Antik Çağlardan Sırbistan'ın bağımsızlığına kadar olan süreçte Belgrad
Belgrad, Belgrad değildir çünkü Belgrad, aslında bir şehir değil – bir metafor, bir yaşam tarzı, bir düşünme biçimidir.
Sırp yazar, gazeteci ve şair Duško Radović
Belgrad'ın tarihi aslında Sırbistan'ın genel tarihi olduğundan dolayı özelde Belgrad ama genelde Sırbistan ile ilgili üç tane yazı yazmayı planlıyorum. Bu yazı Belgrad üzerine yazılacak yazıların ilki olma özelliğini taşıyor. Yazılarımı üç döneme ayırdım: 1.Dönem - Belgrad'ın antik çağlardan 1878 yılında Sırbistan'ın bağımsızlığına kadar olan tarihi, 2.dönem Sırbistan'ın bağımsızlığını ilan ettiği 1878 yılından Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti'nin ilanına kadar olan kısım ve son olarak Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti'nin kuruluşundan günümüze kadar olan kısım. Bugün ilk bölümden başlayacağım. Şimdiden keyifli okumalar.
Şehrin fetihler ve işgallerle dolu tarihi
Belgrad, Sava nehrinin Tuna nehriyle birleştiği yerde konumlanmıştır. Belgrad, Avrupa'nın en eski şehirlerinden biridir ve Atina'nın yanı sıra Balkan Yarımadası'nın en büyük şehridir. Belgrad bölgesine ait en eski arkeolojik eserler, M.Ö. beşinci yüzyıla kadar uzanmaktadır. Bir Kelt kabilesinin üyeleri, M.Ö. üçüncü yüzyılda Singidunum'u kurarken, Belgrad adının ilk kez kaydedildiği tarih 878 yılıdır. Uzun ve çalkantılı tarihinde Belgrad, 40 farklı ordu tarafından ele geçirilmiş ve 38 kez küllerinden yeniden yükseltilmiştir.
Roma ve Bizans dönemi
Romalılar, Milattan sonra I. yüzyılın başlarında Belgrad'ı ele geçirdiler ve tam dört yüzyıl boyunca yönettiler. Singidunum'da ilk Roma garnizonunu oluşturdular. Singidunum'un yanı sıra Roma İmparatorluğu'nun bir parçası olan Taurunum, bugünkü Zemun bölgesidir. Her iki şehir de güçlü Roma sınırı - "limes" üzerinde önemli askeri kaleler haline gelmiştir.
Roma İmparatorluğu'nun parçalanmasını, barbar halkların istilası izledi. Belgrad konumu nedeniyle sık sık saldırılara ve tahribatlara maruz kaldı. Hunlar, 441'de şehri ele geçirip tamamen yok ettiler. Singidunum Romalı sakinlerini kaybetti. Hunların yıkılışından sonra şehir tekrar Doğu Roma İmparatorluğu'nun bir parçası oldu, ancak kısa sürede Sarmatyalılar tarafından işgal edildi ve ardından Doğu Gotları tarafından ele geçirildi. Ancak, 488'de tekrar bir Doğu Roma şehri haline geldi.
Romalılarca inşa edilmiş Singidunum'un kalıntıları.
Doğu Roma imparatoru I. Jüstinyen döneminde, şehir yeniden inşa edildi ve güçlü duvarlarla çevrildi. VI. yüzyılın sonlarına gelindiğinde, Bizanslılar Afrika ve Asya'daki savaşlarla meşgulken, Avarlar Singidunum'un surları önünde belirdi ve onların ardından ilk Slav grupları geldi. İki kuşatmanın ardından Avarlar ve Slavlar şehri fethettiler. Bu, şehrin Slavlaştırılmasının daha kalıcı bir başlangıcıydı.
Belgrad'ı yeniden inşa eden Doğu Roma İmparatoru Jüstinyen.
Franklar, Belgrad'a geldiler ve Şarlman komutasında Avarları yendiler. Taurunum'un kalıntıları üzerine Zemun'u inşa ettiler. Şehir sonrasında Bulgarlar'ın ve Macarlar'ın eline geçti. 1018'de, şehir tekrar Doğu Roma İmparatorluğu'na geçti. Şehir Haçlı Seferleri sırasında bir geçiş noktasıydı ve bu seferler Belgrad üzerinde yıkıcı izler bıraktı.
Türkler ve Avusturyalılar arasındaki çekişmede Belgrad
Türkler, Belgrad'ın Orta Avrupa'ya yönelik seferlerinde en büyük engel olduğunu biliyorlardı. 1440'ta, II. Murad ve 1456'da Fatih Sultan Mehmed tarafından kuşatıldıysa da ele geçirilemedi. Belgrad, neredeyse bir yüzyıl boyunca Türk saldırılarına direnmişti. Sonunda, Kanuni Sultan Süleyman'ın komutasında, 1521'de fethedildi ve Avrupa'nın kilidi açılmış oldu.
Türk Ordusu'nun Belgrad kuşatması, 1521.
Sınırın kuzeye kaymasıyla birlikte, Belgrad'ın stratejik konumu da değişir ve ilerleyen 150 yıl boyunca, daha çok ticaret ve iletişim fonksiyonu olan görece huzurlu bir şehir olur. Şehirde zanaat ve ticaret giderek gelişir, tüccarlar ve zanaatkarların cazibe merkezi haline gelir. Çok sayıda pazar, kervansaray, bedesten ve cami inşa edilir. 17. yüzyılda 100.000 nüfusla İstanbul'dan sonra ikinci büyük şehir olur.
Türk hakimiyetindeki Belgrad, 1680'ler.
17. yüzyılın sonlarına doğru veba, yangınlar ve Yeniçeri isyanlarıyla şehir durgunluğa sürüklenir. 1683 Viyana bozgunuyla Avusturyalılar Belgrad'ı ele geçirdi. İki yıl sonra Türkler kontrolü tekrar ele geçirdi, ancak bu çatışmalar Belgrad'ı yok etti. Belgrad bir kez daha sınır şehri haline geldi ve bu durum 1717'ye kadar sürdü, Prens Eugen liderliğindeki Avusturyalılar tarafından tekrar ele geçirildi. 1717 ile 1739 arasında Belgrad, gerçek bir dönüşüm yaşadı ve Türk izlerini kaybetti. Kaleye ek olarak, birçok diğer bina inşa edildi. Ticaret canlandı ve Macarlar, Almanlar, Fransızlar, Çekler ve diğerleri giderek daha fazla Belgrad'a yerleşti. 1739'da tekrar Osmanlılar tarafından ele geçirildiğinde, ağır tahribata maruz kaldı. Türkler, Avusturya binalarını, aynı zamanda evleri yıktılar, birçok kiliseyi camiye çevirdiler. Belgrad bir kez daha sınır şehri haline geldi.
Zenta'da Türk Ordusunu yenen Savoy Prensi Eugen
Bu dönemde şehir ticaret, zanaat, nakliye ve balıkçılık alanında gelişti, ressamların ve diğer kültürel çalışmalar arttı. 18. yüzyılın sonunda Avusturyalıların Sırp yardımıyla Belgrad'ı ele geçirme girişimleri birkaç kez başarısız oldu. 1791'de Ziştovi Barışıyla, Avusturyalılar Zemun'a çekildi ve Yeniçerilere Belgrad Paşalığı'na giriş yasağı getirildi. 1801'de Belgrad valisi Hacı Mustafa Paşa'nın öldürülmesiyle Yeniçeriler şehirde ve çevre köylerde kendi yönetimlerini kurdular. Yeniçerilerin keyfi yönetimi birçok Sırp ayaklanmasına sebep oldu.
Bağımsızlık yolunda Sırbistan
I. Sırp İsyanı
Arkaplanı
Belgrad paşalığındaki Yeniçeriler özellikle zalim ve yozlaşmıştı. Yerel Osmanlı yönetimine boyun eğmeyi reddediyor ve Sırp halkını istismar ediyorlardı. 1791'de Sultan III. Selim, onlara Belgrad'ı terk etmelerini emretti. Ancak Yeniçeriler, bunu reddetti ve bu da Belgrad valisi Hacı Mustafa Paşa'nın Sırp knezlerinden askeri destek istemesine yol açtı. İlk başta, Sırplar paşaya katılmaktan çekiniyordu çünkü Padişah yaptıklarını onaylamazsa İstanbul'dan gelecek tepkiden korkuyorlardı. Ancak 1794'te III. Selim, Sırpları Hacı Mustafa Paşa'ya yardım etmeye teşvik etti. Ne yazık ki, hem Sırplar hem de Padişah için reformlar, paşalıktaki Yeniçerilerin sağlam pozisyonu nedeniyle kısa ömürlü oldu.
Yeniçeriler, asi Pazvandoğlu Osman Paşa'ya katıldıklarında, Padişahı öfkelendirdiler. Pazvandoğlu Vidin valisiydi ve sürekli olarak Padişahın otoritesine karşı çıkıyor ve Belgrad'ı sık sık yağmalıyordu. 1797'de isyan etti, bu da Hacı Mustafa Paşa'nın Sırpları savunma amaçlı bir milis örgütlemesine yol açtı. Paşanın Hristiyanları silahlandırma kararı, Pazvandoğlu ile yapılan barış anlaşmasında etkili oldu. Sırp milisinin örgütlenmesi ve 1798'de Napolyon'un Mısır'ı işgal etmesi, Padişahın bir Sırp ayaklanmasından endişe etmesine neden oldu.
Yeniçeri zorbaları 18. yüzyıl.
İsyan olasılığı, Padişahı bir dizi önlem almaya zorladı, bunlar arasında Sırbistan'da vergi artışı da vardı, bu da birçok kişinin Avusturya'ya sığınmasına neden oldu. Sırplara karşı alınan başka bir önlem, 1788-91'deki Avusturya savaşı gazisi knezler dahil birkaç kişinin idam edilmesiydi. Ayrıca, Rigas Feraios adlı ünlü Yunan devrimcisi yakalanarak Belgrad'da idam edildi, bu Sırplara gözdağıydı.
1801'in sonlarına doğru, Yeniçeriler Hacı Mustafa Paşa'yı idam ettiler ve Belgrad paşalığını ele geçirdiler. Paşalığın yöneticisi olarak ortaya çıkan dört Yeniçeri lideri Sırp liderleri ellerinde bulunan güçleri bırakmaya zorladı. Ayrıca, Sipahilerin otoritesine meydan okudular, bu da bu grup arasında bir isyanı tetikledi. Pek az Sırp, bu harekete katıldı, ancak Yeniçerilerin sert yönetimi birkaç knezi, isyan başlatma fikrine itti.
1804'te Yeniçerilere karşı komplo kurdukları gerekçesiyle çok sayıda Sırp önde geleni idam edildi. Bu infazlar durumu daha da kötüleştirdi. İdamlar esnasında Sırp ayaklanmasına önderlik edecek Kara Yorgi kaçmayı başarmıştı. Bu olaylardan sonra, Sırp haydut grupları eyalet genelinde Yeniçerilere saldırdı. Hızlı ve etkili saldırılar, Yeniçerilerin zayıflıklarını ortaya çıkardı, çünkü donanımları yetersizdi ve sayıca azdılar. Yeniçeriler haydutlarla anlaşmaya çalıştılar ancak yapılan müzakereler sonuçsuz kaldı.
Yeniçeri önderleri ve Sırplar, Padişah'ın aracılığını aradılar. Yeniçeri liderleri Padişaha Sırpların isyan halinde olduğu haberini gönderdiler. Ancak Padişah, Belgrad'daki sadakatsiz birliklerine sabrını kaybetmiş ve Sırp nüfusa karşı kayıtsız kalma kararı almıştı. Ancak Sultan, Sırplara da yardım göndermedi. Sırplar, devlete bağlılıklarına devam ettiler ancak Yeniçerilerin Belgrad'dan çıkarılmalarını talep ettiler ve hatta büyük bir knez'in atanması ile özerklik istediler. III. Selim bunu reddetti.
Türkler ve Avusturyalılar ile yapılan görüşmeler sonuçsuz kaldığı için Rusya, Slav ve Ortodoks bir güç olduğu için Sırplar için çekici bir müttefik haline geldi. Çar Aleksandr'dan yardım istemek için bir heyet St. Petersburg'a gönderildi. Ancak Sırplar, çarın Napolyon'a odaklandığını gördüler. Tam bu esnada III. Selim, Bosna Valisi Bekir Paşa'yı Yeniçeri liderleriyle müzakere etmek üzere gönderdi. Bekir Paşa, Belgrad'ın eski valisiydi ve Sırplar arasında saygı gören bir paşaydı.
Bekir Paşa komutasındaki ordu Belgrad önlerine geldi ve Yeniçeriler tahkim edilmiş bir kale adasına kaçtılar. Kara Yorgi başta olmak üzere Sırp liderleri, Bekir Paşa'dan Yeniçeri elebaşlarının teslim olmasını emretmesini talep ettiler. Bekir Paşa ile elebaşları arasındaki müzakereler neredeyse bir ay sürdü ve sonunda bir grup Sırp, dört Yeniçeri liderini öldürdü ve kesilmiş başları Sultan III. Selim'e gönderildi.
Sırplar İsyan ediyor
Sırplar, Yeniçeri ayaklanmasından güçlenerek çıktılar. Bununla birlikte, hala barış isteyen yerel liderler vardı. Ancak Kara Yorgi, onlardan biri değildi ve Türklere karşı isyanı başlattı. Osmanlı İmparatorluğu'ndaki tüm Sırpların yanı sıra Macaristan ve diğer bölgelerde yaşayan Sırpların kitlesel bir ayaklanması için savunuculuk yaptı. Bu sırada Sırplar, özerklik ile ilgili bir başka dilekçeyi Sultan'a gönderdiler ancak Sultan Sırpları isyancı ilan etti. 1805'te Hafız Paşa, Sırp İsyanını bastırmak için gönderildi. Ne yazık ki, Hafız Paşa'nın ordusu mağlup oldu ve paşa öldü. Savaşın ardından, Sırp liderler bir hükümet kurdu. Kara Yorgi kendisine sadık olan bir yönetim konseyi kurdu. Bu, Kara Yorgi'yi isyanın hem askeri hem de siyasi lideri haline getirdi. Sırbistan'daki felaketin ardından, III. Selim isyanı kesin olarak bastırması için İbrahim Paşa'yı gönderdi. Bu esnada diğer bölgelerden Sırp gönüllüler isyancılara katıldı. Sırplar, Türk kuvvetlerini durdurdular ancak yabancı yardım için çaresizce çabalamaya devam ettiler.
Önceleri bir domuz çobanı ancak sonradan I. Sırp Ayaklanmasının lideri olan Kara Yorgi.
Austerlitz'deki zafer ve ardından gelen Pressburg Barışıyla, Fransızlar Balkan meselelerine karışmaya başladılar ve Osmanlı İmparatorluğu'nu, Rusya ve Avusturya'yı rahatsız ettiler. Sırplar, bölgedeki Fransız varlığının kendilerine askeri yardıma dönüşebileceğini düşündüler. Ancak Napolyon'un böyle bir isyana destek olma veya Türklere savaş ilan etmeye niyeti yoktu. O, Türkleri ortak düşmanları olan Ruslara karşı kışkırtmak istiyordu ve Napolyon'un tavrından emin olan Sultan, Rusya ve Avusturya tarafını da sağlama alıp Sırplar üzerine büyük bir sefer başlattı. Ancak Osmanlılar, Sırpların askeri gücünü küçümsediler ve Kara Yorgi bunu değerlendirdi. Sırplar, Pazvandoğlu'na karşı da dahil olmak üzere birkaç savaşı kazandılar. Ağustos ayında Kara Yorgi, Mišar'da Türk ordusunu yendi ve ardından Deligrad'da zafer kazandı. Yıl sonuna gelindiğinde, Belgrad Sırpların eline geçmiş ve sadece birkaç Türk kalesi kalmıştı.
Kara Yorgi önderliğindeki I. Sırp Ayaklanması
1806'da III. Selim, Napolyon'a taraf olunca, Rusya ile olan gerginlik, Rus-Türk savaşının patlak vermesine sebep oldu. Rusya ile savaşın eşiğinde, Osmanlılar Sırplarla müzakere etti. Sırplar, Osmanlı İmparatorluğu içinde özerk olmak istiyorlardı, teklif Sırpların Ruslarla birleşmeyeceğinden emin olmak isteyen Padişah tarafından kabul edildi. Ancak 1807'nin başlarında Türk - Rus savaşı patlak verdi, bu da Kara Yorgi'yi Rusya ve Osmanlı arasında bir seçim yapmaya zorladı. O da çarı seçti ve bu, Sırp İsyanını bağımsızlık hareketine dönüştürdü. Rusya ve Sırbistan resmen bir ittifak kurdu. Ancak Çar Aleksandr'ın politikaları, Napolyon ile Tilsit Antlaşması'nı imzalaması ve Türklerle bir anlaşma yapması her şeyi değiştirdi. Kara Yorgi, yardım için Avusturya ve Fransa'ya başvurdu, ancak reddedildi. Sırpların bağımsızlık umutları suya düşmüş ve Padişah isyankar Sırp tebaalarını ezmişti. Bundan sonraki birkaç yıl boyunca Sırplar, Türk kuvvetlerine karşı tek başlarına savaştılar. Kara Yorgi liderliğinde Sırplar, zorluklara karşı zaferler elde ettiler, ancak Osmanlılar isyanı ezmek için defalarca kuvvet gönderdiler.
Rusya ve Türkiye, 1812 Bükreş Antlaşması'na kadar resmi bir barış anlaşması yapmasa da, Ruslar Sırplara yardımcı olamadılar. Ayrıca, Sırp liderleri Kara Yorgi'ye karşı bir isyanı örgütlemeye başladılar. Bir dizi isyanla karşılaştı. Kara Yorgi, rakiplerinden ve Osmanlılardan gelen saldırılara karşı koymayı başardı, ancak gücünü kaybetti. Ruslarla imzalanan Bükreş Antlaşması'ndan sonra, Türkler Sırp isyancılara yoğunlaştı. 1813'te üç güçlü Türk ordusu Sırbistan'a yürüdü ve Sırp kuvvetlerini az direnişle mağlup etti. Kara Yorgi, Macaristan'a kaçtı ve isyan sona erdi. Ancak barış dönemi kısa ömürlü olacaktı.
II. Sırp İsyanı
I. Sırp İsyanının bastırılmasıyla Belgrad muhafızı Süleyman Paşa, eyaleti yeniden inşa etmeye çalıştı. Başlangıçta Süleyman Paşa, çoğu isyancı Sırp'a af çıkarmış, bu da birçok isyancının geri dönmesine neden olmuştur. Ancak politikası hızla intikam amacına dönüşmüş, 1814'e kadar Belgrad'ı sayısız cesetle doldurmuştur. Paşa, buna rağmen Miloş Obrenoviç'i birkaç bölgenin oborknez'i olarak atayarak bölgeyi istikrara kavuşturmaya çalıştı. Obrenoviç'in atanmasının nedeni, isyanda önemli bir figür olmamasıydı. Obrenoviç, üvey kardeşinin isyandaki ölümünden Kara Yorgi'yi suçladığı için ona karşı bir nefret besliyordu. İlk Sırp İsyanının liderine duyduğu bu kin, Süleyman Paşa'yı da rahatlattı. Ancak Obrenoviç, Sırpların bağımsızlığı konusunda Kara Yorgi ile aynı düşünceyi paylaşıyordu.
II. Sırp Ayaklanmasının önderi Miloş Obrenoviç.
1815'de, Sırplar yeni isyanı planlamaya başladılar. İsyan, ilkine benzer bir şekilde başladı ve Sırplar birkaç hızlı zafer elde etti. Napolyon'un 1815'teki nihai yenilgisinin ardından, Rusya isyana Sırplar lehine müdahil oldu. II. Mahmud bunun üzerine, Rusya ile başka bir savaştan kaçınmak için Miloş Obrenoviç'i, Belgrad'ın başknezi olarak tanıdı. Ayrıca Sırplara kendi milli meclislerini kurma hakkı verildi. Ancak anlaşma, sadece bir otonomi mücadelesini başlatan Obrenoviç için yeterli değildi.
II. Sırp Ayaklanmasının başlangıcının tasvir edildiği bir tablo.
Obrenoviç, 1817'de yeni bir isyan için destek aramak ümidiyle Sırbistan'a gelen ilk isyanın lideri Kara Yorgi'yi öldürttü ve pozisyonunu sağlamlaştırdı. Kara Yorgi'nin başı Sultan Mahmud'a gönderildi. 1826’da Osmanlı İmparatorluğu ile Rus İmparatorluğu arasında yapılan Akkerman Antlaşması’yla Sırplar’a tanınacak hakların genişletilecekti. 1828-1829 Osmanlı-Rus savaşı sonucunda imzalanan Edirne Antlaşması’yla II. Mahmud yayınladığı bir fermanla Sırplar’a yeni haklar tanıdı. Sırbistan'a 1830'da özerklik verildi ve Miloş prens ilan edildi. Sırplar bir meclis tarafından yönetilecek, kale muhafızları dışında Sırp topraklarında hiçbir Türk oturmayacaktı. 1867’de Özerk Sırp yönetimi Osmanlı askerî idaresinde bulunan Belgrad, Fethülislâm, Semendire ve Böğürdelen kalelerindeki garnizonların geri çekilmesiyle buralardaki egemenliğini güçlendirdi.
Miloş'un ölümünden uzun yıllar sonra, Obrenoviç ve Karayorgiyeviç aileleri yönetimi ele geçirmek için monarşinin kaldırıldığı 1945 yılına kadar mücadele ettiler. Sırp İsyanları, 19. yüzyılda Balkanlar'daki Osmanlı yönetimine karşı bir dizi ayaklanmanın ilkiydi ve Osmanlı İmparatorluğu'nun sınırları içindeki ayaklanmaları hızla bastıramaması zayıfladığını ortaya koydu. Birkaç yıl sonra çıkan Yunan ayaklanmasında Avrupalı güçler, Sırp İsyanlarının aksine Yunan ayaklanmasını desteklediler.
1875’te Bosna-Hersek’te başlayan isyanlar üzerine Sırbistan ve Karadağ Osmanlı Devletine savaş ilan ettiler. Türk Ordusu Sırp birliklerini yenilgiye uğrattıysa da Rusların savaş ilânı ve 93 Harbinin Osmanlı Devleti’nin ağır yenilgisiyle sonuçlanması üzerine imzalanan Ayastefanos Antlaşması’yla Osmanlı Devleti’ne bağlı özerk bir devlet olan Sırbistan 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonunda bağımsızlığını ilan etti. Avrupalı devletlerin araya girmesiyle Ayastefanos Antlaşması yerine imzalanan Berlin Antlaşması, Sırbistan ve Karadağ’a bağımsızlıklarını verdi.
Sırbistan'ın bağımsızlığının ilan edildiği Berlin Antlaşması imzalandı, 1878.
Beligrat kâl'ası dilber aman Zemlin ovası
Atlısı geçemez dilber aman değil ki yayası
Gönlüm oldu benim dilber aman sevda yuvası
Beligrat kalesi dilber aman Zemlin ovası
Atlısı geçemez dilber aman değil ki yayası
Başı boş gezerim dilber aman macar ilinde
Bir dilberin oldum aman aman esiri işte
Derdime yok mudur dilber aman çâre bu ilde.
İlaveten bu marşı da buraya bırakayım. Biraz milli duygularımız dile gelsin. Şanlı ordumuz tekrardan Belgrad önlerinde kışlasın :)