Edebiyat Sosyolojisi Kavramı ve Tarihsel Süreci [TR]
Edebiyat Sosyolojisi Kavramı ve Tarihsel Süreci
Edebiyatın toplum içinde doğan, kendinden menkul bir sanat dalı olmadığı toplumun anlatısı olduğu düşüncesinden hareket eden sosyolojik eleştiri adlandırmasıyla da anılan edebiyat sosyolojisi 19.yüzyılda Avrupa’da 20.yüzyıldan sonra ise Türkiye’de kendine yer bulmuştur (Tüzer, 2019, s. 29) . Daha önce aristokrasinin uğraşı olarak bilinen edebiyatın (Escarpit R. , 1993, s. 8) nedenselliğe atfedilen önem, yüzyılda pozitivizmin yükselişi ve realizmin etkisiyle birlikte farklı görülmesine neden olmuş bilimsel çalışmaların saygınlığının artması edebiyat sosyolojisi çalışmalarına hız kazandırmıştır (Tüzer, 2019, s. 29) .
Edebiyat eserlerinin neliğini ortaya koymak düşüncesi edebiyat tarihi içinde anlamını bulmak; toplumsal koşullara ilişkin anlamı ortaya çıkarmak bilimsel bir temel olarak sosyolojiyle mümkün hale gelebilir olmuştur. Denebilir ki “sosyolojiden gelen dinamik temel, edebiyatın hanesindeki toplumsal yoğrulma ve edebi kurallar sisteminden geçen edebiyat metnine bir anlam katar” ve buna bağlı olarak 19.yüzyılda kurulan edebiyat sosyolojisi; edebiyat ile toplumun karşılıklı etkileşimini ortaya koyar. (Aydın, 2009, s. 359-360) . Başka bir yönüyle edebiyat sosyolojisi edebiyatın toplumla kurduğu rabıtayı kurmaya çalışırken toplumun içinde yaşayan yazarın yapıtı olan eserden yola çıkarak yazarın ve okuyanların dünyasını aydınlatmaya çalışır (Çelik, 2013, s. 59) . Robert Escarpit’e göre geç bir doğum yaşayan sistemli hale gelebilmesi uzun zaman alan edebiyat sosyolojisi ancak “edebiyat eleştirmenleri ve tarihçiler spesifik bir gerçeklik olarak edebiyattan hareket ederek, cari sosyolojik yöntemleri kullanarak sosyolojik sorunlara cevap bulmaya çalıştıklarında ortaya çıkmaya başlamıştır” (Escarpit R. , 2006, s. 87) .
Köksal Alver’in edebiyat sosyolojisi disipliniyle ilgili metinleri bir araya getirdiği kitabındaki Leo Lowenthal’un “Edebiyat Sosyolojisi Üzerine” adlı metninde Lowenthal edebiyat sosyolojisinin görevinin “imgesel karakterlerin deneyimlerini, kendilerinin kaynaklandığı özel tarihsel iklimle ilişkilendirmek ve edebi yorumsamayı bilgi sosyolojisinin bir dalı haline getirmek” (Lowenthal, 2006, s. 87) olduğunu söyler.
Edebiyat sosyolojisinin ödevi için bir anlamda bireysel yaratım ile bu yaratımdan sorumlu tarihi koşullar arasında bağ kurmak bilahare yaratımı bilimsel bir alanda çözümleye çalışmak denebilir. Böylece bir sanat dalı olarak edebiyat sosyolojinin alanında bilimsel yöntemlerle incelenmesi mümkün hale gelir. Edebiyat sosyoloji çalışmalarının hız kazanması 19.yüzyılda sosyolojinin gelişim göstermesi arasında paralellik görülür.
Ancak sosyolojik çalışmalar yapılmadan önce de edebiyat ve toplum özelinde birtakım çalışmalar yapılmıştır. Toplum ile ilgili ilk çalışmalar düşünüldüğünde Giambattista Vico’nun 1725 yılında yayımlanan “Scienza Nuova” isimli –Yeni Bilim- çalışması öne sürülür. Bu çalışmada Vico bu kitapta toplumsal koşulları yaratan erkin Tanrı değil insan olduğunu vurgulamıştır. “Bu, yalnızca Vico’nun zamanındaki tarih çalışmalarından değil, toplumlaorganik ve çok katlı ilişkide olan birçok şeyden, örneğin o toplumun dili, mitleri, folklorü ve ekonomisinin durumundan yola çıkılarak ele alınabilecektir” (Şan, 2006, s. 130) .
Toplum değerlerinin ve yaratımının müsebbibi insan olan toplum kurumlarının tanrı merkezli düşünceyle değil maddi koşullar üzerinden açıklanabileceği düşüncesinin göz önüne alınması bakımından önemli bir eser denebilir. 19.yüzyılda edebiyata sosyolojik temelli bir yaklaşım sergileyen düşünürler “bütün toplumsal kurumları iklim, coğrafya ulusal özellikler, gelenekler ve siyasi yapıyla bağlantılı bir biçimde açıklamaya çalışırlar” (Şan, 2006, s. 130) . Bu tür bir açıdan bakan düşünürlerin arasında Louis de Bonald vardır. Stendhal gibi Fransız düşünür Bonald’a göre edebiyat; sokağa çağa tutulan bir aynadır.
Edebiyat toplumun yansıması, ifadesidir. Edebiyatın sosyal koşullarını ele alan Vico, Bonald gibi aynı perdede düşünen başka girişimler de olmuştur. Edebiyat sosyolojisi çalışmalarının başlangıcı denilebilecek eserlerden birinin sahibi Madam de Stael’dir. Kendinden sonra gelen edebiyat sosyoloji çalışmalarına önayak olan Stael “Edebiyatın Toplumsal Kurumlarla İlişkisi Açısından İncelenmesi” adlı çalışmasında konuyu tanrı merkezli bakış açısı yerine dünyevi bakış açısıyla ele alır (Tüzer, 2019, s. 30) . Herder gibi Alman düşünürleri tarafından kullanılan edebiyat ve toplum ilişkisini Zeitgeist(çağın ruhu) ve Volkgeist (milli ruh) kavramlarla kurmaya çalışayan düşünürlerden etkilenen Madam de Stael; toplum kurumları, değerleri ve diğer maddi unsurlar arasında bağlantı kurar (Escarpit R. , 1993, s. 9) .
Bu çalışmalar; edebiyatı dünyevi alana çekip bu alan üzerinden tahlil yapmak açısından önemli çalışmalardır. Edebiyat Sosyolojisi çalışmalarında Stael’den sonra anabileceğimiz başka bir isim Hippolyte Taine’dir. 19.yüzyılda yaşayan sosyolog Taine doğa bilimlerinin etkisiyle toplum ile edebiyat arasındaki ilişkiyi Stael dışında coğrafi koşulları öne çıkaran başka bir düşünür olmuştur. İngiliz Edebiyatı Tarihi adlı kitabında doğa bilimlerinin etkisini edebiyata uyarlamaya çalışmıştır. Hippolyte Taine edebiyatı bilimsel bir temelde buluşturmak adına üç kategori öne sürer: Irk, ortam ve dönem (Moran, 2007, s. 84) . Taine ırkı biyolojik temelli bir düşünce etrafında değil bir ulusun özelliklerini kastederken; dönem için belirli bir zamanı; ortam derken ise ortamı oluşturan bir ulusun insanların karakterine tesir eden iklim, coğrafi koşullar gibi unsurlar düşünülür (Moran, 2007, s. 84) .
Taine’in metodu uygulanabilirliği ve geçerliliği bakımından problemlidir ancak edebiyat sosyolojisi çalışmaları tarihinde dışsal koşulları öne çıkarması açısından mühim yer tutar. Edebiyat ve toplum ilişkisi konusunda anılabilecek başka bir isim Hermeneutiğin kurucusu kabul edilen Wilhelm Dilthey’dir. Dilthey “ sanat çalışmasında ifade edilen içerikle insan tininin belli çağ ve kültürlerde ortaya çıktığı biçimsel özün belirli bir ortaklık taşıdığını savunur” (Tüzer, 2019, s. 31) . Çağın değerlerini ve kültürünü anlamada sanatçının yapıtı anahtar görevi üstlenecek böylelikle o çağa yönelik belirli bir değerlendirme yapılabilir hale gelecektir. Yansıtmacı kuram ışığında edebiyatın, toplumsal işlevinin bulunduğunu düşünen; sokağa tutulan bir ayna olduğu düşüncesinden hareket eden düşünürlerin bir kolu Marksist eleştiridir. Marx ve Engels’in dağınık estetik düşüncelerinden hareketle Jhadanov, Plekhanov, Belinski gibi düşünürler sanatın toplum için olduğunu savunmuş, edebiyatın estetik temellerini toplumsal faydaya bağlamıştır (Kösemihal, 1967 , s. 4) .
Bahsi geçen düşüncelere göre nesnel gerçekliğe dayanmayan toplumda karşılığı olmayan bir sanat eserinin kıymeti yoktur. Nedensellik ilkesiyle bilimsel temelli bir düşünceden yola çıkan bu düşünürlere göre edebiyatın başlıca amacı topluma fayda sağlayacak olmasıdır. Marksist kuram içinde anılabilecek diğer bir isim Georg Lukacs için edebiyat özünde yansıtmadan ibarettir. Lukacs’ın toplumcu gerçeklik kuramının açtığı yoldan ilerleyen Fransız sosyolog Lucien Goldmann kültür ve edebiyat sosyolojisi alanlarında adından söz ettiren isimler arasında yer alır. Roman türüyle ilgili yaptığı “Bir Roman Sosyolojisine Doğru” diye çevrilen eserinde Goldmann edebiyatı toplumbilim açısından incelemiş ve romanın sosyolojik temellerine vurgu yapmıştır (Şan, 2006, s. 145) . Edebiyat ve toplum arasındaki kopmaz bağa vurgu yapan Goldmann’ın “çıkış noktası eserle yapı arasındaki ilişkinin çözümlenmesidir” (Alver, Sosyolojik Eleştiri:Sosyolojik Okumaya Giriş, 2006, s. 284) . Buna bağlı olarak Goldmann’a göre edebiyat sosyolojisinin amacı “edebi eserler ile bu eserlerin içinde doğdukları toplumsal kesimlerin ortak bilinçleri arasında bağlantı kurmak”tır (Şan, 2006, s. 149) . Edebiyat eserini toplumu yansıtıcı göreviyle ele aldığı düşüncesi zamanla değişmeye başlamış edebiyatın bir üretim faaliyeti olduğu fikri oluşmuştur. Bu fikre sahip olan Althusser, Macherey ve Eagleton gibi düşünürler için edebiyat bir üretim faaliyetidir ve birçok değişkenden yola çıkan edebi eser tek bir anlama işaret etmez. (Şan, 2006, s. 151) . Edebiyat eseri toplumsal karşılığı olan bir ürün olduğu kadar estetik yönü bulunan ve kimi taraflarıyla toplumda karşılığı olmayan bireysel bir yaratımdır denebilir. Edebi metinde pek çok boşluğun; bilinmeyen, gizil noktaların bulunduğu görüşünden hareketle sosyolojik eleştirinin görevi metni tamamlamaya çalışmak yerine “metnin tamamlanmamışlığının içine yerleşerek metni teorize etmek” ve gizil noktaların ideolojik karşılığını açıklamak olmalıdır (Şan, 2006, s. 151) . Edebiyat sosyolojisi çalışmalarında katkısı bulunan Gustave Lanson, Raymond Williams, Guy Michaud gibi isimlerin yanında Leo Lowenthal edebiyat sosyolojisinin amacının “muhtelif edebiyat çalışmalarının özünde bulunması gereken düşünce ile hissetmenin birçok görünümünü, sosyal sınıf, iş, aşk, din, tabiat ve sanat gibi alanlarda ifade eden ‘anlamın özünü’ keşfetmek olduğunu” söylerken (Swingwood, 2006, s. 106) edebiyat sosyolojisi çalışmalarının başka bir önemli ismi Robert Escarpit’e göre sosyolojik yaklaşımın vurgusu edebiyatın kendisinden ziyade üretim alanına yönelik olmalıdır. Escarpit için sanatın özelde edebiyatın toplumsal manasını bu üretim ağlarında bulmak mümkündür ve sanatçının yeri ve toplumsal durumun kavrayışı üretim ilişkilerine bakılarak çözümlenebilir hale gelir (Swingwood, 2006, s. 108) . Edebiyat sosyolojisi çalışmalarında önemli bir dönüm noktası olarak görülen çalışmasıyla yeni bir pencere açan Robert Escarpit edebiyat sosyolojisinin dört ana unsur etrafında oluştuğunu söylerken, ona göre “edebiyat sosyolojisi ürün/eser, yazar, okur, basım/yayım unsurlarını ayrı ayrı incelemektedir” (Tüzer, 2019, s. 38) .
Robert Escarpit bu yaklaşımıyla edebiyat sosyolojisi çalışmalarının metin ile sınırlı kalmasını engellemiş, metin dışı unsurları da edebiyat sosyolojisinin alanına dahil etmiştir. Edebiyat sosyolojisi sahası içinde Franco Moretti ile Pierre Bourdieu gibi düşünürler muhtelif çalışmalarıyla adından söz ettirmiştir. Moretti edebiyat sosyolojisi çalışmalarında edebiyat eseri incelemesinde niceliksel yöntem kullanılmasındaki fikri güçlendirirken; Bourdieu toplumdaki bireylerin birbirlerinin seçimlerinden etkilenmesi bakımından sosyolojik bir alan olarak ‘habitus’ kavramını ortaya atması ve bu kavrama bağlı olarak geliştirdiği kuram ile “edebiyat sosyolojisinde hem niceliksel analizleri hem de nitelikle ilgili yorumları barındırması bakımından dikkat çekicidir” (Tüzer, 2019, s. 39) . Türkiye’de edebiyat sosyolojisi çalışmaları emekleme döneminde sayılır. Zira bu disipline yönelik ilgi çok gecikmiştir. Türkiye’de edebiyat sosyolojisine Hilmi Ziya Ülken, Behice Boran, Niyazi Berkes gibi isimleri edebiyat sosyolojisine meyli olan Türk sosyologlar olarak anabiliriz. Bunun yanında Halil İnalcık, Kemal Karpat, Berna Moran, Köksal Alver, Murat Belge gibi isimler ile edebiyat sosyolojisi çalışmalarını akademik alanda bilimsel olarak çalışılmasına zemin hazırlayan Nurettin Şazi Kösemihal, romanın gelişimi ve toplumsal koşulların rolü ile batılılaşma meselesiyle bağ kuran Şerif Mardin, Kemal Tahir üzerine yaptığı çalışmalarla yeni bir sosyal teori yaratma çalışmalarıyla Baykan Sezer ayrıca zikredilmesi gereken isimlerdir (Tüzer, 2019, s. 33) .
keyifli okumalar