LEYLÂ VE MECNÛN HİKÂYESİ - 11

yGRq...EdcL
14 Feb 2024
42


Leylâ Mecnûn’a onun mertebesini anlamak için sınadığını ve artık onun yüksek mertebelere ulaştığını anladığını söyler. Onun toprak kadar lekesiz temiz birisi olduğuna, arzu ateşini söndürdüğüne, aşkında yalan olmadığına inanır. Mecnûn’un kendisine olan aşkında riyakâr davrandığını düşündüğü için kederli olan Leylâ artık kaygılarından kurtulduğu için mutludur. Mecnûn’a hep ona olan kavuşma arzusundan süslendiğini, oysaki şimdi gerçeği anladığını ve yaralı gönlünün teskin olması için son bir defa yüzüne bakmasını ister. Artık kendi güzelliğine meyl edecek bir sevgilisi olmadığı için güzelliğinin hiç bir işe yaramayacağını, bu eksiklikle var olmanın da anlamı olmadığını söyleyerek düşüncelerini bir şiirle dile getirir. Âşığıyla bir olamayan güzellik noksandır. Âşığını cezbedemeyen güzelliğin kıymeti yoktur. Hakiki aşkın peşinden gitmeyenlere güzelliği göstermenin faydası de yoktur, sadece dünyanın fani güzelliklerine aldananlar güzelliğin cezbesine kapılırlar. Leylâ okuduğu bu şiirle Mecnûn gibi sureten güzellikten uzaklaştığını ifade eder. Leylâ Mecnûn gibi çok acılar çekse de aynı eziyetlere katlansa da mecazî aşka takılıp kalmıştır. Oysaki Mecnûn Leylâ da dâhil olmak dünyadaki herşeyin Allah’ın güzelliklerinin birer yansıması olduğunu çoktan idrak edebildiği için kalbindeki aşkı ilahi aşka yönlendirebilmiştir. Leylâ’nın çölde Mecnûn’la olan bu buluşması onda manevi bir uyanışa vesile olur.


           Leylâ daha sözlerini bitirmeden uzaktan birisinin hızla yaklaştığını farkeder. Gelenin kendisini arayan kervanın bekçisi olduğunu anlar. Mecnûn’la görüştüğü anlaşılmasın diye hızla devesini mahmuzlar, gül gülzarına artık bu dünyada bir daha görmemek üzere veda eder. Leylâ’yı sevinçle teslim alan bekçi onu kervana yetiştirir. Mecnûn ise çölün ortasında vahşi hayvanlarla birlikte ağlar terkedilmiş bir vaziyette kalır.


           Mecnûn gün geçtikce manevi yolculuğununda ilerler. Artık masivadan geçmiş gönlü Allah sevgisiyle doludur. Sıcak ve soğuk onun için birdir, yeme ve içme zaruret olmaktan çıkmıştır. Dünyanın hiç bir metasına kıymet vermiyor, tek muradı Allah’tır. Aklı ve yüzü gibi sesi de güzel olan Mecnûn okuduğu gazel ve kasidelerle kemalini ortaya koyar:



“Bu gazel Mecnûn dilindendür”

(2810-2814)


1.         Biz cihân ma'mûresin ma'nîde vîrân bilmişüz
'Âfiyet gencin bu vîrân içre pinhân bilmişüz
2.         Ger özin dânâ bilür taklîd ile sûret-perest
'Âlem-i tahkîkde biz anı nâ-dân bilmişüz     
3.         Bî-haberler şerbet-i râhat bilürler bâdeni
Biz hakîm-i vaktüz ani tökmişüz kan bilmişüz          
4.         Bilmişüz kim mülk-i 'âlem kimseye kılmaz vefâ
Ol zemândan kim anı mülk-i Süleymân bilmişüz     
5.         Ayru bilmişsen Fuzûlî mescidi meyhâneden
Sehv imiş ol kim seni biz ehl-i 'irfân bilmişüz                         (Doğan, 2015: 546)


1     Biz kâinat meydanını gerçekte harabe bilmişiz. Afiyet hazinesini bu harabe içinde saklı bilmişiz.
2     Şekile değer veren taklit ile kendini alim bilse de biz onu hakikat âleminde cahil biliriz.
3     Habersiz olanlar şarabı rahatlık veren bir içeçek olarak bilirler. Biz zamanın hekimiyiz, onu dökmüşüz, kan bilmişiz.
4     Anlamışız ki şehadet âlemi kimseye vefalı davranmaz. O zamandan beri onu Süleyman’ın mülkü bilmişiz.
5     Ey Fuzulî! Mescidi meyhaneden ayrı sanmışsın meğerki hata etmişiz, seni arif kimse bilmişiz.



           Leylâ sevdiğine kavuşma hususunda umduğunu bulamayınca dünya ile alakasını keser ve hayattan beklentisi kalmaz. Bahar dolu gönlü hazana döner. Gül bahçesindeki tüm çiçekler dökülür, bülbüller kaçar, bülbüllerin aşk nağmelerinin yerini kargaların matem sesleri doldurur.


           Bir gün gönlündeki gamı dağıtmak için dışarı çıkan Leylâ, gezindiği yerlerin, çimenlerin, bahçelerin hep hazan rüzgârına tutulup canlılıktan eserin kalmadığını görünce daha da kederlenir. Elbette ki bahçeler, çiçekler, ağaçlar gün gelir bahara erişir ve tekrar canlanır. Fakat Leylâ’nın gönlü bu dünyada bir daha bahara erişemiyecektir. Leylâ artık huzuru Allah’a kavuşmakla ulaşacağını anlar. Samimi bir şekilde Allah’a yalvarır ve dua etkisini gösterir. Hastalanır, günden güne erir. Ölümün işaretleri göründüğünde gizli sırrını annesine açıklar. Mecnûn’a olan aşkını, ona kavuşamamanın verdiği ıstırabı ve kendisinden dolayı Mecnûn’un çektiği çileleri annesine anlatır. Annesine bir gün Mecnûn’a rastlarsa aşkında vefalı olduğunu, sözünde durduğunu, eğer o da bu aşkında samimi ise kendisini takip etmesini söyleyerek bu duygularını ona arz etmesini ister. Leylâ artık Mecnûn’la kimsenin olmadığı bir yerde ebediyyen beraber olmak ister. Orada ne dostların kınaması ne de düşmanların kötü niyetleri vardır. Annesine son vasiyetini ileten Leylâ, dünyaya gelen herkesin başına gelmesi muhakkak olan o an gelmesiyle canını Allah’a teslim eder.


           Bu dünyanın mahiyetini kavrayan arifler bilirler ki: Ey insan bir sıkıntıya, musibete maruz kaldığında ölümü düşün. O âlemi seyrettikçe sıkıntıların azalacaktır. Kabirdeki yalnızlığı düşünüp ölümden korkma, ona dost ol çünkü hepimiz topraktan yaratılmışız. Bu dünyadaki kuracağın her bina bu dünya gibi gün gelince sarsılıp yıkılacaktır, oysaki ahiret âlemi sağlamdır, işlerini oraya göre ayarla. Ölüm korkusundan nefsini kurtar, ölüm mutluluğa ulaşmanın en büyük iksiri, bu dünyada kemale ulaşan kişinin kurtuluşuna fermandır. İnsanlar maalesef dünyanın geçici güzelliklerinden kurtulup yokluğa ermenin kıymetini bilmezler. Fenafillaha erebilmenin bahtı ancak ariflere nasip olmaktadır.


Devam edecek...


KAYNAKÇA

Doğan, Muhammet Nur (2015). Fuzulî Leylâ ve Mecnûn Metin, Düzyazıya Çeviri, Notlar ve Açıklamalar, İstanbul: Yelkenli Yayınevi.


Kubbealtı Lugati, http://lugatim.com/, (Erişim Tarihi: 20.12. 2020)


Get fast shipping, movies & more with Amazon Prime

Start free trial

Enjoy this blog? Subscribe to Blackcap

3 Comments