İNSANIN küçük TRAJEDİSİ
Bu sabah uyandım. Yine aynadaki yaratığa aldırmadım. Yüzümü yıkadım. Daha bir az yaratıklaştım. Deli deli gülümsemek istedim kendime, gücüm yetmedi. Vazgeçtim. Yatağı ve suratı toplamadım. Kafamda çay, simit ve peynirle kahvaltı yaptım. Bu fikir hoşuma da gitti. Oturdum. Birsürühiçbirşey düşündüm. Sıkıldım. Kalktım. Oturdum. Bir deniz göresim geldi. Neden? Rahatlamak için mi? Oysa deniz insanı daha çok hüzünlendirir. Hüznü daha büyük olduğu içindir belki. Ya da deniz duyguların aynasıdır. Neyse karar veremedim. Seyredecek gücüm yoktu kendimi. Bu yüzden mi vazgeçtim? Hayır. Üşendim bu eylemi gerçekleştirmeye. "Çok istiyorsa o gelsin" dedim. Saçmaladım. Neyse dedim, neyse. Düşünürken yine dalmışım. Bir gün daha doğmuştum bir gün daha ölecektim. Bu 'doğum günü' meselesini de anlamadım. İnsanlar ellerinde hediyeler bir cenaze törenine giderler gibi gelir bana. İyi ki doğdun ve bir yıl daha öldün. Ha ha! İnsanoğlunun küçük trajedisi.
İnsanı anlamak güçtür. Büyüdüğü veya yaşlandığı için üzülen ve bunu her yıl kutlayan yeryüzünün en akıllı yaratığı. Şimdi bu kutlamayı kim yapar o da bir muamma. Kendisi mi yakınları mı? Yakınlarıysa düşman başına. Ne var kutlanacak? Toplanıp hatırlatacak ne vardı? Ölüyorum ulan! Böyle bir günde alıp hediyeyi tam verirken "Biraz daha öldün tebrik ederim. Ha ha!" deyince karşımdakinin yüzünü merak ederim. Kendi kendime gülerim bunu düşündükçe. (Tabi içimden. Deli miyim ben?) Bu mesele uzadı. Biri bu saçmalığa son vermeli.
Mesela doğum günü reşit olana kadar kutlansın efendim. İnsan aklının baliğ kabul edildiği yıla kadar. Komedi bitene kadar yani. Zira çocukluk komedisinde çok da eğreti durmaz bu iş. Çocuklar mutlu olsun. Zaten herhalde bu da insan alışkanlığının bir ürünü. İlk zamanlar bu kutlama çocukluk döneminde yapılıyormuş efendim. İnsan hoşuna giden bu alışkanlığı da bırakmak istememiş. Bu konuda bir akıl tutulması, bir 'çocuk aklı' almış yürümüş. Kimse de ‘Hoop! Nereye’ dememiş. Bir diğer ihtimal akla daha yatkın. Ya da bütün insanlık bu saçmalığın farkında ama kimse birbirine çaktırmıyor. Herkes halinden memnun tabi efendim. Herkes yılda bir kez de olsa hatırlanmak, önemsenmek, mutlu olmak istiyor. Yazık! Bu hususta insan düşkün ve muhtaç. 'Bunu bari çok görmeyin' diye yalvarıyor. Haklı da. Sırf bu yüzden insan aklı gerçeği kendinden saklıyor olmalı, bu gerçeği bilinçaltının en ücra köşelerine saklamış vaziyette. Böyle işte. Neyse efendim, ben hatırlatmış olmayayım.
Diye düşünürken kendimi tuvalette buldum. Zaten insan aklı ancak burada bu kadar saçma çalışır. Neyse dedim neyse. Kaç fayans var şu duvarda?