Nasrettin Hoca mı acaba?
Nasrettin Hoca fıkraları ile büyüdük biz,yeni nesil pek uzak kaldı gibi.Hep kafamızda beyaz sakallı,kaftanlı seceven tatlı bir ihtiyar canlanırdı onun fıkralarını dinlerken ve sanki bir an karşımıza çıksa da sarılsak gibi bir duygu dolardı içimize.
Ben de kendimce Nasrettin Hoca'nın fıkralarını biraz değiştirerek anlatırdım,tabi dinleyenler surat ekşitir bu nasıl fıkra derlerdi.
Mesela o fıkralardan bir örnek vereyim;
Nasrettin Hoca bir gün ağaca çıkmış,bindiği bir dalı kesiyormuş,yoldan geçen bir köylü arkadaşı onu görür ve derki;
_Napıyorsun hocam?Kedi yıkanır mı,bırak kediyi öldüreceksin.
Hoca durur mu yapıştırmış cevabı;
_Kazanın doğurduğuna inanıyorsun da öldüğüne mi inanmıyorsun?
Şimdi bu örneği yazınca bana da bir soğuk geldi ya neyse,o zamanlar komik gelirdi.
Sevdiğim bir fıkra örneği ile bitreyim blogu;
Hoca ıslık çalarak eşeğini arıyormuş,komşusu ne yapıyorsun hoca demiş,hoca da eşeğim kayboldu onu arıyorum deyince komşusu,hocam eşeğini kaybetmişsin bu ne neşe?Islık çalarak arıyorsun,ben olsam kıyameti koparmıştım.
Hoca yine gediğine koymuş taşı:
Bir şu tepenin arkası kaldı,oradada bulamazsam eşeği,sen o zaman gör kıyameti.