LEYLÂ VE MECNÛN HİKÂYESİ - 7
Bazı vesilelerle Mecnûn’u gören, sevdiğine kısa süreli de olsa kavuşmaktan mutlu olan Leylâ’da hayal kırıklığı görülmektedir. Feleğin kendi lehine dönmeye başladığını düşünürken aslında kendisine bir tuzak kurmuş olduğunu anlar. Felek önce Leylâ’ya mutluluk sözü vermiş fakat sonra bu sözünden geri dönmüştür. Mecnûn için canını vermeye hazırken felek buna dahi müsade etmemiş Leylâ’yı vefasız duruma düşürmüştür.
Leylâ’yı düğün günü ıstırap ve gözyaşları içinde görenler onun anne babasından ayrılmak istemediğine yorumlarlar. Ona çok üzülmemesini, yakında anne babasını unutacağını söyleyerek teselli vermeye çalışırlar. Fakat Leylâ asıl sıkıntısını izhar edemez mecburen sabreder ve süslenerek düğünün gereklerini yerine getirir. Zaten güzel olan Leylâ süslenerek daha bir güzel olur ve İbni Selam’ın evine götürülür.
İbni Selam’a Leylâ’nın kendisini beklediği haberi verilir. İbni Selam halvet yerine girer, orada Leylâ’yı gecenin karanlığında parlayan bir nur olarak görür ve ona kavuşma isteği daha büyük bir arzuyla harekete geçer. Elini uzatarak Leylâ’nın peçesini kaldırmak ister. O sırada Leylâ dile gelir. İbni Selam’a onun erdemli ve ahlaklı biri olduğunu ifade ederek okula giderken cinlerden bir perinin kendisine musallat olduğunu, hiç kimsenin buna çözüm bulamadığını, anne babasının da artık bundan usandığını, bu yüzden kendisinin deli olduğuna dair hikâyeler çıktığını, eğer biriyle halvete girecek olursa bu perinin hem kendisini hem de eşini öldüreceği yalanını söyler. İbni Selam’a sabretmesini belki bir çözüm bulunabileceğini ifade eder. İbni Selam bu yalana inanır ve hem hayatını hem de makamını kaybedeceği korkusuyla Leylâ’dan uzak durur. Artık nerede bir büyücü görse ondan derdine çare olacak muska ister.
Mecnûn’un kendi gibi dertli, adı Zeynep olan bir güzele gönlünü kaptırmış Zeyd isminde sohbet arkadaşı vardı. Zeyd her vakit Mecnûn’un yanına gelir, hocasına ders veren öğrenci gibi aşkının yüksekliğinden bahsederdi. Bir gün Zeyd Leylâ’nın İbni Selam’la evlendiğinin haberini alır. Solgun, gözleri yaşlı, dili tutulmuş halde Mecnûn’un yanına gelir. Mecnûn onda bir hal olduğunu hemen sezer. Ona bu kederli halinin sebebini sorunca Zeyd de Mecnûn’a olup biteni haber verir. O anda Mecnûn öyle bir ah eder ki gökler sanki kuru otların birden ateş alması gibi ateşle dolar, öyle bir feryat eder ki kurt, kuş, karınca bütün vahşi hayvanlar onunla birlikte ağlayıp inlemeye başlar. Mecnûn eline kâlemi alır ve Leylâ’ya bir sitem dolu mektup yazar ve şikâyetini bildirir. Mektubuna önce Allah’a hamd ve senalarla başlayan Mecnûn uzun, sitemkâr ifadelerle dolu bir yazı kâleme alır. Leylâ’nın neden böyle davrandığını, neden kendisine vefasızlık yaptığını anlayamadığını dile getiren Mecnûn sonrasında Leylâ’ya mazurlu olduğunu söyleyerek hak verir. Çünkü gül gonca iken dikenlerle birliktedir fakat açıldığında koparılıp başka ellerde yâr olur, zaman hep böyle dönmekte kader hep böyle işlemektedir. Hiç bir zaman Leylâ gibi bir sevgili bulamayacağını, seve seve canını onun yolunda harcamaya hazır olduğunu ve hep onun hayaliyle yaşayacağını ifade eder. Mektubun sonunda Leylâ’ya mektuptaki duygularını ifade eden bir şiir yazar ve hiç olmazsa bu şiiri ipeğine nakşedip, baktıkça aşklarını hatırlatmasını ister.
Mektubu Mecnûn’dan teslim alan Zeyd bir posta güvercini gibi yola koyulur. Bir vesile ile Leylâ’ya yaklaşma planları yapar. Önce İbni Selam’la büyüden, sihirden bahis açarak arkadaşlık yolunu açan Zeyd ardından Leylâ’nın sıkıntısından haberi olduğunu ifade ederek saraya misafir olur. Leylâ’yla karşılaşma fırsatını yakalayan Zeyd, hızlıca mektubu göğsünden çıkarıp bu muskadır diyerek mektubu Leylâ’ya teslim eder. Leylâ mektubu aldığında Mecnûn’un kokusunu duyar ve bu mektubun sıradan bir mektup olmadığını anlar. Mektubu bir talih vesilesi olarak kabul eden Leylâ, mektubu okuyunca Mecnûn’un sitemleri birer ok gibi canına işler, hemen mektuba bir cevap kâleme alır. Allah’ın ismiyle mektuba başlayan Leylâ kendisini gönlü yaralı huzuru kalmamış biri, Mecnûn’u da gönlü yaralı izzetli biri olarak ifade eder. Mecnûn’un kendisi ayıplamalarına hak vererek ondan utandığını, kendisini affetmesini çünkü bu işte karar verme iradesinin kendisinde olmadığını, eğer irade kendi elinde olsaydı ondan başka sevgilisi olmayacağını, İbni Selam’ın kendisini uzaktan sevdiğini, aksi halde ona bela yüzünü göstereceğini söyler. Mektubuna artık gam tuzağının bir esiri olduğunu, sürekli Mecnûn’un hayaliyle yaşadığını, aynaya baktığında dahi onu gördüğünü, ayrılık acısıyla bazı bahanelerle sürekli ağlayıp perişan olduğunu yazarak devam eder ve artık canından ümidini kestiğini, dünyadan hiç hevesinin kalmadığını belirtip kolu kanadı kırık, kafeste tutsak bir kuş olduğunu anlatır. Son olarak Mecnûn’dan kendisini mazur görmesini, kendisini anlamasını ve sabretmesini isteyerek duygularını ifade eden bir şiir yazar ve mektubunu bitirir.
Leylâ Mecnûn’a âşık olduğundan beri hem canı hem de bedeni belaya düçar olmuş halk nazarında rüsva olmuştur. Bazen kavuşma arzusu bazen de ayrılık hasretiyle inci gibi yaşlar dökmektedir. Ayrılığın hem hüznü hem de cefaları ayrı ayrı eziyet etmekte iken bir de Mecnûn’un sitemkâr sözleri gam denizine yağmur üzerine yağmur yağdırmaktadır.
Leylâ Zeyd’e verdiği muskanın etkili olduğunu, her gün gelip böyle muskalar yazmasını ve kendisinin de yazdığı şeyler olduğunu, inceleyip varsa hatalarını düzeltmesini tedbirli bir şekilde söyleyerek Mecnûn’dan gelen mektuptan mutlu olduğunu, ona bir cevap yazdığını, mümkünse bu mektubu Mecnûn’a ulaştırmasını ister. Mektubu alan Mecnûn, verdiğinden daha değerlisini alır. Mektuptan Leylâ’nın maksadını anlar ve gönlü ondan razı olur.
Devam edecek...