BEYAZ ZAMBAKLAR ÜLKESİNDE...MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'ÜN TÜM YURTTAŞLARA OKUMASINI TAVSİYE ETTİĞİ KİTAP.
1923 Yılında “Zidari Jivota” (Hayatın Mimarları) ismiyle Sırpça basılan kitap 1928 yılında Ali Haydar Taner tarafından ilk defa Türkçe’ye çevrilmiştir. Rusya, Yugoslavya, Bulgaristan’da olduğu gibi kitap Türkiye’de de büyük yankı uyandırdı. Ancak Mustafa Kemal Atatürk’ün kitabı okuyup beğenmesinin ardından okulların müfredatına konulmasını istemesiyle ünü daha da artmıştır.
Kitabın ilk bölümü Grigoriy Petrov’un hayatı hakkında kısmıyla başlar. Kitabı yazma sürecinde onu etkileyen olaylardan söz eder. Kitap tam metni toplam 239 sayfa, 13 bölümden oluşmaktadır. İlk bölüm Moskova’daki imparatorluğun temellerinin sallandığından söz edilip Devlet inşasını bina inşası tasviri üzerinden anlatmaktadır. Değişen ve gelişen nesillerin yeni anlayışlar, gayeler ve taleplerle geldiğinden bu yeni nesil insanlara geçerliliğini çoktan kaybetmiş yönetim şekilleri zorla dayatılamayacağından, hayatının temelini mantıklı, adil ve sağlam bir devlet yönetimi esasına göre şekillendirmek gerektiği üzerinde durarak açıklamaktadır. ikici bölümde Devlet meselelerinin sadece bakanlar, krallar veya milletvekillerinin icraatlarının sonucu değil her vatandaşı ilgilendiren mesele olduğunu erkek ya da kadın, genç ya da yaşlı, şehirli ya da köylü, kas gücüyle ya da beyin gücüyle çalışan herkesin bu meseleleri düşünmesi gerektiğinden söz eder. Aynı zamanda Halkların tarihinin yaratıcısı kimdir? Devletin ve bütün insanlığın kaderinde hayati öneme sahip olan büyük olayları kimler harekete geçirerek, yönlendiriyor? İngiliz düşünür Carlylenin dediği büyük şahsiyetler ve kahramanlar mı? Sorularına, tarihte adından söz etmiş yöneticilerden ve ünlü yazarların konuyla ilgili düşünceleriyle cevap aramaktadır.
Üçüncü bölümde Finlandiya’nın bugünkü seviyeye gelmesinde halkın çalışma enerjisi ve azmi, kendi fakir toprağına olan bağlılık ve sevgisinin etkili olduğunu üzerinde duruluyor. Finlandiya’nın birçok kentinde yükselen çıplak granit yığınlarına rastlanabildiğini ve Rusya’da bu taşlara halk “Şeytanın Şekerliği” derken Finlandiyalılar “Şeytan Şekerlerini” park ve bahçelere dönüştürmüşler. Taşların üzerine verimli toprak dökerek, buralara ağaç ekmiş çiçek yetiştiriyorlar. Finlandiya’nın Petersburg’dan, 3,5 saatlik mesafede olmasına rağmen, düzensizlik, köhnelik, bakımsızlıktan eser bile olmaması tek düze ve kasvetli taş yığınları, bataklıklar ve ormanlar arasında yaşayan halkın sanat eserlerini andıran mimariler ortaya koymasının altında yatan başarıyı aramaya başlar. Dördüncü bölümde Finlandiya’nın coğrafi önemine vurgu yapılır.
Beşinci bölümde yeni nesil Fin aydınlarından Johan Wilhelm Snellman üzerinden halkın uyuyan uykusundan uyandırılması için Finlandiyalı öğretmen, din adamı, avukat ve memur halk kitlelerinin eğitim ve kültür düzeyinin arttırılması için adeta seferberlik ilan etmesi gerektiğinden söz edilir. Snellman, “ Karanlık köşelerde canlı kandiller yaktım ve daha iyi aydınlatmaları için onlara yağ takviyesi yaptım” der ve insanları aydınlatmanın ülkelerin geleceği için ne kadar önemli olduğu ortaya konulur. Altıncı bölümde Snellman’ın halka yaptığı konuşmalardan kesitler üzerinden halkın ağır ve tehlikeli bir manevi hastalığa yakalandığı ve dinin insanların diğer insanlarla, dünyayla ve tarladaki ürünlerle bağlantıda olduğu duygusudur der ve böyle bir bağlantı yoksa devlet, toplum, aile ve hatta insanlık bile hayatta kalamaz. Bu devletin mevcudiyetine karşı bir tehdittir. Kitlelerin dine karşı ilgisizliği halk için çok tehlikeli bir hastalığa dönüşebilir. Ciddiyetten uzak gençlik ve akıl fakiri liberal düşünürler; dinsizliğin özgür düşüncesinin yansıması olduğunu söylemekle büyük bir hata yapıyorlar. Dinsizlik manevi fakirlik ve hastalıklı ruh halinin belirtisidir. Dinsizlik halkın sahip olduğu bütün kutsal değerlerin ölmesidir der. Bunun sonucu olarak insanlar hayvani duyguların esiri olur, maneviyatsızlık, ahlaksızlık, kaba egoizm, hırsızlık ve had safhaya varan duygusal çöküntülerin temeli olarak dine karşı ilgisizliğin sebep olduğu üzerinde durur.
Yedinci bölüm İsviçre yönetiminden Rusya yönetimine geçen Finlandiya’nın içişlerinde serbest bırakılması sonrası kendi siyasi kültürlerini inşa etme süresinden söz edilir. Bu bölümde de Snellman’ın memurlara seslendiği bölüm vardır. “Adaletsizlik konusunda başöğretmenlerin kim olduğunu biliyor musunuz? Memurlar, yasaların bekçisi olan görevliler! Onlar halka yasalara uymamayı öğretiyorlar. Bu nedenle kanunların uygulayıcısı olan siz memurlardan, yeni Finlandiya adına bir ricada bulunmak istiyorum; vatandaşlarımızın yasalara saygılı veya daha fazla derin adalet duygusuna sahip bireyler olarak yetiştirilmesi için bize yardımcı olun.” Sözleri yer alır ve memurların adalet sağlamadaki önemi üzerinde konu aktarılır. Sekizinci bölüm Finlandiyalıların Orduya “Kışla Hayvanı” bakış açısının değiştirilmesi gerektiğinden hayatlarının en parlak döneminde askere gelen gençlerin çoğunun okuma yazma bilmeyen halk ve toplumu ilgilendiren konulardan uzak oluşunun değiştirilmesi gerektiğinden, yeni Fin ordusunun inşasından söz edilir. Dokuzuncu bölüm İngiltere’nin Napolyon’u yenmesi sonucu Avrupa’da uzun zamandır süren savaşların son bulmasıyla birçok Avrupa ülkesinde olduğu gibi Finlandiya’da da gençlerin İngiliz kültürüne hayranlığı arttı tabi bunlarının başında da Futbol geliyordu. Bu bölümde de Snellman üzerinden gençlere seslenilmektedir. Futbola ilgi duyan gençlerin eğitimlerine önem vermediklerinin ve bunun sonucunda genç neslin eğitimsiz olarak yetişeceğinden endişe edilir. Finlandiya gençlerinin diğer ülkeleri futbolla yenmemesini aynı zamanda Almanları, Fransızları ve İngilizleri beyniniz, kalbiniz ve iradenizle, bilim, ustalık, ticaret, zanaat, adil hukuk düzeni gibi alanlarda, ülke refahının arttırılması için halkın verdiği mücadelede yenmeleri gerektiği aşılar.
Onuncu bölüm bu bölümde Snellman ve arkadaşları Finlandiya halkının uyanmasına dair bütün umutlarının genç neslin iyi yetiştirilerek, eğitilmesine bağlamışlardır. Snellman çocukluk dönemi için, çocuk aklı ve kalbi, bakımsız tarla gibi boş kalıyor çünkü oraya hiçbir iyilik tohumu saçılmamış. Kendilerine iyilik, doğruluk ve sevgiden bahsedilse de bunlar kalıplaşmış, sıkıcı ve soğuk ifadelerle anlatılmaktadır. Onları çok iyi yedirip içirip, giydirmek yeterli değil onların zekası ve kalbinin temizliği konusunda çok az kafa yorduklarından söz eder. Snellman ve arkadaşlarının köyleri ve Pazar yerlerini gezip konuşmalar yapmasıyla Finlandiya’da ebeveyn toplulukları kurulduğunu anlatır.
On birinci bölümde Snellman önderliğinde herkes işin kulpundan tutmuş kültür misyonerleri olarak Finlandiya’nın kalkınması için çalıştığından söz eder. Tatlı kral lakaplı zengin tüccar Yarvinen’den de bu bölümde bahsedilir. Aydın kesimin eksik yönlerine dikkat çekilirken sorunun kaynağına inilir. Yarvinen’in yokluktan nasıl var olduğunu anlatılıp bu tür mucizevi dönüşümün her bir ülkede ve vilayette, hatta en ücra yerlerde dahi yaşanmasının imkansız olmadığı gözler önüne seriler. Bunun için gerekli olan sadece sihirli ellere, ileri görüşlü, büyük yürekli insanlara, yorulmadan çalışan kültür emekçilerine ihtiyaç olduğu mesajı verilir. On ikinci bölüm Köylülerden söz edilir; Ziraat, hayvancılık, tuğla yapımı kağıt ve kumaş üretimi gibi alanlarda gelişmeye önem verilmiş fakat milyonlarca emekçinin, beyni, kalbi, sağlığı ve hayat koşullarının iyileştirilmesi gerektiğini kimse düşünmemiş ve düşünmek istememiştir. Bu bölümde köylülere yapılan haksızlıklardan söz edilmekte ve halkın büyük bölümünün eğitimsiz olması devlet eliyle yapılan kötülük olduğunu ilkel halkların fakirlik ve yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmalarının nedeni sahip oldukları topraklarının zenginliklerinden faydalanmamaları dır der. On üçüncü bölümde Papaz McDonald’ın halk tarafından “Güneş Kitabı” adı verilen kitaptan ve etkilerinden söz edilir. Aslen İsviçreli olan papaz McDonald Finlandiya halkının gelişmesi için bir yol haritası sunar. Grigoriy Petrov kitabın son bölümünde Slavlara şu tavsiyelerde bulunur; Kendimize ve halk kitlelerine çalışkanlık, azim ve disiplin, güçlü irade aşılayalım, bu özelliklere sahip nesiller yetiştirelim der. Grigory Petrov’un yaşamı boyunca başta Rusya olmak üzere birçok ülkedeki halkları etkilediği bilinmektedir. Grigoriy Slav halklarının gelişmesinde rol model olmak için aslında bu kitabında da yol gösterici olma amacı gütmüştür.
Kitabı bölüm, bölüm incelememin temel amacı yazıldığı günden bugüne seksen küsur sene geçmiş olmasına rağmen bizlere günümüzde de yol gösteriyor oluşudur.