İlk Programlama Dili Nasıl Oluştu?
İnsanoğlu, kendini diğer mahluklardan ayıran en büyük özelliği akıl ile asırlardır her bir zihni meşgul eden “Ben kimim, neden varım, nereden geldim, nereye gidiyorum?” sorularıyla kendini bile sorgulayabiliyor.
Hal böyleyken, biz yazılımcılar da kendimizi sorguladıktan sonra işimizin gereği olarak aklın önümüze çıkardığı yeni sorularla uğraşmaktan geri kalmıyoruz.
-Python, Java?
+Hayır hayır daha öncesi.
-C# mı? Yok pardon dur C++. O da mı değil peki ya C olmasın? Hepsinin atası o çünkü.
+Hayır onlardan da öncesini diyorum. Sorum şu;
“İlk programlama dili nasıl programlandı?🤯”
Evet. Hepimiz hayatımızda bir kez olsun bu konuşmaya şahit olmuş ya da aklımızla bizzat bu konuyu konuşmuşuzdur.
Bazılarımız yüzeysel olarak araştırmış, bazılarımız ise “aman ya, ne uğraşacağım, kodunuzu yazın geçin işte.” demiştir.
Fakat her iki şekilde bu sorunun cevabını tam olarak bulamadığımızı varsayıyorum 🙂
Peki gerçekten ilk programlama dili nasıl oluştu?
Makina, elektronik devreler, bileşenler derken yeni çağın gereklilikleri artmaya başladı. Neticesinde teknoloji kavramı hayatımıza girmiş oldu.
İlk yazılım dili veya dilleri, bilgisayarlar üzerinde bazı araçların yerlerini değiştirilerek veya yeni bileşenler eklenmesi ile ortaya çıkmuştır. Programın işlemesi için bir devinime ihtiyaç vardı, programlar fiziksel olarak yazılıyordu.
Evet şimdi makine, elektrik-elektronik veya bilgisayar mühendislerinin bilgi sahibi olduğu fakat genel olarak biz yazılımcıların çok fazla ilgi duymadığı bir konuya geliyoruz. Teknik terimler olacak fakat elimizden geldiğince herkesin anlayabileceği bir şekle çevirip anlatacağız bakalım.
Devre kavramını birçoğumuz ortaokul düzeyinde öğrenmiş ve hatırlıyoruzdur. Burayı anlamak için detayını bilmeye hiç gerek yok sadece mantığını hatırlasak yeter.
Anahtar-kilit mantığıyla çalışan lojik devreleri düşündüğümüzde “ve , veya” tarzında lojik kapılar ve transistörler olduğunu görüyoruz. Transistörler ise verdiğiniz sinyale göre o yolu açan ve oradan elektrik akımını ileten cihazlardır.
Yani baktığımızda mantık olarak herhangi bir dilde duruma göre kullandığımız if, for, while gibi döngülerle aynı mantıkta çalışan bir devre görüyoruz.
Bir program yazar gibi düşünürsek; şuraya if koyalım ve içerisine yapmak istediklerimizi yazalım, devamına while koyalım gibi bir algoritma tasarlayarak programı çalışır hale getiriyoruz.
Aynı şekilde de ilk programlama dili dediğimiz olay da devre bileşenlerinin o mantıkta sıralanarak çalışır bir ürün çıkarmasıyla başlamış olduğunu görüyoruz.
0, 1’leri duymuşuzdur.
Yüksek voltaj 1 değerini, düşük voltaj ise 0 sayısını ifade ediyordu. Böylece günümüzde kullandığımız makine dilinin ortaya çıkmasının ilk bebek adımları atılmış oldu.
Ancak bu şekilde devam edilip programlar yazmak için sistemi oluşturan elektronik devrelerin her program için baştan kurulmasını gerektiriyordu.
Böylelikle programlar bazı kavramlar çerçevesinde yazılmaya başlandı. Öncelikle bilgisayar donanımı her program için baştan kurulmamalı, bunun yerine basit bir donanımın üzerine yazılan komutlar kullanılması gerektiği anlaşıldı.
Daha sonra, programlar tek bir komutlar zinciri yerine, küçük parçalar halinde yazılmasının gerektiği de anlaşıldı. Bu parçaların program veya programların içinde çok sayıda kullanılabilmesi yordam (subroutine) kavramını ortaya çıkardı.
Bu modelin kullanılması ile kullanılmasını, mantıksal karşılaştırmaları, döngülerin ve yazılan kodlar tekrar kullanıldığı için kütüphane (library) mantığını ortaya çıtktı.
1957 yılında IBM(Uluslararası İş Makineleri), düşük seviye (makine diline yakın) bir programlama dili olan FORTRAN(Formula Translator=Formül Çevirmeni) dilini ortaya çıkardı.
Sonra onu sırasıyla;
1959’da COBOL,
1968’de Pascal,
1972’de C,
2000’lerde ise C++, JAVA, C# gibi diller takip ederek günümüz yazılım piyasasını oluşturdu.