Çayınızı Kahvenizi Alın Gelin: The Sopranos ve İtalyan-Amerikan Kültürü İlişkisinin Dev Özeti
The Sopranos'un röntgenini Amerika'daki İtalyan-Amerikan kültürü ve Cosa Nostra üzerinden çeken keyifli bir okumalık. Buyrun.
1. The Sopranos ve İtalyan-Amerikan kültürü
the sopranos başta olmak üzere italyan amerikan kültürünün yıllardır hayranı olan ve oynadığım oyunlarda dahi cosa nostra yapısını yaşatmaya çalışan birisi olarak, sopranos severlere küçük birkaç not hazırladım. özellikle italyan amerikan kültürünü seviyorsanız ve sopranos'u izlerken(benim gibi tekrar tekrar da izleyecekseniz) bu yazıdan sonra bazı noktalar sizin için daha parlak ve net olabilir.
eğer okuyacaksanız tony soprano'nun 6 sezon boyunca dinlediği playlist'ini de buradan açabilirsiniz
the sopranos, başlı başına bir italyan amerikan kültür öğesi olan ve muhtemelen bu konuda yıllardır popüler kültürün en önemli öğesi kendisi. 2000'de çekilmeye başlanmış olmasına rağmen günümüz dünyasında halen daha italyan amerikalıların yaşantısını, new york'daki little italy'nin güncel versiyonundaki sokak hayatını ve yine dizinin çekildiği new jersey bölgesindekiler de dahil amerika'da yaşayan italyanların kültürlerine ait en güncel hayatı anlatmasıyla beraber, yalnızca italyan kökenliler değil gündelik amerikan yaşantısını da birebir bizlere seren bir yapım.
bunun yanı sıra, zaten kültürel değeri godfather'dan bu yana çekilmiş en büyük iş olmasının yanı sıra, dizinin konusu olan mafya - polisiye - suç tarafının ötesinde psikoloji - dram ekseninde inanılmaz yüksek puana sahip bir dizi. godfather demişken, muhtemelen godfather'ı 2000'lerde çekmek isteseler ve daha "gerçekçi" (bkz: rico'dan önceki günler) (bunu da aşağıdaki deyimlerde açıklayacağım) kılmak isteseler bu tarz bir şey ortaya çıkardı. sadece bu kısım için, psikolojik tahlilleri ve karakter gelişimleri adına bile baştan sona bir defa izlenir. zaten diziye kapıldığınız zaman karakterlerin neyi neden yaptığıyla ilgili çok güzel anlamlar çıkarmaya başlıyorsunuz. insan doğasına inip yine her bir karakterin kendine özgü yapısını çözüp gerçek hayatta çevrenizde olan biten şeylere bile benzerlikler yükleyebiliyorsunuz. buna dizideki ev hanımı olan karakterlerden tutun da çocuk karakterlerin davranışına kadar her şey geçerli.
ama ben bu yazıda biraz daha dizinin italyan amerikan tarafına ve kültüre kattıklarına değinmek istiyorum. böyle bir yazıyı uzun zamandır yazmayı düşünüyordum esasen ama şimdi denk geldi diyelim.
dizinin özellikle de çok seveni, fanı veya yeni başlayanıysanız muhtemelen bu küçük bilgilerden sonra -eğer bilmiyorsanız- taşlar biraz daha yerine oturacaktır.
öncelikle tony soprano'nun doktor melfi'yle olan bir görüşmesindeki güzel bir nuktesiyle başlayalım
"size bir şey söyleyeyim: amerika kapılarını açıp italyanları ülkeye aldığında sence bunu neden yapıyorlardı? bizi yoksulluktan kurtarmak istedikleri için mi? hayır, yaptılar çünkü bizim gibi çalışkan arılara ihtiyaçları vardı.
şehirlerini inşa etmek, yer altı tünellerini kazmak ve onları daha zengin yapmak için bize ihtiyaçları vardı. carnegie'lerin, rockefeller'ların işçi arılara ihtiyacı vardı ve ellerinde biz vardık. ama bazılarımız onların kovanları etrafında uçuşmak ve benliklerimizi kaybetmek istemedik. italyan kalmak ve bizim için önemli olan şeyleri muhafaza etmek istedik. onur, aile ve sadakat. ve bazılarımız da bir parça eylem istedik. kültürümüzü korumak ve yaşatmak, kendi kurallarımızı yazmak ve insanlarımızı ileriye taşımak için yapmamız gereken buydu.
şimdi bizler amerikalılar gibi eğitimli değiliz ama istediğimizi alacak cesaretimiz var. ve o diğer pislikler, o diğer g.p morgan'lar, onlar da dolandırıcı ve katildi ama bu da onların işiydi değil mi? amerikan tarzı.
"her fırsatta suçladığınız ama iş paraya ve eyleme gelince dilinizden düşürmediğiniz beş büyük aile: colombo, bonanno, genovese, lucchesse ve gambino. insanları soyan ve sömüren, dünyayı elinde tutan ve bizim savaşlarımızdan on kat daha büyük savaşlar başlatan rockefeller ve morgan'lardan daha mi cani yoksa daha mı vahşi? hayır, sadece daha az hükümet, polis ve medya güçleri var.
luciano salvatore'ler, küçük kuş greco, gae badalamenti, sally riina, provenzano, capone, lou castello bagarella, genovese ve gotti bizim öncülerimiz. (saydıklarının tamamı mafya liderleri ve yine italyan amerikan kültür derneklerinin büyükleri) kültürümüzün koruyucuları ve askerlerin yetiştiricileri, ele başları. iş dünyalarının capo di tutti capi'leri." (capo di tutti capi, italyanca olarak babaların babası anlamına gelir. boss of all bosses. bu aynı zamanda abd içerisinde ilk cosa nostra örgütünü toplayan, komisyon oluşturan luciano salvatore'nin lakabıdır.)
amerika'yı amerika yapan bizlerdik. kültürümüz daima en tepede oldu, en tepede. godfather örneğin. telefonun icat eden kişi, antonio meucci. amerika'yı bulan, amerika'yı inşa eden adam bugünlerde ırkçılıkla suçlanıyor: kristof kolomb sonuna kadar bizim kültürümüz. leonardo da vinci. dünyanın en ünlü ressamı. frank sinatra, al pacino, di caprio, pesci, buscemi, de niro, cappola, tarantino, scorsese ve daha sayamadıklarım...
ikinci dünya savaşı'ndan sonra bal yapan arılar bugün ülkenin mimarisinin en büyük öncüleri. savaştan sonra mahallelerde yapılan kiliselerin, nasıl yapıldığını biliyor muydun? çoğunu mahallemizden toplanan bağışlar ve bu işte birinci sınıf olan dedelerimiz, taş ustalığı sanatını konuşturdu. abd'de yer alan ikinci dünya savaşı sonrası kiliselerin büyük çoğunluğu italyan taş ustaları tarafından yapıldı. mimarların günlerce uğraşıp çizdiği şeyleri kafalarından tasarlayıp işçiliklerini kendileri yapan adamlardan bahsediyoruz. ülkenin dört bir yanında ne içiliyor dikkat ettin mi? espresso, cappuccino, pizza, calzone, mozarella, risotto, lazanya, tiramisu ve zeytinyağları. bu ülkenin bir şeyi yoktu. biz gelmeden önce puzzi (bok) yiyorlardı.
bu da bizim kültürümüz. her ekim'de kutlanan columbus günü bizim kültürümüz. değerlerimizi savunuruz, ailemize bakarız. yapmamız gerekenleri ve yapmamamız gerekenleri biliriz. ahlaki değerlere ve kurallara bağlı yaşarız. biz askeriz. bilirsin askerler cehenneme gitmez. bizler cehenneme gitmeyeceğiz, ailemize ihanet etmediğimiz sürece. bu savaş. askerler diğer askerleri öldürür. işin içinde olan herkesin tehlikeleri bildiği bir durumdayız. ve bu tehlikeleri kabul ediyorsan belli şeyleri yapman gerek. bu iş. biz askeriz. tüzüklere uyuyoruz. emirlere. öncülerin yaratmış olduğu komisyona ve yazılı olmayan kurallara, cosa nostra'ya uyarız.
kabul ettiğimiz her insan başına geleceklerini bilir. bizim arafımız, bu işin tepesi de burasıdır. bir ailen varsa çözemeyeceğin dert yoktur. hangi ailede olduğun, kimlerle görüştüğün, kimlerle düzüştüğün ve nasıl kazandığın kimseyi ilgilendirmez. önemli olan bu işe dahil olman. yakalandığında veya öldüğünde arkanda bıraktıklarına bakılacağını bilirsin. aileler böyle yapar, biz aileyiz. altın çağ geride kalmış olabilir. onlar teknolojilerini ve parayı kullanıyor olabilir. ama bizim sahip olduğumuz şey ahlaki değerler ve iş ahlakı. her aile üyesinin bağlı kalmak zorunda olduğu bir suskunluk yemini var. buna uymadığın an aile adının yıllar boyunca lekeleneceğini ve erkek oğullarının hiçbir zaman adam yerine konulmayacağını bilirsin. kimse rahat ve konforu ailesine tercih etmez. bizler eski kafalıyız. bizim adımız bu, onurlu topluluk." (cosa nostra, kendisini onurlu topluluk olarak adlandırır)
bu kesit tony soprano'nun melfi ile olan konuşmasında kendi işinden yakınırken, kendini savunurken ve işini zihninde meşrulaştırırken yaptığı atıfları derleyip, italyan amerikan kültür öğelerinide içine katarak bir roleplay sunucusunun aile tanıtımında kullanılmıştır. olduğu gibi alıp ufak tefek düzenlemeler yaptım.
bahsedilen kültürde anılan tüm yemek çeşitleri, bugün abd kahvecilerinin ülkemizde dahi sıklıkla sattığı "espresso, capuccino" gibi kahveler dahi, tüm dünya yıldızı sanatçıları, yönetmenleri yine bu "italyan amerikan kültürü" tarafından çokça sahiplenilir. tony soprano karakteri başta olmak üzere yine dizideki bütün tutucu karakterler her fırsatta italyan amerikanlıklarına sahip çıkar ve aslında amerika'yı kendilerinin var ettiğini sürekli söyler.
aslında bu alıntıladığım replik bana göre tony soprano'nun bilinçaltının dışa en net vurduğu ve işini, kendini, ne yaptığını, neye inandığını şeffaf haliyle açıkladığı kısım.
izlerken fark etmişsinizdir, hatta 3 - 4 kere farklı zamanlarda diziyi bitirdiyseniz benim gibi kesin olarak fark etmişsinizdir, aslında dizi baştan sonra tony soprano'nun mental ve zihnen "kabul görme/kendini kabul ettirme/onaylatma" çabasıyla geçiyor.
önce kendine, sonra karısına, annesine, çevresine, psikoloğuna. yaptığı işi meşru hissetmek istiyor, hem tanrı'nın gözünde, hem insanların gözünde "kötü adam" değil, "yapması gerekenleri yapan adam" olma arzusu var. insanlar ona yaptıkları yüzünden kötü gözle bakmasın istiyor çünkü ona göre mafya işi, insanların hayatını kolaylaştırırken devletin, yasaların eksik kaldığı noktalarda "devreye giriyor olmak" ona göre yapılması gereken bir şey, birisinin bunu yapması gerekiyor ve bu işi yapabilecek en uygun kişi tony soprano.
arada bir kendini bu yüzden diğerleriyle kıyaslar ve her defasında kendisini kazandırarak sonuca ulaşır. silvio dante'ye yaptığı meşhur repliği, "all due respect, you got no fuckin idea what it's like to be number one. every decision you make, effects every facet of every other fuckin thing. it's too much to deal with almost. and in the end, you're completely alone with it all."
burada "all due respect" ile başlaması bile tony soprano'nun kendine has mizacının ve mizahının ürünü. silvio dante genel özelliği olarak sürekli insanlara boktan şeyler söylese de "all due respect" ile başlar. yani "beni yanlış anlama kanka ama senin iyiliğin için söylüyorum az ye çok kilo almışsın" tarzı, normalde eleştiri ve kötü yorum olan ama başına "yanlış anlamıyorsun kanka di mi?" geldiği için hoş görünen türkçemizdeki mevzu gibi, "all due respect" konunca sanki sorun yokmuş sanılıyor olmasına tony de en sonunda takılıyor ve silvio'ya karşı söylediği bu insana en net haliyle gerçekleri vuran cümlede "bir numara olmak - tepede olmakla ilgili en ufak bir fikrin yok. yapacağın her eylem, vereceğin her karar her şeyi baştan sona etkiler." diyor özetle. bir adım atarken bin kere düşünen ve en ufak ayrıntıları dahi günlerce hesaplayan, vereceği negatif eksileri önceden kesip biçen, 3 gün sonra toplantıda açıklayacağı kararla bir tarafta olumsuz etki yaratacağını bildiği için o tarafın patronunu şimdiden mutlu edecek bir iyilik yaparak, 3 gün sonraki kararda dahi adamı olabildiğince az kaybedecek şekilde ortamı ayarlar.
hatta bu özelliğinin farkında yaşıyorken ki onu "en iyi patron" yapan şeylerden birisi buydu, en yakın "dostu" olan arthur bucco'nun tony'nin bu yüzünü fark ettiği fırın yakma sahnesinin yüzleşmesinde "sen her şeyi hesaplayan ve 10 adım ötesini görebilen bir psikopatsın. benim restoranımda cinayet işlenmemesi için orayı yaktırdın." deyip tony'i suçlarken aslında bir yandan da tony'nin suratına gerçekleri vurmuş oldu. hatta tony bu yüzleşmeden sonra ince bir bunalıma girip kendini bir süre sorguladı. hem arkadaşça hem dostça insanlara nasıl baktığıyla ilgili kendi iç yüzleşmelerinden birisini yaşadı ve bu gerçekçilik onu bunalıma itti.
yine benzer bir durumu bir diğer lise dostu olan, spor mağazası sahibi kumarbaz arkadaşı davey scatino ile yaşar. davey kumar sorunlarıyla boğuşurken "büyük oyun" olarak adlandırılan ve en az 2-3 gece süren, frank sinatra junior'ların katıldığı ünlü kumar gecesini duyar. tony soprano'dan bu geceye katılmak için çokça izin ve onay ister ama her fırsatta reddedilir, hem parası ona uygun değildir hem de tony soprano, yakın arkadaşını kazanç sağlayacağı/yolacağı müşterilerinden ya da mağdurlarından birisi yapmak istemez.
ama davey kaşla göz arasında oraya katılır, hatta richie aprile'e borcu varken katıldığı için onla da papaz olur, tony onu oyun anında yakalar ama bir şey yapamaz, onay verir, tony uyuduktan sonra binlerce dolar kredi çekip kumar masasında batmıştır ve sabah tony ile yüzleşir.
yüzleşmesinin sonunda bir yerde "şimdi her şeyi anladım, senin işin bu ve işinde harikasın tony. benim bilerek oynamamı sağladın çünkü 10 adım ötesini görebiliyordun. bu işte hepimizden öndesin, dükkanımı ipotek alacağını hesapladın ve beni işe dahil ettin." tarzı bir şeyler söyler. tony buna ne kadar öfkelenip adamı pataklasa da, davey'i gönderdikten sonra kendisiyle olan diğer bir iç yüzleşmesinde aslında davey'in doğru söylediğini anlarız. tony de bunu kabul eder ama bir şey yapamaz, çünkü onun kazancını sağladığı şey zaten budur.
kültür olayına dönersek de, yazının içinde yer alan telefon mucidi meucci ve amerikan kaşifi kolomb gibi, italyan amerikalılar birçok yerde birçok öğesiyle sıkça övünür. tony soprano bir bölümde de evde oğlu anthony junior'a telefon mucidinin meucci olduğunu ama italyanlara karşı oldukları için herkesin bunu gizlediğinden yakınır örneğin.
örnekleri sayacak olursak buradan arşa yol olur ve entry bitmez, ama dikkatle izler ve takip ederseniz the sopranos 1. bölümden son bölümüne kadar inanılmaz fazla kültür öğesi taşır.
kendini roma imparatorluğu askeri olarak dahi gören bu kişiler bunu sıklıkla dile getirir. bu da bence the godfather 2'deki corleone ailesinin itirafçısı olan frank pentangeli 'ye tom hagen'in yaptığı ziyaret sırasında başka bir ünlü repliğe de gönderme olabilir. frank de burada "bir zamanlar roma imparatorluğu gibiydik tom... corleone ailesi roma imparatorluğu gibiydi." der. vito corleone'un altın zamanlarında, tüm new york'a, 5 aileye ve diğerlerine hüküm süren corleone ailesini, askerleriyle, kaptanlarıyla ve yüzden fazla üyesiyle roma imparatorluğuna benzetir.
bu nedenden dolayı da italyan amerikanların kökeni olarak italya, italyanın da kökeni olarak bin küsür yıllık roma imparatorluğu esintisini her zaman görürüz. tony soprano rüyasında imparator askeri olup sicilyalı hatunu becerir, hamamdaki yahudi hamam, romalıların yahudilere yaptığı zulüm sonrası romanın yok olduğunu ve yahudilerin halen daha amerika'da iş yapar olduklarını söyleyip "şimdi romalılar nerede ha? günün sonunda biz kazanırız." minvalinde bir şeyler söyler. bu soru üzerine de, yahudi'yi ayaklar altına almış olan tony soprano, "karşındalar pislik" yanıtını verir.
bu bile aslında ince bir mesaj. binlerce yıl önce roma imparatorluğu yahudileri deyim yerindeyse bir oraya bir buraya sürerek sikti, binlerce yıl sonra abd'de ise yahudiler her ne kadar tepede ve ülkeyi yöneten büyük güç olarak görünse de, sokakta ya da italyan amerikalıların dünyasında pısırık, onların avucunda olan, onlardan beslendikleri sıradan "pislikler"dir.
kabul görme meselesinden bahsetmiştim ve tony soprano bu repliğin girişinde de kendini "asker" olarak tanımlamıştı. cosa nostra gelenekleri gereği, bir cosa nostra ailesine (mafya) kabul edilen, yani "içeriden" yapılan her üyeye yemin töreni yapılır ve artık o kişi aileden, içeriden, "insider" olur. insider olan her üye "soldier" yani asker olur. o artık "bizden" biridir. "one of us" olarak geçer. (aileden olmayan ama yakın dostlarına, güvendikleri kişilere ise tanıtırken "friends of us" derler) "aile üyesi" tanımını da alır. bu saatten sonra aile(tüm örgüt) o kişi için savaşa bile girebilir. o kişinin birçok yerde söz hakkı vardır. sokakta saygınlığı artar, tanınmış mekanlarda kendisine yüksekçe saygı gösterilir. sadece mafyadan olanlar değil, mafyanın çevresindeki herhangi bir esnaf dahi kendisini tebrik eder, bundan sonra göstereceği saygıyı x100 yapar.
buna da en güzel örnek christopher moltisanti'nin aileye yemin töreni yapıldıktan sonra sıradan bir mahalle tavukçusunda dahi gördüğü kişilerden tebrik alıp, kendisine olan bakışların değişmesi gösterilebilir. oysaki aynı chris 2. sezonda kendisine kurabiye dükkanında siklenmeyen adam muamelesi yapıyor diye kasiyeri vurup "bir daha bu yüzü gördüğünde saygı göster" diyordu örneğin. yani aile üyesiyseniz sokaktan sokağa yayılır. sadece kendi şehrinize değil, new york'a kadar bile.
haliyle, tony soprano yüzlerce yıllık bu geleneğin bir temsilcisi ve askeridir. askerlikten de capo'luğa(caporegime yani kaptan) oradan da acting boss(junior soprano'yu asıl patron yapıp kendisi yardımcısı olmuştu ama esasen tony yönetiyordu) sonra da junior tamamen saf dışı bırakılınca patronluğa yükselir.
bu yüzden de melfi'ye kendini asker olarak tanımlar ve "yapması gereken işi yaptığı" için burada olduğunu belirtir. yine repliğin içinde "bazılarımız onların yaşamını kabul etmedi ve eyleme geçti" diyerek mafya hayatını kısaca özetler. amerika'ya gelip amerika'yı inşa eden italyanlara günün sonunda amelelikten öte bir şey verilmedi. maksimum yapabilecekleri şey inşaat ustalığıydı ve onlar bu "sefil" denebilecek yaşam yerine "eylem" yapmayı tercih etti, kendi bildikleri yöntemlerle eve ekmek götürdü ve bunun için kimseye hesap vermedi.
benzer bir cümleyi yine godfather'dan biliyoruz. büyük don vito corleone birkaç farklı yerde "bir erkek evine nasıl ekmek götürdüğüyle ilgili kimseye hesap vermez." der. buna ilk görüşmedeki düşmanı solozzo'ya dahi "sana paranı nasıl kazanacağını söyleyecek kadar laubali olamam." tarzı bir cümle kurar. ikinci filmde ise kendi gençliğinde "eve ekmek götürmek" uğruna ilk pis işlerine adım atışını izleriz zaten.
haliyle, aynı vito corleone'un 1920-30'larda yaptığı geleneğin devamı gibi, 2002 yılında da tony soprano "eve ekmek götürmek" adına yaptığı işi meşru görür ve psikoloğuna da bunu tüm gönül rahatlığıyla açıklar.
abd'de yaşayan italyan amerikalılar ikinci dünya savaşı dahil birçok yerde abd ülkesinin büyük yapı taşlarından birisi olmuştur, en çok asker gönderen etnik gruplardan birisi olmakla beraber, hatta bu mafia 2 oyununda da işlenir, ana karakterimiz, italyan amerikan bir aileden olan vito scaletta 1945'de abd ordusuyla italya'ya gider ve mussolini'ye karşı savaşır. tony soprano da buna da değinir, bu ülke için çokça şey yaptıklarından bahsederken. benzer bir ikinci dünya savaşı atıfına başka bir sahnede paulie'nin cümlesiyle tanık oluruz. arkadaşlarıyla saltieri'de içeride otururken "o pisliği daha munih'teyken durdurmalıydık. o zaman her şey başlamadan biterdi." der hitler için. kendisini baştan sonuna kadar amerikan gören bu karakterler abd ordusunu baştan sona benimsemiştir bu nedenle.
italyan amerikanlar, italyan değillerdir
buraya ayrı parantez açmak istedim yazının bu kısmında şu ana kadar bahsettiğim ve bundan sonra da göreceğiniz şeylerden dolayı biraz daha net anlaşılacaktır bu olay. birkaç ek örnek daha ekledim çünkü sıklıkla karıştırılıyor. aslında buna tam olarak benzer örnek olmayacak hatta uzaktan yakından alakası yok ama şuna da benzetebilirsiniz, bizim ülkemizde 1940-50'lerde almanya'nın da işçi sınıfına duyduğu ihtiyaçtan dolayı, sivas'taki köyünden doğrudan almanya'ya giden ve yaklaşık 70 yıldır hiçbir şekilde avrupalaşamayan - almanlaşamayan gurbetçilerimizi bilirsiniz. bu gurbetçilerin bence temel sorunu, türkiye'deki "şehirleşme" sürecinden nasibini alamadan köylü kurnazı kafasıyla (bkz: köylüleri niçin öldürmeliyiz) doğrudan almanya'ya gittikleri ve avrupalaşmayı da benimseyemedikleri için, ne dil bilirler, ne nezaketlerine uyum sağladılar, kendi içlerinde kreuzberg gibi şehirlerde yoğun türk nüfusuna sahip olup orayı da "little turkia" gibi yerlere çevirip (günümüzdeki türkiye'yi bok eden araplara ve araplaşan yerlere de benzer) küçük komünler yarattılar. bu yüzden de türkiye'ye döndüklerinde dahi bizim "şehirleşmiş" olan halimize köylü gibi gelirler. çünkü bunlar artık ne almandır ne de türk, ne alman medeniyetinden nasibini alabilmişlerdir ne de türkiye'deki hızlı şehirleşmenin eğitimini görebilmişlerdir.
bu örnek bence şu yüzden önemli, türkler almanya'ya gidip bu kadar kötü kültürleşememişken, italyan amerikanlar da bir o kadar şahane kültürlenmiştir. italyan amerikan kültürü bugün dünyanın en büyük kültür hazinelerinden birisidir ve bu yüzden mükemmeldir. hollywood'a damga vurmaktan tutun da dünyanın her yerinde kendine hayranlar bırakır ki onlarla en alakasız bir türkler bile bu kadar the sopranos'u benimsemiş, italyanlarla zaten akdenizden olan kültürel ve karakter yakınlığımızın da yanında (bu özellik iki milleti de sıcakkanlı yapmıştır, amerikalılar soğuk ve sertken italyanlar da türkler kadar yakındır hatta selamlaşırken sarılıp yanaktan öpmeleri bile amerikalılar tarafından yadırganır) doğrudan italyan ve türk'lerin bazı ortak değerlere sahip olduğunu da düşünüyorum, kıskançlık, aile değerleri, onur, kültürel mirasa sahip çıkma, gelenekçilik gibi. (bugünlerde türkler bu değerleri yitirdi diyebiliriz hatta, italyanlar bizden daha fazla sahip bile olabilir bunlara. malum batılılaşmayı onlyfans teşhirciliği sandığı için ülkemiz, doğusu ayrı yobaz batısı ayrı...)
bu arada olayın almanya ile bir ilgisi yok, abd'de yıllardır hatrı sayılır miktarda türk nüfuzu yaşar ancak bırakın ermeni, yahudi, kürtler kadar lobi yapmayı bir araya gelip yalandan 3-5 yemek yemek dışında hiçbir etkileri ve türk diasporası/kültürüne katkıları da yoktur. zaten siyasi bir çaba yapmaları anlamsız olur ne gerek vardır fakat "kültür" namına en ufak bir ekstra bile yaratamayışımız burada üzücüdür.
tam da bu yüzden işte, bir ülkeden başka ülkeye giden iki millet örneği varken elimizde, türkler bu konuda ne kadar başarısız, beceriksiz ve kötü yaptıysa bu işi italyanlar da bir o kadar iyi yapmıştır. bu yazının evet başında ve devamında italyanların amerika'da da zaman zaman elitist kesim tarafından dışlandığını ve italya'da da italyanlar tarafından yumuşamış/amerikanlaşmış göründüğünü söyledim ama, bu adamların mükemmel olmalarını sağlayan şey şu, amerika'da da barınabiliyorlar, o elitistlerin seviyesine çıkıp hatta birçoğuna diz de çöktürebiliyorlar, italya'da da zaten çoktan birkaç asır ileride yaşıyorlar oradakilerden zenginlik, medeniyet, eğitim, görgü, kültür olarak. godfather'da mario puzo bunu göstermek için vito corleone'un cebinde bozuk para gibi taşıdığı senatörlere sıkça atıf da yapmıştır. amerika'nın kendi amerikan beyazı olanlar dahi don corleone'un boyunduruğu altına girmiş veya girmeyenler de 2. ve 3. filmlerde de michael corleone'un gazabına uğramıştır zaten. benzer örneğini de 6 sezon boyunca sopranos'da görürüz. bölgenin senatörü ronald zellman her fırsatta tony ile arkadaşlığını gösterir hatta sonlara doğru tony ondan bile yüksek bir mevkide görünmeye başlar.
işte, bir tarafta italya'dan göç eden ve hepi topu 40-50 yılda amerika'da büyük bir kültür hazinesi haline gelip dünyanın her yerine kültürünü sayan, namıyla ünlenen, sempatik, komik, espritüel ama bir o kadar da değerlerine bağlı, onuru için yaşayan/öyle görünen wiseguylar, diğer tarafta da 70 - 80 yıldır sadece almanya'ya gidip orayı da bok etmeye çalışıp, avrupalıların gözünde türk imajını yerle bir eden, türkiye'ye dönünce de sadece siktiriboktan mercedesiyle hava atmaya çalışan "gurbetçi"ler. iki kültür ve millet arasında burada bile ne yazık ki muasır medeniyet seviyesinde çoook fark var. lafa gelince türk kültürü diye halen daha kürtle arapla didişmeye devam ederiz... neyse. konudan sapmayalım.
bu kısa örneği de bu italyanların sopranos dizisi boyunca da sıklıkla diğer amerigani (orijinal amerikanlara verdikleri isim, tony soprano'nun komşusu doktor cusamano veya junior'un doktoru kennedy doğrudan amerigani, yani italyan-amerikan kültürüyle alakası olmayan "beyaz amerikan"lardır) kesim de bizim gurbetçileri gördüğümüz ya da almanyadakilerin buraya gelen türkleri gördüğü gibi kısmen "aşağılayıcı" bir bakış açısına sahiptirler. hatta bu yüzden tony soprano'yu golf kulübüne davet ederler ama tony zamanla bu davetin gerçek bir "arkadaşlık" değil aslında sirk maymunu edasıyla "italyan amerikan köylüsü bir mafya tanıyalım" kafası nedeniyle elitist amerikanlılar tarafından davet edildiğini anlar sonra onlarla taşak geçer. "john gotti bir kere kulüpte şunu yapmıştı, yakın arkadaşımdı" diye hepsini ti'ye alır. komşusu doktor cusumano da bunu fark eder ve mahcup olur.
benzer örneği yine junior'un doktoru kennedy'de görürüz. kendisi elitist bir amerikalıdır ve italyan amerikalılara yine küçümseyici bir bakış açısına sahiptir.
tam tersi örneği ise tony, chris ve paulie italya'yı ziyaret ettiği (memleket) bölümlerde görürüz. o güne kadar paulie ve tony sanki kafasında yıllar sonra italya'ya dönen ve çelenklerle karşılanan (bkz: vito corleone'un part ii'de italya ziyareti) ziyaretine yakın bir şey beklerken oradaki has italyanlar kendileriyle taşak geçer, alay eder, "yumuşak" görür, "nonni" diye alaya alır. (nonni italyanca'da yumuşak/ibne gibi bir şey)
paulie'nin meşhur kahve içtiği sahnede "commandatories" diyerek adamları selamlaması ve ihtiyarların hiçbirinin onu siklememesi, yemek sahnesinde italyanların kültürüyle amerika'dan gelen birkaç kuşak öncesinin italyanlarının bile farklılıkları, kullanılan terimler, nezaket, iki tarafın da birbirine bakışı taban tabana zıttır. öyle ki bu kültürlerine dahi yansımıştır. amerika'daki mafyada "kadınlar" sadece ev hanımı, anne ve metres olabilirken italyan mafyasını bir kadın yönetir. bu da italyanların kutsal değerlere olan bağlılığı ve "anne" figürüne dayandırılır. (bakire meryem ve isa ilişkisine kadar gider)
yani burada da biraz "italyan amerikan" dediğimiz kavramı açmak istiyorum aslında
italyan amerikan'lar italyan değillerdir. bizim taraftan bakınca sıkça düşülen bir yanılgı bu. bu insanları ne kadar italyan kökenli olsalar da artık amerikanlaşmış olarak görmeliyiz. tüm belgesellerde, yapımlarda, amerika'nın kendi beyaz insanları tarafından yapılanlarda dahi "amerikan mafyası" tanımı, dünyanın kalanında olduğu gibi italyan amerikan kökenli mafyaları ve onların hiyerarşisini kapsar. yani bu noktada italyan amerikan = abd'yi oluşturan en temel uluslardan birisidir. bir üstteki asker örneğinde de verdiğim gibi, the mafia gibi popüler kültüre yakın oyunlardan tutun da sopranos'taki paulie'nin atıfına hatta godfather'da henüz 1950'lerde yani toplumun/kültürün amerikanlaşmanın başında olmasına rağmen askere gitmek isteyen ve abd'ye bağlılığını bu şekilde gösteren michael corleone da kendini tamamen "abd vatandaşı" "italyan amerikan" olarak görür.
bu nedenden dolayı, bu insanlar ne kadar "memleket" olarak italya'dan bahsetse de artık bir abd vatandaşıdır ve ülke olarak burayı benimsemiştir. türkiye'den bakınca insanların bunu idrak etmesi, bizim elimizde abd gibi bir örnek / ülke olmadığından zor oluyor ancak bu insanlar için abd de vatandır, italya da eski vatandır öyle düşünebilirsiniz.
bunun da tarihi geçmişi abd'nin kuruluşundan sonra özellikle kolonize olması ve ilk göçen yerlilerin ingiliz sömürgesinden kurtulmasıyla başlayan bağımsızlık savaşına kadar dayanır. ancak asıl italyan amerikanların kültürünü oluşturan öğe, 1900'lerin başında büyük göçle buraya gelmeye başlayan "çalışkan italyan arı"lardır. the godfather part ii'nin başında vito corleone'un çocuk olarak (vito andolini orjinal adına sahipken, corleone kasabasından geldiği için corleone adını alır) yine buraya geliş sahnesi örnek gösterilir.
yani bu insanlar 1900'lerden 2000'lere kadar kuşaklar boyunca amerika içerisinde kendi kültürlerini yaşattı ve bildiğimiz "italyan amerikan" tarihini, kültürünü yarattı. joe pesci'ler, de niro'lar, al pacino'lar, tarantino, frank sinatra, godfather, capuccino, espresso, makarna/pasta, pizza ve daha sayamadığım yüzlerce kültür öğesini bu şekilde görebiliriz.
elbette burada karşımıza en büyük öğe yine sopranos'un da var olmasını sağlayan mob'lar yani koskoca abd'deki organize suçu kontrol eden toplamda 3-5 bin kişilik bir organize ağ çıkıyor. evet cosa nostra'dan bahsediyorum.
100 yılı aşkın süredir tüm abd genelinde, farklı mafya ailelerinin (new york'dan genovese, gambino vs, al capone'un chiago'daki ailesi) kendi içlerinde zaman zaman savaşsalar da bağlı oldukları bir tüzük, kültür ve yazılı olmayan kurallar kitabı var. la cosa nostra john gotti'nin meşhur ses kaydında söylediği gibi. "ben var olduğum sürece la cosa nostra devam edecek." o derece bağlılar yani bu davaya ve aile kültürüne.
the sopranos da bunların bir uyarlaması olarak karşımıza çıktı, bir diğer tutma ve sevilme nedenlerinden birisi de bu. kültürü birebir yansıtıyor, hatta o kadar içten ki, paulie karakterinin gerçek hayatta bir mafyanın associate rütbesindeki elemanı olduğu biliniyor.
yine söylentilere göre dizideki bir sahnede new york boss'u carmine'ın tony'e söylediği "bir patron asla şort giymez" cümlesi, tony soprano bir sahnede şortlu göründükten sonra kendisini gerçek bir new york mafyası arayarak bunu söyler. tabi bu söylem o an hem şaka amaçlı hem de bir nevi uyarıdır. onlar da bunu dizide de kullanmaya karar verir ve gelenekçi, oldschool bir tip olan carmine lupertazzi'ye yaraşır şekilde tony'i partide iğneler; "bir don asla şort giymez."
bu tarz yüzlerce küçük anektod var bu dizide ve hepsini saymaya kalksam buradan dağ olur dediğim gibi. ama kültür tarafına bir nebze değinmek istedim, aklıma gelenlerle sonra bu yazıyı editleyeceğim.
kısa sürede de dizideki hiyerarşiyi anlatan, hem sopranos'da hem cosa nostra ailelerinde (godfather, goodfellas yapımlarında da) kullanılan rütbe jargonunu, hangi karakterin hangi rütbeye nasıl geldiğini, nasıl çıkıldığını ve yine onların kendine has kullandığı "jön türkler" gibi terimleri açıklayan bir yazı da hazırlayacağım.
umarım bir nebze de olsa sopranos konusunda ufuk açabilmişimdir, her bitirişimde artık yeter diyorum ama...
silvio'nun da taklit ettiği gibi: "just when i thought i was out... they pull me back in"
2. Dizinin La Cosa Nostra ile bağlantıları
bu yazı onun devamı niteliğindedir. dizideki mafya hiyerarşisinin, kurallarının neye göre ilerlediğini, hangi rütbenin neyi ifade ettiğini, sopranos'un doğrudan bağlı olduğu "cosa nostra" örgütünün yapısını ve sopranos'a yansımalarını anlatacağım.
cosa nostra 'till i die
geçmiş yazıda italyanların amerika'ya tam olarak nasıl geldiğini ve italyan amerikan kültürünün nasıl oluştuğunu bazı ana hatlarıyla anlatmıştım. bu insanların oluşturduğu bu muazzam kültürün bir de perde arkasında onların güçlü kalmasını sağlayan, mahalle birlikteliklerini güçlendiren, amerikan nüfuzu içerisinde büyük yer edinmelerini sağlayan o organize yapıya giriş yapıp yine sopranos'ta sıkça kullanılan bazı deyimleri, adamların bağlı oldukları tüzüğü, yazılı olmayan kurallar kitabını çok sıkıp boğmadan, sıkıcı wiki/ansiklopedi havasına girmeden detaylandıracağım.
evet, la cosa nostra.
arkaya ufak bir soundtrack, woke up this morning'i bırakalım
buraya doğrudan sopranos'un da esinlendiği kaynaklardan birisi olan, dizide de adını çokça duyduğumuz, bir nevi italyan amerikan mafyalarının jön'ü, en medyatik ve bilinen patronlarından john gotti'yi anarak ve kendisinin fbi tarafından dinlemeye takılan ve sızdırılan meşhur ses kaydını bırakarak başlayacağım. yaklaşık 1.5 dakikalık youtube videosu, hem aksan hem de tonlamalar adına bir göz atabilirsiniz. fbi bu ses kaydını john gotti'nin new york'taki ünlü sosyal kulübü ravenite'a sızarak/böcek yerleştirerek veya bir mafya üyesinin üzerine mikrofon takarak kayda almıştır.
Cosa Nostra 'Till I Die
cosa nostra'nın ekşi sözlük'teki kendi başlığında (bkz: cosa nostra) birkaç yazar "la cosa nostra" denmediğini, bunun amerika'da uydurulduğunu söylemiş. la cosa nostra denir, ses kaydındaki john gotti de sıkça la gosa nostıra diye telaffuz etmiştir hatta.
birkaç cümleyle kısaca cosa nostra olayını açıkladıktan sonra devam edeceğim
sopranos'ta aileye alınan yemin töreninde -christopher'ın aileye giriş seramonisini hatırlarsınız, "suit up" yani takımları çekerek özel bir yere götürüldü, orada ailenin patronu olan tony soprano chris ile birlikte iki aileye girecek üyeyi daha karşısına aldı ve bir dizi söz söyledi. devamında ise parmaklarına iğne batırıp, fotoğraflarını mumda yakarak ellerine koyup küllerini toparladı. bu klasik bir italyan amerikan mafya ailesine giriş, insider olma geleneğidir. her ailenin/mafyanın orada adına yemin ettirilen azizi olan kişisi değişebilir. sopranos'da mafya ailesinin adı dimeo'dur. yemin ettirilen kişi de dimeo'ların ilk azizlerinden sayılan kilisede hatrı sayılı bir katoliğidir.
küçük bir detay daha, tony soprano, jackie aprile, junior soprano gibi patronların soyadlarından bağımsız olarak, ailenin adı "dimeo crime family" yani dimeo suç ailesidir. tony soprano'nun başa geçmiş olması ailenin asli adını değiştirmez, tony'den sonra paulie de, chris de, silvio da boss olabilirdi öyle düşünün. her bir patron soyadı değiştiğinde aile adı değişmeyecektir yani. ama kaptanların/capoların crew'ları yani ekipleri onların adıyla anılabilir, bu yaygındır. "soprano ekibi" gibi. jackie aprile patronken tony soprano'nun ekibine "soprano crew" da denirdi.
buna benzer olarak, john gotti' nin de ünlendiği ve içerisinde bulunduğu mafya ailesi, new york'un meşhur beş ailesinden birisi olan gambino ailesidir. bu meşhur 5 aile godfather filminin de ana konusudur. godfather'da yer alan beş aile, gerçek hayattaki new york ailelerini temsil eder. corleone, cuneo, tattaglia, barzini ve stracci 'dir. gerçek hayattaki karşılıkları lucchese, genovese, gambino, colombo ve bonanno olarak karşımıza çıkar.
sopranos'ta ise "new york mafyası" olarak karşımıza çıkan ve dizide bize "new york'un en güçlü/kalabalık ailesi" olarak lanse edilen aile bildiğiniz gibi lupertazzi crime family'dir. lupertazzi'ler de dizide "new york 5'lisinden birisi" olarak lanse edilir. yani godfather doğrudan gerçek beş aileyi alıp kendince isimler katarken (corleone, cuneo) sopranos ise kendisini new jersey'e konumlandırıp, new york'a komşu, dost ve düşman olan farklı bir mafyayı canlandırmıştır, new york'un en büyüğü değil de ona yakın iş yapan farklı bir muhitteki yine tanınan suç gruplarından birini canlandırmayı tercih etmiştir yapım, bu bile bence takdire şayan ve farklı bir senaryo. birebir copy paste godfather izinden gidilmemiş yani.
gotti'ye dönecek olursak...
gotti de aynı tony soprano gibi, daha caporegime yani kaptanken dahi oldukça meşhur ve taşaklıdır. bu yönleriyle de iki karakteri açıkçası benzetirim. çünkü pek karşılaşılan bir durum değil. genel olarak mafya ailelerinde, cosa nostra'da caporegime'lerın oldukça güçlü olduğu durumlar vardır. tony soprano da dizinin başında sürekli kendisinden de "altın çocuk" olarak bahsedildiği anlardan itibaren aslında sadece bir kaptandır, patron değildir. ama daha o haldeyken dahi birçok para kazanıp, ekibiyle büyük işler yapıp üzerine milyonluk malikanelerde oturmaktadır. bu kıyasa girmek için dizi boyunca kaptan olan diğer isimlerle tony'nin bu halini kıyaslayabilirsiniz. paulie, richie aprile, silvio, şişman bobby, parisi, gigi, ralphie vs. vs. hiçbirisi tony soprano'nun gücü ve süksesine yakın bile değil.
gotti de aynı bu şekilde, caporegime'yken dahi çok etkili, ismi duyulunca ortamların gerildiği, capo haliyle aileyi yöneten/yönetimine karışan, birçok şeye karar verebilen bir isimdi. bu meşhur ses kaydı da birçok şeyi açıklıyor aslında bizim iş için.