İmkansızın Şarkısı
Benim Notlarım:
Haruki Murakami'nin bu mükemmel kitabında Vatanabe 20 yaşlarında duygularından çok mantığıyla hareket eden üniversiteli bir genç ama bu duygusuz birisi anlamında değil yani duygularını bile belli bi mantığa oturtarak davranışlarını belirliyor, hemen hemen hiçbir zaman içinden geçeni direkt yapmıyor. Kitapta çok sevdiği bir arkadaşı ve yine çok sevdiği bir kız birkaç yıl arayla intihar ediyor. Sonunda ne kadar zorlarsa zorlasın bazı şeylerin istediği gibi değil de nasıl olması gerekiyorsa öyle olması gerektiğini anlıyor.
Kitaptan Notlar:
Ölüm, kâğıt ağırlığının içinde de vardı, bilardo masasının üstünde sıralanmış kırmızı-beyaz dört topun içinde de. Ve hayatımız boyunca onu ince bir toz gibi ciğerlerimize çekip duruyorduk.
Onun hoş bir kız olduğunu, onunla yatmaktan hoşlandığımı ve hala o kızı özlemle düşündüğümü, ama beni hiçbir zaman derinden etkilemediğini söyledim. ‘‘Bilmiyorum, bazen yüreğimde sert bir kabuk olduğunu düşünüyorum. Hiçbir şey o kabuğun içine giremiyor sanki. Birini gerçekten sevebileceğimden şüphe duyuyorum.’
Yalnızlığı kimse o kadar sevmez. Sadece arkadaş edinmek için çaba harcamıyorum. Sonu hayal kırıklığı oluyor.
Hayatta ideallere ihtiyaç yoktur. Gereken tek şey, eylem standartlarıdır.
İnanıyorum ki sana adil davranmadım, seni içinden çıkılmaz bir duruma sürüklemiş, incitmiş olabilirim. Ama bunu yaparken bir yandan da kendimi içinden çıkılmaz durumlara sürükledim ve kendimi de aynı derinlikte incittim. Bunu bir özür olarak ya da kendimi haklı çıkarmak için değil, gerçek olduğu için söylüyorum. Eğer içinde bir yara açtıysam, bu sadece senin değil, benim de yaramdır. Bu yüzden benden nefret etme.
Her birimizin nasıl kendimize özgü bir yürüyüş tarzı varsa, her birimizin hissetme, düşünme ve olaylara bakış biçimi de kendine özgü. Eğer bunu düzeltmek istersen, bu değişim bir gecede olmuyor ve eğer zorlama olursa başka bir yerden patlak veriyor.
‘‘Peki insanlar kalbini açınca ne oluyor?’’ ‘‘İyileşiyorlar’’
Zihninizden geçenleri dürüstçe dile getirdiniz. En iyisi budur. Bazen bu acı verici olabilir, bazen Naoko gibi üzebilir insanı, ama uzun dönem için en iyisi budur.
Kendine acıma. Bunu aptallar yapar.
Hep hatırla. Hayat bir çikolata kutusuna benzer. Bilirsin işte çikolata kutularının içinde her tür çikolata olur; bazılarını seversin, bazılarından hoşlanmazsın. İlk önce sevdiklerini yersin ve geriye pek de sevmediklerin kalır sadece. Ben acı veren şeyler yaşadığımda hep böyle düşünürüm işte. ‘‘Şimdi bunu bir atlatırsam, her şey yoluna girecek.’’
Zifiri karanlıktayken , gözlerin karanlığa alışana dek oturup beklemekten başka yapabileceğin bir şey yoktur.
Bence her şeyi fazlasıyla ciddiye alıyorsunuz. Birini sevmek olağanüstü bir şeydir ve bu sevgi eğer gerçekse, kimse içinden çıkılamayacak bir labirente düşmez. Kendinize daha çok inanmak zorundasınız. Eğer Midori adındaki o kıza karşı güçlü bir çekim hissediyorsanız, ona aşık olmuşsunuz demektir. İşler iyi de gidebilir, gitmeyebilir de. Ama aşk böyledir. İnsan sevince, kendini bu sevgiye bırakması doğaldır. Ben buna inanıyorum. Bu, içtenliğin de bir gereği. Lütfen hep yaptığımız gibi olayları gereğinden fazla ciddiye alıp kara kara düşünmeyin. Bizler, yani hem normal olan hem de normal olmayan insanlar, kusurlu bir dünyada yaşayan kusurlu kişileriz. Banka hesaplarının mekanik doğruluğu ile yaşamıyoruz ya da çizgilerimiz ve açılarımız iletki ve cetvelle ölçülür cinsten değil. Kendinizi suçlu hissetmeniz için hiçbir sebep yok. Böyle şeyler bizim büyük dünyamızda sürekli oluyor. Çok güzel bir günde, çok güzel bir gölde tekneyle gezip de gökyüzü ve gölün ne kadar güzel olduğunu düşünmek kadar doğal. Bu yüzden, kendinizi yiyip bitirmekten vazgeçin. Olaylar doğal akışına bırakıldığında, zaten gitmeleri gereken yere giderler. Ne kadar çabalarsanız çabalayın, insanlar kırılmaları gereken zaman geldiğinde kırılacaklar. Hayat böyle. Belki size, kürsüden vaaz veriyor gibi görünebilirim, ama sizin de böyle yaşamayı öğrenmenizin zamanı gelmiş demektir. Yaşamı, istediğiniz biçime sokmak için çok çaba sarf ediyorsunuz. Eğer bir akıl hastanesine düşmek istemiyorsanız, yüreğinizi biraz daha açmanız ve kendinizi olayların akışına bırakmanız gerekli. Güçsüz ve kusurlu bir kadın olsam da kimi zaman yaşamın olağanüstü güzel bir şey olabildiğini görüyorum. Sizi temin ederim, doğru bu. İşte bu yüzden yaptığınız her ne varsa bir kenara koyun ve mutlu olun. Kendinizi mutlu etmek için çaba gösterin.
Kuşkusuz Naoko’yla öykünüzün mutlu sonla noktalanmamasına üzülüyorum. Ama düşünecek olursa, neyin iyi olduğunu, neyin iyi olmadığını kim söyleyebilir ki? İşte bu yüzden mutlu olma fırsatı yakaladığınızda dört elle sarılın ve diğer insanlar hakkında çok endişelenmeyin. Kendi deneyimimden yola çıkarak şunu söyleyebilirim: Hayatta böylesine fırsatlar insanın karşısına iki ya da üç kez çıkar ve eğer kaçırırsanız yaşam boyu pişmanlık duyarsınız.
Eğer Naoko’nun ölümünden dolayı acı çekiyorsanız, o halde yaşadığınız sürece varın çekin o acıyı. Eğer bu size bir şey öğretiyorsa, varın öğrenin. Ama tüm bunlar bir yana, Midori’yle mutlu olun. Sizin çektiğiniz acının onunla kurduğunuz ilişkiyle hiçbir bağlantısı yok. Eğer onu daha da kırarsanız, durum kısa zamanda geri dönülmez, onulmaz bir yola girecektir.
Mektuplar kâğıttan başka bir şey değil. Yakılsalar bile, yürekte kalması gereken kalır; yakılmayıp saklansalar bile, uçup gitmesi gereken uçup gider.