PENİSİLİN MUCİDİ: ALEXANDER FLEMİNG
Alexander Fleming 6 Ağustos 1881’de ailesine ait olan, İngiltere’de yer alan küçük Darvel kasabasında bir çiftlikte dünyaya gelmiştir. Babası Hugh Fleming ve Grace Stirling Morton. Geçimlerini çiftçilik yaparak sağlıyorlardı. Alexander henüz yedi yaşındayken babasını kaybetmiştir. Alexander’ın eğitim-öğretim hayatı 5-8 yaşları arasında bir bozkır okulunda başlamıştır. Gittiği okul kasabasına ait Darvel Okulu idi. Her gün 8 mil yol yürümekteydi. 11 yaşına geldiği zaman akademik anlamda bir potansiyel taşıdığı keşfedilmiştir. Londra’ya gitmeden önce 2 yıl bir süre kadar kaldığı Klimarnock Akademisi’nde burs kazanmıştır. Alexander Fleming 1895 yılında Londra’ya gelmiştir. Bu yıl, Sir Arthur Conan Doyle’un Dünya çapında ses getiren eseri, Sherlock Holmes’ü yayımladığı yıldır. Alexander, tıp doktoru olan ağabeyi Tom’un evinde kalıyordu çiftliği ise en büyük ağabeyi yönetiyordu. Alexander işletme ve ticaret okumak için Politeknik Okuluna gitti ve 16 yaşında bu okulu bitirmiştir.
Çalışma Hayatı Ve Tıp Fakültesi
Alexander’ın ilk iş deneyimi bir nakliye ofisinde başlamıştır fakat burada çalışmaktan hoşnut olmamıştır. Alexander 20 yaşında iken amcasına nakit miras kalmıştır ve Alexander’ın tıp eğitimi için yatırım yapmıştır nitekim Alexander’da tıpkı ağabeyi gibi doktor olmak istiyordu. Tıp Fakültesi’ne girebilmesi için bazı genel nitelikleri karşılaması gerekiyordu ve bundan yana da sıkıntı çekmemiştir akabinde girdiği her sınavı başarılı bir şekilde geçmiştir. 22 yaşında St Mary’s Hospital Tıp Okulu’na başlamıştır ve üç yıl sonra Bachelor of Medicine, Bachelor of Surgery olarak dereceyle mezun olmuştur. Alexander St. Mary’s Hospital’da immünoloji alanında bakteriyolog olarak araştırmacı görevine başlamıştır. Fleming bu araştırma çalışmalarını yaparken 1908 senesinde bakteriyoloji bölümünden derece ve en iyi öğrenci seçilerek Altın Madalya ile mezun olmuştur. Ardından da bakteriyoloji alanında öğretim üyesi olmuştur. Tıp Fakültesi’nden hocası olan Almroth Wright insan vücudunun enfeksiyonlara karşı doğal savunma mekanizması ile çalışmıştır. Fleming doğal savunma mekanizmalarından oldukça etkilenmiştir.
Fleming’in Bilime En Önemli Katkıları
Antiseptiklerin İyileştirmekten Çok Öldürdüğünü Kanıtlamak
I.Dünya Savaşı başladığı zaman Fleming 33 yaşındaydı. Fransa’da kurulan sahra hastanelerinde Kraliyet Ordusu Tıbbi Birliklerinde yüzbaşı olarak görevini yerine getirmiştir. Enfeksiyonları önlemek amacı ile kullanılan antiseptiklerin aslında öldürücü olduğunu Fleming fark etmiştir. Karbolik asit, borik asit ve hidrojen peroksit gibi antiseptikler yaraların derinlerinde yer alan bakterileri öldürmüyor hatta bakterileri öldürmemekle kalmayıp akyuvarla JAK3 Eksikliği ile Ağır Kombine İmmün Yetmezliği da zarar vererek askerlerin doğal direncini düşürüyordu. Antiseptikler sadece yüzeysel yaralarda işe yaramaktaydı. Almroth Wright tuzlu-su kullanılmasını önermiştir nitekim vücudun doğal bağışıklık mekanizmasına saldırmıyordu üstelik akyuvarları da çekmekteydi. Almroth Wright ve Fleming bunu ispatlamışlardır fakat ordudaki diğer doktorlar buna uymadılar ve sonuç olarak önlenebilir birçok ölüm meydana gelmiştir.
Lizozimin Keşfi
Fleming savaştan sonra 1919 senesinde St. Mary’s Hospital Medical School’a araştırmaları için geri dönmüştür. Savaşta elde ettiği deneyimler arasında antibakteriyellerin vücutla beraber kullanılmasına ve vücuda zarar vermemesi kanaatine varmıştır. Özellikle bu antibakteriyel ajanlar akyuvarlara zarar vermemesi yönünde ifadelere inanmıştır. Böyle bir ajanı 41 yaşında, 1922 senesinde keşfetmiştir.
Fleming, soğuk algınlığına yakalanmış bir hastanın burnundan salya örneklerini alıp, kültürde çoğaltmıştır. Micrococcus lysodeikticus olarak isimlendirdiği yeni bir bakteri türünü keşfetmiştir. Birkaç gün aradan sonra Alexander Fleming bu bakterileri incelemeye koyulmuştur. İnceleme sonrası soğuk algınlığına yakalanmıştır ve burnundan bakterilerin üzerine bir damla mukus düşmüştür. Damlanın düştüğü bölgedeki bakteriler neredeyse anında yok olmuştur. Her zaman doğal bakteri öldürücü arayışında olan bu gözlem, Fleming’i çok heyecanlandırmıştır. Fleming kan serumu, tükürük ve gözyaşı gibi sıvılarda bakterilerin etkisini incelemiştir. Bir damla bu sıvılara damlattığı zaman bakterinin kolonileşmediği gözlemlemiştir.
Alexander Fleming bu sıvılarda ortak bir özelliğin olduğunu fark etmiştir ve bunun bir enzim molekülü olduğunu düşünmüştür. Bu enzime lizozim enzimi adını vermiştir. Lizozim enzim molekülü belirli mikroorganizmaları etkisiz hale getirerek onları insanlar için zararsız hale getirmektir. Lizozim enzim molekülleri patojenik etkiye sahip mikroorganizmalardan korumaktadır. Doğal bağışıklık sistemine yardım etmektedir. Lizozimin ilaç olarak kullanılması ve faydalılık oranı oldukça düşüktür çünkü insanları enfekte edecek birçok mikroorganizma türü söz konusudur böylece az etkiye sahip olabilmektedir ya da hiç etki gösterememektedir.
Şimdiki zamanda lizozim, yiyecek ve şarap koruyucusu olarak kullanılmaktadır. Doğal olarak yumurta beyazında büyük konsantrasyonlarda bulunmaktadır ve civcivleri enfeksiyona karşı korumaktadır. Ayrıca ilaçlarda, özellikle Asya’da soğuk algınlığı, ayak mantarı ve boğaz enfeksiyonlarının tedavisinde kullanılmaktadır.
Penisilinin Keşfi
Fleming ailesi ile 1928 yılında uzun bir tatile çıkmışlardır. 3 Eylül Pazartesi laboratuvara dönmüştür. Bencin üzerinde bir yığın petri kaplarını görmüştür. Bulaşıklar Staphylococcus bakteri kolonileri içeriyordu. O yokken yardımcılarından biri pencereyi açık bırakmış ve bulaşıklar farklı mikroplarla kirlenmişti. Bulaşıklar Staphylococcus bakteri kolonileri vardı. O yokken yardımcılarından biri pencereyi açık bırakmış ve bulaşıklar farklı mikroplarla kirlenmişti. Canı sıkılan Fleming tabaklara baktı ve tabaklardan birinde dikkat çekici bir şey olduğunu fark etmiştir. Bulaşıklarda mantar büyüdüğünü ve etrafındaki bakterilerin öldüğünü gözlemişti ve bunu asistanına gösterince asistanı lizozim enzim molekülü keşfine benzetmiştir. Bu keşfettiği doğal antibiyotiğin lizozimden daha etkili olduğunu düşünmüştür ve fazlasıyla bu mantardan üretmeye başlamıştır. Penicillium cinsine ait olduğunu ve bakteri öldürücü bir sıvı ürettiğini belirlemiştir. 7 Mart 1929’da antibiyotiğe resmen penisilin olarak isimlendirmiştir.
Fleming, penisilinin kızıl, zatürree, menenjit ve difteriden sorumlu olanlar da dahil olmak üzere birçok farklı bakteri türünü öldürdüğünü gösteren sonuçlarını rapor etmiştir ve yayımlamıştır. Ayrıca penisilin toksik bir etkiye sahip değildi ve beyaz kan hücrelerine saldırmamıştır. Fakat bilim dünyası bu keşfi görmezden gelmiştir ve Fleming’in bu çalışması yetersiz kalmıştır.
Fleming bir dizi problem ile karşı karşıya kalmıştır çünkü penisilin üreten mantardan penisilinin izolasyonu oldukça meşakkatliydi. Yüksek konsatrasyonlarda penisilin üretmenin yolunu bulamamıştır. Fleming’in hocası Almroth Wright kimyagerlere karşı hoşnutsuz ve ön yargılı idi. Laboratuvarında onları istemiyordu. Tecrübeli bir kimyagerin varlığı, penisilini izole etmek, saflaştırmak ve konsantre etmek açısından büyük bir fayda sağlayabilirdi. Bu sorunlardan bağımsız olarak, Fleming 1930’larda penisilin üzerine bazı çalışmalara devam etti, ancak onu büyük, konsantre miktarlarda üretmek için ihtiyaç duyduğu atılımı asla yapmadı. Ancak diğer bilim insanları bunu başarmıştır.
Oxford Üniversitesi’nden patolog bilim insanı Howard Florey ve biyokimyacı Ernst Boris Chain liderliğinde yapılan çalışma, 1940 yılında penisilini ilaç formuna getirmişlerdir. 1945’te Alexander Fleming, Nobel Tıp veya Fizyoloji Ödülü’nü Florey ve Chain ile paylaşmıştır.
Alexander Fleming oldukça alçakgönüllüydü. Bu tevazuluğuna rağmen dünya çapında bir kahraman oldu. Milyonlarca insan hayatlarını onun keşfine borçluydu. Fleming, Florey, Chain ve ekibine övgülerinde her zaman kibirliydi ve penisilin hikayesindeki kendi rolünü hafife aldı. Alçakgönüllülüğüne rağmen dünya çapında bir kahraman oldu. Milyonlarca insan hayatını onun keşfettiği antibiyotiğe borçluydu. 1945 senesinde Amerika’ya gitti. Burada kimya şirketleri, çalışmalarına saygı ve minnettarlığın bir işareti olarak kendisine 100.000 dolarlık kişisel bir hibe verilmiştir. Tipik olarak Fleming, hediyeyi kendisi için kabul etmedi: St Mary’s Hospital Medical School’daki araştırma laboratuvarlarına bağışlamıştır.
Kaynak:
https://www.famousscientists.org/alexander-fleming/