1929 Ekonomik Buhranı
1929 Ekonomik Buhranı
1929 Ekonomik bunalımı, diğer adıyla büyük depresyon, ekonomik sonuçları öncelikli olacak şekilde toplumsal ve siyasal sonuçları ile dünyanın karşılaştığı ilk büyük ekonomik krizdir. Kriz, 24 Ekim 1929 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri’nde başlamış ve kısa süre içerisinde gelişmiş diğer ülkeleri de etkilemiştir. Kriz II. Dünya Savaşı’na kadar sürmüştür. Tarihe “Kara Perşembe” olarak geçen kriz ile binlerce şirket ve bankalar iflas etmiş, borsa dibe vurmuştur. Borsanın çöküşü ile başlayan sürecin yarattığı kayıp yaklaşık -bugünün parası ile- 400 milyar dolardır. Borsadaki şirketlerin dörtte biri yok olmuştur. Borsadaki şirketlerin değer kaybına fiyatlardaki düşüş eşlik etmiştir. ABD’de yaşanan en şiddetli deflasyon vakası olan ekonomik bunalımın daralma aşamasında meydana gelen fiyat seviyesinde ve para miktarında % 30’lara varan düşüşler yaşanmıştır. Para ve üretimdeki %30’lara gerilemesi neticesinde, her dört kişiden biri işsiz hale gelmiştir.
1929 Buhranının Yapısal Nedenleri:
1929 buhranının yapısal nedeni kapitalizmin işleyişi ile yakından ilişkilidir. Kapitalizmin tarihine bakıldığında üretim sürecinde, ürün yaşam süresi uzadıkça ihtiyaç duyulan sermaye de artmıştır. Ayrıca yatırımın geri dönülemez doğası, ortak bir toplumsal değerlemenin yapılmasına imkân veren sermaye piyasalarının, borsaların gelişmesine yol açmıştır. Aslında temelde riskleri kontrol etme çabası vardır. 20. Yüzyılın başlarında trenden otomobile, elektriğe, uçağa artan teknolojik gelişme devasa fordist üretim ciddi bir finans ihtiyacını beraberinde getirmiş, borsalar çok hızlı bir şekilde gelişmiştir. Borsalar gelişirken toplumun kültürel, ekonomik, siyasal birçok özelliğini de yansıtmıştır. Özellikle kısa vadeli borsa değerlerini tahmin etme çabası olan spekülasyon milli karakterlerden etkilenmiştir. Örneğin Londra borsası temkinli iken, New York borsası daha spekülatif bir yapı ağırlık kazanmıştır. Borsaların bir ölçüde hareketine neden olan, kısa vadeli büyük para kazanma çabası olarak görülen spekülasyon, üretim- kazanç- fiyat arasındaki ilişkilerin kopmasına, dev balonların oluşmasına, daha sonra bir çöküş fırtınası ile sermaye değerinin ve kazancının buharlaşmasına yol açabilmektedir.
Klasik iktisatçıların işsizlik veya piyasadaki dengesizliklere karşı temel savunma hattı olan fiyat mekanizması veya diğer adı ile görünmez el özellikle sermaye piyasalarında ciddi ölçüde dengesizlik yaratma potansiyeline sahip olduğu için buhranın çözümünde yetersiz kalmıştır. Özellikle geleceğe yönelik beklentiler, bu beklentilerin borsa ve para piyasasında oluşturduğu yanlış veya denge dışı fiyatlar kolay kolay düzelmediği için yanlış fiyatlamanın genel olduğu bir piyasa mekanizmasında klasik iktisadın çözüm önerileri de ciddi bir kriz kaynağı veya kriz derinleştiricisi olabilmektedir. 1929 ekonomik buhranında da bu önermeler krizi derinleştirmiştir. Kriz döneminde artan işsizliğe karşı, görünmez elin savunanların işsizliğe karşı ücretlerin düşmesi gerektiği önermesi modern ve çok mallı bir ekonomide felaketin adı olmuştur. Düşen ücretler emek talebini arttırmak bir yana, talepte meydana getirdiği düşüş ile beraber fiyatların daha hızlı düşmesine yol açmıştır. Düşen hızlı fiyatlar, emeğin reel ücretini arttırırken, kapitalistlerin kar beklentilerindeki kötüleşme, istihdamı veya yatırımı kötü yönde etkileyerek işsizliği besleyen bir girdap yaratmıştır.
1929 Buhranının Sonuçları
1929 buhranının en önemli sonuçlarından birisi uluslararası para sisteminin değişimidir. Paranın hem esnek hem evrensel, hem de zamanlar ötesi kompleks fonksiyonları ile ekonomik meta olmasının yanı sıra siyasi bir meta olduğu 1929 buhranında görüldü. Buhran sonrası tercih edilen para sistemi yeni ekonomik sistem olduğu kadar, yeni kurulacak olan siyasal sistemin de habercisidir. Para sisteminin altına bağlı olması, paranın değerinin korunmasında krizleri derinden etkileyen bir süreç olması sistemin değişiminde açık görünen yöndür. 1920-30 larda ve öncesinde dünyaya egemen olan altın para sistemi ve dış ticaretteki merkantilist politikaların, ülkelerin faiz düzeyini tam istihdamı sağlayacak yatırım düzeyinden uzak bir noktaya taşıyabileceği görülmüştür. Özellikle klasik iktisadın para miktarı ile enflasyon arasında çok katı bir ilişki kurması, kriz zamanlarında talep çöküşünü hızlandıran bir katalizör işlevi gördü. Paranın altına bağlı olması, ekonomik gelişme dolaşımdaki altın miktarını arttırmayı zorunlu kılmaktadır. Bu ise her zaman kolayca mümkün olmamaktadır. Altını arttırmanın yolu ya yeni altın maden kaynakları ya da dış ticarettir. 1920’lerde merkantilist politikalar altında dış dengeyi fazlayı çevirmek pek mümkün olmamıştır. Bu nedenle de 1929’daki kriz, II. Dünya Savaşı sonrasında yeni para sistemini zorunlu kılmıştır.
1929 Buhranından sonra denk bütçe sisteminden vazgeçildi. Denk bütçe krizlerde borçlanmaktan kaçınmak için kullanılan iktisat politikalarından biri idi. Bu anlayışta devlet bütçesi bir aile bütçesi gibi görülmekte, makro göstergeler mikro ölçekle kıyaslanmaktaydı. Bu ise borç alacak ilişkilerini karıştırıp, bütçeyi denkleştirilebileceği düşüncesini güçlendirmekte idi. Denk bütçe çabalarının kriz dönemlerinde çok yıkıcı olduğu 1929 buhranında deneyimlenmiş ve yavaş yavaş bu uygulamadan vazgeçilmeye başlanmıştır.
Dünya Buhranı’nın diğer bir etkisi devletin ekonomik yaşamdaki belirleyiciliğine yönelik zihniyet dönüşümüdür. 1929 buhranında, klasik liberal doktrinin şiarı olan “bırakınız yapsınlar” söylemi yerine devlet müdahalesi popüler hala gelmiştir. Klasik düşünceye ve onun değerlerine olan güven sarsılması bu dönüşümde etkili olmuştur. Örneğin Roosevelt’in başkan olduğu dönemde, insanların satın alma güçlerinin düşmesi ve talebin yetersiz olması nedeniyle New Deal olarak bilinen ekonomik politikalar hayata geçirilmiştir. Ülkede neredeyse bütün bankaların kapanması devletin ekonomik hayata müdahalesini bir anlamda zorunlu kılmıştır. Yeni çıkarılan kanunlar devletin müdahalesini kolaylaştırıyordu. Keynes’in ekonomik görüşlerinin genel olarak kabul gördüğü bu yeni dönemde, buhrandan çıkış yolu olarak devletin piyasaya müdahalesi gerekli görülmüştür.
Ekonomik anlamdaki bu zihni dönüşüm çok geçmeden politik yaşamı da dönüştürmeye başlamıştır. Liberal iktisadi düşüncenin etkisini kaybetmesi, politik alanda da kapitalizmin çöktüğü düşüncesini güçlendirmiştir. Bu ise bazı Avrupa ülkelerinde faşizmin güç kazanmasına neden olmuştur. Siyasi değişimler sonucunda Almanya, İtalya ve Japonya’da savaş yanlısı ve saldırgan partiler iktidarı elde etmiştir. Politik yaşamdaki bu değişim kısa süre içinde dünyada hızlı bir silahlanma yarışını ortaya çıkarmış ve kısa bir süre sonra İkinci Dünya Savaşı’nın koşulları şekillenmeye başlamıştır