TÜRK YÜZME TARİHİ

CU45...YHqP
7 Apr 2024
35

TÜRK YÜZME TARİHİ


Yüzme, Türk oğlunun tanıdığı ve bilfiil meşgul olduğu en eski spor dallarından biridir. Türklerin daha Orta Asya'dan göç etmeden oradaki nehirlerde ve göllerde yüzdükleri, hatta yüzme sporuyla bilfiil meşgul oldukları kesinlikle bilinen bir gerçektir. Londra'daki ünlü British Museum'da bulunan tarihi bir kabartmada, Uygur Türkleri'nin bugünkü modern kravl sitilini daha o zamanlar tatbik ettikleri görülmektedir Bu da "kravl" un Avusturalya'lılar tarafından bulunup ortaya çıkarıldığı ve oradan dünyaya yayıldığı iddialarını çürüten bariz bir delildir.
Coğrafi koşulların bir sonucu olarak deniz ve nehir kenarlarında yaşayan toplumların yüzme sporuyla uğraştıkları tarih boyunca görülür. Nitekim iki büyük nehir arasında yaşayan Asur-Babiller'in yüzme sporuyla uğraştıklarına dair de tarihi belgeler mevcuttur. M.Ö. VIII. yüzyıla ait olduğu sanılan bir Asur kabartmasında, düşman oklarından kaçan Asur savaşçılarının yüzerek karşı kıyıya çıktıkları görülmektedir.
Öte yandan Hun Türklerininde yüzme ve kürek sporlarıyla meşgul oldukları yine tarihi belgelerde görülmektedir.
Yüzme sporunu Anadolu'ya Orta Asya'dan gelen Türkler' in getirdiği düşünülebilir. Ancak Akdeniz ve Ege kıyılarında yaşayan tarihi toplumlara ait yüzmeyle ilgili günümüze bir belge ulaşmamış bulunmasına rağmen bunların yüzmeyi bilmedikleri de düşünülemez.

OSMANLI DÖNEMİNDE YÜZME SPORU

Türkiye'de yüzmenin tarihi oldukça eskilere dayanır. Bunun bir spor mahiyetini taşımamasına rağmen iddialı yüzme yarışlarının yapıldığı da sık görülür. Ancak bu bir spordan ziyade bir iddialaşma sonucu yapılan, birbirini yüzerek geçme deneme ve çabalarından öteye gidemez. Geçtiğimiz yüzyılda başta İstanbul ve İzmir olmak üzere bazı büyük şehirlerimizin kıyılarında kurulan ahşap deniz hamamlarının da yüzme sporunun sevilip, yerleşmesinde ve yayılmasında önemli rolü olduğu muhakkaktır. Kıyılarda denizlere çakılan ağaç kazıkların arasına tahta perdeler çakmak suretiyle çevrilen ve deniz içinde oluşturulan tahta havuzlardan ibaret olan bu deniz hamamları yaz aylarında İstanbul ve İzmir halkının büyük ilgisini çeken yerler olmuştur.
Türkiye'de yüzme sporunun gelişmesi şu sırayı izler;

Göllerde, nehirlerde ve deniz kıyılarında tatbik edilen ve "köpekleme" diye anılan stilde ilk yüzme denemeleri. Bu stilde kollar, su içinde kısa daireler çizmek suretiyle hareket halindedir. Eski yüzücüler buna "Hazret-i Adem stili" de derler.
"Köpekleme" den "Kulaç" 'a geçiş. Eski günlerin belli başlı kulaç stillerinden biri "Karadeniz Kulacı" denilen ve kolu dirsekten bükmeden ileri doğru sert hareketle atmaya dayanan stildir. Bu stilde yüzen bir yüzücünün göğsünün su hizasına kadar çıktığı görülür .Karadeniz'in dalgalı ve çırpıntılı deniziyle mücadelede etkili olan bu stil bu nedenle "Karadeniz Kulacı" adıyla anılmıştır.

Yine bu stili andıran, fakat hareketlerin daha sert ve çabuk olduğu bir kulaç şekli daha görülür ki, buna"Devri Mahmudiye Kulacı"denilmektedir. Bu kulaç şeklinin, 11.Sultan Mahmud zamanında donanmanın yeniden ıslahı yapılırken denizcilerin de özel bir eğitime tabi tutulmaları sırasında ortaya çıkarıldığı ve donanmada öğretildiği için bu adla anıldığı bilinir.
Klasik kulaçlama şekilleriyle ilk yarışmaların başlaması,
Klasik kulaçtan yüzme sporunda modern kravl stiline geçiş ve bunu izleyen kurbağalama, sırtüstü ve daha sonraları da kelebek stillerinin Türk yüzme sporuna girişi.
Deniz hamamlarında "Karadeniz kulacı" ve "Devr-i Mahmudiye Kulacı" ile yüzenler, daha sonra bunların ikisinin karışımından oluşan ve bugün "klasik kulaç" dediğimiz şekille yüzenler 'çömlekleme' adıyla tabir edilen havada bağdaş kurarak denize atlamalar bu gelişmede ilk noktaları meydana getirmektedir.

Geçtiğimiz yüzyılda İstanbul'un en gözde deniz hamamları Kadıköy, Moda ve Boğaziçi kıyılarındaydı. Ayrıca Boğazdaki yalıların bazılarında da özel deniz hamamları vardır. Bu tarihi deniz hamamlarından günümüze sadece "Moda Deniz Hamamı" ile Boğazın Rumeli kıyısında birkaç özel hamam ulaşabilmiştir. Kadınlarla erkeklerin ayrı kapalı bölümlerden denize girdikleri, etrafı tahta perdelerle çevrili deniz hamamları İle kadınlar bölümü çevresine erkeklerin sokulmalarını önlemek için devriye dolaşan zaptiye kayıkları nice yıllar İstanbul yazlarına renk katmakla kalmamış, aynı zamanda Türk yüzme sporuna da büyük hizmette bulunmuştur. İlk Türk yüzücülerin in bu deniz hamamlarında yüzmeyi öğrendikleri ve buradan yüzme sporuna geçtikleri görülür.

İstanbul'da olduğu gibi İzmir'deki deniz hamamları da İzmir'de yüzme sporunun doğup gelişmesinde önemli rol oynamıştı. Karşıyaka, Güzelyalı ve Alsancak kordonlarında uzanıp giden İzmir deniz hamamlarının yıllar önce tarihe karıştığı, bunlardan bazılarının yakın zamana kadar ancak kazıklarının su içinde görüldüğü bilinir.

Deniz hamamlarının tahta perdelerinin dışına çıkarak kulaç atan ve kıyılardan "açılmak" merakında olanların da Türkiye'de mukavemet yüzücülüğünün daha çabuk gelişmesinde önemli katkısı olmuştur.

Türkiye'de modern anlamda yüzme sporuna ilk adımın 1973 yılında Galatasaray Sultaniyesi'nde atıldığı görülür. Okulun Fransa'dan gelen Beden Eğitimi Öğretmeni M. Moiroux, aynı zamanda iyi bir yüzücü olduğundan Galatasaray Sultaniyesi öğrencilerine jimnastiğin yanısıra yüzmeyi de öğretmiştir.
M. Moiroux daha sonra yüzbaşı rütbesiyle Tophane Askeri Sanat Mektebi'ne öğretmen olmuş, orada da Türk öğrencilerine yüzme öğretmeni olarak bu sporu öğretmeyi sürdürmüştür. Geçtiğimiz yüzyılda Türk okullarında "yüzme Muallimi"'nin görev yapması, günümüz anlayışından çok ileri bir anlayışın hakim olduğunu göstermektedir.
Yine bu yıllarda Heybeliada'daki Mekteb-i Fünun-ı Bahriye'nin (Deniz Harp Okulu) iç yönetmenliğinin 19. Maddesinde, okulun her öğrencisinin denize girmek ve yüzme öğrenmekle mükellef bulunduğu kesinlikle belirtilmekteydi. Bu okulda öğrenciler, bellerine ipler bağlanmak suretiyle yüzme öğreniyorlardı. Bu Deniz Harp Okulu çatısı altında geleneksel bir sistem olarak pek uzun yıllar devam etmiştir.
Böylece Türkiye'de yüzme sporunun tohumlarının ilk atıldığı ve filizlerini verdiği yer okullar olmuştur, diyebiliriz.

SPOR KULÜPLERİNDE YÜZME SPORU

Türkiye'de spor kulüplerinin kurulmaya başlamasından önce başta İstanbul ve İzmir'de yerleşmiş bulunan İngiliz aileleri başta olmak üzere yabancı uyruklu kişilerin kendi aralarında çeşitli sporlarla meşgul oldukları görülüyordu. Yüzme de bu sporların arasındaydı. Yaz aylarında özel yüzme yarışları pek rağbette idi.
Zamanla bu yabancıların arasına Ahmet İhsan, Bedri Ziya ve Faik Bey gibi Türk gençlerinin katıldıkları da görüldü. Bu gençler, Türkiye'de yüzme sporunun öncüleri ve ilk Müslüman Türk yüzücüleri olarak anılmaktadır.
Türkiye'de yüzme sporuna faaliyeti arasında ilk yer veren Türk kulübü Fenerbahçe oldu. Bu kulübün sporcularından Salahaddin Türsen Türkiye'nin ilk mukavemet yüzücüsü, ünlü futbolcusu Said Sadettin Cihanoğlu ilk sürat şampiyonu, Kemal Bey de ilk tramplen ve kule atlayıcısı olarak yıldızlaştılar. Ve yine o yıllarda Galatasaray kulübünde de yüzme faaliyetinin başlamasıyla sarı-kırmızılar da başta Şeref Hüsameddin olmak üzere bir çok yetenekli yüzücü ortaya çıktı. Bu arada Fenerbahçe kulübünden futbolcu, hokeyci ve komple sporcu "Yedibela" adıyla tanınan Fahri Ayad da tramplen ve kule atlamada büyük bir yıldız olarak parladı.
Türkiye'de yüzme sporunda ilk büyük atılım, Cumhuriyetin ilanından hemen önceki yıllara rastlamaktadır. Galatasaraylı Nejat Abud, Fazıl Adnan ve Malik Bey bu dönemin yüzme sporundaki en gözde isimlerin arasında yer almaktadır.
Bu dönemde daha çok uzun mesafe yüzme yarışlarının veya denemelerinin ilgi topladığı ve bunda da Galatasaraylı Fazıl Adnan Bey'in üstünlük sağladığı görülmektedir. Fazıl Ahmet Bey, 1922 yılında yapılan Moda - Kınalıada yarışını 3 saat 50 dakikada, Büyükada - Fenerbahçe yarışını da 8 saat 15 dakikada kazanmıştır.
Türkiye'de ilk resmi ve düzenli yüzme yarışları 15 Eylül 1923 günü İstanbul'da yapıldı. O gün yapılan 100 metre yarışında İtalyan Mai Limmeri birinciliği, Fenerbahçe kulübünden Raşit Bey ikinciliği, Galatasaray kulübünden Nejat Abud bey de üçüncülüğü kazandı. Yine bu dönemde Fenerbahçeli Hikmet ve Melih beyler de başarılı birer yüzücü olarak kendilerini gösterdi.
Bu isimlerin hemen arkasından da Fenerbahçe kulübünden Suat Bey kendini Cumhuriyet döneminin ilk genç isimlerinden biri olarak göstermeye başladı. Suat Bey daha sonra Galatasaray kulübüne geçecek ve spor hayatına son yıllarını da kurduğu İstanbul Yüzme İhtisas Kulübü'nün forması altında yaşayacaktı. Suat Erler, yüzme sporumuza yaptığı büyük hizmetlerle Türk yüzme tarihinde önemli bir yere sahiptir.

İLK BAYAN YÜZÜCÜLER

Yine bu yıllarda (1931-1932) bayanlar arası yüzme yarışları da bu spora ayrı bir renk ve heyecan katmıştır. Avrupa'da doğup büyüyen ve Avrupa'daki yüzme havuzlarında küçük yaştan itibaren çalışmaya başlayan Leyla Asım Turgut hanım anavatana döndükten sonra bu sporu sürdürmek istemiş ve Fenerbahçe kulübüne girmişti. Onun tek başına başlattığı bayanlar yüzme faaliyeti birkaç haftanın içinde yaygınlaştı. Yeni bayan yüzücüler ortaya çıkmışlar Leyla Hanımı bu alanda yalnız bırakmamışlardı. Bunda Atatürk'ün o yıllarda Türk kadınlarına tanıdığı büyük hakların da önemli etkisi bulunmaktaydı. Türk kadını her alanda erkekle eşitliğe kavuşurken yüzme havuzlarının dışında kalamazdı.
Fenerbahçe kulübünde Leyla Asım Turgut'un yanına eklenen Nüzhet, Lola, Vecihe, Süheyla ve tramplen atlayıcı Perihan hanımlarla mükemmel bir bayan yüzme ekibi meydana çıkmıştı. Beykozlu ve Beylerbeyli bayan yüzücüler de bu faaliyete katılmıştır .İstanbul Yüzme Kulübü'nden Cavidan (Erbelger) Hanım ise Fenerbahçeli Leyla (Turgut) hanımın en büyük rakibi olmuştur. Galatasaray Kulübünde de atlet ve komple sporcu Naili Moran'ın kız kardeşi Nazlı (Tlabar) Hanım da bu dönemin bir başka ünlü bayan yüzücüsü olarak havuzlarda görülüyordu. Uzun mesafe yarışmalarında ise Beykozlu bayan Eva kendini göstermekteydi.

AY-YILDIZLI FORMA YÜZME HAVUZLARINDA

Türk yüzücüleri ilk milletler arası temaslarını 1934 yılında yaptılar. Rusya'ya giden spor kafilemizde bulunan Türk yüzücüleri ilk defa yabancı havuzlarda Ay-Yıldızlı formayı temsil ettiler .Aralarında iki de bayan yüzücümüzün bulunduğu ilk Ay yıldızlı ekip şu elamanlardan kurulmuştur:
Bayan Leyla Asım Turgut (Fenerbahçe), Bayan Cavidan Erbelger (İstanbul Yüzme Kulübü), Naili Moran (Galatasaray), Suat Erler (Galatasaray), Alparslan (İzmir Karşıyaka), Safvan Serim (Beykoz), Mehdi Ağaoğlu (Galatasaray), Halil Dalhan (Galatasaray), İhsan Keskin (Karamürsel), Orhan Saka (Galatasaray), Adnan (Beykoz). Ayrıca güreşçi Abbas Sakarya da tramplen atlama müsabakalarına katılmıştı.
Moskova'da yapılan ilk müsabakalarda takımımız bir varlık gösteremedi. 100 metrede Orhan üçüncü, Halil dördüncü, 200 metre kurbağalamada Adnan ikinci, 200 metre serbestte Halil üçüncü , 4x100 metre bayrak yarışında da "Suat, Safvan, Halil, Mehdi'den kurulu Türk takımı ikinci oldular. Bunu Leningrad ta yapılan yarışmalardaki başarısızlık takip etti. Kiev'de Dinyeber nehri üzerindeki su İstasyonu'nda yapılan üçüncü yarışmada Halil Dalhan 200 metre serbestte İzmirli Alpaslan 200 metre kurbağalama yarışında iki birincilik kazandılar .Bu arada "Suat Safvan, Halil, Orhan"dan kurulu Türk takımı da 4x100 metre bayrak yarışında Sovyet takımını geçmeyi başardı Odesa'da yapılan dördüncü yarışmada ise Türk yüzücüleri her yarışın ikinciliğini aldılar.
Yüzme sporumuz bütün imkansızlıklar ve ilkel şartlara rağmen ferdi üstün kabiliyetler sayesinde devamlı bir gelişme kaydederken buna paralel olarak genç yüzüncülerimiz de üst üstte rekorlar kırarak gelecek kuşaklar için sağlam bir temel oluşturmuşlardır. Bu temel devrenin ünlü isimleri arasında Suat Erler, Orhan Saka, Beylerbeyli Salim, Vargel, Mehdi Davran gibi eski şampiyonlara eklenen Halil Dalhan, Karşıyakalı Alpaslan ve Karamürselli İhsan gibi gençler de yer alıyordu .Bayanlarda da bir rekor makinesi olarak görünen Leyla Asım Turgut ile daha sonra milli ve şampiyon bir yüzücünün (Orhan Erbelger'in )annesi olan Cavidan Erbelger hanımlar büyük varlık gösterdiler.

YURT İÇİNDE İLK TEMSİLİ YARIŞMA

Memleketimizdeki ilk yabancı yüzme yarışı 1937 yılında İstanbul'da yapıldı. Moda yüzme havuzunda yapılan bu ilk uluslararası yarışta Türk ve Macar yüzme takımları karşı karşıya geldiler. Bu Yarışmada Ay yıldızlı forma şu elamanlardan oluşmuştu: Safvan Serim (Beykoz), Halil Dalhan (G. Saray), Orhan Saka (G. Saray), Bülent Turgutcan (Beykoz), Şamil Gülçer (G. Saray), Ömer Kozanoğlu (Beykoz), Oğuz Oran (G. Saray), Ali Köpük (G. Saray), Vedat Talayman (Beykoz), Fikret Babakol (Beykoz), Kemal Özbek (G. Saray), Mekin Davran (Beykoz), Yusuf Öcal (Karamürsel), İsmail Açıkalın (Karamürsel), Rauf Ardahan (G. Saray), Fuat Tüzünel (Beykoz), Mahmut Dalhan (G. Saray).
Bu karşılaşmalar sırasında yapılan su topu maçını Macaristan 11 - 1 kazanmıştır.

UZUN MESAFELERE UZANAN KULAÇLAR

1930'lu yıllarda uzun mesafe yüzmeye iki yeni isim katılmıştır: Galatasaraylı Talat ile Kasımpaşalı Tatlıcı Kasım. Bu iki yüzücü de bir yarışma veya rekor kırmak için değil, kişisel zevkleri için bu yüzme maratonlarını sık sık tekrarladı. Tatlıcı Kasım, Ahırkapı feneri önünden denize girip yüzerek Yalova'ya gitmek meraklısıydı .Bu mesafeyi defalarca yüzerek katetmiştir. Talat ise Moda veya Fenerbahçe'den Adalar'a yüzerdi. Yaz aylarında yandan çarklı vapurlarla adeta yarışırcasına bu mesafeyi haftada birkaç defa tekrarladığı çok görülürdü. Ayrıca bu iki yüzücü, Kavaklardan kız kulesi veya Sarayburnu'na da çok yüzmüşlerdir.
1940'lı yıllarda da Boğazı yüzerek geçmek Türk yüzme sporunda bir gelenek halini almış, kadınlı erkekli yüzücülerden oluşan kalabalık kafileler Boğazı karşıdan karşıya geçmişlerdir.

YENİ DÖNEMLER YENİ İSİMLER

1930'lu yılların sonunda Türk yüzme sporunda Mahmut Dalhan'ların, Yusuf Öcal'ların, Adanalı Muharrem ve Mecit Gülergin kardeşlerin devri başladı. Eskilerden başta Halil Dalhan ve Orhan Saka olmak üzere Bülent Turgutcan, Şamil Güçer, Mehdi Davran Fuat Tüzünel de aktif spor hayatlarını sürdürmekteydiler.

1940'lı yıllarda bu şampiyonları Nejat Nakkaş, İbrahim Sulu, Musa Gerday, Tevfik ve Haşim Tankut kardeşler gibi yeni yıldızlar izledi.

1946 yılında Kahire'de yapılan uluslararası yüzme yarışlarında Türk yüzücüleri uzun yıllar sonra tekrar yabancı rakiplerle karşılaşma imkanını buldular. Araya giren II.Dünya Savaşı bütün uluslararası spor temaslarını kesmişti. Savaş sonunda bu ilk uluslararası yüzme yarışlarına Türk yüzme ekibi şu kadroyla katıldı:

Safvan Serim (Beykoz), Halil Dalhan (GS), Vedat Talayman (Beykoz), Mahmut Dalhan (GS), Mahmut Kefeli (GS), Muharrem Gülergin (Adana Demir Spor), Mecit Gülergin (Ad.Demirspor), Muzaffer Öksüzer (Ad.Demirspor), Recai Çevik (Ad.Demirspor), Musa Gerday (Moda spor), Fuat Okayer (Moda Spor), Nejat Nakkaş (Moda Spor), İbrahim Sulu (Moda Spor), Osman Beller (GS), Kemal Yüzer (İçel), Ertuğrul Akçay (GS), Kamil Karaduman (Beykoz).

Bu uluslararası yarışmalar sırasında yapılan 4x200 metre bayrak yarışında üç ülke sporcularından oluşan bir takım yer aldı. Bu takımda genç Türk yüzücüsü Nejat Nakkaş, Amerikalı Hiras, Fransız Valery ve yine Fransız Alex Jany ile birlikte yer aldı. Alex Jany o sıralarda Avrupa şampiyonuydu. Bir Türk yüzücüsünün böylesine seçkin bir karma takımda yer alması, Türk yüzme sporu için hiç kuşkusuz önemli bir olaydı.

1947 yılında da İbrahim Sulu, Kamil Karaduman, Halil Yüksel, Haşim Tankut, Lazo Tavukçuoğlu ve Özcan Tomruk'tan oluşan Türk temsili yüzme takımı Atina'ya giderek Yunanistan ile temsili bir karşılaşma yaptı.
Adana bölgesi, 1940'larda başlayan faaliyetini her geçen yıl biraz daha geliştirmek suretiyle Türk yüzme sporuna otuz yılın içinde pek çok sayıda "Büyük şampiyon"lar armağan ederken, su topunda da Adana Demirspor takımı büyük hegemonyasını rakip tanımadan tam on beş yıl sürdürdü. Adana'nın gösterdiği bu olağanüstü başarıda Adana bölgesinde ki yüzme havuzunun büyük katkısı olmuştur. Daha önceleri Seyhan Barajı gölünden yetişen Adanalı yüzücüler artık Atatürk yüzme havuzundan çıkmaya başladılar. Bunun Türk yüzme sporuna sağladığı kazanç da büyük oldu. Adananın sıcak iklimi Adanalı yüzücülerin yılın yaklaşık altı ayında çalışmalarını sağladı. Muharrem ve Mecit Gülergin kardeşlerle Kartal Yaşar gibi büyük isimleri kısa zamanda yeni şampiyonlar ve rekortmenler izledi. 20'si gençlerde olmak üzere tam 40 Türkiye rekorunun sahibi olan Ayhan Karataş; 18'i gençler ve 13'ü büyüklerde 31 Türkiye rekoru kıran Ahmet Bodağan; 18 Türkiye rekorunun sahibi olan Ünsal Fikirci; 16 Türkiye rekoruna imzasını atan Feridun Aybars, 13'ü gençlerde 10'u büyüklerde 23 Türkiye rekorunun sahibi olan Ümit Oğuzoğlu ile Mustafa ve Erdal Acet kardeşler havuzlarımızın ünlü şampiyonlarımız oldular.
1950 yılında İbrahim Sulu, Şükrü Ağacaoğlu, Yüksel Böke, Nejat Nakkaş, Halil Yüksel'den kurulu Türk Milli Yüzme ekibi Viyana'da yapılan Dünya yüzücüleriyle yaptıkları bu yarışmalarda da bir varlık gösterdilerse de tecrübe sahibi oldular.
1950'den sonra Yılmaz Özüak ve Engin Ünal gibi iki genç fırtına, havuzlarımızda ki rekorları altüst etti. Yılmaz Özüak 8, Engin Ünal ise tam 31 Türkiye rekoru kırdı.
1960'lı yıllarda Mustafa Acet, Ayhan Karataş, Ümit Oğuzoğlu, Ünsal Fikirci, Bora Özkök, Behçet Kurtiç gibi genç değerler başarılı birer şampiyon ve rekortmen olarak kendilerini gösterirken, bayanlarda da Gülşen Koşkun, Roksan Okan, Nilgün Sökmen, Sevgi Duru ve Lahe Kohen yüzme havuzlarında yıldızlaştılar.
1962 yılında Atina'da yapılan Türkiye-Yunanistan milli yüzme karşılaşmasında Türkiye'nin Yunanistan'ı 82-65 yenişi bu dönemin Türk yüzme sporundaki en önemli olaylarından biri oldu. 1960'da yapılan Avrupa Yüzme Şampiyonasında Selma Hassan, Engin Ünal, Yılmaz Özüak, Ahmet Güçlüoğlu ve Ünsal Fikirci Ay yıldızlı formayı giydiler.1963'de Napoli'de yapılan Akdeniz Oyunlarında Türk Milli ekibi Behçet Kurtiç, Bora Özkök, Olcay Aybars, Mustafa Acet, Erdal Acet, Ayhan Karataş ve Engin Kepenek tarafından temsil edildi.
1960'lı yılların Türk yüzme sporundaki en önemli olayları arasında Bursa'daki Havuzlu Park Yüzme Tesislerinin hizmete girişi ve burada Bulgar yüzücüleriyle yapılan temsili karşılaşma ve İstanbul Yüzme Maratonunun milletler arası bir nitelik kazanması da bulunmaktadır.
1966 yıllında Türk-Macar ve İsrail yüzücüleri arasında Pendik-Burgaz-Fenerbahçe parkuru üzerinde yapılan ilk milletlerarası yüzme maratonunda üç sıranın Bora Özkök, Erdal Acet ve Nejat Nakkaş arasında paylaşılması Türk sporu adına sevindirici bir olay oldu. Türk genç milli yüzme ekibi de yine bu yıllarda ortaya çıktı ve İstanbul'da İspanya genç milli takımına karşı ilk temasını yaptı. Türk Yüzme sporunun yarınları bakımımdan çok önemli olan geç milli takım sporcuları üzerinde bundan sonra daha büyük bir önemle durulmaya başlaması da Türk yüzme sporu için ayrı bir kazanç oldu.
1970'li yıllarda yüzme havuzlarımızda yeni şampiyonlar ve rekortmenler görüldü. Feridun Aybars, Ahmet Bozdoğan, Faruk Morkal, bayanlarda Nur Pahia, Roksan Okan, Ayşegül Onar ve Eser Aktulga bu dönemin başarılı isimleri olmuşlardır.
1971 yılında İzmir'de yapılan Akdeniz Oyunlarında Türkiye 15 erkek ve 10 bayan yüzücü 15 su topcu ve 6 atlayıcı ile temsil edildi. Bu büyük mücadelede Türk yüzücüleri dereceye girememelerine rağmen ikisi erkek biri bayanlarda üç yeni Türkiye rekoru kırmayı başardılar. Akdeniz Oyunları İzmir'de yüzme sporuna karşı duyulan sevginin ve ilginin bir kat daha büyümesine yol açtı. Bu arada İzmir, Akdeniz Oyunları organizasyonu sayesinde modern yüzme tesislerinin yanısıra kapalı bir yüzme havuzuna da sahip oldu ki, İzmir bu büyük imkanının semeresini pek kısa bir zamanda görecekti.
Avrupa Şampiyon Kulüpler Sutopu Şampiyonasında Türkiye ilk defa 1972 yılında temsil edildi. Yedi ülkenin şampiyon ekiplerinin katıldığı bu önemli şampiyonada Türkiye'yi temsil eden İstanbul Yüzme İhtisas takımı beşinci sırayı almayı başardı Bu da önemli bir olaydı.
1970'li yılların sonlarına doğru İzmir'deki kapalı yüzme havuzu ilk semerelerini vermeye başladı. Özelikle küçük kız ve erkek yüzücüler havuzlarda fırtınalar yaratmaya başladılar.
1970'li yılların Türk yüzme sporunda en önemli olaylardan biri, küçük yüzücülere "yaş grupları" nda tanınan milletlerarası temaslar imkanı oldu. 1975 yılında 11 ile 14 yaşları arasındaki küçük yüzücüler Lüksembourg ve Zürih'de yapılan milletlerarası yarışmalara götürüldüler, orada akranlarıyla yarıştılar.

Bu küçük yüzücülerin tamamını İzmir'liler teşkil etti. İzmir'deki kapalı yüzme havuzunda başlayan büyük faaliyetin ilk meyvalarını teşkil eden bu küçük yüzücüler boylarından büyük başarılar elde ettiler. 11 yaşındaki Sadri Özüm Lüksembourg'daki yarışmalarda 200 metre sırtüstünde birinci, 100 metre sırtüstünde ikinci, 100 metre kurbağalamada üçüncü, Zürih teki yarışmada da 100 metre sırtüstünde birinci olmuştu. 12 yaşındaki ağabeyi Sabri Özün de İsviçre'deki yarışmada 100 metre kelebekte birinci, 100 metre serbestte üçüncü olurken Zürih yarışmalarında 200 metre serbestte üçüncülük almıştı. Yine 11 yaşındaki kız yüzücü Yeşim Turan da Lüksenbourg'ta 100 metre kelebekte ikinciliği, Zürih'de yine aynı mesafede ikinciliği kazandı. Daha sonraki yıllarda bu küçük yüzücülerin Lüksembourg ve Zürih'teki milletlerarası yaş grupları müsabakalarda yüzümüzü güldüren başarıları sürdü.

Sabri ve Sadri Özün kardeşler, Zafer Atamer, Güneş Evgin, Azim Özbek, Kaya Çilingiroğlu, Ferdi Doktoroğlu, Murat Özüak, Adnan Sanrı, Hakan Atay, Gürcan Gürel, Ethem Çolak, Cemil Dinçman, Emin Unan, Coşkun Üçerler, Berk Ekşioğlu, Aslan Olgun, Bora Mengu, Cem Onat, Sinan Evin, Gökhan Attaroğlu, Selim Yarımoğlu, erkeklerde; Yeşim Turan, Dilek Böke, Demet Acarbay, Ayşegül Aren, Esra Şeniz, Şükriye Gür, Fatoş Sılan, Elvin Karagözcük, Mine Babaç, Serap Kızılsu, Gül Demircioğlu, Neval Özbek, Esra Alpaytaç, Hülya Oktay, Nil Jones, Yakut Alca, Sevda ve Sebla Tanık kardeşler, Şehnaz Uslu, Arzu Özcan, Suzan ve Defne Korur kardeşler, Nurseli Camat, Esra Eryaman, Simin Döler, Şehnaz Uslu ve Yasemin Savtekin kızlarda Ay yıldızlı formayı başarıyla temsil eden, Türk yüzme sporuna pek çok sayıda altın gümüş ve bronz madalya kazandıran küçük yüzücülerimiz oldular.

İzmir'in kapalı yüzme havuzunda bütün kış sezonu devamınca çalışma imkanı bulan ve yaz aylarında da çalışmalarını Atatürk yüzme havuzunda sürdüren küçük yüzücüler Türk yüzme sporunun nice yıllardan beri özlemini çektiği olumlu bir hareketin, iyiye doğru gidişinin öncüleri oldular. 1975 yılından itibaren gittikçe genişleyen bir biçimde artan bu olumlu faaliyette küçük yüzücüler yurt dışında yalnız yarışmalara katılmak imkanını bulmakla kalmayıp orada gördükleri ile de büyük tecrübeler edindiler.
1975 yılında Lüksembourg ve Zürih'teki milletler arası yaş grubu yüzme yarışlarında Türkiye'yi ilk defa temsil eden küçük yüzücüler bugün Türk milli yüzme takımına kadar yükselmiş bulunmaktadırlar. Küçükler ve gençler kategorileri de bu küçük yüzücülerin başarı yolundaki ikinci basamakları olmaktadır.

Sabri Özün 1977 ve 1978 Balkan Gençler şampiyonalarında 100 ve 200 metrelerin birinciliklerini elde etmekle Türk yüzme sporuna birbirinden değerli 4 altın madalya kazandırırken Ferdi Doktoroğlu da 1980 Balkan Gençler Yüzme şampiyonasına 200 metre serbestte 1 altın madalya kazanma başarısını göstermiş bulunmaktadır.

1980 yılında İzmir'de yapılan İslam Oyunları Türk yüzücülerine yeni başarıların yolunu açtı. Bayanlarda Sebla Tanık 100 metre serbestte, Elif Ünsal 200 metre serbestte, Yakut Alca 100 metre kelebek , 200 metre serbest ve 200 metre karışıkta, Şehnaz Uslu 200 metre sırtüstüde, Memduha Alpdoğan 400 metre serbestte ve 800 metre serbestte; Yasemin Savra Tutanç 400 metre karışıkta Türkiye'ye 11 altın madalya kazandırdılar. Erkeklerde de Ahmet Nakkaş 100 ve 200 metre serbestte; Zafer Atamer 100 metre sırtüstü, 200 metre sırtüstü ve 200 metre kelebekte; Gökhan Attaroğlu 400 metre karışıkta Türkiye 'ye 6 altın madalya kazandırdılar ve 4-100 metre bayrak yarışında da 7.altın madalyayı getirdiler.

Türk yüzücüleri 1970'li yıllarda büyük varlık gösterdiler. 1975 yılında Ersin Aydın, 1976 ve 1977 yıllarında Erdal Acet Manş Denizi'ni yüzerek geçmeyi başaran Türk yüzücüleri olarak adlarını bu yarışmanın şeref defterine yazdırdılar. Erdal Acet 9 saat 04 dakika gidi fevkalade bir dereceyle bütün dünyanın dikkatini çeken Türk yüzücüsü oldu. Erdal Acet'in 1977 Napoli-Capri maratonunda üçüncülüğü alışı Ersin Aydın'ın yüzerek Anamur'dan Girne'ye gidişi Türk kulaçlarının uzun mesafelerdeki büyük başarıları oldu.

ANTRENÖRLER

Yüzücüleri çalıştıran, onlara form ve taktik veren öğreticilerdir. Her spor dalında olduğu gibi yüzmede de antrenörlerin rolü pek büyüktür. Türkiye'de ilk yüzme antrenörleri, yüzme sporuna yıllarca emek vermiş eski yüzücüler oldular. 1950'li yıllarda Türkiye'ye ilk yabancı yüzme antrenörleri gelmeye başladılar. Bunların büyük çoğunluğu milli takım antrenörleri olarak vazife gördüler. Türkiye'de görev yapan yabancı antrenörler arasında şu isimlere rastlanır:
H.Tekedof (Almanya), Aleksander Frensvy (Macaristan), Daskaloviç (Yugoslavya) Hermann (Almanya), Miodrag Stojilikoviç (Yugoslavya), Darko Serenac (Yugoslavya).
Stajyer Antrenör 377
Bölge Antrenörü 176
Milli Antrenör 17
Toplam 570
Bu 570 antrenör Türkiye'nin çeşitli illerinde görev yapmakta ve genç yüzücüleri yetiştirmektedir.

BAYANLAR YÜZME MÜSABAKALARI

Bayanlar arası yüzme yarışmalarının geçmişi hayli eskilere dayanır .Bunun olimpiyat Oyunları programına alınışı ise 1912 Stockholm Olimpiyat oyunları iledir. Bu ilk Olimpiyatta bayanlar arası yüzme yarışmalarında sadece 100 m. serbest sitil, 4x100 metre bayrak ve tramplen atlama müsabakaları yapılmıştı. Avrupa Şampiyonalarında ise bayanlar arası yarışmalar 1927 yılında yapılan 11.Avrupa Yüzme Şampiyonası ile başladı.
Olimpiyat Oyunlarına önceleri Amerikalı, Avusturyalı ve İngiliz bayan yüzücülerinin egemen oldukları görüldü. Bu arada Avrupa da İngiliz bayanlarının en büyük rakipleri Hollanda ve Danimarkalı bayan yüzücülerdi. Amerikalı bayanların yüzme havuzlarındaki hakimiyeti 1970'li yıllarda Doğu Almanyalı bayan yüzücülere geçti. Erkeklere yakın vücut yapısı ve performansa sahip Doğu Almanya bayan yüzücüler dünya rekorlarını altüst ederlerken Olimpiyat Oyunları, Dünya ve Avrupa şampiyonlarında büyük üstünlüklerini bütün yüzme dünyasına kabul ettirdiler. Amerikalı Martha Norelius, Helene Madison, Sybil Bauer, Elenanor Holm, Ann Curtis, Sybil Bauer;atlamalarda iki, Olimpiyatta dört altın madalya kazanan Patricia Mac Cormick ile çocuk çağında boynuna Olimpiyat altın madalyası takılan atlayıcı G.Coleman; Avusturyalı Fanny Durack, Dawn Frasher, Lorraine Crapp, Clare Dennis, İngiliz Lucy Morton, Judy Grinhan; Hollandalı Rika Mastenberg, Nel Van Vliet, Marie Braun, Dina Sneff; Macar Ktakin Szoke, Valerie Gyene, Eva Szekely; Danimarkalı Greta Andersen ile Karen Harup 1970'lere kadar olan dönemin ilk bayan yıldızları olarak parladılar .Daha sonra Martha Grunert, Kornelia Ender, Gabriel Wetzko, Angela Franke, Ulrike Richter, Karla Linke, Rosmarie Kother, Ulrike Tauber gibi Doğu Alman;Tnatin Lekveishvilli, Galina Stepoanova, gibi Sovyet bayan yüzücüleri dünya rekorlarına hakim oldular.
1932 Los Angeles Olimpiyat Oyunları'nın 100 metre sırtüstü şampiyonu Eleanor Holm daha sonra sinemaya geçmiş ve 1938-1945 yılları arasındaki dönemin en ünlü kadın oyuncularından biri olmuştu. Yine Amerika'nın pek ünlü yüzücülerinde biri olmasına rağmen Olimpiyat Oyunlarında bir varlık göstermeyen Esther Williams da sinema dünyasının en ünlü isimlerinden biri olarak tanınmıştır.
Bugün yüzme dünyasında Amerikalı bayan yüzücüler Doğu Alman ve Sovyet bayan yüzücüleriyle zorlu bir mücadelenin içinde bulunmaktadırlar. Yeşim Turan, Neval Özbek, Dilek Böke, Esra Şeniz, Ayşe Aren, Gül Demircioğlu, Özlem Babaç, Bahar Caymaz, Leyla Arık, Yakut Alca, Sevda ve Sebla Tanık kardeşler, Esra Alpaytaç, Simin Döler, Elif Ünsal, Nur Tahincioğlu, Canan Güvenli, Nil Jones Yasemin Savtekin, Arzu Özcan bunların arasındadır.
Eski sporcuların kızlarının yüzme dalında büyük varlık göstermeleri dikkat çekmektedir. İlk tramplen şampiyonumuz Fahri Ayad'ın kızı Nermin Ayad ile başlayan bu özellik günümüze kadar gelmiştir. Galatasarayın ünlü kürekçisi Nevin Hassan'ın kızı Selma Hassan, Beden eğitimi ve spor öğretmeni Selim Duru'nun Kızı Sevgi Duru, Fenerbahçe kulübü başkanlarından sporsever devlet adamı Şükrü Saraçoğlu'nun kızı Evin Saraçoğlu, eski futbolcu Süleyman Tekil'in kızı Ülkü Tekil, eski şampiyon ve rekortmen atletlerden Ökkeş Koşkun'un kızı Gülşen Koşkun, ünlü basketbol adamımız Turgut Atakol'un kızı Sema Atakol, Beşiktaşlı eski futbolcu Memduh Ün'ün kızı Sevda Ün, Eski milli basketbolcu Samim Göreç'in kızı Mısra Göreç, Türk yüzme sporunun en önde gelen isimlerinden Suat Erler'in kızları Faika ve Harika Erler, milli basketbolcu ve milli yüzücü Yüksel Böke'nin kızı Dilek Böke bunlar arasındadır.

BOĞAZI YÜZEREK GEÇME MÜSABAKASI

İstanbul Boğazı'nı yüzerek geçme esasına dayanan yarışmadır. Özellikle 1940'lı ve 1950'li yıllarda pek revaçtaydı, her yıl en az bir resmi yarışma yapılırdı. Boğazı yüzerek geçme yarışmasında parkur genellikle Anadoluhisarı ile Bebek arasındaydı. Bu yarışmaya lisanslı şampiyon yüzücüler katıldığı gibi halktan da katılanlar olurdu. Kadın ve erkek herkese açık yüzme müsabakaları büyük ilgi toplar ve çok sayıda yüzücü Boğazı yüzerek geçmeye çalışırdı. Ayrıca şahsi denemeler de yapılırdı. Eski Süleymaniyeli futbolcu ve futbol adamı Hikmet Barlan 65 yaşına kadar her yıl Boğazı yüzerek geçmeyi kendine prensip edinmişti. 1950'li yıllarda Birleşik Amerika'nın Türkiye Büyükelçiliği görevini yapan tanınmış diplomat McGhee de eşi ve çocuklarıyla birlikte Anadoluhisarı ile Bebek arasında Boğazı topluca yüzmek suretiyle geçmişti.
Boğazı yüzerek geçme müsabakaları son yıllarda tamamen unutulmuş gibidir. Buna rağmen şahsi teşebbüsler devam etmektedir .Bu teşebbüslerde bulunanlar lisanslı yüzücüler değilde hevesli yüzücülerdir.

Get fast shipping, movies & more with Amazon Prime

Start free trial

Enjoy this blog? Subscribe to burak33

1 Comment