Peyami Safa

AqxB...ce4w
10 Feb 2024
33


Çömez, Safiye Peyman, Serâzad, Server Bedî takma adlarını da kullandı. Aile dostu olan Tevfik Fikret ona Osman Peyami adını verdi. İki yaşında iken, babası şair İsmail Safa’nın sürgünde olduğu Sivas’ta ölmesi nedeniyle çocukluğu annesi, kardeşi İlhami ve akrabalarının yanında geçti. Annesi Server Bedia Hanım, dedesi bir divan dolduracak kadar şiir yazmış olan Trabzonlu Mehmed Behçet Efendi’dir. Amcası Ahmed Vefa, lirik şiirleri ile duyarlıklı bir şair olacağını duyumsatırken cinnet geçirerek genç yaşta öldü. Diğer amcası Ali Kâmi Akyüz’ün eğitimle ilgili kitapları, çeviri romanları vardır. Ağabeyi İlhami Safa şiirle uğraştı ve gazetecilik yaptı.


Peyami Safa, ilköğrenimine Gedikpaşa’da Menbau’l-İrfan İptidai Mektebinde (ilkokul) başladı. Dokuz yaşında iken sağ kolunda başlayan ve uzun yıllar tedaviyi gerektiren bir mafsal rahatsızlığı nedeniyle çocukluk yıllarını hastanelerde ve doktorlara gidip gelerek geçirdi. Bu yüzden bedence gelişmesi de emsallerinden geri kaldı ve Vefa İdadisinin rüştiye (ortaokul) kısmına başladıysa da (1910) bitiremedi. Hastalığı ve geçim sıkıntıları öğrenimine devam imkânı vermediğinden kendi kendisini yetiştirdi. Henüz on üç yaşında iken çalışmak zorunda kaldı.


Açılan bir sınavı kazanarak Posta Telgraf Nezareti (Bakanlığı) Muamelât Kalemine memur olarak girdi (1914). Bu arada, Abdullah Cevdet’in hediye ettiği Petit Larousse’u, daha çok kendi gayretiyle ve adeta ezberleyerek Fransızca öğrendi. Değişik alanlarda yaşıtlarının çok üzerinde bilgi ve kültür sahibi oldu. Bilgisi ve yazı yazma yeteneği nedeniyle, M. Raif Oğan’ın Vaniköy’deki özel Rehber-i İttihad Okuluna önce mubassır (öğrencilerin disiplinini gözleyen görevli), daha sonra öğretmen olarak kabul edildi. Bir süre de Düyun-ı Umumiye (devletin borçlarını tahsil eden daire)’de (1914-18) çalıştı. Daha sonra ağabeyi İlhami Safa ile birlikte Yirminci Asır adlı akşam gazetesini çıkararak (1919) gazeteciliğe başladı. 1937’de Ayşe Nebahat Erinç’le evlendi.



Peyami Safa; Türk Musikisi Federasyonu, Güzel Sanatlar Birliği, Türk Felsefe Cemiyeti, Türk Dil Kurumu, Türk Edebiyatçılar Birliği gibi sanat ve kültür kuruluşlarında kurucu ve faal üye olarak görev aldı. Son aylarında Demokrat Parti iktidarının icraatını savunduğu için, 27 Mayıs 1960 hükümet darbesinden sonra ağır suçlamalara maruz kaldı. Üyesi olduğu Türk Dil Kurumu ve Türk Edebiyatçılar Birliğinden bu görüşleri sebebiyle çıkarıldı. 1961’de Erzincan’da yedek subay öğretmen olarak görev yapmakta olan tek çocuğu Merve Safa’yı kaybettikten birkaç ay sonra, bir kalp krizi sonunda İstanbul Çiftehavuzlar’da bir dostunun evinde öldü. Mezarı Edirnekapı Şehitliğindedir.


Yirminci Asır’da “Asrın Hikâye-leri” genel başlığı altında yayımladığı hikâyelerle dikkati çekti. Cumhuriyet gazetesinin edebiyat sayfasını yönetti ve 1940 yılına kadar bu gazeteye hikâye, makale ve günlük fıkralar yazdı. Şimşek (1926), Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (1929), Bir Tereddüdün Romanı (1932), Biz İnsanlar (1937). romanlarının da Cumhuriyet’te tefrika etti. Daha sonra hikâye, roman, makale ve fıkra yazarı olarak verdiği eserlerle döneminin en verimli ve özellikle roman alanında usta edebiyatçıları arasında yer aldı. 1940’ta Cumhuriyet’ten ayrılarak önce Tasvir-i Efkâr (1940), o kapanınca Tasvir (1944), daha sonra Vakit (1946), Ulus (1949), Milliyet (1954), Tercüman (1959), Havadis (1960), Son Havadis (1961) gazetelerinde yazıları çıktı. Bu arada Çınaraltı ve Büyük Doğu dergilerinde de makaleleri yayımlandı.



Polisiye bir çocuk romanı olan ilk kitabı Bir Mekteplinin Hatıratı 1913’te yayımlandı. Alemdar gazetesinin açtığı bir yarışmaya gönderdiği hikâ-yenin birincilik kazanmasıyla adını basında duyurdu (1920). Bu tarihten itibaren mesleği ve geçim kaynağı hemen tümüyle yazarlık oldu. Son Telgraf, Tercüman-ı Hakikat, Tasvir-i Efkâr gibi gazetelerde çalıştı ve yazı yazdı. Roman ve hikâyeleri de arka arkaya tefrika edilmeye ve kitap olarak yayımlanmaya başladı. İlk edebî romanı Sözde Kızlar’ın bir kısmı Serâzad takma adıyla Sabah gazetesinde tefrika edildikten (1922) sonra kitap olarak basıldı (1923) ve büyük ilgi gördü. İşgal ve Millî Mücadele yıllarında İstanbul’un kendi zevkinde olmasını konu alan roman, Cumhuriyet’in ilk yıllarının heyecanlı atmosferi içinde Ertuğrul Muhsin tarafından filme de alındı (1924).


Sırf geçim kaygısı ile yazdığını kabul ederek yayımladığı macera romanlarında Server Bedi imzasını kullandı. Birkaç kez basılan ve hemen her kuşak tarafından okunmuş olan Cingöz Recai gibi polisiye romanları dizisinin ilk kitaplarını da 1924’te yayımladı. Kendi adıyla yayımladığı ve olaydan çok psikolojik çözümlemelere ağırlık verdiği romanları içinde en ünlüsü otobiyografik özellik taşıyan Dokuzuncu Hariciye Koğuşu romanıdır. Bu romanı adına ithaf ettiği Nâzım Hikmet’le daha sonra tümüyle farklı düşüncelere sahip olmaları nedeniyle verdiği kalem kavgası ünlüdür. Yazı hayatının ilk yıllarından itibaren Cenap Şahabeddin, Ahmet Haşim, Necip Fazıl, Aziz Nesin gibi yazarlarla polemiklere de girdi. Bazı şiir denemeleri bulunduğu biliniyorsa da, şiir yazmaktan çok kısa zamanda vazgeçti.



Batı-Doğu muhasebesine ağırlık verdiği Fatih Harbiye, Sözde Kızlar, Bir Tereddüdün Romanı, Matmazel Noralya’nın Koltuğu, Yalnızız öteki önemli romanlarıdır. Ağabeyi ile birlikte önce magazin tarafı ağır basan Hafta (1934-35), daha sonra basın tarihimizde önemli bir sanat ve edebiyat dergisi olan Kültür Haftası’nı (1936, 21 sayı) yayımladı. Türk Düşüncesi (1953-60, 63 sayı) dergisini de çıkarmış olan Peyami Safa, son olarak Son Havadis gazetesinin başyazarlık yapıyordu. Anısını yaşatmak amacıyla adına 1974 yılında düzenlenmeye başlanılan Peyami Safa Roman Yarışmasına 1978 yılında son verildi.


Peyami Safa’nın Türk romanına getirdiği asıl önemli yenilik, romanın teknik ve teorik açılımları ile bunları romanlarına yansıtmasındadır. Tür-kiye’de anlatım tekniklerinin henüz konuşulmadığı yıllarda özetleme ve anlatımdan gösterme’ye doğru gidişin, anlatıcı ve bakış açısının önemini kavrayarak, “yazar anlatıcıyı” romanın içinden tamamen çıkarmasıdır. Ayrıca psikolojik çözümlemeden başlayarak karmaşık ruh durumlarını iç monolog, iç diyalog, bilinçakışı gibi tekniklerle ve bu tekniğin gerektirdiği sağlam bir dil yapısıyla vermenin de ilk büyük ustası oldu. Berna Moran’a göre, Peyami Safa romanlarında belli şablonlar vardır. Bu şablonlar özetle, bir aşk çevresinde üç erkek bir kızdan oluşur. Erkeklerin biri Batıyı, öteki Doğuyu temsil ederken üçüncüsü yazarın fikirlerini temsil eder. Aşkın platonik içeriği yüceltilirken, cinsellik hor görülür. Roman kişilerinin şahsındaki çatışmayı Doğuyu temsil eden taraf kazanır.



Başta Cingöz Recai olmak üzere; Çekirge Zehra, Tilki Leman, Kartal İhsan dizilerinden pek çok polis romanı, ders kitapları, küçük biyografiler, Fransızcadan roman çevirileri, Tasvir Neşriyatı’nın “Kimdir? Nedir?” dizisinden halk için doktrin kitapları yazdı. Beşir Ayvazoğlu, çoğunluğunu takma adlarla yayımladığı büyük-küçük bütün kitaplarının sayısının beş yüze vardığını söylemektedir.



 “Peyami Safa’nın asıl ustalığı romanlarında görünür. Türk romanında birçok ilk’leri başarıyla denemiş olması dışında çeşitli yazılarıyla bu türün gelişmesi, tenkidi ve kendi romanı hakkında dikkate değer teorik çalışmalar da yapmıştır. Hiçbir Türk romancısı, roman teorisi ve tekniği üzerinde onun kadar ısrarla ve teferruatlı olarak durmamıştır. Romanı, “fert ruhunun olduğu kadar cemiyetin de aynası” tarifi üzerine kuran Peyami Safa böylece, ilk romanlarını verdiği dönemin anlayışında yeni bir terkibin habercisi olur. Servet-i Fünun ve onun devamı görünümünde olan Fecr-i Âti romanının aşırı ferdi ve hissi tarafıyla İkinci Meşrutiyet’ten sonra başka bir yönde gelişen Millî Edebiyat romanının toplumcu eğilimlerini birleştirmek. Başta Sözde Kızlar olmak üzere Şimşek, Mahşer, Canan ve Bir Akşamdı romanları bu terkibin ilk denemeleridir. Henüz otuz yaşına varmadığı bir dönemin mahsulleri olan ve bazı kusurları olduğunu kendisinin de kabul ettiği bu romanlarda aşk, kıskançlık, ihanet gibi kişiler arasındaki huzursuzluk ve çatışmaların arasında Sözde Kızlar’da, Mahşer’de ve Bir Akşamdı’da olduğu gibi ön planda veya Canan’da olduğu gibi arka planda toplum meseleleri yer alır. Olgunluk dönemindekiler de dahil olmak üzere hemen bütün romanlarında kahramanların birbirleriyle olan ilişkileri kadar Türk toplumunun içinde bulunduğu sıkıntılar bazen eserin tezini belirleyecek seviyede ortaya çıkar. Canan’da ve Dokuzuncu Hariciye Koğuşu’nda Birinci Dünya Savaşı’nın, Sözde Kızlar, Şimşek, Mahşer, Bir Akşamdı, Bir Tereddüdün Romanı ve Biz İnsanlar’da Mütareke döneminin siyasî ve sosyal olaylarıyla romanının zaman ve mekân fonunu oluşturan yazar, Fatih Harbiye, Matmazel Noralya’nın Koltuğu ve Yalnızız’da ise Cumhuriyet döneminin devrimler ve Batılılaşma gibi meselelerini irdeler.” (Prof. Dr. Orhan Okay)



“Peyami Safa’nın romanlarında frengi, verem, ruhsal bozukluk gibi hastalık imgeleri, aslında toplumsal yozlaşmanın manevî düzeydeki simgelerini oluşturmaktadır. Sözde Kızlar’ın Batı hayranı kahramanı Behiç frengilidir. Bu romanın kişilerinden Salih, kızkardeşi Belma’nın yaşadığı olayları öğrenince çıldırır. Bir Akşamdı’da Sermet ve Şükrü veremden ölürler. Dokuzuncu Harbiye Koğuşu’nun kahramanı kemik hastalığına yakalanmıştır. Matmazel Noraliya’da Nilüfer veremdir, Ferit’in annesi ve kızkardeşi de veremden ölür. Yalnızız’da Nail Bey’de üre vardır. Biz İnsanlarda Vedia menenjite yakalanır vb.

“Ölüm düşüncesi de Peyami Safa’nın romanlarının temel izleklerinden birini oluşturmaktadır. Kimi kahramanları intiharı tasarlar, kimi kahramanları cinayet işler. Sözde Kızlar’da Behiç çocuğunu, Şimşek’se dayısı Sacid’i öldürür. Suçluluk ve günah duyguları içinde yaşayan kişiler bir türlü huzura eremezler, ölmeyi ve öldürmeyi seçerler. Ama yaşadıkları toplumdur onları hastalıklı eden ve ölüme yönelten.” (Ahmet Oktay)




ESERLERİ:



HİKÂYE: Bir Mekteplinin Hatıratı (1913), Karanlıklar Kralı (1913), İstanbul Hikâyeleri (1919), Gençliğimiz (1922), Siyah Beyaz Hikâyeler (1923), Aşk Oyunları (1923), Süngülerin Gölgesinde (1924), Ateş Böcekleri (1925), Hikâyeler (toplu 103 hikâye, haz. Halil Açıkgöz 1980).



ROMANSözde Kızlar (1923), Mahşer (1924), Bir Akşamdı (1924), Canan (1925), Şimşek (1927), Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (1930, Salih Diriklik’in yönetmeni olduğu TV dizisi olarak televizyonda gösterildi), Atilla (1931), Fatih Harbiye (1931), Bir Tereddüdün Romanı (1933), Matmazel Noralya’nın Koltuğu (1949), Yalnızız (1951), Biz İnsanlar (tefrika 1937, bas. 1959).



SERVER BEDİ ROMAN SERİSİ (Başlıcaları): Karım ve Metresim (1927), Sabahsız Geceler (1934), Hep Senin İçin (1934), Sinema Delisi Kız (1935), Çalınan Gönül (1935), Cumbadan Rumbaya (1936), Serseri (1936), Dizlerine Kapansam (1937), Korkuyorum (1938), Uçurumda Bir Genç Kız (1940), Rüya (1941), Deli Gönlüm (1942).



DENEME-İNCELEME: Türk İnkılabına Bakışlar (1938), Büyük Avrupa Anketi (1938), Felsefî Buhran (1939), Millet ve İnsan (1943), Mahutlar (1959), Sosyalizm (1961), Mistisizm (1961), Nasyonalizm (1961), Doğu-Batı Sentezi (1963), Osmanlıca-Türkçe-Uydurmaca (1970), Sanat-Edebiyat-Tenkit (1970), Din-İnkılap-İrtica (1971), Yazarlar, Sanatçılar, Meşhurlar (1976).




KAYNAKÇA


Get fast shipping, movies & more with Amazon Prime

Start free trial

Enjoy this blog? Subscribe to Yakışıklı Serdar

1 Comment