Belirsizliği bulan adam: Werner Heisenberg
Werner Karl Heisenberg, 1901 yılında Almanya’da akademisyen bir ailede dünyaya geldi. Öğreniminin daha ilk yıllarında parlak bir geleceğin ilk sinyallerini veriyordu. Heisenberg, 1920 yılında Münih Üniversitesi’ne girdi. Aslında matematik çalışmak istiyordu. Ancak üniversitedeki matematik profesörlerinden biriyle ön görüşmede yaşadığı sıkıntıları onu kuramsal fiziğe itti.
Bu kürsüdeki profesörlerden biri olan Arnold Sommerfeld, bu genç adamın yeteneğini kısa sürede fark etti. Sonrasında ona bir seminer hazırlattı. Heisenberg’in, kısa sürede hazırladığı bu çalışması, kuantum kuramına o sıralar bir katkı niteliği taşıyordu.
Heisenberg, başarılı üniversite yaşamının ardından 1923 yılında, yine Münih Üniversitesi’nden doktorasını aldı. 1927 yılında, yani henüz 25 yaşındayken Leipzig’e profesör olarak atandı. Bu sayede Almanya’daki en genç profesörlük unvanını sahip olan kişi oldu. Bu süreç de atom altı dünyanın yasalarını yöneten kuantum mekaniğinin kurucularından olan Niels Bohr ve Sommerfeld’le tanışan Heisenberg, kendini bu alanda buldu.
Werner Karl Heisenberg’in Kuantum Mekaniği İle İlgili Çalışmaları
Yunan felsefesine aşina olan Heisenberg, atomları parçalı olarak değil kavramsal olarak düşünen Platon ve diğer atomculara ilgi duyuyordu. Matematiksel becerisini kullanarak, kimi sayı dizilerinin uydukları kuralları buldu. Ardından ve bu kuralları atomik süreçleri hesaplamakta kullandı. Ortaya çıkan çalışmasını da hocası Max Born’a gösterdi.
Born hemen, Heisenberg ve diğer asistanı Pascual Jordan’la birlikte matrisler üzerine kurulu kuantum mekaniğini formüle etmeye girişti. Sonuçta Göttingen’de üç imzalı ünlü “matris mekaniği” yani matris tabanlı kuantum kuramı makalesi ortaya çıktı.
Bu sıralarda, Avusturya’lı fizikçi Erwin Schrödinger de ünlü “dalga mekaniği”ni duyuruyordu. Aslında aynı kuramın değişik matematik temsilleri olan bu iki formülasyon bugün de kuantum mekaniğinin temelini oluşturuyor.
Heisenberg’in “belirsizlik ilkesinin” ifadesi
Heisenberg’in adı 1925 yılında, henüz 23 yaşındayken yayınladığı kuantum mekaniği kuramı ile anılır. Tabii ki bir de bu yazının konusu olan ünlü belirsizlik ilkesiyle. Heisenberg, kuantum kuramının denklemleriyle uğraşırken incelediği sistemin nitelikleriyle ilgili sorular sorabileceğini; fakat eş zamanlı olarak sorulamayacak belli soru bileşimleri olduğunu fark etmişti. Herhangi bir anda bir parçacığın hem momentumundan hem de konumundan emin olmak imkansızdı. Bu özelliklerden birinin değerini ne kadar doğru bilirsek, diğerini o kadar az doğru biliyorduk.
Tümüyle kuantum mekaniğinin matematiksel bir sonucu olan belirsizlik, aslında tek bir basit denklemle ifade edilen basit bir ilkedir. Oysa içerdiği anlam, bugün bile önüne geçilmez tartışmalara neden olmaktadır
Diyelim ki, hareket eden bir elektronun konumunu çok hassas olarak ölçüyoruz, yani Δx çok çok küçük. Bu durumda, aynı anda ölçtüğünüz momentumdaki belirsizlik ne olur? Yukarıdaki bağıntılar bize bu belirsizliğin Δp > h / 4π.Δx olduğunu söyler. Momentum ölçümündeki belirsizliğin (Δp) çok çok büyük olduğu açıkça görülür. Çünkü paydada yer alan Δx belirsizliği çok çok küçüktür.
Aslında, Δx küçüldükçe konum ölçümündeki belirsizlik gittikçe azalır ve sıfıra yaklaşır. Bu durumda Δp, yani momentumdaki belirsizlik gittikçe büyür ve sonsuza doğru yaklaşır. Bunun anlamı momentum ölçümüne ait hiçbir bilgimiz olmayacak demektir. Daha basit ifade edilmesi gerekirse, bir şeyin nerede olduğunu daha çok bildikçe, nasıl hareket ettiğini daha az anlayabiliyoruz.
Heisenberg, bu belirsizliklerin, ölçümü yapanın hatası olmadığını, kuantum kuramının kaçınılmaz bir sonucu olduğunu söyledi. Bu keşfini içeren 14 sayfalık bir mektubu 1927’de ünlü fizikçi Pauli’ye gönderdi. Bu mektup daha sonradan, Heisenberg’in ünlü “belirsizlik ilkesi”ni dünyaya duyurduğu ilk yazılı belge olacaktı.
Nobel Fizik Ödülü ve Savaş Zamanları
Tüm bu çalışmalar 1932 yılında Nobel Fizik Ödülü’nü almasını sağladı. Ancak ne yazık ki Almanya’nın giderek karıştığı zamanlardı. Heisenberg ‘Deutsche Physik’ (Alman Fiziği) hareketine karşı çıktığı için bir dizi karalama kampanyasının hedefi oldu. Ancak yine de İkinci Dünya Savaşı esnasında ülkesi için nükleer silah projesinde çalışmaya devam etti.
Ne var ki Almanya’nın bu dönemde elinde yeterince kaynak yoktu ve bu nükleer silah yapılamadı. Savaştan sonra Heisenberg kuantum mekaniği ve özellikle kozmik ışınlar alanında yaptığı muhteşem çalışmalara geri döndü. Bu esnada Heisenberg, Avrupa’da verdiği halka açık konferanslarla alanının ‘güzelliğini’ her kesime yaymaya çalıştı.
1 Şubat 1976’da kanser nedeniyle ölümüne dek fizik, felsefe ve en çok sevdiği klasik müzikle ilgilenmeyi sürdürdü. Ondan geriye, ne olacağından asla emin olamayacağımız bir dünyanın matematiksel bir tanımı kaldı.