"Ahmaklık ve Acı: İnsanlık Tarihindeki Korkunç Deneyler"

24Sq...43jB
31 Jan 2024
65
  • Tuskegee Sifiliz Deneyi:


Tuskegee Sifiliz Deneyi, 1932-1972 yılları arasında ABD Halk Sağlığı Servisi tarafından gerçekleştirilen ve sifiliz tedavisi almamış siyahi erkekleri içeren ahlaki açıdan korkunç bir deneydir. Deney, katılımcıların bilgilendirilmeden ve onayları alınmadan sifilizle enfekte edilmesini içeriyordu.Bu deney, etik kuralların ihlali, insan haklarına saygısızlık ve bilimsel araştırmalarda temel prensiplerin çiğnenmesi nedeniyle sert eleştirilere maruz kaldı.


Katılımcılara etkili tedavi sunulmaması, onların acı çekmelerine ve hastalığın doğal seyrine bırakılmalarına sebep oldu.Bu trajik deney, bilimsel topluluğa etik standartların önemini hatırlatmış ve insanların bilimsel araştırmalarda korunması gerekliliğini vurgulamıştır. Tuskegee Sifiliz Deneyi, tıp etiği ve insan hakları konularında bir döneme damgasını vurmuş, araştırmacılara ve toplum liderlerine etik ilkelere daha fazla dikkat etme çağrısı yapmıştır.



  • Milgram Deneyi:


Milgram Deneyi, 1961'de Stanley Milgram tarafından yürütülen bir psikolojik deneydir ve otorite figürlerine karşı insanların nasıl itaatkar davranışlar sergilediğini incelemeyi amaçlar.


Bu deneyde katılımcılar, bir otorite figürü tarafından yönlendirilen bir öğrenme deneyimini taklit etmek üzere seçildi.Deneyde, katılımcılara diğer bir "öğrenci"nin yanlış cevaplarına elektrik şoku verme görevi verildi. Olaylar sahnelenmiş olsa da, katılımcılar gerçekten inandırıcı bir şekilde şoka uğramış gibi davrandılar. Deney, katılımcıların etik kuralları çiğneyerek otoriteye körü körüne itaat etme eğiliminde olduğunu gösterdi.Milgram Deneyi, insan psikolojisi ve sosyal davranışlar üzerine derinlemesine düşündürücü bir inceleme sunar. Bu deney, bireylerin grup baskısı ve otoriteye karşı nasıl tepki verdiğini anlamak adına okunmaya değer bir deneydir, aynı zamanda etik kuralları sorgulamamıza da neden olur.



  • Zimbardo'nun Stanford Hapishane Deneyi:


Zimbardo'nun Stanford Hapishane Deneyi, 1971 yılında Philip Zimbardo tarafından yürütülen ve sosyal psikoloji açısından önemli bir deneydir. Deney, gönüllü öğrenci katılımcıları arasında mahkûmlar ve gardiyanlar olmak üzere iki grup oluşturularak tasarlanmıştır.


Ancak, deneyin öngörülen iki haftalık süresi, beklenenden daha erken sonlandırılmıştır.Deney, katılımcıların rolleri içselleştirmeleri sonucu ahlaki sınırların nasıl zorlanabileceğini gösterdi. Gardiyanlar, güçlerini kötüye kullanma eğilimindeydiler ve mahkûmlar da psikolojik travmalara maruz kaldılar. Deneyin sonlandırılma sebeplerinden biri, katılımcıların ruhsal sağlıklarını koruma ihtiyacıydı.Stanford Hapishane Deneyi, insan davranışlarının çevresel etkiler ve sosyal normlar altında nasıl değişebileceğini anlamak için önemli bir vaka çalışması sunar. Bu deney, insanların verilen bir rolü benimsemeleri durumunda normalden sapmalarını gözler önüne sererek, etik sınırlar ve güç dinamikleri üzerine derinlemesine düşündürücü bir analiz sunmaktadır.



  • Nazi İnsan Deneyleri:


Nazi İnsan Deneyleri, II. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası tarafından gerçekleştirilen etik olmayan ve insanlık dışı deneyleri içeren kapsamlı bir tarihi olgudur. Bu deneyler, genetik, tıp ve biyoloji alanlarında yapılmış olup, savaşın yıkıcı etkileriyle birleşerek büyük bir insan hakları ihlali yaratmıştır.


Nazi doktorları, mahkûmları, özellikle de toplama kamplarındaki Yahudi mahkûmları, insan denekleri olarak kullanarak ahlaki sınırları aşmışlardır. Bu deneyler arasında sterilizasyon, biyolojik ve kimyasal silah testleri, yüksek irtifa deneyleri ve çeşitli tıbbi deneyler bulunmaktadır.Bu başlık, tarihi bir karanlık döneme odaklanarak insanlık suçlarını anlamak ve hatırlamak adına önemli bir okuma sunar. Nazi İnsan Deneyleri, bilim ve etik değerlerinin nasıl çiğnenebileceği konusunda derin bir düşünce provokasyonu yaparken, insan haklarına saygının neden bu kadar kritik olduğunu vurgular.



  • Guatemala Sifiliz Deneyi:


Guatemala Sifiliz Deneyi, ABD Halk Sağlığı Servisi tarafından 1946-1948 yılları arasında gerçekleştirilen etik olmayan bir deneyi temsil eder. Bu olaylar, sifiliz tedavisi için kullanılan ahlaki sınırların ciddi şekilde ihlal edildiği trajik bir hikayeye işaret eder.Hikaye, Guatemala'daki hapishanelerde, hastanelerde ve hatta orfanatlarda kalan insanlara, bilgilendirilmiş onay alınmadan sifiliz ve gonoreye neden olan bakterilerin bilinçsizce enjekte edilmesini içerir.


Bu insanlara etkili bir tedavi sunulmamış, onlar büyük acılar çekmiş ve birçoğu hayatını kaybetmiştir.Guatemala Sifiliz Deneyi, bilimsel araştırmalarda etik standartların ne kadar önemli olduğunu vurgular. Ancak aynı zamanda, bu hikaye üzerinden insan dayanıklılığı ve etik değerlere karşı direncin nasıl sınamak yerine, bilimsel ilerlemenin insanlık için nasıl bir hizmet olabileceği konusunda düşünmeye teşvik eder.

  • Little Albert Deneyi:


Little Albert Deneyi, 1920'lerde John B. Watson ve Rosalie Rayner tarafından yürütülen bir deneydir ve bu deneyde küçük bir çocuğa koşullanmış bir korku aşılamak amaçlanmıştır. Little Albert adındaki çocuk, önce bir beyaz fare ile tanıştırılmış ve daha sonra fareye bir şamdan yakılmasıyla şiddetli bir şekilde korkutulmuştur.


Deneyin etik açıdan sorunlu olması, çocuğun rızası olmaksızın ve uzun vadeli psikolojik etkileri göz önüne alınmadan gerçekleştirilmesi nedeniyle eleştirilmiştir. Ayrıca, çocuğun bu deney sonrasında nasıl etkilendiği ve korkularının nasıl evrildiği bilinmemektedir.Little Albert Deneyi, psikolojide etik kuralların ve çocukların araştırmalara dahil edilmesi konusundaki hassasiyetin önemini vurgular. Aynı zamanda, bilimsel araştırmalarda insanlar üzerinde yapılan müdahalelerin uzun vadeli etkilerini anlamak için daha dikkatli bir yaklaşımın gerekliliği üzerine düşündürücü bir örnek sunar.


  • Stanford Hapishane Deneyi (1971):


Stanford Hapishane Deneyi (1971), Philip Zimbardo tarafından yürütülen bir sosyal psikoloji deneyidir ve katılımcıları gardiyanlar ve mahkûmlar olarak iki gruba ayırarak bir hapishane ortamını simgeler. Ancak, deneyin beklenenden daha erken sonlandırılması, insanların rol oynamalarıyla ortaya çıkan etik sorunları ortaya çıkardı.Gardiyanlar, kısa sürede otoriter ve kötüye kullanıcı bir tutum geliştirirken, mahkûmlar da psikolojik stres ve travma yaşadılar. Deney, insanların verilen rolü benimseyerek normalden sapmalarını gösterdi ve sosyal ortamların bireylerin davranışlarını nasıl etkileyebileceğini ortaya koydu.Stanford Hapishane Deneyi, güç dinamikleri, otorite ve toplumsal normlar üzerine düşünmeye sevk eden bir deneydir. Bu başlık, insanların çevresel etkenlere karşı nasıl tepki verdiğini anlamak ve grup davranışları üzerinde düşünmek için okumaya değer bir kaynaktır.

  • Aversion Project (Güney Afrika):


Aversion Project, Güney Afrika'da Apartheid döneminde (1970'ler-1980'ler) eşcinsel bireyleri heteroseksüel olarak "dönüştürme" amacı güden bir dizi tıbbi uygulamaların yapıldığı etik olmayan bir projeyi ifade eder. Bu uygulamalar arasında elektroşok terapisi, hormon tedavileri ve diğer cinsel yönelimi değiştirmeye yönelik yöntemler bulunmaktadır.Aversion Project, eşcinselliği bir sapma olarak gören dönemin sosyal normlarına dayanmaktadır ve bu uygulamaların kurbanları, ciddi fiziksel ve psikolojik zararlara maruz kalmışlardır. Projede yer alan sağlık profesyonelleri, etik değerlere ve hastaların rızasına saygı göstermeden bu uygulamaları gerçekleştirmişlerdir.Bu başlık, insan hakları ihlalleri ve cinsel yönelim temelli ayrımcılık konularında derinlemesine düşündürücü bir içeriğe sahiptir. Aversion Project, tıp etiği, eşitlik ve insan hakları bağlamında önemli bir eleştiri noktası olup, tarihsel bir perspektifle bu tür uygulamaların neden yanlış olduğunu anlamak adına okumaya değer bir konudur.


  • Ölüm Meleği Deneyi:


Ölüm Meleği Deneyi, 1940'ların ortalarında ABD'de gerçekleştirilen bir dizi etik olmayan radyasyon deneyini ifade eder. Bu deneyler, hamile kadınların doğum öncesi radyasyona maruz bırakılmasıyla ilgiliydi. Amaç, radyasyonun fetüs üzerindeki etkilerini anlamaktı.Deneyde yer alan kadınlar, radyasyona maruz kalmalarının potansiyel sağlık riskleri konusunda bilgilendirilmediler ve bu nedenle rızaları alınmadı.


Ayrıca, deneyin bilimsel olarak gerekli olup olmadığı veya bu tür bir etik olmayan uygulamaların ne kadar etik dışı olduğu konusunda yeterince değerlendirme yapılmadı.Ölüm Meleği Deneyi, bilimsel araştırmalarda etik standartların ve katılımcı haklarının korunmasının ne kadar kritik olduğunu vurgular. Bu tür deneyler, etik açıdan kabul edilemez bir şekilde bilimsel ilerlemeye zarar verebilir ve insan hakları ihlali anlamına gelebilir. Bu tür geçmiş olaylar, günümüzde bilimsel araştırmalarda etik değerlere daha fazla vurgu yapma gerekliliğini hatırlatır.


  • Marshmallow Testi:


Marshmallow Testi, 1960'lı yıllarda psikolog Walter Mischel tarafından geliştirilen ve çocukların erteleme yeteneğini ölçmeye yönelik bir deneyi ifade eder. Bu deneyde, çocuklara bir marshmallow (naneli şeker) verilir ve eğer belirli bir süre bekleyebilirlerse, daha sonra ek bir marshmallow alacakları söylenir.Deney, çocukların anlık tatmin yerine ödülü erteleyip erteleyemediklerini ölçerek özdenetim ve erteleme yeteneğini anlamayı amaçlar. Bu yetenek, ilerleyen yaşlarda akademik başarı, duygusal kontrol ve sosyal uyum gibi önemli alanlarda etkili olabilir.Marshmallow Testi, bireyin geleceğe odaklanma ve ödülü erteleme yeteneği üzerinden insan davranışlarına dair önemli içgörüler sunar. Aynı zamanda, bu yeteneğin gelişiminde çocukluk döneminin kritik bir rol oynadığını ve bu deneyin, öz kontrolün önemini vurgulayarak bireylerin uzun vadeli başarılarını etkileyebileceğini gösterir.



Get fast shipping, movies & more with Amazon Prime

Start free trial

Enjoy this blog? Subscribe to ilahemuzaffarliözcan

6 Comments