Uçurtmayı Vurmasınlar Film analizi
Uçurtmayı Vurmasınlar; Bir özgürlük Hareketi
“Bir çocuğun gözlerinden, duvarları kendi düşlerinde sorgulama olanağını daha fazla okura sunabilmek, filmin armağanı. Kitabın bu nedenle beyaz perdeye gönül borcu var.” Feride Çiçekoğlu
1989 yılında Tunç Başaran yönetmenliğinde, Feride Çiçekoğlu’nun aynı adlı romanından sinemaya uyarlanan Uçurtmayı Vurmasınlar filminin Türk sinema tarihi açısından oldukça önemli bir yeri vardır. Filmin yayınlanması ardından hem siyasi içeriği hem de başarılı senaryosu sayesinde büyük ses getirmiş böylece kitabın okuyucusunun da artmasına neden olmuştur. Ayrıca, eser Feride Çiçekoğlu’nun yaşam hikayesinden de izler taşır. Yazar, 12 eylül askeri darbe sonrası Ulucanlar Cezaevi’nde dört yılını geçirdikten sonra Barış’la tanışmış ve tüm hikayeyi Barış’ın o küçük dünyasından bizlere gerçekçi bir şekilde aktarmıştır. Film, o dönem katıldığı yerli ve yabancı festivallerin birçoğundan ödülle dönmüştür. İstanbul Film Festivali’nde En İyi Film ödülünü almaya hak kazanmış ve 62. Akademi Ödülleri’nde de Türkiye’yi yabancı dilde En İyi Film dalında Oscar adaylığı olarak temsil etmiştir.
Düşle gerçek onun o yarım sözcüklerinde öylesine iç içe geçerdi ki, dünyanın çirkinlikleri bir bulut gibi kayıp giderdi minik göğümüzden.”
Film izleyicilere büyük bir prolepsis örneği yaratan uçurtma sahnesiyle başlar. Tebeşirle çizdiği uçurtmanın hareket etmediğini gören Barış, İnci’ye şunu sorar: ”Niye uçmuyor İnci?” İşte bu noktada Feride Çiçekoğlu’nun bizlere umut aşılayan mesajıyla karşılaşırız: ‘’Uçar bir gün.’’
Film boyunca büyüklerin bile sormaya cesaret edemeyeceği türden sorular soran Barış, bizleri sık sık düşünmeye ve sorgulamaya davet eder. Annesinin, Barış’ın babasının suçunu üstlenmesi yüzünden hapishanenin soğuk duvarlarına maruz bırakılan bu küçük çocuk burada kendine dünyanın tüm pisliğinden arınmış, yalnızca kendi seçtiği renklerle boyanmış ayrı bir dünya yaratır. Bu dünyanın baş köşesinde de annesinden göremediği şefkati onda bulduğu İnci’si yer alır. Filmin kitap versiyonunda İnci’nin tahliye oluşu ardından Barış’ın ona yazdığı hayali mektuplar burada biraz senaryo değişikliğine giderek daha da somutlaşmış ve İnci ile Barış’ın hapishane günlüklerine dönüşmüştür. İkisinin arasındaki bu sevgi dolu arkadaşlıkla birlikte İnci’nin tahliye günü gelene kadar buradaki hayatın gerçeklerine tanık oluruz.
Filmin senaryosuna hakim olan birçok siyasi söylem bir yana, alt koğuş ve üst koğuş farkıyla birlikte hapishanedeki hiyerarşik yapıyı farkediyoruz. İnci’nin de bulunduğu alt koğuştaki kızlar ”düşünce suçu” ile yargılanıyorlar. Üst koğuştakilerin Barış’a sık sık bağırması ve küfürlü konuşmalarıyla buradaki kadınların ne kadar sert, kavgacı ve anlayışsız olduklarını görüyoruz. Üst koğuşa yeni gelen ve daha sonra koğuşun başı seçilecek olan Sümbül’ün para karşılığı bu kadar rahat her şeye ulaşabiliyor oluşu da ayrı bir nokta. Alt koğuştaki kızlar ise Barış’a her zaman ılımlı ve sevgi dolu yaklaşan taraf oluyor. Buraya ilk geldiklerinde onlara verilen koğuşun insanın barınabileceği türden bir yer olmadığını fakat daha sonra kendilerinin temizleyip, yaşanılabilir bir mekana dönüştürdüklerini söylüyorlar. Ayrıca, alt koğuştaki kızların film boyunca sürekli gazete ya da kitap okuyor oluşu da gözden kaçmıyor. Sofraya beraber oturup, yemeklerini hep birlikte paylaşan bu kader mahkumları, Feride Çiçekoğlu’nun gözündeki ”barış” dolu hermetik alanı yansıtıyor.
Hem eleştiri niteliği taşıyan hem de filme gülünç bir yan katan kitap yakma sahnesi: Görevlilerin aniden koğuşa gelmesiyle birlikte Zeynep’in okumak için kütüphaneden almış olduğu kitabı büyük bir hırsla parçalayıp, yakıyorlar. O kitabın okunmasının yasak olduğu açık bir şekilde anlaşılıyor fakat cezaevi müdürü yanındaki görevlilere kitabı yakıp yakmadıklarını kontrol etmeleri için öfkeyle emirler yağdırıyor. Küçücük bir kitap için bu kadar çaba gösteren gardiyanları gören koğuştaki kızlar, kendilerini tutamayıp gülüşüyorlar ve böylece ortaya absürt nitelikte taşlayıcı bir sahne çıkmış oluyor. Bizler de Feride Çiçekoğlu’nun mizahla harmanlamış olduğu eleştiri tarzına tekrardan tanık oluyoruz.
”Zarfın sobaya atılıp atılmadığına bakılıp bakılmadığına bakılmıştır efendim.” ”Sen artık yıldız görebiliyor musun İnci? Bizim göğümüzün bir tek gündüzü var, senin göğünde akşam oluyor mu?’’
İnci’nin tahliyesi ardından en iyi arkadaşını kaybeden Barış büyük bir yalnızlığa gömülüyor. Onun o mahzun bakışlarının altında ne kadar derin anlamlar yattığını film boyunca hissedebiliyoruz. Buradaki mahkumlar için sadece tek bir gökyüzü var o da gardiyanların izin verdiği kadar mavi, demir parmaklıklardan uzanabildikleri kadar uçsuz. İnci’nin gidişinden beri onu göremeyen Barış tüm günlerini mutsuz bir şekilde geçirirken, bir gün gökyüzünde rengarenk bir uçurtma görüyor. İnci her ne kadar tahliye olup özgürlüğüne kavuşmuş olsa da küçük Barış’ı hiçbir zaman unutmamış ve bir uçurtma olup onun gökyüzüne süzülmüştür. Her şeyi yakıp yıkan nefret dolu söylemler yerine, bir uçurtma misali gökyüzünde özgürce salınan barış ve sevginin hiçbir zaman gökyüzümüzden eksik olmaması dileğiyle…
Filmi mubi ve youtube platformlarindan izleyebilirsiniz. Alternatif olsun diye aşağıya film linklerini bırakıyorum keyifli seyirler.
Film linkleri:
https://www.fullfilmizletr.online/filmini-izle/ucurtmayi-vurmasinlar-720p-izle
https://kultfilmler.com/ucurtmayi-vurmasinlar-izle/
https://www.fullfilmizletr.online/filmini-izle/ucurtmayi-vurmasinlar-full-hd-izle