KEYNES’TE DEVLET: DEVLETİN FONKSİYONEL OLUŞU
John Maynard Keynes, 1929 Bunalımı’nın etkilerinden de yola çıkarak, 1936 yılında yayınladığı eseriyle, devletin ekonomiye aktif müdahalesini savunarak “fonksiyonel devlet” vurgusu yapmıştır. Buna göre devletin üstlenmesi gereken fonksiyonlar şu şekilde sıralanmıştır:
· Kaynak kullanımında ve kaynak dağılımında etkinlik sağlanması,
· Adil gelir ve servet dağılımı sağlanması,
· İktisadi istikrarın sağlanması ve
· Ödemeler bilançosunda denklik sağlanmasıdır.
Ayrıca bu fonksiyonların yerine getirilebilmesi için “kamu politikası” olarak da kabul edilen devletin araçları da şunlardır:
· Para ve kredi politikası,
· Maliye politikası,
· Dış ticaret politikası,
· Regülasyon ve kontroller politikası,
· KİT politikası.
Keynes'e göre devlet, ekonomide kritik fonksiyonlara sahiptir:
Maliye Politikası : Keynes, devletin ekonomiyi yönlendirmek için bütçe araçlarını kullanmasını önerir. Resesyon dönemlerinde, devlet kamu harcamalarını artırarak ve vergi oranlarını düşürerek toplam talebi canlandırabilir. Kamu projeleri, altyapı yatırımları ve sosyal hizmetler, durgunluk dönemlerinde ekonomiyi teşvik etmenin yollarıdır.
Para Politikası : Keynesyen yaklaşım, para politikalarının da ekonomik istikrarı sağlamakta önemli rol oynayabileceğini belirtir. Merkez bankalarının faiz oranlarını düşürerek ya da artırarak toplam talebi etkileyebileceği fikri, Keynesyen iktisatta önemli bir unsurdur. Düşük faiz oranları, borçlanmayı ve dolayısıyla yatırımları artırarak ekonomiyi canlandırabilir.
İstihdamın Teşvik Edilmesi : Keynes'e göre, devlet, doğrudan istihdam programları uygulayarak işsizlik sorununa müdahale edebilir. Kamu sektöründeki işler veya özel sektöre teşvikler sağlamak gibi önlemler, ekonomide istihdamı artırarak toplam talebi destekleyebilir.
Ekonomik İstikrar ve Dalgalanmaların Azaltılması : Keynes, serbest piyasa ekonomilerinin doğası gereği ekonomik dalgalanmalara eğilimli olduğunu savunur. Devlet, ekonomik istikrarı sağlamak için politikalarını bu dalgalanmaları hafifletmek üzere ayarlayabilir. Örneğin, ekonomi fazla ısındığında vergileri artırmak veya kamu harcamalarını kısarak enflasyonu kontrol altına almak gibi önlemler alabilir.
Sosyal Refah ve Güvenlik Ağları : Keynesyen iktisat, devletin sosyal refah programlarıyla ekonomik dalgalanmalara karşı toplumu koruma rolünü vurgular. İşsizlik sigortası, sağlık hizmetleri ve diğer sosyal destekler, ekonomik krizlerin bireyler üzerindeki etkilerini azaltarak sosyal dengeyi sağlayabilir.
Dünyada ekonomik yerlerde buhranı aşmak klasik ekonomi modeliyle mümkün olmamıştır, klasik ekonominin gizli eli yetersiz kalmış böylece Keynezyen ekonomik modeline geçmiş yaşamıştır. Keynes “İstihdam, Faiz ve Para Genel Teorisi” adlı eseriyle ekonomik zorlukları yeniden tanımlayarak çözüme yönelik yeni politikalar önermekmiş. Çoğu konuda geleneksel ekonominin hatalarını ortaya çıkarmıştır. Keynes, çözümünde, görünmeyen elin yanında varlığını görünen elini ilerleterek liberal modellemeden müdahaleci modellemeye yumuşak geçiş yapılması gerekliliğini açıklamıştır. Bu, yeni bir ekonomik model olarak devletler için çıkış yolu olarak görülmüştür.
Keynezyen iktisat anlayışının, devletin gelir dağılımını sağlamak için kullanabileceği en önemli aracın, vergi politikaları olduğu görülür. Buna göre artan oranlı vergilerle, gelir dağılımının yoksulların lehine iyileştirilebilmesi, çalışanların gelirlerinden daha az vergi alarak ya da vergide asgari geçim indirimi uygulayarak yoksullar lehine dengelerin yeniden oluşturulabilmesi mümkündür.
Keynesyen ekonomi teorisine göre devlet, ekonomik istikrarı sağlamak, işsizlikle mücadele etmek ve toplam talebi teşvik etmek için merkezi bir rol oynar. Keynesyen iktisatçıların savunduğu temel görüş, piyasa mekanizmasının her zaman kendiliğinden tam istihdam ve ekonomik istikrar sağlamayabileceği, dolayısıyla devlet müdahalesinin gerektiğidir.
Sonuç olarak, Keynesyen iktisat, devletin ekonomik istikrar ve büyüme sağlamak için kritik bir rol oynadığını ve müdahale etmesi gerektiğini savunur. Bu yaklaşım, Büyük Buhran'dan sonra popülerleşti ve 20. yüzyılın ortalarında birçok ülkede ekonomi politikalarının temelini oluşturdu. 1970'lerden itibaren alternatif yaklaşımlar ortaya çıksa da, Keynesyen fikirler, özellikle ekonomik kriz dönemlerinde hala önemli bir referans noktası olmaya devam etmektedir.