EVREN — Herşey Nasıl Başladı ?

318R...GCWg
30 Jan 2024
28

EVREN — Herşey Nasıl Başladı ?

BÖLÜM: 2
BÜYÜK PATLAMA !
Evren’ in doğumu olarak öne sürülen ve bilim camiasının büyük bir çoğunluğu tarafından kabul edilen, kanıtları olan bir teoridir Büyük Patlama. Aslında isminde patlama geçse de, gerçekten olduğu düşünülen olay genişlemedir. Aşırı sıcak ve yoğun bir merkezden başlayan bir genişleme. 13,82 milyar yıl önce gerçekleşen bir olay olduğu düşünülüyor.
Nasıl yani?
13,82 milyar yıl önce başladıysa herşey, o zaman içinde yaşadığımız evimiz evrenimiz de 13,82 milyar yaşında demektir, evet öyle…
Alexander Friedmann & Georges Lemaitre
İlk kez 1920' li yıllarda Rus kozmolog ve matematikçi Alexander Friedmann ve Belçikalı fizikçi papaz Georges Lemaître tarafından ortaya atılan bu teori, çeşitli kanıtlarla desteklendiğinden bilim insanları arasında, özellikle fizikçiler arasında geniş ölçüde kabul görmüştür.
Peki insanoğlunun en büyük çözemediği sorulardan biri olan “ Her şey nasıl başladı? ” sorusuna kısmen de olsa cevap veren büyük patlama teorisinden önce insanlar ne olduğunu düşünüyorlardı? Ya da neye inanıyorlardı? İnanıyordu demem sizi şaşırtmasın. Bilim ortaya çıkana kadar sorulara cevap verme görevi hep inancın olmuştu.
O yüzden inanç ile devam edeceğim yazıma.
AFRİKA YARADILIŞ ÖYKÜSÜ: TANRI BUMBA
Başlangıçta, karanlıklar içinde, sudan başka hiçbir şey yoktu. Ve Bumba yalnızdı.
Bir gün Bumba, karnında çok şiddetli bir acı hissetti. Öğürdü, zorlandı, kasıldı ve sonra Güneş’i kustu. Böylece her yeri ışık kapladı. Güneş’in ışınları suyu kurutmaya başladı, ta ki Dünya’nın kara uçları görünene kadar. Siyah kumsallar ve kayalıklar görülebiliyordu. Fakat yaşayan hiçbir şey yoktu.
Bumba, Ay’ı ve yıldızları kustu, şimdi gecenin de kendi ışığı vardı.
Fakat Bumba’nın hâlâ karnı ağrıyordu. Bir kere daha öğürdü ve ortaya dokuz tane canlı çıktı: Koy Bumba isimli bir leopar, sorguçlu kartal Pongo Bumba, timsah Ganda Bumba, ve Yo isimli küçük bir balık, sonra yaşlı kaplumbağa Kono Bumba; ve leopar kadar hızlı hareket eden, ölümcül, güzel Şimşek Tsetse; sonra beyaz balıkçıl Nyanyi Bumba, ayrıca bir böcek, ve Budi isminde bir keçi.
Saçma demeyin. Ne demek saçma? İnsanlar binlerce yıl inandılar. Ne yani saçma da olsa birşeye binlerce yıl inanılır mı?
Peki başka bir yaradılış hikayesine geçelim o halde,
ÇİN YARADILIŞ DESTENI: PAN GU
Pangu miti şu şekilde ilerler: Başlangıçta evrende kaos dışında hiçbir şey yoktur, gökkubbe ve dünya iç içedir — sıklıkla büyük siyah bir yumurta analoji olarak kullanılır. Pangu bu yumurtanın içinde doğar ve 18.000 yıl boyunca uyur. Bu süre içerisinde Yin ve Yang, o büyürken dengelenir. Uyandığı zaman içinde tutsak kaldığını fark eder. Yumurtayı kırar ve yana doğru iter, böylelikle Yin ve Yang’i ikiye ayırır. Kabuğun üst kısmı üzerindeki gökyüzü olur ve alt kısmı yeryüzü olur. Onları ayrı tutarken o da gitgide kalınlaşır ve uzar, bu sayede onları daha fazla ayırabilir -tam olarak günde 10 fit (304 cm).
Bu noktada hikâyeler değişmeye başlar. Kimileri bir kaplumbağa Kiri’ nin (mitolojik bir yaratık), anka kuşunun ve bir ejderhanın ona bu görevde eşlik ettiğini söyler. 18.000 yıl sonra Pangu ölür. Bedeni dünyanın çeşitli yerlerine, vücudundaki parazitler ise insanları oluşturur. Bir başka hikâye, Pangu’nun dünyayı bir keski ve çekiç ile şekillendirdiğini iddia ederken bir diğer hikâye, dünyada daha sonra yaşayan bir tanrıçanın insanları oluşturduğunu söyler.
Bu inanışta uzun süre geçerli olmuştur. Ama sadece kendi kültüründe.
Şimdi başka bir yere gidelim.
Aborjinler
Aborjin Mitolojisi — Düş Zamanı
Aborjin Mitolojisi’ nde; bir mite göre dünyanın yaratılışı Düş Zamanı denilen dönemde yaşanmıştır. Düş zamanında Ata Ruhlar yeryüzünde dolaşarak yeryüzünü oluşturmuştur. Düş Zamanı Ataları, hem fiziksel yaşamda hem de düş zamanı denilen yaşamda varlardı. Bu anlamda yaşam da, ölüm de eş zamanlı olarak varlığını sürdürüyordu. Aborjinler bu dünyayı anlamlandırmak, öğrenmek, bilmek ve herhangi bir insanın, hayvanın ve nesnenin cevabını bulabilmek için Düş Zamanı Ataları’ na şarkılar söyleyip, dans ederlerdi.
Örneğin; karşılarına çıkacak bir tehlike varsa Düş Zamanı yaşamında bu tehlikeyi temsil edene ortadan kaldırması için medet umarlardı.
Gökkuşağı Yılanı
Aborjin Mitolojisi insanı, doğayı ve geçmişi konu almaktaydı. Mitler değişiklik gösterse de en çok konusu geçen ve suyla ilişkilendirilen Gökkuşağı Yılanıydı. Pek çok hikayede insanları midesine indirir ancak Aborjin kabilelerine, örf ve adetleri hediye ederdi. Gökkuşağı Yılanı, aborjinlerin adetlerini, yasalarını ve totemik kabile kültürünü temsil etmekteydi.
Evren’ in doğuşu sırasında Gökkuşağı Yılanı, Aborjinlerin coğrafyasını boydan boya gezinirken, yerlerde bıraktığı izler vadileri, nehirleri ve dere yataklarını oluşturmaktaydı. Kurbağalara seslenir ve onlarda topraktan suyla dolduktan sonra şişen mideleriyle ortaya çıkarlar. Gökkuşağı yılanı, kurbağaların karınlarını gıdıklar ve sular böylelikle fışkırarak dünyayı sarar ve su yataklarını doldurur. Buradan da tüm yaşam doğar. Hayvanlar, bitkiler ve insanlarla birlikte yaşam başlar. Tüm hayvanlar Gökkuşağı Yılanını takip eder. Her canlı sadece kendi türündeki canlıyı avlayarak yeryüzünün dengesi sağlanır.
Gökkuşağı Yılanı kurallar koyar ve kurallara uymayanların hayvan şeklinde kalacağını, kurallara uyum sağlayanların ise insan formuna yükseleceğini söyler. Bu sebeple her kabile bir hayvandan geldiğine inanır. Bu hayvan kabilenin totemidir ve totem onlara kökenlerini anımsatır. Kabiledekiler bu totem hariç her hayvanı yiyebilirler.
Kökenleri hiçbir halka dayandırılamayan, okyanusun bilge çocukları; doğayla iç içe yaşar, konuşmadan anlaşırlardı.
Çünkü;
Konuşmakla meşgulken birliğin sesini duyman imkansızdır.”
Bu gerçek insanların öğretisi der ki;

“Kafanın söylediklerini duymakla, kalbinden gelen mesajı dinlemek arasındaki farkı öğren. Kafanın konuşması toplumun ürünüdür. Kalbin konuşması ise sonsuzluktan gelir. Tüm yaratılışın amacına saygı duy, gözlemle ama yargılama. Zarar verme; ziyaretinden geriye müzik ve güzellik kalsın.”

Aborjinler yüzyıllardan beri tüm yeni doğanları “Seni seviyoruz ve seni yolculuğunda destekliyoruz.” diyerek karşıladılar. Seçtiğin parça da “SENİ” yolculuğunda desteklesin, ruhunu neşelendirsin.
Biz bu zamana ve yere misafiriz; geçip gidiyoruz. Amacımız gözlemek, öğrenmek, büyümek, sevmek ve sonra eve geri dönmek…
Çok severim aborjin kültürünü. Biraz uzun tutmamın sebebi bu kısmı sevdiğim içindi. İnsanın yaşadığı coğrafyaya en uyumlu hallerindendir. Doğayla birlikte hareket ettiği bir danstır. Bir müziktir aborjin olmak.
Ait olmaktır dengeye.
Biz devam edelim tek evrenimizin tek dünyamızın binlerce kez yazılan hikayelerine bakmaya….
Kaos
Başlangıçta hiçbirşey yoktu. Kaos vardı. Karanlık vardı. Boşluk vardı. Onu tanımlayacak hiçbir bilgi yoktu.
Bu boşluktan Gaia (Toprak Ana) doğdu ilkin; sonra Ölüler Ülkesi’nin en derin yeri Tartaros; sonra Eros (Aşk); sonra yeraltı karanlığı Erebos’la yeryüzü karanlığı Nyks (Gece) doğdu. Erebos ve Nyks birleşerek Aither’i (Esîr), yani dünyayı saran hava tabakasının üstündeki arı ve ışıklı Gök’ü ve Hemera’yı (Gün) meydana getirdiler. Toprak Ana tek başına Uranos’u (Gök), Pontos’u (Deniz) ve Dağlar’ı yarattı. Peşinden, oğulları Uranos ve Pontos’ta birleşerek, artık yaratılmış olan evreni tanrısal varlıklarla doldurdu.
Böyle devam eder hikayeler/mitolojiler.
İnsan her şeyde bir anlam arar. İlk başta doğa olaylarını anlamlandırmaya çalışmıştır. Bilgisi arttıkça varolduğu evreni defalarca baştan tanımlamıştır. Konumuz bilim olduğu için kaldığımız yerden devam edelim.
Bilimin yolundan…
Dünya merkezli Evren Modeli
İnsanoğlu uzunca bir süre dünya merkezli evren modeline inanmıştır. Dünyanın merkezde olduğu, güneşin onun etrafında döndüğü bir model .Güneş merkezli evren modeli ilk defa 3.yüzyıl civarında öne sürülmüştür.
Sisamlı Aristarkus
Sisamlı Aristarkus MÖ 310 — y. MÖ 230
Antik Yunanlı Aristarkus merkezinde Güneş’in olduğu ve Dünya’nın onun etrafında dolandığı bir evren modelini öne süren, bilinen ilk kişidir. Yaklaşık 2000 yıl boyunca bu model Ömer Hayyam dahil olmak üzere birçok bilim adamı tarafından savunulmuştur.
Edmund Joseph Sullivan 1869–1933 tarafından yapılan Ömer Hayyam illüstrasyonu
Ömer Hayyam
Ömer Hayyam Avrupalılar tarafından keşfedilerek bilimin konusu haline getirilmekle kalmadı, aynı zamanda peygamber muamelesi görerek göklere çıkarıldı. Ne yazık ki bu sevgiyi ne İran ne de Doğu’nun Müslüman ülkelerinde görebiliyoruz.
Şair, Astronom ve Matematikçi Doğunun Bilgesi Hayyam.

Sadece Hayyam için bir yazı yazmak isterim ilerleyen bir zamanda.

Devam edelim.
Kepler ve Kopernik gibi bilim adamları da artık dünyanın değil güneşin merkezde olduğu sistemler üzerine çalışmaya başladı. Doğa yasalarını modern bilim konusunda ilk kavrayan ise Kepler olmuştur.
Kepler Evren Modeli
Bilim hep ileriye doğru giderken kendisinden öncekilerin üstüne kurulmuştur.
Galileo Galilei
Rönesans’ın bilimsel devrimine büyük katkıda bulunan bilim insanına “gözlemsel astronominin babası”, “modern fiziğin babası” ve “bilimin babası” gibi isimler takılmıştır. Gözlemsel astronomiye katkılarının arasında Venüs’ün evrelerinin teleskopik kanıtı, Jüpiter’in en büyük dört uydusunun keşfi (Galileo’nun uyduları adı verilmiştir), güneş lekelerinin gözlemi analizi bulunmaktadır. Galileo ayrıca uygulamalı bilim ve teknoloji alanında da çalışmış ve geliştirilmiş bir askeri pusula gibi başka aletler icat etmiştir.
Roma Engizisyon Mahkemesi
Resimde görünen tasvir; kilisenin öğretileri ile çelişen Galileo’nun çalışmaları hakkında geri adım atması karşılığında hayatının affedildiği sahnedir.
Hayatı için geri adım atmıştır.
Galileo’ nun Ay çizimleri
Ay’ın pürüzsüz olmadığını ilk defa Galileo açıklamıştır .O zamana kadar ay mükemmel bir küre olarak bilinmekteydi. Oysa kreterleri ve dağları vardı uydumuzun.
Uydumuz Ay
Kilise Galileo’ya barbarca davrandı ama yıllar sonra hatasını kabul edip özür diledi. Bilim; yani gerçekler ya da ortaya çıkar. Bilim’ de hata yapabilir.
Ama hatasını da yine kendi düzeltir.
Galileo ile birlikte bilimin ilerleyişi çok hızlanmıştır. Özellikle teleskop teknolojisi ve mercek üretme konusunda gelişmeler “bakmak ile görmek” arasındaki farkı ortaya çıkarmıştır.
Evren’in bir açma-kapama düğmesi yok.
İsteyen istediği gibi açıp kapatamıyor. Malesef insanlık tarihi boyunca insanoğlu doğa kanunlarına, evrenin tarihine ve olaylara kendi bakış açılarıyla açıklamalar getirmişler. Hala öyle.
Ama tek bir gerçek var ve oralarda biryerlerde duruyor.
Herşey aynı başladığı gibi. Sır orada duruyor. Milyonlarca yıl geçsede bilgi aynı ve doğru bilgiye bilimsel yöntemler dışında ulaşmanın başka hiçbir yolu yok.
İnsan algısı kadar bilebilir.
Algılamamızı sağlayan ise duyularımızdır. Gözlerimiz görmemizi sağlar. Ancak sadece belirli dalga boylarını görebiliriz. Daha ötesini görebilmek için telekeskoplar yapıyoruz. Kulaklarımız evrendeki sesleri duymamızı sağlayabilir. Onlar da belirli frekans aralılığındaki ses dalgalarını tespit edebilir. Biz göremiyoruz diye veya duyamıyoruz diye bu veriler yokmuş gibi davranamayız. Teknoloji geliştikçe duyularımızı da geliştiriyoruz. Bilimsel ilerleme insan evriminde gelişmesini sağlıyor.
Algı arttıkça bilgi birikiyor ve daha fazla biliyoruz.
Huygens 1629–1695
İlk defa ışığın sonsuz hızla hareket etmediğini Huygens açıkladı. Bu sayede evren’in uzak derin noktalarına bakarak gördüğümüz cisimlerin eski hallerini anlamaya çalışmaya başladık. Mercek üzerine çalışmalar yaptı. Zamanın en iyi ve teknolojik teleskoplarını üretti.
Huygens’in 210 metrelik teleskobu
Satürn ve Titan’ı ilk defa gözlemledi. Satürn’ün halkalarını tespit etti. Düşünsenize evren’in merkezi olduğunuzu sanarken bir bakıyorsunuz başka bir gezegenin halkaları var.
Bilim gelişiyordu.
İsaac Newton 1643–1727
Newton bilime en çok katkı sağlayanlardan olmuştur. Temel Fizik Kanunları onunla başlamıştır. Optik,kütle çekim ve matematik konusunda çalışmaları olmuştur. Newton şunu söylemiştir.
Eğer daha uzağı görebiliyorsam bu, benden önceki devlerin omuzlarında durduğum içindir.
Newton’da kendi teleskobunu geliştirmiştir. Optik alanında özellikle prizma ile yaptığı deneylerde beyaz ışığı parçalara ayırmayı başarmıştır.
Avrupa’ da Kara Veba salgını başladığında evine kapanıp deneyler yapan Newton
Yaptığı deneylerde ışığın bir ısısı var mı yok mu anlamak istemiştir. Bunun için her ışığın yansıdığı yüzeye bir termometre koyarak ölçmüştür. Sıcak renkler ve soğuk renkler tabiri tam olarak buradan geliyor. Yeşil düşük ısılar yayarken sarı kırmızı gibi renkler daha yüksek sıcaklıklara sebebiyet vermişlerdir termometrelerde.
Spectrum
Spectrum’da görünen her rengin ısısını ölçen Newton tesadüfen kırmızı renkten sonra herhangi bir ışık olmamasına rağmen bir ısı tespit etmiştir. Böylelikle Kızıl Ötesi ışık( ışın ) tesadüfende olsa bulunmuştur.
Günümüzde Newton’un spectrumu sayesinde gökcisimlerinin içeriğinde bulunan malzemeler (demir-hidrojen gibi) tespit edilebilmektedir. Ayrıca ışığın dalga boyları kullanılarak cisimlerin yaklaşıp uzaklaştıkları da ölçülebilmektedir.
Newton’un bir özelliğinden daha bahsetmek istiyorum. Ben de kendi halinde yatırım yapmaya çalışan, borsa gibi terimleri ve tarihleri öğrenmeye çalışan biri olarak bu hikaye ilk okuduğumda çok ilgimi çekmişti.
Kendisi bilime yaptığı katkılarla biliniyor. Ama 20.000 pound kaybetmiş Güney Deniz Şirketi Balonunda ve beş parasız kalmış. Bu zamanın parasıyla yaklaşık 3 milyon dolar. 300 yıl önce bir balon ve dünyanın en önemli fizikçilerinden birinin batışı…
En ünlü sözlerinden bir tanesi olan “Yıldızların hareketlerini hesaplayabilirim, insanların çılgınlıklarını değil.” bu batıştan sonra söylemiştir.
Öncelikle size Güney Deniz Şirketi Balonundan biraz bahsedeceğim, ardından da Sir Isaac Newton parasını nasıl kaybettiğini açıklayacağım.
Güney Deniz Şirketi hisseleri günümüzde Fomo dedikleri bir yükselişle kulaktan kulağa yayılarak yükseliyor. Böylece büyük bir balonun oluşmasının yolu açılıyor. Güney Deniz Şirketi Balonu hisselerini Newton yaklaşık 180 dolar fiyat ile satın alıyor. Kısa süre 2X yaparak satıyor hisseleri.
Ancak yükselişi devam eden hisse fiyatını görünce 700 dolar gibi yüksek bir bedel ile tekrar alım yapıyor. Sonrasında ise balon patlıyor ve fiyat 100 dolar seviyelerine kadar düşüyor.
Newton’un bu olaydan sonra yanında “Güney Deniz Şirketi “ ismini telafuz etmeyi yasakladığı söylediği yazıyor kaynaklarda :)
İlk kripto alıp satmaya başladığım zamanlar 2021 Mart idi. Pek bilgim olmadan borsaları projeleri tanımaya çalıştığımı hatırlıyorum.Kendimi az tecrübem ve bilgim sebebi ile çok çaresiz hissettiğim zamanlar olmuştu. Newton’un bu hikayesini okuduktan sonra biraz teselli bulmuştum:)
Hala bol bol okuyor araştıyor bilgi edinmeye çalışıyor öğrenmeye çalışıyorum.
Devam edelim biz. Ne demiştik “ Herşey nasıl başladı? ”
Richard Feynman 1918–1988
Quantum fiziği ile yaptığı çalışmalar sonucu Nobel Ödülü almıştır. Atom bombası çalışmaları yapan Manathan Projesinde görev almıştır. Challenger Uzay mekiği kazası araştırma ekibinde yer almıştır. Bilim adamı kimliğinin yanında çok yönlü bir bilim popülerleştiricisidir. Üniversite hocalığı yaptığı zamanlar da derslerinin çok popüler olduğu onun ders yaptığı dersliklerde yer bulunamadığı söylenmektedir. Birçok kitabı çok satanlar listesine girmiştir. Fizik dışında psikoloji kişisel gelişim gibi türler de yazılar yazmıştır. En sevdiğim kitaplarının başında “Başkalarının ne düşündüğünden sana ne” ve “Herşeyin Teorisi” kitapları yer almaktadır. Çok sevdiğim bu bilim insanı diyor ki;

“ kimsenin kuantum mekaniğini tam anlayamadığını rahatlıkla söyleyebilirim ”

Newton fiziğinde anlatılan “ ışık bir dalga boyu mudur yoksa parçacıklardan mı oluşur? “ ifadesine kuantumun meşhur çift yarık deneyine dikkat çekerek cevap bulmaya çalışmıştır.
Neydi çift yarık deneyi?
Çift yarık deneyi görseli
İki yarıkta açıkken gönderilen moleküllerin oluşturduğu örüntü, ilkinde yarıklardan yalnızca birinin, ikincisinde de yarıklardan yalnızca diğerinin açık olduğu, iki deneyin sonucunda elde edilen örüntülerin toplamı değildir. İlginç olan açık olmayan yarıkların varlığını öğrenen parçacıkların tepkileridir.
Bu çalışmalar sonrası bilim dünyasının uzun süre kabul ettiği Newton kanunları yetersiz kalmaya başladı. Eğer ki ışık bir dalga boyu veya parçacık olarak düz bir çizgide hareket etmiyor ise gözlem yaptığımız çoğu bilgi yanlıştı. Yani eğer ki uzaya bakıyor ve bir cisim görüyor isek o cisim aslında orada değil demek ti bu.
Bir dakika nasıl yani milyonlarca yıldır tek bir gerçeği bulmaya çalışıyoruz. Gerçek aynı ama sürekli ya edindiğimiz bilgi ile algımız değişiyor ya da bizim gerçeklere getirdiğimiz açıklamalar değişiyor.
Milyonlarca yıldır değişmeyen tekşey gerçek. Hala onu bulmaya çalışıyoruz. Evren’i anlamaya çalışıyoruz.

Evren hakkında anlaşılması en zor şey, anlaşılabilir olmasıdır.
Albert Einstein

Albert Einstein 1879–1955
Newton ile klasik fiziğin temelleri atılmıştı. Oysa Galileo sapkınlıkla suçlanmıştı bu fikirlerin temellerini atarken. Çünkü eski ahitte yazanlar çok farklıydı.
Einstein ile kütle çekimin sadece cismi değil uzay-zaman örtüsünü de büktüğünü öğrenmiştik.
Einstein meşhur E=MC2 formülü ile bize görelilik terosini sundu. Bu sayede artık Uzay-Zaman’ da denklemin bir parçası oldu.
Uzayı büken Dünya ve Ay
Einstein atom ile yaptığı çalışmalar sonucu atom bombası yapılmasının önünü açtı ama, o konuya girmeyeceğim.
Newton ve Einstein en büyük bilim adamları arasında isimlerini yazdırmıştır. Her ikisinin de oysa yanıldığı konular olmuştur. Evren Einstesin’e göre sabitti.
Oysa Evren genişliyordu.
Edwin Hubble 1889–1953
Evren’in ilk genişlediğini gözlemleyen kişi Hubble olmuştur. 1929 yılında yayımladığı makalesinde dünya ilk defa genişleyen bir sistemin varlığından haberdar olmuştur.
Bilim teknoloji ile ilerlemesini hızlandırmıştır. Yeni aletler yaparak göremediğimiz şeyleri görmeye, duyamadığımız frekansları tespit etmeye ve gidemediğimiz yerlere gitmeye başlamıştır.
Eskiden ateşinin başında oturan bir eski insan yerine; artık uzayda sondaları olan optik, frekans ve kızılötesi teleskopları olan bir türüz.
Artık daha çok şey biliyoruz.
Vayager 1 Uzay Sondası
Voyager ve keşifleri
Voyager 1 Uzay Aracı, NASA tarafından fırlatıldığı 5 Eylül 1977' den bu yana hizmet vermeye devam eden 722 kilogramlık bir insansız, dış Güneş Sistemi ve ötesi uzay sondasıdır. Jüpiter ve Satürn’ü ziyaret etmiş, bu gezegenlere ait uyduların detaylı fotoğraflarını elde eden ilk sonda olmuştur.
Voyager Altın Plak
Voyager Altın Plakları 1977' de fırlatılan Voyager uzay araçlarında bulunan gramofon kayıtlarıdır. Plakta, dünya dışı akıllı yaşam formlarının ya da gelecekteki insanların bulması niyetiyle dünyadaki hayatın ve kültürlerin çeşitliliğini gösteren seçilmiş sesler ve görüntüler bulunmaktadır.
Voyager 1 güneş sistemini terk eden ilk uzay sondası olmuştur.
Hubble Uzay Teleskobu
Yeryüzünde bir çok optik veya radyo teleskobumuz vardır. Ancak atmosfer veya dünyanın yaydığı kirleticiler sebebi ile verimli sonuçlar almak zordur. Bu sebep ile uzaya bir uzay teleskobu olarak Hubble Uzay Teleskobu gönderilmiştir.
Hubble Uzay Teleskobu ile çekilen bir fotoğraf
Hubble sayesinde Evren’in en derin yerlerini görebilmeye başladık.
Nerden geliyoruz ve nereye gidiyoruz sorularına daha fazla cevaplar üretebilmemizi sağladı.
Bir sürü teleskop yaptık ve kullandık. Şimdi sırada belki de insanlık tarihinin en büyük görevlerinden biri var.
James Webb Uzay Teleskobu
Adını 2002'de NASA’nın Apollo programından sorumlu müdürü olan James E. Webb’ ten alan JWST, 6,5 metre genişliğinde altın kaplama bir aynayla donatılan kızılaltı bir teleskoptur. Bu ayna, 13,5 milyar ışık yılı uzağı, yani evrenin ilk yıldızlarının oluştuğu zamanı görmesini olanaklı kılacaktır.
JWST, NASA’nın başkanlığında 15 farklı devletin, Avrupa Uzay Ajansı ve Kanada Uzay Ajansı’nın ortak yürüttüğü bir projedir. Kızılötesi ışığı gözlemlemek için ayarlanmış olan 6,5 metrelik bu teleskop, Dünya’dan neredeyse 1,5 milyon kilometre uzaklıkta yörüngeye yerleştirilecektir. Bu uzaklık, Dünya ile Ay arasındaki uzaklığın dört katı kadardır.

1995' te Hubble’ın ardılı olarak tasarlanan JWST’ in tamamlanması uzun sürdü, birçok teknik engelle karşılaştı. 25 Aralık 2021 tarihinde fırlatıldığında L2 (Lagrange noktası 2) konumu etrafında, Güneş’ten uzak, Dünya’nın yörüngesinin 1,5 milyon kilometre ötesinde bir yerde sıkı bir yörüngeye oturacaktır. L2 konumu, uzayda Güneş’in ve Dünya’nın kütleçekiminin birlikte çalışıp Güneş’in etrafında yörüngede dönen bir nesneyi Dünya’ yla aynı oranda çektiği, yörünge dönüşünü bir yılda yapmasını sağladığı yerdir. Yani JWST, büyük ölçüde Dünya’nın gölgesinde olacak; bu durum Güneş’ten gelen ısı kirliliğini önleyecek ve teleskobun derin uzayda çok soluk kızılaltı kaynakları saptamasını olanaklı kılacaktır. NASA, teleskobun Ay’ daki bir yabanarısının ısısını dahi saptayabildiğini iddia etmektedir. Wikipedia

Teleskop şu an görev yapacağı yörüngeye doğru gitmeye devam etmektedir. Üzerinde aynaların odak ayarları sonrası çekim yapmaya başlayacaktır. Evren’in ilk zamanlarına ait veriler ile herşeyi baştan düşünmemiz gerekebilir.
Youtube aşağıdaki link ile canlı olarak James Webb teleskobu ile alakalı bilgilere ulaşabilirsiniz.
https://www.youtube.com/watch?v=CMmTpaxXcIc
İnsanoğlu olarak sürekli herşeyi yeniden öğreniyor yeniden açıklıyoruz.
Herşey nasıl başladı? Kesin olarak kimse bilmiyor. Ama herşey nasıl başladı ise bir yerlerde onu anlamamız öğrenmemiz için bize bıraktığı izler duruyor.
İnsanlar olarak gelişmesekte insanoğlunun gelişimi devam edecek ve biz o gerçekleri bulmaya devam edeceğiz.
İçinde varolduğumuz büyüklük yeterince ilgi çekici gizemli ve büyüleyici.
Kim bilebilir ki Evren’de kaç canlı türü, akıllı yaşam ya da kaç tane Evren var?
Okuduğunuz için teşekkürler.
Captain Fantastic

Gelecek yazılar:
Gen
İnsan
Blockchain
Metaverse
Web3

fibo.ist dergisi için yazılmıştır.

Written by Captain Fantastic


Get fast shipping, movies & more with Amazon Prime

Start free trial

Enjoy this blog? Subscribe to CaptainFantastic

0 Comments