Tolstoy
Tolstoy, zengin bir ailenin çocuğu olarak Rusya'nın Tula şehrindeki Yasnaya Polyana adlı bir konakta doğdu. Napolyon'un Rusya seferi gazisi Kont Nikolai Ilyich Tolstoy'un (1794–1837) ve Prenses Mariya Tolstaya'nın (kızlık soyadı Volkonskaya; 1790–1830) beş çocuğundan dördüncüsüydü. Kendisi iki yaşındayken annesi, dokuz yaşındayken de babası öldü.[10] Tolstoy ve kardeşleri akrabalar tarafından büyütüldü.[2] 1844'te Kazan Üniversitesi'nde hukuk ve doğu dilleri okumaya başladı ve burada öğretmenler onu "öğrenmekten aciz ve isteksiz" olarak tanımladılar.[10] Tolstoy, eğitiminin ortasında üniversiteden ayrıldı,[10] Yasnaya Polyana'ya dönen Tolstoy, yoksul köylülerin arasına katıldı. Ardından Moskova, Tula ve Saint Petersburg'da çok zaman geçirerek rahat bir yaşam tarzı sürdü.[2]
Çocukluğundan beri gerçekleri incelemeye karşı büyük bir ilgisi vardı. Fransızcasını ilerletmiş, Voltaire'i ve Jean-Jacques Rousseau'yu okumuş, bu iki yazarın kuvvetli etkisinde kalmıştı. Bu dönemde yazmaya başladı[10] ve 1852'de yayımlanan ilk romanı Çocukluk, kendi gençliğinin hayali bir anlatımıdır.[2] 1851'de ağır kumar borçları çıktıktan sonra ağabeyi ile birlikte Kafkasya'ya giderek orduya katıldı. Kafkas halkının yoksulluk dolu hayatlarını ele aldığı izlenimlerle ilk gerçekçi hikâyelerini yazdı.
Tolstoy, Kırım Savaşı sırasında genç bir topçu subayı olarak görev yaptı ve Çernaya Savaşı da dahil olmak üzere 1854-55'te[11] 11 aylık Sivastopol Kuşatması (1854-1855) sırasında Sivastopol'daydı. Savaş sırasında cesareti takdir gördü ve teğmenliğe terfi etti.[11] Savaşta ölenlerin sayısı Tolstoy'u dehşete düşürdü[10] ve Kırım Savaşı'nın bitiminden sonra ordudan ayrıldı.[2]
Ordudaki deneyimi ve 1857 ile 1860-61'de Avrupa'yı dolaştığı iki gezi, Tolstoy'u ahlaksız ve ayrıcalıklı bir toplum yazarından şiddet içermeyen ve ruhani bir anarşiste dönüştürdü. Aynı yolu izleyenler, Aleksandr Herzen, Mihail Bakunin ve Pyotr Kropotkin'di. 1857'deki ziyareti sırasında Tolstoy, Paris'te halka açık bir infaza tanık oldu; bu, hayatının geri kalanına damgasını vuran travmatik bir deneyimdi. Tolstoy, arkadaşı Vasily Botkin'e yazdığı bir mektupta şöyle yazdı: "Gerçek şu ki, Devlet yalnızca sömürmek için değil, her şeyden önce vatandaşlarını yozlaştırmak için tasarlanmış bir komplodur ... Bundan böyle, hiçbir yerde hiçbir hükümete hizmet etmeyeceğim."[12] Tolstoy'un şiddet karşıtlığı veya ahimsa kavramı, Tirukkural'ın Almanca versiyonunu okuduğunda desteklendi.[13][14] Daha sonra, genç Gandi onun tavsiyesini almak için onunla yazıştığında, A Letter to a Hindu adlı eseriyle Mahatma Gandi'ye kavramı aşıladı.[14][15][16]
Petersburg'a gitti. Bir kısım eserlerini, oldukça sakin geçirdiği o yıllarda yazdı. Yine de içinde, aradığını bulamayan bir ruh çalkalanıyordu.
Batı Avrupa ülkelerinde uzun bir gezintiye çıktı. Almanya, Fransa ve İsviçre'de dolaştı. Bu gezilerindeki anılarını öykülerinde ölümsüzleştirmiştir. 1860-61'deki Avrupa gezisi, Victor Hugo ile tanıştığında hem siyasi hem de edebi gelişimini şekillendirdi. Tolstoy, Hugo'nun yeni biten Sefiller kitabını okudu. Hugo'nun romanında ve Tolstoy'un Savaş ve Barış romanında savaş sahnelerinin benzer çağrışımları bu etkiyi gösterir. Tolstoy'un siyaset felsefesi, Mart 1861'de Fransız anarşist Pierre-Joseph Proudhon'a yaptığı ve o zamanlar Brüksel'de takma bir adla sürgünde yaşayan ziyaretten de etkilendi. Tolstoy, Proudhon'un yakında çıkacak olan yayını La Guerre et la Paix'i (Fransızcada "Savaş ve Barış") inceledi ve daha sonra başyapıtı için bu başlığı kullandı. Tolstoy'un eğitim defterlerinde yazdığı gibi, iki adam da eğitimi tartıştı: "Proudhon'la bu konuşmayı anlatırsam bu, kişisel deneyimime göre, eğitimin ve çağımızda eğitimin ve matbaanın önemi anlayan tek kişinin o olduğunu göstermek içindir."
Yurduna dönüşünde yine konağı Yasnaya Polyana'ya yerleşti. Asalet unvanlarından, lüksten sıkılıyordu.
Coşkuyla coşan Tolstoy, 1861'de serflikten azat edilmiş Rusya köylülerinin çocukları için 13 okul kurdu. Bu okullar, öğrenim ve eğitim bakımından yepyeni bir kurumdu. Tolstoy, 1862 tarihli "Yasnaya Polyana'daki Okul" adlı makalesinde okulların ilkelerini anlattı.[17] Kısmen Çarlık gizli polisi tarafından taciz edilmesi nedeniyle eğitim deneyleri kısa sürdü. Ancak, Alexander Sutherland Neill'in Summerhill Okulu, Yasnaya Polyana'daki[18] okulun tutarlı bir demokratik eğitim teorisinin ilk örneği olduğu haklı olarak iddia edilebilir.
Huzura kavuştuğuna kanaat getirdikten sonra, 1862 yılında evlendi.
Tolstoy evlendiğinde karısı Sophie Behrs 18 yaşındaydı ve aralarında 16 yaş fark vardı. Bu evlilik, onun düzenli bir hayat özlemini giderecekti. Bu evlilikten 13 çocukları oldu. Bu çocuklardan 3'ü bebek iken, biri 5, diğeri de henüz 7 yaşlarında iken öldü. Eserlerinden en kuvvetli iki romanı olan "Savaş ve Barış" ile "Anna Karenina"yı bu dönemde yazdı. Tolstoy'un karısı, eserlerini yazmasında en büyük yardımcısıydı. Hatta Savaş ve Barış'ın düzeltmelerini 12 kez yapıp yazmıştır.
Aradan bir süre geçince yeniden, bu sefer eskilerden daha şiddetli bir moral çöküntüsüne uğradı. Geniş halk yığınlarının, özellikle Rus köylüsünün yoksul, perişan durumu onu çok üzüyordu. Bütün servetini köylülere dağıttı, her haliyle onlar gibi yaşamaya başladı. Kaba saba giyiniyor, giydiği her elbiseyi kendisi dikiyordu. Değişmeyen tek tarafı, bıkıp usanmadan yazmasıydı. "Kroyçer Sonat", "Efendi ile Uşak", "Karanlıkların Gücü", "İman nedir", "İnciler", "Kilise ve Devlet", "İtiraflarım" hep bu yılların ürünleridir.
Eserlerinde insanlığın çeşitli meselelerine değinen Tolstoy'un dünya ölçüsünde bir sanat ve fikir değeri vardır.[2] Kendi ülkesinin toplumsal siyasal çalkantılarını, halkının yaratılışını, yaşayışını büyük bir ustalıkla yansıtmıştır. Gerçekçi edebiyatın en büyük temsilcilerinden olduğu kadar, bir filozof ve bir eğitimci olarak da ün kazanmıştır.[2] Yukarıda sayılanların dışında "Diriliş", "Gençliğim", "Çocukluk", "Hacı Murat", "Ayaklanış", "Sergi Baba", "Tanrı Bizim İçimizdedir", "Kazaklar", "Tesadüf", "İki Süvari" gibi eserleri de vardır.[2]
Tolstoy 82 yaşındayken, 1910 yılında öldü.[2] Kış ortasında evini terk edip de hasta düştükten sonra, Astapovo'da bir tren istasyonunda zatürreden öldü. Polis, cenazesine katılmak isteyenlere ulaşımı sınırlandırmak için çalıştı, ama binlerce köylü cenazesinde sokakları doldurdular.
82 yaşında vefat eden Tolstoy birçok kez büyük sıkıntılar yaşamıştır. Marksizm'den etkilenerek oluşturduğu mülkiyet konusundaki radikal fikirleri nedeniyle bütün servetini köylülere dağıttı, her haliyle onlar gibi yaşamaya başladı. Bu sebeple ailesiyle arası açıldı. Hristiyan anarşizmini geliştirmeye çalıştığı "Tanrının Egemenliği İçinizdedir" kitabıyla yeni bir Hristiyanlık akımı tanımlaması, Ortodoks Kilisesi tarafından aforoz edilmesine sebep oldu. Tolstoy, ömrünün son yıllarını büsbütün derbeder bir şekilde geçirdikten sonra, bir küskünlük sonucunda evini bırakıp yollara düştü. Astapovo'daki tren istasyonunda ölü olarak bulundu. Ölümüne zatürrenin sebep olduğu bilinmektedir. Hayatı boyunca yaşamın nasıl bir şey olduğunu anlamaya çalışan Tolstoy, eserlerinde bunu eksiksiz olarak yansıtmayı hedef edinmiş en büyük Rus yazarlarından birisi olarak edebiyat ve dünya tarihindeki yerini aldı.[19]