OSMANİYE'DE GEZİLECEK YERLER
Keşfedilecek güzellikleri ile Osmaniye alternatif seyahat rotaları arayanlar için ideal bir seçenek oluyor. Çukurova’nın ilk yerleşim yerlerinden olan ve Roma, Hitit, Pers gibi birçok medeniyete ev sahipliği yapan Osmaniye’de gezilecek yerler arasında ise birçok tarihi ve doğal güzellik yer alıyor. Osmaniye’yi henüz keşfetmediyseniz hadi gelin keyifli bir yolculuğa çıkalım.
KARAÇAY ŞELALESİ VE MESİRE YERİ
Osmaniye şehir merkezine 4 kilometre mesafede bulunan Karaçay mesire alanından sonra 3,5 kilometre uzunluğundaki tabiat parkının sonunda Karaçay Şelalesi bulunmaktadır.
Karaçay Deresi dik yamaçlardan aşağıya inerken 25 metre yüksekliğinde Karaçay Şelalesi'ni oluşturur. Eşsiz güzelliği ile doğa severler için muazzam bir manzara arz eden Karaçay Şelalesi bölgeye ayrı bir değer katmaktadır. Karaçay Şelalesi belli bir mesafe arabayla gidildikten sonra ancak patika yolla ulaşılabilen bakir bir doğa harikasıdır.
Çukurova’ya has doğal bitkilerin yetiştiği bu alan aynı zamanda günübirlik mesire ve trekking alanıdır. Ayrıca ihtiyaca cevap veren küçük çaplı lokantalar bulunmaktadır.
ZORKUN YAYLASI
Amanos Dağları üzerinde yer alan Zorkun Yaylası, Çukurova Bölgesi'nin ve Osmaniye’nin en büyük yaylasıdır.
Zorkun Yaylası Rakım
Çam, sedir, köknar ağaçları içindeki yayla 1650 metre rakımında olup yaz mevsiminde nüfusu 80 bine kadar ulaşmaktadır.
Ormanlık alan içerisine kurulmuş olan Zorkun Yaylası’nda, konaklama tesisi bulunmamakla beraber kamp alanları ve sosyal tesisler mevcuttur. Yaylada ahşap yayla evlerinin yanında çok değişik mimari tarzda yapılmış villalar ve diğer evlere rastlamak mümkündür.
Halkın yoğun olarak rağbet ettiği yaylada; bakkallar, kır kahveleri ve lokantaları, kasap, manav ve fırın bulunmakta olup yaz aylarında seyyar sağlık ocağı ile jandarma karakolu görev yapmaktadır.
TOPRAKKALE KALESİ
Toprakkale Kalesi, Toprakkale ilçesi sınırlarında olup Osmaniye, Adana ve İskenderun yollarının kesişim noktasındadır. Kalenin tarihi MÖ 2000’li yıllara dayanmaktadır. Kale, Osmanlı Dönemi’nde Kınık Kalesi olarak adlandırılmıştır.
Yığma bir tepe üzerine kurulu kale 8'inci yüzyılda Abbasi Halifesi Harun Reşit zamanında siyah taşlarla yeniden yapılandırılmıştır. Dikdörtgen planlı kalenin 12 burcu ve dış avlu surları bulunmaktadır.
Ziyaretçilere açık olan kalenin gece ışıklandırılması ve çevre düzenlemesi yapılmıştır.
KARATEPE ASLANTAŞ AÇIK HAVA MÜZESİ
Karatepe Aslantaş Açık Hava Müzesi Son Hitit dönemine rastlayan MÖ 8'inci yüzyılda kendisini bölge hükümdarı olarak tanıtan Asativata tarafından kuzeyden gelecek saldırılara karşı bir sınır kalesi olarak yaptırılan yerdir.
1946 yılında alman arkeolog Prof. Dr. H. Bossert başkanlığında kazı çalışmalarına başlanmıştır. Kalenin temeli taştan, üstü ise kerpiç ve burçlarla donanmış, MÖ 700 dolaylarında Asur saldırılarına uğramış olan kale yakılıp yıkılmıştır. Hiyeroglif yazılarının en uzun çift dilli metinlerinin okunduğu yerdir.
Bundan dolayıdır ki Anadolu'da MÖ 2000 yılına kadar giden hiyeroglif yazıların tamamı okunabilmiştir.
Karatepe Aslantaş Açık Hava Müzesi 4341 hektar büyüklüğündeki Milli Park içerisindedir. 24 Mayıs 2007 tarihinde Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından Karatepe'de kapalı müze bölümü de ziyarete açılmıştır. Türkiye'nin en büyük ve ilk açık hava müzesi olan Karatepe-Aslantaş Açık Hava Müzesi özellikle yabancı ziyaretçiler tarafından büyük ilgi görmektedir.
Doğal güzelliği, tarihi ve yaban hayatını birlikte sunan, Aslantaş Barajı ile çevrelenen ender güzellikte bir yerdir. Kamp kurup piknik yapmaya elverişli alanlar bulunmaktadır.
KASTABALA ANTİK KENTİ
Kastabala-Hierapolis, Anadolu’nun güneydoğusunda Osmaniye'nin 12 kilometre kuzey-kuzeybatısında, Cevdetiye Beldesi-Karatepe Müzesi yolu üzerinde, Kesmeburun, Bahçe ve Kazmaca köylerinin ortasında yer alır. Kent, Ceyhan (Pyramos) Nehri’nin yakınlarında küçük bir ovaya hakim konumdadır.
Kastabala'nın yer aldığı Kilikya Bölgesi'nden elde edilen yüzey buluntuları İÖ 2"nci 1000 ile Roma İmparatorluk-Geç Roma Dönemleri arasında farklı dönemlere tarihlenmiştir. Ancak Kastabala’nın İÖ 1'inci 1000 Roma İmparatorluk dönem arkeolojisi henüz yeterince araştırılmamıştır.
Kentte 2009 yılında ilk kez başlatılan ve halen devam eden kazı çalışmalarından elde edilen sonuçlar şimdiden kentin bugüne kadar bilinen tarihçesini değiştirmiştir. Geç Neolitik-erken Kalkolitik; İÖ 5'inci yüzyıl, İÖ 1 - İS 1'inci yüzyıllar, İS 2'nci yüzyıl, İS 4-6'ncı yüzyıllar ve İS 13-15'nci yüzyıllara tarihlenen buluntuların varlığı Kastabala ve bölge arkeolojisine dair eksik bilgileri tamamlayıcı bulgular vaad etmektedir. Kentte sürdürülen kazı ve araştırmalar kentin sınırlarının güneyde Ceyhan Nehri, kuzeyde Karatepe, batıda Kırmıtlı Kuş Cenneti arasında genişleyen verimli ovayı kapsadığını ortaya koymaktadır.
Sur ile çevrili kent merkezindeki yapılar kale tepesinin hâkim olduğu küçük bir vadinin kuzey, güney ve doğu yamaçlarında tespit edilmiştir. Kayalık doğal yükseltiler kuzeyde yerleşmenin doğal sınırını oluşturmuştur. Kentin kuzeybatısında, kalenin kuzeydoğu eteğinde kayaya açılan geçit batı ile doğu konut alanlarını birbirine bağlamaktadır.Antik kentin Roma İmparatorluk Dönemi’nde (İS 2'nci yüzyıl) sur duvarı ile çevrili olmadığı, ilk savunma sisteminin İS 4'ncü yüzyıl sonlarında inşa edildiği düşünülmektedir. Şehir plancılığı açısından sütunlu cadde yerleşmenin ana aksını belirlemektedir. Duvarlar ve tonozlarla eğimli arazide düz teraslar elde edilmiştir. Yamaca oturtulan ızgara planlı kentte merkezi yapılaşma ile kamu yapıları arazinin ortasına yerleştirilmiştir. Tiyatro, hamam, dükkanlar, kuzey ve güney kiliseler bu plana uygun parsellerde inşa edilmiştir. Ortaçağ Kalesi ise savunmaya elverişli kayalık bir tepe üzerinde yükselmektedir. Mevcut kamu yapılarının ilk yapı evresi Severuslar Dönemi'ne tarihlenmektedir.Kastabala antik kentinin genişlediği alanı doğu, kuzey ve güneyde çevreleyen engebeli kayalık yamaçlarda çok sayıda mezar mevcuttur. Kastabala Arkeolojik kazı çalışmaları, Bakanlığımız ile Karadeniz Teknik Üniversitesi Karadeniz Öğretim Üyesi Prof.Dr.Turgut Hacı Zeyrek başkanlığında sürdürülmektedir.
KARATEPE ASLANTAŞ MİLLİ PARKI
Karatepe - Aslantaş Milli Parkı 1958 yılında Türkiye'nin ikinci ve en büyük parkı olarak ilan edilmiştir. 4.145 hektarlık alanda kurulmuştur. Asgari sosyal İhtiyaçlara cevap verebilecek tesisler bulunmaktadır. Orman ve Su işleri Müdürlüğü'nce bir çok düzenlemenin yanında yeni piknik alanları ve çardaklar yapılmıştır. (wc,otopark, içme suyu ve büfe bulunmaktadır.)
Aslantaş baraj gölü ile milli parkın iç içe olduğu bu yer, bir çok tabiat güzelliğini aynı anda insana yaşatan nadir alanlardandır. Kurulan milli park sayesinde, nesilleri yok olmaya yüz tutan bazı hayvan (turaç kuşu-karaca) ve ağaç türleri de (bodur meşe-Halep çamı) yok olmaktan kurtarılmıştır.
Türkiye'nin ilk Açık Hava Müzesi olan, Karatepe - Aslantaş Açık Hava Müzesi, Milli Park içerisindedir. Aslantaş baraj gölünü çevreleyen milli parkta, kamp kurup piknik yapılabilmektedir.
KIRMITLI KUŞ CENNETİ
Kırmıtlı Kuş Cenneti, Kastabala Vadisi’nde bulunan kuş alanlarından biridir. Bölgede gözlemlenen önemli türlerden bazıları şunlardır: Gece Balıkçılı, Yalıçapkını, Alaca Yalıçapkını ve İzmir Yalı. Kırmıtlı Kuş Cenneti bugüne kadar tespit edilmiş 250 kuş türü bulunmaktadır.
Kırmıtlı Kuş Cenneti’ne Nasıl Gidilir?
Osmaniye-Kadirli yolu üzerinde bulunan, Osmaniye’ye 15 kilometre uzaklıktaki Kırmıtlı Beldesi'ne Osmaniye merkezden kalkan Kadirli otobüsleri ve Köy Koop. minibüsleri ile 20 dakikada ulaşabilirsiniz.
ALA CAMİ
Ala Cami, Roma, Bizans ve Türk İslam Medeniyetlerinin izlerinin görüldüğü Osmaniye'nin en önemli eserlerinden biridir. Osmaniye Müze Müdürlüğü Başkanlığı'nca yapılan kazılar sonucunda Ala Cami'nin kyriptası (bir binanın altında bulunan taş oda) ile birlikte kilise olarak yapıldığı ve tüm çevresinin mozaiklerle kaplı olduğu, kuzey ve batı kısmındaki mozaikli alanlar revaklı iken doğu ve güneydeki mozaikli alanların ise üstü açık olduğu anlaşılmıştır. Dışarıdan girişli kyriptası bulunan benzer kiliselere Adana İli Tufanbeyli İlçesinde yer alan Şar Kırık Kilise örnek gösterilebilir. Yapı hakkında çok sayıda yayın hazırlayan Bayliss yapının ilk olarak bir manastır olarak yapıldığını ve buranın Hristiyanlar için bir haç merkezi olabileceğini iddia etmektedir. Kazı sonrası elde edilen buluntular da Bayliss’in düşüncesini desteklemektedir. Ala Cami Bizans Döneminde bir kilise olarak yapılmış, Dulkadiroğulları döneminden itibaren ise cami olarak kullanılmıştır.
Dulkadiroğlu Alaüddevle Bozkurt Bey’in oğlu Kasım Bey 15'inci yüzyılda kilisenin batı tarafına bir minare ve şapelin güney duvarına bir mihrap ekleterek buraya “Alaüddevle Mescidi” adını vermiştir. Halk arasında ise Ala Cami” olarak bilinmektedir.
Yapılan çalışmalar Alacami’nin 4 farklı evresinin olduğunu göstermektedir:
Birinci Evre (Erken Bizans Dönemi): Bu döneme ait kalıntıların ilki kuzeydeki mozaiklerdir. Roma sütun parçaları ve mimari plastik parçaların temelde devşirme olarak kullanıldığı zemini mozaikle kaplı olan bir platform ve Ala Camiye çıkışı sağlayan dört basamaklı bir merdiven Erken Bizans Dönemine aittir. Yine Ala Cami’nin güney doğu kısmında Erken Bizans Dönemine ait su yapısı tespit edilmiştir. Bu yapının ince tesseralardan oluşan mozaikleri yapının nymphaion (Yunanistan ve Roma'da nemfleri kutsamak adına dikilen anıtlara verilen isim) olabileceğini akla getirmektedir. Ancak bu döneme ait en önemli buluntular Ala Cami’nin güneyinde yapılan kazı çalışmalarında ortaya çıkarılmıştır. Güneyde gerçekleştirilen kazılarda doğu batı doğrultulu ve bir apsisle sona eren bir yapı ortaya çıkarılmıştır. Yapının güney duvarı günümüzde halen kullanılan okul duvarının altına doğru devam etmektedir. Tek netli bu mekanın zemini büyük oranda tahrip olmuş ve orijinal zemin kotunun altında kalmıştır. Mekanın doğusunda tespit edilen zemin tuğlaları yapı zemininin tuğla ile kaplı olduğunu göstermektedir. Yapıdan batıya doğru devam eden sütun sıraları ve bu alanın batı kısmında ele geçen mozaikler burada yer alan revaklı yapının da zemininin mozaiklerle kaplı olduğunu göstermektedir. Arazi yapısına göre Ala Cami’nin avlusu da farklı kotlarda bulunmaktadır. Güneyde yer alan avlu iki bölümden oluşup yine güney yönünde revaklı bölüm ile sonlanmaktadır.
İkinci Evre (Orta Bizans Dönemi): Bu Dönemde yapı bazilikal planlı bir kiliseden tek netli bir şapele çevrilmiştir. Yapı güneyindeki tek netli mekanın apsis bölümü bir duvar ile kapatılmış ve mekan içine bir sıra sütün dizisi yerleştirilmiştir.
Üçüncü ve Dördüncü Evre (Dulkadiroğulları ve Osmanlı DÖnemi): Bu dönemde yapının kuzeyine iki bölümlü bir sarnıç eklenmiştir. Sarnıçın doğusunda tespit edilen künkler ile su yolunun sarnıç ile ilişkili olması muhtemeldir. Sarnıçın güney duvarında Kelime-i Tevhit ve Arapça duhul(giriş) anlamına gelen bir yazı bulunmaktadır. Tespit edilen bu yazı ile sarnıç Osmanlı Döneminde de kullanılmış olmalıdır. Ayrıca yapının güneybatısında seramik fırını tespit edilmiş olup özellikle batı ve güney tarafta açılan çok sayıda çöp çukurunun ise seramik atölyesinin atıkları için açıldığı düşünülmektedir. Bu çukurlarda Osmanlı Dönemine ait olmalıdır.
Sizin Osmaniye'de şurayı da mutlaka gezmeliyiz dediğiniz yerler var mı ? Yorumlarda belirtirseniz sevinirim.