HAFIZANIN BİR SINIRI VAR MI?

9Eus...YSx1
20 Jan 2024
45

Hafıza kartı dolduğunda daha fazla fotoğraf kaydedemeyen dijital fotoğraf makinelerinin tersine insan beyninin kaydetme kapasitesi hiç azalmıyor gibidir. Fakat insan beyninin sınırsız kaydetme yeteneğini algılamak zordur.

Nörologlar uzun süre beynin kapasitesini ölçmeye çalıştı. Ancak hafızasıyla inanılmaz şeyler başaran insanların bilişsel becerileri şaşırtıcı sonuçlar sunuyor.

Çoğumuz bir telefon numarasını bile ezberlemekte zorluk çekeriz, kaldı ki binlerce rakamlı bir sayıyı hatırlayalım. Fakat 24 yaşındaki üniversite öğrencisi Çinli Çao Lu, 2005’te pi sayısının 67.980 rakamını ezberleyerek dünya rekoru kırmıştı.

Bazı dahiler ise isimlerden, tarihlere, en ince detaylı karmaşık görsel bilgilere kadar her şeyi akılda tutabiliyor. Nadiren sağlıklı insanların bir kazadan sonra bu hale gelmesi de söz konusu olabiliyor. 10 yaşındaki Orlando Serrell, beysbol sopasıyla kafasının sol tarafına aldığı darbenin ardından sayısız araba plakası ezberlemeye, onlarca yıl öncesine ait bir tarihin hangi güne denk düştüğünü söylemeye başlamıştı.


Peki nasıl oluyor da bu insanlar ortalama bir beynin hafıza kapasitesini bu kadar aşabiliyor? Bu olgular insan beyninin gerçek kapasitesine dair ne anlatıyor?

Beyni eğitmek


Hafıza kapasitemiz beynin fizyolojik yapısına bağlıdır. Beyin 100 milyar sinir hücresinden (nöron) oluşur. Bunlardan sadece bir milyarı uzun dönemli hafızada rol oynar; bunlara piramidal hücreler denir.

Bir nöronun bir birim hafızaya denk düştüğünü varsayarsak beynimizin tümüyle dolmuş olması gerekirdi. Psikoloji profesörü Paul Reber, nöron sayısı kadar hafızanın büyük bir kapasite olmadığını ve hemen dolacağını ifade ediyor.

Bu nedenle araştırmacılar hafızanın nöronlar arasındaki bağlantılarda oluştuğuna inanıyor. Her nörondan çıkan ağ şeklindeki bağlantılar binlerce başka sinir hücresine ulaşıyor.

Reber bu şekilde hafıza kapasitesinin büyük bir artış gösterdiğine, “tonlarca alan” açtığına işaret ediyor.

O halde olağanüstü hafıza kapasitesi olan insanların beyinleri de mi olağanüstü? Hayır. Pi sayısını ezberleyen Lu gibi insanlar normal olduklarını, sadece seçili bilgileri hatırlama konusunda beyinlerini eğittiklerini ifade ediyor.


Hafıza sarayı


ABD Hafıza Şampiyonu Nelson Dellis, bu konuya eğilim göstermeden önce çok kötü bir hafızası olduğunu, ancak pratik yoluyla durumun değiştiğini söylüyor. “Birkaç haftalık eğitimin ardından, normal insana imkansız gelen bir şey yapmaya başlıyorsunuz. Oysa hepimizde var bu yetenek,” diyor.

Dellis yıllar önce beyin jimnastiğine başladığında bir deste oyun kağıdının sırasını ezberlemek 20 dakikasını almıştı. Bugünse bu işi 30 saniyede yapıyor. Fakat bunun için günde beş saat hafıza alıştırmaları yapıyor.

Dellis’in kullandığı sınanmış yöntemlerden biri “hafıza sarayı” inşa etmek. Bunun için çok iyi bildiği bir yapıyı kafasında canlandırıyor. Hatırlamak istediği şeyleri birer görüntü olarak düşünüp hayalindeki kapının yanındaki masaya diziyor. Sonra mutfak masasına geçiyor vs. “Hayalinizde o yapıya girip oraya bıraktığınız görüntüleri ezberlediğiniz şeyler olarak dile getiriyorsunuz,” diyor.

Pi sayısı ezbercileri de “hafıza sarayı” ya da bir sayı dizisini hikayenin bir cümlesine dönüştürme gibi benzer yöntemler kullanıyor.


Bağlantılı düşünme


Bu hafıza stratejilerinin yaygın başarı göstermesi, aklına koyarsa herkesin bunu yapabileceği fikrini geliştiriyor. Fakat beyin jimnastiğine bu kadar uzun zaman ayırmadan yapılabilir mi bu? Sydney Üniversitesi’nden Allen Snyder bunu hedefliyor. Doğru teknoloji ile “içimizdeki bilgini” ortaya çıkarmanın mümkün olduğunu söylüyor.

Snyder’e göre insan beyni önemsiz küçük ayrıntılarla değil, bağlantılı düşünme yoluyla hareket ediyor. “Bütünü oluşturan parçaların değil, o bütünün farkındayız,” diyor.

Örneğin bir deneyde deneklerden otomobil parçalarından oluşan bir alışveriş listesini ezberlemelerini istemiş, onlara otomobil kelimesinden hiç söz etmemiş olmakla birlikte tümü de ona “otomobil” kelimesini zikretmişti. “Parçaları birleştirip bütünü oluşturdular,” diye açıklıyor Snyder bu durumu.

Yani duyularımızın beyne ilettiği birçok veri aslında bilince çıkmıyor. Fakat üstün zekalı insanlarda bu üst düzey bağlantılı düşünme yanı devreye girmez; böylece sayısız ayrıntıyı hatırlarlar. Örneğin alışveriş listesini hatırlarken tek tek lambaları, silecekleri, ön camı vs. hatırlarlar; bunlardan yola çıkarak hemen otomobil bağlantısına sarılmazlar.


Veri indirme hızı


Kafasının sol tarafına aldığı sopa darbesiyle değişime uğrayan Serrel örneğinden yola çıkan Snyder, bu şekilde sayısız bilgiyi hatırlamada beynin hangi bölgesinin işlev gördüğünü bulmaya çalıştı. Sol kulağın üzerindeki ön şakak lobu buna adaydı. Otizmde ve üstün zekalılık sendromunda, sonradan ortaya çıkan sanatsal becerilere sahip demans hastalarında bu bölgenin işlevsizleşmesi söz konusuydu.

Snyder deneklerin beyninde bu bölgedeki nöral aktiviteyi geçici olarak engellediğinde çizim, sayma ve yanlışları bulma becerilerinde artış görüldüğünü kaydediyor. Bazı araştırmacılar bu verilere kuşkuyla yaklaşsa da beynin stimüle edilmesi konusuna ilgi giderek artıyor. Nortwestern Üniversitesi’nden Reber beyinle ilgili şu benzetmeyi yapıyor: “İnsan hafızasının sınırı bilgisayarın sabit disk kapasitesiyle değil, veri indirme hızıyla ilgilidir. Sorun beynin dolması değildir; ona gelen bilgi hızının hafıza sisteminin kaydetme hızından çok daha fazla olmasındadır.”


Beynimiz Tamamen Dolabilir mi?


Raflarında en değerli hatıralarımızın ve hayat boyu edindiğimiz bilginin bulunduğu sonsuz bir kütüphane: Beyin. Beynimiz, son derece hayranlık uyandıran, büyüleyici bir organdır. Özellikle de modern dünyayı düşündüğümüzde, her anımızda sayılamayacak kadar çok bilgi bombardımanına maruz kalırız. Bütün bu bilgiler, bazen farkında olduğumuz bir süreçle, bazen de farkında bile olmadığımız bir biçimde beynimizde işlenir. Zamanı en küçük birimlerine ayırsak bile beynimizin maruz kaldığı bu bombardımanın sınırlarını tahmin etmek oldukça güçtür. Peki, bütün bu bilgi akışı için beynimizin ulaşacağı bir kapasite sınırı var mıdır? Bir diğer ifadeyle, beyin tamamen “dolabilir” mi?

Geçmişte yapılan davranışsal çalışmalar, yeni bir şey öğrenmenin, bir yandan da unutmaya neden olduğunu ortaya koymuştu. Fakat bu sürecin beyinde nasıl gerçekleştiği ise ancak nörogörüntüleme teknikleri kullanılan bir araştırma ile ortaya konuldu. Söz konusu bu çalışmada; araştırmacılar, hali hazırda bildiğimiz bir bilgiye çok benzer bir bilgiyi hatırlamaya çalıştığımızda beynimizde neler olduğunu gözlemleyebilmek için bazı deneyler yürüttüler. Burada “benzer bilgi” durumu önemlidir, çünkü benzer bilgiler mevcut bilgilere müdahale etme eğilimindedir.


Rakip Hafızalar


Yapılan deneylerde, “hedef” bir hafızayı, yani son derece spesifik bir şeyi, hatırlamaya çalışırken aynı zamanda da “benzer olan” bir şeyi (söz konusu hafızayla yarış içindeki benzer hafızayı) hatırlamaya çalıştığımızda beyin aktivitesinde nasıl bir değişiklik ortaya çıktığı gözlemlendi.
Deney sonucunda, hedef hafıza daha çok hatırlandıkça, ona ilişkin yürütülen beyin aktivitesinin de arttığı görüldü. Bu sırada da, rakip hafıza için işletilen beyin aktivitesinin ise eş zamanlı olarak zayıfladığı gözlemlendi. Bu değişim ise, beynin hafızadan sorumlu kilit bölgelerinden –örneğin, hipokampusten– ziyade, prefrontal korteks gibi ön beyin bölgelerinde çok daha belirgindi.
Prefrontal korteksimiz; planlama, karar verme ve hafızanın seçilip geri çağrılması gibi bir dizi kompleks bilişsel süreçten sorumlu beyin bölgesidir. Daha kapsamlı araştırmalar, beynimizin bu bölgesinin belirli hafızaların hatırlanmasında hipokampus ile koordine çalıştığını gösteriyor.

Şöyle ki; hipokampusümüz, bir arama motoruysa, prefrontal korteksimiz, hangi hafızanın daha ilişkili olduğunu belirleyen bir filtredir. Bu da iyi bir hafıza için bilginin yalnızca depolanmasının yeterli olmadığı anlamına gelir. Beyin, aynı zamanda da bilginin benzer –rakip– parçaları tarafından engellenmeden ilgili bilgiye –hedefe– ulaşabilmelidir.
Gündelik hayatta, unutmak her ne kadar bazen üzücü olsa da aslında bariz avantajları beraberinde getirir. Şöyle düşünün; diyelim ki; kredi kartınızı kaybettiniz ve bankayı arayıp eski kartın iptal edilerek size yeni bir kredi kartı yönlendirilmesi talebinde bulundunuz. Bu gelen yeni kart, size yeni bir şifre ile gelir. Bu alanda yapılan çalışmalar; yeni şifrenizi hatırlayıp, kullandığınız her seferde, eskisini yavaş yavaş unuttuğunuzu gösteriyor. Bu süreç, eski hafızalar tarafından kesintiye uğratılmadan ilgili bilgiye erişimi güçlendirir ve kolaylaştırır. Pek çoğumuz, eski hafızaların yeni ve ilgili hafızalara müdahale ettiği o “hayal kırıklığı” anlarını yaşamıştır. Bir yere gittiniz ve aracınızı, otoparkta bir yere bıraktınız. Bir hafta sonra aynı yere tekrar gittiniz ve aracınızı yine aynı otoparkta bir yere park ettiniz. Belirli bir zaman sonra aracınıza geri giderken, geçen hafta park ettiğiniz yere doğru yönelmeniz muhtemeldir. Özellikle de bu tarz (benzer bilgi ancak yeni bir şeyi hatırlamaya çalıştığınız) hafızalar, karışmaya yatkın hafızalardır.
Yeni bir bilgi edindiğimizde, beynimiz otomatik olarak ilişkiler oluşturarak bu şeyi mevcut olan bilgi ile birleştirmeye çalışır. Ve bu bilgiyi hatırlamaya çalıştığımızda, hem hedef bilgi hem de onun ilişkilendirildiği mevcut, ancak alakasız bilgi de geri çağrılır.
Geçmişte yapılan araştırmaların büyük bir çoğunluğu, yeni bilgiyi nasıl öğrendiğimiz ve hatırladığımız üzerine odaklanmıştır. Fakat güncel çalışmalar, unuttuğumuz koşullara önem vermeye başladı ve bu koşulların önemi de giderek daha fazla anlam kazanmaya başladı.


Aşırı Anımsama ve Çabuk Unutma


Yaşadığınız her olayı neredeyse bütün detaylarıyla hatırlayabildiğinizi düşünün. Bilim kurgu gibi gözükse de, aslında oldukça gerçek bir durumdur. Aşırı anımsama sendromu (hyperthymestic syndrome) olarak bilinen bu durumu, pek az sayıdaki insan deneyimler. Bu kişilere, bir tarih sorarsanız, o gün nerede olduklarını ve ne yaptıklarını bütün detaylarıyla size anlatabilirler. Her ne kadar pek çoğumuz için oldukça çekici gibi gözükse de, bu nadir vakaya sahip insanlar sıra dışı olan bu yetilerini, son derece yıkıcı buluyor.
Vakayı sahip bazı insanlar, sürekli olarak eski anılarıyla birlikte geçmişte yaşadıklarını bu yüzden de şimdi ve gelecek hakkında düşünme yetilerinden mahrum kaldıklarını söylüyor. İşte, beynimiz, artık alakalı olmayan ve gerçekten de doldurulmuş bilgileri yerinden etme mekanizmasına sahip olmasaydı hepimiz geçmişte yaşıyor olurduk. Spektrumun öteki ucunda ise, bir başka fenomen bulunuyor: Hızlandırılmış uzun-süreli hafızaların unutulması. Epilepsi ve beyinde kısmi hasarlar yaşamış hastalarda görülen bu durum; adından da anlaşılacağı üzere; yeni öğrenilen bilginin çok hızlı bir biçimde, bazen normale kıyasla birkaç saat içinde unutulması olayıdır.
Vakaya dair, yeni hafızaların güçlendirilmesi ya da uzun süreli hafızaya transfer edilmesi sürecinde bir sorunla karşılaşıldığı düşünülse de; söz konusu süreç ve unutmanın bu biçiminin etkisi üzerine yapılan araştırma sayısı çok az.
Alanda yapılan çalışmalar, hatırlama ve unutmanın, bir bozuk paranın iki yüzü olduğunu ortaya koyuyor. Bir nevi; unutmak, beynimizin, en ilişkili hafızaların hatırlanmak için sakladığı bir sınıflandırma sürecinin ürünüdür. Normal bir biçimde unutmak, beynimizin hiçbir zaman tamamen dolu olamayacağını gösteren en güvenli mekanizmalardan birisidir.



https://www.bbc.com/turkce/haberler/2015/04/150409_vert_fut_hafiza_kapasitesi


https://evrimagaci.org/hafizanin-siniri-var-mi-beynimizin-hafiza-kapasitesi-ne-kadar-899#:~:text=En%20y%C3%BCksek%20tahminlere%20g%C3%B6re%20insan,haf%C4%B1za%20birimi%20kadar%20alana%20sahiptir.

http://www.konev.org.tr/makaleler/hafiza-siniri-var-mi

http://www.konev.org.tr/makaleler/hafiza-siniri-var-mi


Get fast shipping, movies & more with Amazon Prime

Start free trial

Enjoy this blog? Subscribe to Barış12

3 Comments