Big Fish ( Büyük Balık) Film Analizi
Big Fish – Büyük Balık modern bir masal anlatımı… Yönetmen Tim Burton’ın filmografisine baktığımızda Beterböcek, Alis Harikalar Diyarında, Ölü Gelin ve Makas Elleri gibi yapımlar görüyoruz ki bunlar her birisi kendi atmosferi bulunan oldukça fantastik yapımlar.
Big Fish işte böyle bir yönetmenin ellerinde Ewan McGregor gibi çok sağlam bir oyuncuyla buluşunca ortaya insanı etkisi altına alan bir yapıma dönüşmüş. Bu arada filmde Dövüş Kulübünün Marla’sı Helena Carter’da yer alıyor.
Ünlü halk bilimci Propp’un masal anlatılarını belli bir kalıba sokarak incelemeye çalışan masal çözümleme tekniği bulunuyor. İlgilileri bunu çok iyi bilirler. Ben bu video bir makale olsaydı bu maddeleri tek tek filme uyarlardım ancak buna gerek duymadan sadece bir not olarak şunu belirteyim ki Propp’un masal çözümleme tekniğine birebir uyan bir anlatımı var Big Fish’in.
Film ne anlatıyor?
Filmde hayalleriyle bütünleşmiş ve onları kendi gerçekliğine dönüştürmüş bir adam seyrediyoruz. Gençliğinden itibaren inanılmaz bir inançla, inanılmaz bir ısrarla tüm bu kurgularını herkese ama herkese gerçekmiş gibi sunan birisi… Bu bir taraf… Diğer taraftaysa babasının anlatılarıyla büyüyen bir çocuk var. Bu çocuk büyüyünce sözüm ona yetişkin olunca babasının bu anlatılarını sorgulamaya başlıyor ve ondan uzaklaşıyor.
İşte bu bir baba oğul ilişkisinin gelişimini ve sonucu şiirsel bir anlatımla harmanlayarak bize sunuyor. Film etkileyici ve farklı bir anlatım diline sahip.
Orijinal Adı: Big Fish
Yönetmen: Tim Burton
Ülke: Amerika
Oyuncular: Ewan McGregor, Albert Finney, Billy Crudup, Jessica Lange, Helena Bonham Carter
Edward Bloom’un Anlatıları Ne Kadar Gerçek
Edward Bloom’un anlatılarının tamamı hayal değil; ancak tamamı gerçekte değil. O kelimenin tam anlamıyla maceraperest birisiydi. Gerçekliğin sıkıcı dünyası ona istediği ortamı sunamıyordu. Bu nedenle o yaşadığı hayatta tanıdığı veya yolculuk ya da işi icabı dolaşırken tanıdığı insanlara hayalinde bir rol veriyordu. Örneğin aslında bir sirkte tanıdığı koca adam onun hayalinde bir kasabaya saldıran koca bir deve dönüşüyordu.
Yolculuk sırasında tanıdığı Jenny karakteri bir cadıya dönüşüyordu ve cadı Edward Bloom’un çocukluğunda bile var olan bir karakter oluyordu.
Hayallerin gerçeğe dönüştüğü bir rüya kasabası olan Spectre aslında onun yolunun üzerinde bulunan ve Jenny’nin yaşadığı yerdi.
Sonuç olarak filmde Edward Bloom’un eşi Sandra’nın söylediği gibi onun anlattığı her şey bir hayalden ibaret değildi.
Edward Bloom Deli miydi?
Hayır, onun bu durumu bence bilinçli bir seçimdi. Az önce söylediğim gibi dünyanın fiziksel kanunlar sınırlı dünyası ona yetmiyordu; onu mutlu edemiyordu. O kendisinin bir dev olduğunu ve bir devin sıradan bir yaşamı olamayacağını söylüyordu. Onun buradaki devden kastı hayal dünyası ve yapmak istedikleriydi.
Ancak dünya onu sınırlıyordu. Bir kafesin içerisine hapsediyordu onu. Edward Bloom da bu kafesten çıkmak için hayallerine sığınıyor ve orada mutlu oluyordu. Onun kendisinin asla mantıklı olmadığını zaten kabullendiğini görmüştük. Onun aradığı şey mantık değildi; çok basit bir şeydi: O mutlu olmak istiyordu. Bu nedenle gerçeklikten kaçmayı seçiyordu. Bu delilik değil; akıllıca bir seçimdi.
O bahsettiği bir masal papağanların her şey hakkında konuştuğu ama inanç ya da din hakkında konuşmadığını söylüyor ki aslında bu onun kendi kırmızı çizgisi. Hayallerimde her şeyden bahsederim ama din konusundan bahsetmem demek istiyordu. Peki neden? Cevabı kendisi veriyor: “Din hakkında konuşmak kabalıktır. Kimi inciteceğin belli olmaz…”
O kendi hayallerinin herkes için bir mutluluk kaynağı bir sığınak olmasını istiyordu. Orada bahsettikleri herkesi çekebilmeliydi; bırakın farklı dinleri farklı siyasi görüşteki insanların bile birbirini çiğ çiğ yediği rezil dünyanın kendi hayallerine sızmasına izin vermiyordu.
Filmde bu detay muhteşem bir anlatımla verilmiş. Gerçek dünya genel olarak sıkıcı ve boğucu bir atmosferle verilirken Edward’ın dünyası geçtiğimiz anda yüzler gülüyor ve her şey kendi adının anlamı gibi çiçek açıyor.
Bir Öğretici Olarak Edward Bloom
Edward Bloom bir öğretmendi. O hikayelerini anlatırken dinleyenlere yol gösteriyordu ve sağlam mesajlar veriyordu. Bunu anlatılarının satır aralarına sıkıştırıyordu. Bunun pek çok örneği var. Örneğin Spectre kasabasına erken geldiği söylenir. O kestirmeden geldiğini ama o yolun tehlikeli olduğunu söyler. Karakter hemen ciddi bir yüz ifadesi takınır ve didaktik bir yaklaşım sunuverir: “Hayat böyledir. Doğrusu uzun yol daha kolaydır ama uzundur.”
Bu ifadeler onu dinleyenlere kolaycılığa kaçmayın, uzun olsa bile güvenli yolları seçin yaşamınızda gibi bir mesaj iletmektedir.
Efsanevi balığı anlattığı bir hikayenin sonunda hem karısını onurlandırır hem de dinleyenlere yine öğretici bir son sunmaktan geri durmaz. Cümlesi aynen şöyledir: “Bazen yakalanamayan bir kadını yakalamanın yolu ona nikah yüzüğü vermektedir.”
Filmi mubi platformundan ve aşağıya bıraktığım linklerden izleyebilirsiniz. Keyifli seyirler.
Film linkleri:
https://www.filmmodu15.com/big-fish-hd-turkce-dublaj-fhd-film-izle
https://kultfilmler.com/big-fish-buyuk-balik-izle/
https://altyazilifilmizle3.com/buyuk-balik-izle.html