Tutkalın cazip yapışkanlığı (taslak bölüm)
"Önüm arkam sağım solum sobe, saklanmayan ebe." Oven çok geçmeden Drew'in saklandığı yeri bulmuştu. "Hey Drew, seni gördüm, sobe sobe sobe!"
"Hile yapıyorsun, nasıl bulabildin hemen?"
"Daha önce de buraya 5 kez saklandın bide soruyor musun?"
"Saklanacak 4 yer var zaten biz neden burada oynuyoruz ki?"
"Bilmiyorum istersen dışarı çıkmak için danışmandan izin alalım"
"Danışmandan izin mi almamız gerekiyor?"
"Hayır, evet, tamam Della'ya soralım bizimle işi var mıymış."
"Nerede olduğunu bilmiyoruz."
"O zaman bizimle işi yoktur, olsa burada olurdu"
"Bugün de formundasın" dedi Drew alaycı bir şekilde.
"Gidiyor muyuz, gitmiyor muyuz?" dedi Oven. Drew'in dediğinden hiçbir şey anlamamıştı yoksa her halükarda cevap verirdi. Tam o sırada Della odanın kapısını çaldı. "Della geldi" dedi Oven bağırarak. Hızla kapıyı açtı. "Merhaba çocuklar..." "Biz çocuk değiliz" dedi Drew her zamanki gibi sözü kesilmişti. "Dur bi sözümü bitireyim" dedi Della soluk soluğa kalmıştı. "Bir arkadaşa göz kulak olmanızı isteyecektim" "Stella ablaya mı?" dedi Oven. Drew "Ne ablası..." diyecekti ki Oven'ın Stella'yla evcilik oynadığı günü hatırladı. İnsan rolüne girmişti ikisi de. Karakterler bir anne bir baba ve iki çocuk. "Stella abla olmak istemişti ordan aklında kalmış olmalı" diye düşündü Drew. "Neden ona abla dediğini sormayacağım bile" dedi Della "Yardımcı olacak
mısınız?"
"Tabiki de" dedi Oven "Nereye gidiyoruz?"
"Drew" dedi Della "Sen biliyorsun Matilda'nın yerini, gidin hemen, yalnız
kalmasın."
"Tamamdır" dedi Drew, Oven'ın elinden tuttu.
"Hey acıtmasana" dedi Oven.
"Tamam düş peşime gidelim" dedi Drew elini bırakarak.
"Beni beklemeyin" dedi Della. Odadan çıktı ve Carl'la ayarladıkları buluşma yerine gitmek için tekrardan yola koyuldu. "Zor bir gün olacağa benziyor" diye de geçirdi içinden. Bugün barda Carl'la karşılaşmıştı, Carl'ın suratı hiç olmadığı kadar asıktı, yorgun görünüyordu. İyi olup olmadığını sormuştu Della, Carl ise artık dayanamadığını, istifa etmek istediğini ve gerekçe olarak İşinden sıkıldığını söylemişti. Adaleti her daim savunan birisiydi, ona kalırsa bir yardımcının bu denli zor görevler yapmaması gerekiyordu. Bunun üzerine Della "Bizimkileri çağırayım Matilda'yla ilgilensinler, seninle de dışarı çıkalım" demişti. Tutkal içmesini kesinlikle tavsiye etmiyordu. Carl bunu daha önce hiç böyle görmemişti. Tam düşüncelere dalacağı sırada Carl gelmişti. Carl Della'nın hemen yanına oturdu, ellerini üst üste koyup sıktı,
onaylamıştı, işi çıktığı için yarım saat sonraya mürekkep makinasının önünde buluşma ayarladılar. Şimdi ise Della onu bekliyordu, tedirgindi, arkadaşını
kendisini anca böyle sakin tutabiliyordu.
"Bazen mürekkep makinasının bozulduğu güne denk gelseydim neler olurdu diye düşünüyorum" dedi Carl mürekkep makinasını göstererek. "Siyah kitap kadar şanslı olamayacağın kesin, ölümü boylardın"
"Siyah kitap kim?"
"O gün canını kurtarabilen muhtemel tek kitap"
Carl öylece mürekkep makinasını seyretmeye başladı, "ölmek nasıl bir his acaba" diye de düşündü. Carl konuşmaya devam etmeyince Della konuyu değiştirmek istedi.
"Telefonu nasıl aldın o adamdan?" dedi Della. Maceracı bir kişiliği vardı,
Carl'a verilmiş bu zorlu görev ilgisini çekmişti, Drew ve Ovenla geçirdiği heyecan dolu günlerin özlemi vardı içinde. Carl bir süre yaşadıklarını gözünde canlandırmaya çalıştı, hayatta kaldığına inanmakta zorluk çekiyordu.
"Anlatacak mısın?" dedi Della hemen ardından "Neler oldu?" diye üsteledi, merakına yenik düşmüştü. Carl Della'yı daha fazla bekletmeden söze girdi:
"İşçiler yemek molasına girmişlerdi, birisi tavana doğru baktı, az daha farkediliyordum. Bizim fotoğraflarımızı çeken insanın ismi Mark'mış, isim
kartında öyle yazıyor. Stella'nın Matilda'yla konuştuğu sıra çekmiş fotoğrafı, yer neresi belli değil." Sonra konuyu hemen asıl sorununa yani Lubo'ya
bağladı. "Bu görevi bir ekiple yapmamanın bir çok dezavantajı var, Lubo'nun böyle bir karadevam etti. "Mark telefonu yemek yediği masanın üstüne bırakmıştı, arkasındaki sandalyeyi itip yere düşürdüm. Sandelyeyi kaldırmaya kalktığı bir sıra aldım telefonu."
"Şimdi ne yapmayı düşünüyorsun?" dedi Della
"Doğru olanı" dedi Carl "Lubo tüm gün odasından çıkmazken benim yaptıklarım..."
"Enayilik gibi bişey mi?"
"Evet, onun gibi"
"Telefona noldu peki?"
"Lubo'nun odasında, en son ne yaptı bilmiyorum" dedikten sonra bir süre etrafı inceledi, yakalansa yaşanacakları az çok göz önüne getirebiliyordu, "Lubo bunu yapabilecek tek kişi olduğumu söylemişti." dedi.
"Bi bildiği vardır, ona hiç sordun mu?"
"Evet, güvendiği tek kitapmışım"
"Ve sen güvenini boşa çıkarmadın, canını kurtarması için başka kime görev verebilirdi ki? Ben iş dışında da hep seninle takıldığını görüyorum"
Carl Della'nın bu dediğine cevap verememişti. Dedikleri doğruydu ama onun için makul olan kendi önderliğinde bir ekip kurmaktı ve Lubo onu neredeyse hiç dinlememişti.
"O beni dinlemedi, bir ekip kursaydım..."
"Ne önemi var, olan oldu, biten bitti? İşini sevmiyorsan bana verebilirsin."
"Ne?"
"Macera benim alt başlığım gibi bişey"
"Macera benim göbek adım demen gerekmiyor muydu?" dedi Carl gülerek.
Az önceki gergin ortamdan eser yoktu.
"Evet, değiştirdim. Herneyse işinden hoşnut değilsen ben alabilirim. Burada yapabileceğim tek şey çocuklarla ilgilenmek. Gerçi pek ihtiyaçları kalmamış gibi görünüyor."
"Drew ve Oven'dan mı söz ediyorsun, o ikisiyle konuşmayı gerçekten çok isterim?"
"Dur önce istifa dilekçesi yazalım."
"Bu kadar çabuk mu, daha sonra yazarız, ne acelesi var?"
"İyi, o ikisi barda şuan, gidelim istersen"
"Bana uyar." dedi Carl. Her şey ani gerçekleşiyordu ve siyah kitap gibi o da
düşünmeyi biraz olsun seyreltmeliydi.
Ama şimdi etraf onun için çok boş geliyordu, hayatının amacını kaybetmişti
sanki. Tüm gün ordan oraya koşuştururken hayatı sorgulamak için pek zaman
bulamıyordu, bunun için artık istemediği kadar çok zamanı vardı.
Yeni bir hayat kurmak için çok geç değil" dedi içinden, hafif bir tebessüm "
belirdi yüzünde, yürüyüşünü bile değiştirmişti kendinden emin adımlarla
yürümeye başladı. O sırada Drew ve Oven Matilda'yla şişe çevirmece oynuyorlardı, üçüde
sarhoştu, nerede olduklarını dahi unutuyorlardı bazen. Oven tüm gücüyle
şişeyi çevirdi ve şişe yere düşüp kırıldı.
"Dikkat etsene" dedi Drew.
"Sen bi de kendine bak, yerinde zor duruyorsun" dedi Oven kıkırdayarak ve
yan masadan boş bir şişe aldı.
"Ver bu sefer ben çeviricem, sen hakkını yere düşürerek kullandın"
"Vermicem!" diye bağırdı Oven. Demesiyle beraber elinden çekip almıştı Drew, şişeyi çevirdi, şişenin ucu Matilda'ya arka kısmı Oven'a doğru geldi.
" Doğruluk mu doğruluk mu?"
"Cesaret nerde kaldı?" dedi Matilda
"Doğruluk bizden sorulur, cesaretli olan hep Della oldu" "Şaka mısınız siz ya cesaretimi verin?"
Drew gülerek masaya vurdu. Bardaki bazı kitaplar birkaç saniyeliğine
kendinden geçmiş o üçlüye baktı.
"Cesaret diyorum" diye üsteledi Matilda
"Biz ne oynuyorduk?" dedi Drew.
"Doğruluk mu doğruluk mu oynuyorduk, Matilda da doğruluğu seçti" Matilda Oven'a aval aval bakıyordu, dediğini algılayamamıştı bile. "Matilda söyle bakalım halktan en çok kimi sevmiyorsun?"
"Ha ne dedin sen?" dedi Matilda
"Tamam tamam yeni anladım yani duydum, cevaplıcam şimdi. Ben şeyi sevmiyorum ismi neydi dur, şeyi sevmiyom Lubo'yu. Fazla kuralcı değil mir aldığına inanamıyorum." Bir süre tavana baktı ve konuşmayasizce de? Bana barı verdiği zaman yani beni yönetici yapmıştı, işte o zaman 20 bardak sınırı yoktu, baya bi içiyordum. Şimdi kural geldi ve bu kural çok sinir bozucu, bardağın yarısını dolduruyorlar bide. Yönetici olmama rağmen herşey kayıt altında bişey yapamıyorum."
"Onları tehdit et" dedi Drew
"Kameralar var, depoda bile"
"Tamam uzatmayın, sıra sende Matilda" dedi Oven, "Saf bir gülüşün
çözemeyeceği hiçbir şey yok, seni birkaç bardak tutkal için kıracak halleri yok ya"
Matilda "Haklı olabilirsin" dedi ve şişeyi çevirdi. Şişenin ucu bu sefer tam tersine Oven'a arka kısmı Matilda'ya geldi.
"Doğruluk mu cesaretlik mi, çabuk seç birazdan sızarım" dedi Matilda, zar zor uyanık duruyordu.
"Doğruluk" dedi Oven
"Peki ben de en çok kimi seviyon onu sorayım"
"İki kişi söylesek olmaz mı?"
"Neden böyle bir şey yapmana izin veriyim ki?"
Oven Drew'e yalvarır gibi bakıyordu.
"Tamam beni söylemesen de olur, alınmam gücenmem." dedi Drew "Belki beni söylicek, sevmiş olamaz mı beni?" dedi Matilda.
Oven tam Della'yı söyliyecekken kapıdan Carl'la Della hemen ardından Stella'yla siyah kitap girdi. Dördü de bara aynı zamanda geri dönmüştü.
"Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz?" dedi Della, Oven ve Drew'e bakarak. "Biz ne yapmışız?" dedi Oven.
"Daha buraya geldiğimiz ilk gün tutkal içmeyeceğinize söz vermiştiniz." "Ne zaman?" dedi Drew "Hem tutkal içmiceksek neden burdayız?"
"Matilda'yla ilgilenin demiştim"
"Benim kimsenin bakıcılığına ihtiyacım yok" dedi Matilda "Ah öyle mi, 'yalnız bırakma beni sıkılıyom' diyen de sendin Matilda" dedi Stella. Matilda elindeki bardağı masaya koymaya çalışırken devirdi ve Stella'ya boş gözlerle bakarken tek kelime edemeyip uykusuzluktan yere düştü. Siyah kitap hariç diğerleri şaşkınlıklarıyla beraber onu yerden kaldırmak için çömeldi. Siyah kitap ne yapacağını bilememişti ve onun için artık çok geç sayılırdı. En önemlisi onlardan biriymiş gibi hissedemiyordu siyah kitap, Matilda'yı yerden kaldırışlarını, uyandırma çabalarını ve onu otele götürmelerine kadar herşeyi izlemişti, yardım edebilirdi ama bu özgüveni bulamamıştı kendinde. Yardım etmemesinin bir başka sebebi ise hata yapmaktan korkmasıydı. Kendisini suçlayabilecek bir konu daha bulmuştu ve bu tekrardan depresyona girmesi için makul bir nedendi. Matilda'nın yıpranmış bir sayfası ya da silenemeyecek bir lekesi yoktu, durumu iyiydi,
siyah kitap Matilda'nın odasına girmeye cesaret edememişti lakin arkadaşları o uyanana kadar odasından ayrılmamıştı. Siyah kitap yine düşünceleriyle baş başaydı. Bir süre sonra -otel kapısının hemen yanında- içindeki kaosu görmezden gelip derin bir uykuya dalmıştı.