edebiyat, toplum ve sosyoloji

9TXc...xZqw
7 Feb 2024
8

Edebiyat Toplum ve Sosyoloji

Edebiyat kültürün, toplumda gerçekleşen olayların kırılmaların sanatsal dışavurumu; çağın düşüncelerin temayülünün yansıması olduğu yadsınamaz bir gerçek olmuştur. Sosyal bir varlık olarak görülen insanın yaşadığı toplumla alışveriş, etkileşim içinde olduğu da malumdur. Edebiyat düşüncenin duygunun sanat gayesiyle dile bürünüp vücut bulması olduğu kadar sosyal ve kültürel ortamı işaret eder (Alver, 2006, s. 11) .

Dil aracılığıyla birbirine bağlanan edebiyat ve toplum ilişkisinin birbirini dönüştürücü gücü aşikardır. Sosyoloji bilimsel yöntemleri arkasına alarak “insan topluluklarının kökeni, insanları bir arada tutan nedenler, toplulukların ortak davranış biçimleri ve onları farklı topluluklardan ayıran özellikler üzerinde dur”an bir saha olmanın yanında tarihteki kırılmaları, dinamik yaşamın izlerine bakarak çıkarım yapmaya çalışırken; sosyo-kültürel alanla ilgili yaptığı çıkarımlardan hareketle bir sonuca ulaşmaya çalışır (Tüzer, 2019, s. 19) .

Edebiyatın toplumu, gerçeği doğrudan anlatan bir yapıda olmasa da toplum ve edebiyat birbirini doğal olarak etkileyen iki taraftır. “Çünkü edebiyatın oluştuğu geliştiği ve anlatıldığı ortam tamamıyla toplumdur” (Alver, 2006, s. 12) . Köksal Alver’e göre edebiyat ve toplum arasında kurulacak bağ iki faydayı doğuracaktır. Birincisi “edebiyattaki bir tavır ve durum doğrudan toplumsal gerçekliğe işaret edebilir, toplumsal gerçekliğe isnat kabul edilebilir” (Alver, 2006, s. 12) . John Hall’dan aktaran Alver’e göre ikinci fayda ise “toplumsal ortamın edebi metni anlamada yardımcı olması”dır (Alver, 2006, s. 12) .

Orhan Kemal’in pamuk işçilerini ele alırken Oğuz Atay’ın kentteki bireyi konu etmesi toplumsal ortamın edebiyata yansımasına örnek teşkil edebilir. Sanatçının kişiliğinin “biopsikolojik beden, ruh yapısından; kendini saran doğal (tabii) çevrenin canlı cansız bütün varlıklarından tutun da; toplumsal çevrenin çeşitli kültür kalıplarına, kurumlarına, örgüt (teşekkül)lerine, değerlerine kadar çıkın, hepsinin etkisi altında” olduğunu söyleyen Kösemihal’e göre sanatçının yapıtı da bu bağlamda değerlendirilebilir (Kösemihal, 1967 , s. 5) . Edebiyatın yaşam ile ilişkisi toplumla ayrılamazlığı edebiyatın “söz, yazı biçimini almış bir yaşantı veya yaşantılaşmış sözlü ya da yazılı bir anlatış biçimi” olmasıyla da açıklanabilir (Kösemihal, 1967 , s. 8) . Aydınlanmanın çocuğu olarak görülen roman türünün ortaya çıkmasındaki sosyolojik toplumsal boyutlar düşünüldüğünde toplum ve edebiyatın bütünselliğini görebiliriz. Sanatın, edebiyatın toplumu yansıttığı düşüncesi yeni bir düşünce değildir. Sokrates’e göre şair bir yansıtıcıyken; Stendhal’e göre roman yol boyunca gezdirilen bir aynadır (Moran, 2007, s. 18) .

Toplum içindeki bir insanın dilin estetik imkanlarını kullanarak bir kitap ortaya koyması; bu insanın bulunduğu toplum içindeki değer, kültür ile koşulların içinde yetişmesi; yapıtın, kitabın toplum içindekibir okuyucuyla muhatap olması hasebiyle toplum ve insanın arasındaki bu karşılıklı ilişki 19.yüzyılda bilim alanında kendine yer bulmuştur. Yapıtı ortaya koyan yazarı, ortaya konulan eseri ve okuyan okuyucuyu sosyal ve kültürel koşulların şekillendirdiği düşüncesinin değer kazanması ve bunun 19.yüzyılda gerçekleşmesi raslantı değildir. 19. yüzyıl bilindiği gibi “bilim alanında büyük başarıların sağlandığı ve bilimsel yöntemlerin büyük hayranlık ve saygı yarattığı bir dönemdir” (Moran, 2007, s. 83) . Estetik bir saha olan edebiyat ile bir bilim dalı olarak sosyolojinin yakınlaşması böyle bir zeminde gerçekleşmiştir.

Get fast shipping, movies & more with Amazon Prime

Start free trial

Enjoy this blog? Subscribe to MolloyBeckett

0 Comments