PEP GUARDİOLA FUTBOLU ZEVKSİZLEŞTİRDİ Mİ ?
“Futbol mekanikleşti”
“Eskisi gibi değil”
Bu serzenişleri 10 yıldan fazladır duyuyoruz ve tüm bu sürecin başında Nike “Risk everything” serisiyle bu soruna parmak bastığı kısa filmler yayınladı.
Şimdi, bu konu nezdinde değinmek istediğim başka bir nokta var. Bu seri her nasılsa bir kehanette bulunuyor. Buraya flashback yapacağız, cepte...
Lakin önce anlatmak istediğim bu kehanetin temeline bir yolculuk yapalım:
“Modern futbolu son 15 senede evrimleştiren isim kim” diye sorsam “Guardiola” cevabı hepimizin ortak kabulü olacaktır.
Pep 2009’da bir şey yaptı.
En doğru açıyı bulana kadar şut atmayan, en doğru seçeneği görene kadar dikine çıkmayan, %70’in altında topla oynadığı her maçı başarısızlık sayan ve gerekirse asırlarca oyun kurabilecek bir makine yarattı. Sıfır risk, sıfır heyecan. Tamamıyla kazanmaya yönelik, dünyanın en hücumcu gibi görünen defansif oyunuydu bu…
Çok eskiden bir yerde okumuştum. İngiliz ligi’nde topun yere inmediği kaotik zamanlardan...İngilizler, şövalyeliğin ahlaki değerlerine bağlı bir kültüre sahiptir. Onlar için erdem ve cesaret gibi kavramların kutsiyeti, tarihsel rakipleri Fransızların aksine önemlidir. Uzak tarihleri böyledir. Aslan Yürekli Richard bunun temsilidir veya milli destanları Kral Arthur bunun yansımasıdır. Ortak noktaları kaybederken bile erdemli ve cesur olmalarıdır.
“Ne alaka” der gibi olduğunuz tam şu anda konuyu bağlayacağım. İşte eski premier lig’de bu nedenle topu alan takımlar hemen uzun çıkardı. Şövalyeliğin mertliğini taşıyan bir “vuruşma” kültürüdür bu. Futbollarına da yansımıştır.
O yazıda, İngilizlerin yoğun pas oyununu “korkaklık” olarak görmesinden de bahsedilmişti.
Çünkü amacı hücum değil de topu dolaştırarak rakibi yormaya yönelik yapılan paslar bir nevi korkaklıktı ve bu taktik; vuruşma kültürüne tersti.
Hala daha PL’de şövalyelik kültürünün izlerini görürüz.
Orada oyun bu nedenle daha hızlıdır. Kendini yere atanı önce kendi taraftarı yerer.
Yani Pep’in temsili ne ise, İngiltere o değildi.
“Ee Nike diyordun ne oldu”
Reklamda risk almayan, mekanikleşmiş ve yenilmez oyuncular var.
Hatta animasyonun en dikkat çekici yeri; bu robotların top kapmada başarısız oldukları sekansta, hikayenin pure-evil karakterinin bir tuşa başarak sayısal olarak 11 futbolcudan çok daha fazlasını sahaya sürdüğü andır.
Guardiola ve temsil ettiği futbolun düsturu neydi? “Topun olduğu yerde, preste veya hücumda hep rakipten kalabalık ol” Tv başında izlerken Pep’in takımları 15 kişi oynuyormuş gibi gelir. Kamera topun olduğu yeri çeker ve orada her zaman Pep’in takımı sayıca üstündür. Belki buna bir atıftı.
İnandığım şudur ki; bu reklam Guardiola’nın dehasıyla mahvettiği futbola bir atıftı. Reklamda tüm dünyayı ele geçiren ve futbolu mahveden şirket ise fena halde City Group’a bir kehanet olmuş. İspanya’da Girona, İngiltere’de City şampiyonluk yarışındalar. Haricinde çoğu ülkede faaliyet gösteriyorlar ve neredeyse hepsi aynı felsefeyi şiar ediniyor. Futbolu ele geçiriyorlar… Tıpkı reklamdaki kötücül şirket gibi.
Bu kısa filmler bununla kalmıyor ve bir antitez sunuyor. Kim bilir? Belki de Pep Guardiola’nın futboluna bir antitezdi “risk everything”
Pekala gerçek hayatta Guardiola’nın o inanılmaz pres hatları nasıl kırılıyor? Her şeyi risksiz yaparsan değil, eninde sonunda riskli pası doğru çıkarsan, veya hiç yapmaman gereken 1.bölgede başarılı çalımı nihayete ulaştırırsan hattı kırılıyor.Özetle: RİSK ALIRSAN.
O zaman kimlerle risk alırsın?
Cevap: Yetenekli oyuncularla.
İşte reklamın bize verdiği antitez budur. Bu makinelere karşı her şeyi doğru yapman yetmez, onları kırman gerekir diyor. Neyle?Yetenekle…Belki de altyapılarda elenip giden onca yetenekli futbolcu adayı için bir daha düşünün diyor. Çünkü uzun zamandır kriter; yetenek değil.
Nitekim reklamda yıldızlar oyundan zevk alarak, daha çok disipline ondan daha çok özgürlükle yanıt vererek maçı kazanıyor. Reklam da bir nevi Pep’in antitezini vererek bitiyor…
kaynak:https://twitter.com/mirtilian/status/1753763693458849792?t=AKXIHpprwV96akCxAZkHzQ&s=19