KALABALIKLAR
Kalabalıklar kendi kendilerine kanarlar, kendi kendilerini kandırırlar. Haklılıklarını çokluklarında ararlar. Onaylayanların çokluğunu, doğruluğun ölçüsü sayarlar. Kendi kendilerine sahte güvenceler sunarlar. Kuvvetli olmayı haklılık gerekçesi yaparlar. Kendi varlıklarını kendilerine kuyu yaparlar. Kendi yüzlerinden yüz bulurar. Kendi kendilerine ördükleri duvarları kapı sanırlar. Kalabalıklaştıkça kendilerini hapsettikleri duvarlar yükselir, kalınlaşır. İçi boş vaatlerin kuytusunda uyuklarlar. Kendilerini uyandıramayacak kadar aciz sayılırlar gerçekte. Kendilerini Yusuf'unkinden beter kuyulara koyarlar. Markalrın elinde satılırlar, statülerin altında kaide diye konulurlar, imajların sunağında kurban edilirler. Bir ömür kuyuda kalırlar.
Kuyuya atılacağını bilmeyen, kuyuya atacaklarını bilenlerden daha fazlasını biliyor. Kardeşine kuyu kazıp da masum kalacağını sanmaktan daha derin kuyu var mı? Kimselerin görmeyeceği yerde suç işleyebileceğini sanacak kadar körleşmişlerin vicdanından daha derin bir kuyu var mı? Yaptığı her işe Bir'inin gafil olmadığı insanın, gafil olmaya hakkı var mı? O gaflete düşenin elinden tutacak bir kervan var mı? Sen kendinden gafil olunan değilsin ki, gafil olasın? Her an göz önünde bulunanın, üzerindeki bakışın hakkını vermesi beklenmez mi?
Yusuf'dan Kalabalıklara....