LEYLÂ VE MECNÛN HİKÂYESİ - 9

yGRq...EdcL
12 Feb 2024
51


Bu dünya rüya gibidir, insan rüyaya bel bağlayıp sevinmemelidir. Her an her şey değişmektedir. Felek bu kez de oklarını İbni Selam’a atmaya başlar. İbni Selam günden güne harap olur, feleğin okları onu günden güne zayıf düşürür. Derdine bir çare bulunmaz, o da dünyaya her gelen bir fani gibi can verir. İbni Selam’ın vefatı Leylâ’ya feryat ve figanlarını açıktan yapmasına, ahını göklere yükseltmesine fırsat olur. Bir müddet evinde yas tutan Leylâ daha sonra babasının evine geri döner. Fakat Leylâ baba evinde de hiç durmadan gözyaşları döker, ıstırapla inler. Ne vakit İbni Selam aklına gelse, Mecnûn’a olan aşkının yolunu açtığından bahisle ona Allah’tan rahmet diler.


           Zeyd olaylardan haberi olduktan sonra Mecnûn’a haber vermek için çölün yolunu tutar. Bakar ki Mecnûn hayvanların arasında üzgün bir şekilde oturuyor. Selamını veren Zeyd ardından Mecnûn’a İbni Selam’ın öldüğünün, Leylâ’nında evine geri döndüğünün haberini verir. Haberi alan Mecnûn bir ah çeker ve gözlerinden yaş boşanır. Bu duruma Zeyd çok şaşırır, hâlbuki Mecnûn bu habere Leylâ’yla arasındaki engelin kalkmasından dolayı çok sevinmesi gerekirdi. Bunun sebebini Mecnûn’a sorar. Mecnûn ise bu aşk yolunda utanmadan yoksun olmadığını, İbni Selam’ın Leylâ için canını verip maksadına ulaşıp makamını yükselttiğini, oysaki kendisinin hala cananı için canından vazgeçemediğini ifade ederek ağlamasının sebebini açıklar ve ardından bir şiir okur:



“Bu gazel Mecnûn dilindendür”

(2475-2481)


1.         'Âşık oldur kim kılur cânın fedâ cânânına
Meyl-i cânân itmesü her kim ki kıymaz cânına        
2.         Cânını cânâna virmekdür kemâli 'âşıkun
Virmeyen cân i'tirâf itmek gerek noksânına
3.         Vasl eyyâmı virüp cânâna cân râhat bulan
Yegdür andan kim salur cânın gem-i hicrânına       
4.         'Işk resmin 'âşık ögrenmek gerek pervâneden
Kim köyer gördükde şem'ün âteş-i sûzânına
5.         Fânî ol 'ışk içre kim benzer fenâsı 'âşıkun
Feyz-i câvîd ile Hızrun çeşme-i hayvânına  
6.         'Işk derdinün devâsı terk-i cân itmekdedür
Terk-i cân dirler bu derdün mu'teber derânına       
7.         Hîç kim cânân içün cân virmege lâf itmesün
Kim gelüpdür bu sıfat ancak Fuzûlî şânına                            (Doğan, 2015: 482)

            


1     Âşık odur ki canını cananına feda eder. Canına kıyamayan kimse canana meyletmesin.

2     Aşkın olgunluğu canını cananına vermektir. Canını veremeyen eksikliğini itiraf etmelidir.

3     Kavuşma anında canını cananına verip rahata eren, canını ayrılık acısının kederine salandan daha üstündür.

4     Âşık âşıklığın usulünü, görür görmez mumun yakıcı ateşine düşüveren pervaneden öğrenmeli.

5     Aşk içinde fani ol çünkü âşığın faniliği ebedi bereketi ile Hızır’ın ölümsüzlük suyuna benzer.

6     Aşk derdinin çaresi canı terk etmektir. Bu derdin tek çaresinin canı terketmek olduğunu söylerler.

7   Hiç kimse cananı için can vermekten laf açmasın çünkü bu vasıf sadece Fuzulî’nin şanına yakışır.



           Leylâ ise her bir vesileyi Mecnûn’a olan aşkının ateşiyle feryat figan etmek için kullanır. Ağzında olmasa da gönlünde her daim Mecnûn’un ismi vardır. Geceleri yalnız kaldığında bir ah eder mumu söndürürdü çünkü ahının ateşi değil mumu güneşi dahi gereksiz kılardı. Kederlerin ve gamın hiç tükenmediğini gören Leylâ bu kez şikâyetlerini gecenin karanlığına yöneltir. Eskiden dönüp dolaşan geceler artık Leylâ için yolunu kaybetmiş ya da hedefine ulaşıp oraya konaklamış gibi hiç gitmemektedir. Feleğin oklarından gönlü göz göz olan Leylâ’nın artık ne huzuru ne de sabredecek gücü kalmamıştır. Karanlık gecelerde yıldızlar ona zarar veren birer akrep olmuş, onun için seher vaktinin eski feyzi kalmamıştır. Artık ne gecenin ne de sabahın gönlüne çare olmadığını gören Leylâ sabahın ve gecenin sahibi olan Allah’a el açar, dua eder. Artık dayanacak gücü kalmayan Leylâ Allah’tan güç ve takat ister. Mecnûn’a gitse insanlar namusuna laf edecek, Mecnûn’dan ayrılsa hem ayrılık onun için dayanılacak birşey değildir hem de vefasız olup Mecnûn’un ahına düçar olmak istememektedir. Ne yapacağını bilmez halde derdine derman, kaybolduğu aşk yolunda hidayet, dertlere tahammül edebilmek için Allah’a münacatta bulunur.


Leylâ acz içinde yalvarıp yakarırken dışarıdan bir kervanın çanlarını duyar. Onlarla beraber Mecnûn’una ulaşabilmek için yolculuk yapmaya karar verir. Gamlarıyla beraber kendini bir deveye yükleyen Leylâ feryatlarını çan seslerine karıştırarak yola revan olur. İçtiği aşk şarabının etkisi devenin yürüyüşünü etkiler. Yolda deveyle dertleşen Leylâ deveyi kendiyle özdeşleştirir. Çünkü onunda yuları kendi iradesinin elinde değildir. Yolda bir gece vakti Leylâ farkına varmadan kervandan ayrı kalır. Nereye gittiyse ne kervana ne de birisine rastlar. Gecenin karanlığı içinde parlak ay gibi yürümeye başlayan Leylâ’nın yolu Mecnûn’un yaşadığı diyara düşer. Yolda birden kederli birine rastlayan Leylâ yolu sormak için o kişiye ismini sorar. O kişi isminin Mecnûn olduğunu söyler. Fakat Leylâ inanmaz çünkü bu kişi yüzü kırışmış, beli bükülmüş bir zavallıdır, endamlı ve peri gibi güzel olan Mecnûn’a benzememektedir. Leylâ o kişiye Mecnûn olduğunu ispat etmesi için geçmiş günleri yâd eden bir şiir söylemesini ister. Mecnûn önce Leylâ’nın aşk ateşine ilk düştüğü zamandan bugüne kadar başına gelenleri kısaca yadedip perişan halini arz ettikten sonra bir şiir söyler:



“Bu gazel Mecnûn dilindendür”

(2609-2617)


1.         Âh kim bir dem felek re'yümce devrân itmedi
Vasl dermâniyle def'-i derd-i hicrân itmedi 
2.         Yârdan min derd-i dil çekdüm bu hem bir derd kim
Bildi min derd-i dilüm bir derde dermân itmedi      
3.         Vâdi-i gurbetde cân virdüm meni ol şâh-ı hüsn

Bir gice hân-ı visâli üzre mihmân itmedi     

4.         Dûstlar çâk-i girîbânum görüp 'ayb eylemen
Ol güli kim gördi kim çâk-i girîbân itmedi  
5.         Fakr mülkin dut ger istersen kemâl-i saltanat
Kim bu mülkün fethini fagfûr ü hâkân itmedi          
6.         Tîg-i bî-dâd ile her dem kanumı tökmek nedür
Ey felek her kim dem urdı 'ışkdan kan itmedi          
7.         'Ahd ü peymân itdi yârum kim sene yârem velî

Yârlıg vakti sanursen 'ahd ü peymân itmedi

8.         'Akl meydânını zindân-ı belâ bilmez henüz
Kim ki bir müddet cünûn mülkini seyrân itmedi      
9.         Sırr-ı 'ışkın itmedi ancak Fuzûlî âşikâr
Bu mubârek işi her kim itdi pinhân itmedi                              (Doğan, 2015: 508)


           
1     Ah felek! Bir an bile isteğimce dönmedi. Ayrılık derdimi kavuşma dermanıyla uzaklaştırmadı.
2     Sevgiliden bin gönül derdi çektim, bu öyle bir dert ki; bin gönül derdimi bildiği halde derdime çare olmadı.
3     Gurbet vadisinde can verdim, yine de o güzellik şahı beni kavuşma konağında bir gece misafir etmedi.
4     Dostlar! Yakamı parça parça görüp beni ayıplamayın. O gülü kim gördü de yakasını parçalamadı?
5     Eğer mükemmel bir hükümdarlık istersen fakirlik memleketini yer edin çünkü bu memleketi ne Çin ne de Türk hükümdarları fethedemedi.
6     Zulüm kılıcıyla her an kanımı dökmek nedir? Ey Felek! Aşktan söz söyleyen hiç kimse kan dökmedi.
7     Sevgilim sana yâr olacağım diye söz verdi. Sanırsın ki dostluk zamanında hiç yeminler etmedi.
8     Henüz çılgınlık mülkünü bir müddet dahi temaşa etmeyen akıl meydanının bela zindanı olduğunu bilmez.
9     Aşkın sırrını sadece Fuzulî açık etmedi. Bu mübarek işi her kim işlediyse hiç saklamadı.

Devam edecek...



KAYNAKÇA

Doğan, Muhammet Nur (2015). Fuzulî Leylâ ve Mecnûn Metin, Düzyazıya Çeviri, Notlar ve Açıklamalar, İstanbul: Yelkenli Yayınevi.


Kubbealtı Lugati, http://lugatim.com/, (Erişim Tarihi: 20.12. 2020)



Get fast shipping, movies & more with Amazon Prime

Start free trial

Enjoy this blog? Subscribe to Blackcap

1 Comment