarı doğru sivrilen stalâktitli konik çatının Selçuklu mimarisi karakterinde yapılmış olması, XVI. yüzyılda küçük bir beylik halinde bulunan Ramazanoğullar’ının burada önce küçük bir mescit yaptırdığı fakat daha sonra Beyliğin büyümesi ve mescidin yeterli olmaması ile bugünkü esas binanın yapılmış olduğu düşünülmektedir.
Bütünüyle 34,50 x 32,50 metre ölçülerinde kareye yakın dikdörtgen plânlı olan Ulu Camii'nin batı ve doğu yönündeki iki büyük kapısından avluya girilmektedir. Caminin esas ibadet mekânına ilâveten, bölgenin sıcak oluşu ve daha fazla cemaatin ibadet etmesi düşünülerek avlunun bir kısmı ahşap örtü sistemi ile kapatılarak büyük bir son cemaat yeri haline getirilmiştir. Doğu cephedeki avlu kapısında ve caminin esas mekânının cephesinde, siyah ve beyaz mermer levhalar kullanılarak cephe görünüşüne renk katılmıştır. Yarı sivri kemerlerin konturları stalâktit ve bitki motifleri ile süslenmiştir. Enine uzanan dikdörtgen plândaki esas ibadet mekânı, Kıble duvarına paralel konmuş dört sütun ile iki nef (şahın) teşkil etmekte ve sütunlar hafif sivri kemerlerle birbirine bağlanmaktadır.
Kıble duvarında etrafı siyah mermerden yapılmış bir bordürle çevrilen mihrabı ile bilhassa caminin Kıble duvarını kaplayan XVI. ve XVII. yüzyıla ait çinileri ilk bakışta dikkati çekmektedir.
Adana Ulu Camii, son cemaat mahalli formundaki harimin batısındaki dikine mekânı ile Adana Hasan Ağa Camisi, Adana Kemeraltı Camisi ve Ceyhan Kurtkulağı Köyü Camisi gibi bazı mahalli eserleri etkilemiştir.
Adana Arkeoloji Müzesi
Adana Müzesi, cumhuriyetin ilanından hemen sonra, 1924 yılında kurulmuş olup Türkiye'nin en eski 10 müzesinden biridir.
İlk olarak çevredeki sütun başlıkları ve lahitlerin polis dairesinde toplanmasıyla kurulan müze, Halil Kamil Bey'in müdür olarak atanması ve başarılı çalışmaları sonunda, 1928'de Cafer Paşa Camisi'nin medresesi'nde ziyarete açılmıştır.
1950 yılında, Kuruköprü'de yer alan ve bir dönem Etnoğrafya Müzesi olarak kullanılan Adana Kuruköprü Anıt Müzesi'ne taşınmıştır.
Zamanla özellikle Tarsus Gözlükule (1934), İçel Yumuktepe (1936), Yüreğir Misis (1958) ve Ceyhan Sirkeli-Tatarlı Höyüğü kazılarında bulunan, Çukurova'nın ilk çağlarına ait seçkin eserlerin müzede toplanması ve müze binasının yetersiz kalması nedeniyle, müze 5 Ocak 1972 yılında şimdiki binasına taşınmıştır.
Adana Müzesi'nde Tarsus Gözlükule, Mersin Yumuktepe, Misis, Karatepe, Soğuksutepe, vb. höyük ve iskân yerlerinde yapılan arkeolojik kazılarda çıkan eserler ile Adana ve çevresinden derlenen eserler bulunmaktadır.
Müzede tarih öncesi dönem eserleri ile Hitit, Asur, Fenike, Frig, Arkaik, Hellenistik, Roma ve Bizans dönemlerine ait heykel, kitabe, lahit, stel, mimari parçalar gibi taş eserler; pişmiş topraktan yapılmış çanak, çömlek, çeşitli kaplar, silindir ve damga mühürler, sikkeler ve diğer arkeolojik buluntular yer almaktadır.
Özellikle Tarhunda (Tarhunna, Tarhunza) Heykeli ve Akhilleus Lahdi müzede görülmesi gereken önemli eserler arasındadır.
Bebekli Kilise
Tepebağ’da 1880’li yıllarda St. Paul adına yaptırılmış bir İtalyan Katolik kilisesidir. Kilisenin tepesinde 2.5 metre boyunda tunçtan yapılmış Meryem Ana heykeli bulunmaktadır. Bu heykelin bebeğe benzemesi nedeniyle yapıya Bebekli Kilise adı verilmiştir.
Kızıldağ Yaylası
Adını Kızıldağ’dan alan yayla Karaisalı İlçesi’ne 27 kilometre mesafededir. Karaisalı İlçesi halkının yoğun olarak rağbet ettiği Kızıldağ Yaylası'nda kır kahveleri, kır lokantaları, bakkallar, fırınlar ve kasaplar hizmet vermektedir. Elma, armut, kiraz, vişne ve ceviz ağaçları ile iç içe olan yaylada kamp kurarak Kızıldağ’da yürüyüş yapılabilir, yaban hayatı incelenerek fotoğraf çekilebilir.
Misis Köprüsü
Adana’ya 27 kilometre uzaklıktaki Misis Antik Kenti, Ceyhan Nehri (Pyramos) kenarında tarihi yol üzerindedir. Misis’in tarihi üzerinde bulunduğu muhtemelen Neolitik Dönem'e (M.Ö. 6000) tarihlenecek Höyük ile başlar. Misis’i Truva kahramanlarından Mopsus’un kurmuş olduğu söylenmektedir. Hitit, Asur, Makedonya ve Selevkosların eline geçmiş, Roma ve Bizans Dönemleri'nde de önemli bir merkez olmuştur. Daha sonra M.S. 8'inci yüzyıldan itibaren yeniden imar edilmiş ve birçok savaşa sahne olmuştur.
1517’den sonra Osmanlı Devleti’nin hakimiyetine girmiş olan Misis’te bugün ayakta kalmış olan eserler; M.S. 4'üncü yüzyıla ait mozaikler, 9 gözlü taşköprü, akropoldeki surlar ve şehir kalıntıları ile 1542 yılında yaptırılan Havraniye Kervansarayı ve 1648 yılında yaptırılmış tek kubbeli kübik mescittir. Misis ile Ceyhan arasında bulunan Sirkeli Höyüğü’nün tarihi de Neolitik Dönem'e kadar gider. Höyüğün kenarında bir kayaya oyulmuş iki adet taş kabartmanın, Hititlere ait bir yol işareti olduğu sanılmaktadır.
Yağ Camii
Eski bir haçlı kilisesinin camiye dönüştürülmesi ve eklemelerle yeniden inşa edilmesiyle yapılmıştır. Yakın zamanda keşfedilen bir yağ mahzeni günümüzde şadırvan olarak kullanılmaktadır. Caminin ismi buradan geldiği düşünülmektedir. Başka bir görüşe göre ise caminin önünde kurulan yağ pazarından dolayı bu ismi almıştır. Caminin özellikle kapısını mutlaka görmenizi tavsiye ederim.
Kazancılar Çarşısı
Asırlar boyunca kazan yapımı bakırcılık ve diğer el sanatlarının yaşatıldığı çarşıda bazı zanaatkarlar sanatlarını halen sürdürmektedir. Çarşıda ayrıca geçmişi eskilere dayanan çok başarılı kebapçıların yanı sıra, yöreye özgü şekerleme ve diğer hediyelik eşyaları da bulmak mümkün. Pazar günleri ise bir Adana geleneği olan ciğer kebapla kahvaltı için kurulan tezgahlar ziyaretçilere farklı bir deneyim sunuyor.
Atatürk Evi Müzesi
Tepebağ Konağı ve Suphi Paşa Konağı olarak da bilinen yapı, 19 yy.da yapılmış geleneksel Adana evlerindendir. Atatürk 15 Mart 1923’de Adana’yı ziyaretlerinde bu konakta kalmıştır. 1981 yılında düzenlenerek “Atatürk Bilim ve Kültür Müzesi” olarak hizmete açılmıştır. Pazartesi hariç ziyarete açıktır. Giriş ücretsizdir.
Tepebağ Evleri
Geleneksel Türk mimarisinin başarılı örneklerinden olan evler Adana’nın en eski mahallesi olan ve şehir merkezindeki tek yükselti üzerinde kurulan Tepebağ mahallesinde yer almaktadır. Yakın zamanda gerçekleştirilen restorasyonlar ve sokak sağlıklaştıma çabalarıyla günümüze kadar ulaşmıştır. Özellikle Musabalı Konağı’nı görmenizi tavsiye ederim.
Umarım beğenmişsinizdir. Daha çok fazla yer var ama ancak bu kadarını anlatabildim :) Yorumlarınızı bekliyorum. Umarım hepimiz de hem ülkemizi hem Dünyanın birçok yerini gezeriz.
Saygılarımla.