HUZURA GİDEN YOL
Muz ve kırmızı elma arıyorum. Bir de kendi aydınlanmamı. Yok, aslında öyle mistik veya epik bir şey değil aradığım aydınlanma.. Gün aymadı daha. Ya da yarı aydı denebilir. Saat sabahın 6.45’i. Alacakaranlık buna mı denirdi? Burada kuşlar, uyuyanları hangisi önce uyandırabilecek diye birbirleriyle yarışıyorlar. Bense, yine bu sabah kuşlardan bile önce uyandım. Bir süre sonra, bahçeden ‘uyanma vakti’ gongunun sesi de geldi. Şatonun altındaki kocaman kilerden muzları, elmaları, portakal ve kiwileri kucağıma doldurup yemek salonuna çıktım. Meyvaları büyükçe bir sepete yerleştirdim, yoğurdu ve yulafı da büyük kaselere koydum. Tereyağ, reçel, susam ezmesi de tamam. Mutfaktan ev yapımı normal ve glütensiz ekmekleri alıp ekmek kutusuna yerleştirdim. Soya sütü, pirinç sütü tamam. Kahve ve çay suyu da hazır. Rota görevim, bu sabah da tamamlandı. Artık büyük salondaki açılış meditasyonu, sabah yogası ve dansına katılabilirim….
Shambhala Avrupa’nın merkezi olan, ne zamandır gelmek istediğim ‘Dechen Choling’ isimli İnziva Merkezi’nde bir meditasyon eğitimindeyim. Amsterdam’daki evimden buraya, yürüyüş, otobüs, tren, metro, tren, tekrar otobüs ve yürüyüş kombinasyonlarıyla yaklaşık 8-9 saatte ulaştım. Güney Fransa’nın derinliklerinde, porselenleriyle ünlü Limoge kenti yakınlarında, yemyeşil ovalar, at çiftlikleri, nehirler, tarlalar, orman ve gölcükler arasındaki eski bir şato burası. Shambhala Geleneği’nde, ‘Rota’ denilen, yani gönüllülük işlerinden biri olan kahvaltı hazırlamak bu kez benim görevim.. Rota, tüm Shambhala yolunun ve eğitimlerinin de önemli bir parçası. Dünyada 50 ülkedeki 200’den fazla Shambhala Mekezi’nden birinde 3 gün ya da aylarca kalınsa da, bu toplulukta yaşamanın gerekliliklerinden biri bu. Özellikle Dechen Choling’de, görünürde sabah akşam herkes çalışıyor, böylece her iş de tıkır tıkır yürüyor. Her gün belli saatlerde yerler süpürülüyor. Mutfakta bir masa başında sessizce havuçlar, patatesler soyuluyor. Aksiyon halindeyken ve üretirken de meditasyonda sanki herkes. Her yaptığımız işi, farkındalıkla, tamamen anda kalarak yapmak için iyi bir fırsat ve çalışma bu aslında. Bir süre sonra bir de bakmışız, zaman kavramını bile aşmışız. Bir anın öncesi sonrası, başlangıç ve bitişinin de pek bir önemi kalmamış.
Ev gibi olmuş bile burası. Ben gitmiş, biz gelmiş. Edinmişiz hatta bazı şeyleri hemencecik.. Özellikle ortak alanları. Oysa ki tersi düşünülür, özel alanlar daha çok edinilir. Yemek salonu mesela; oradaki saksıların topraklarını havalandırıyor biri boş zamanında. Büyük reçel kavanozunu dökemeyince kaseye birisi, 2 kişi koşuyor yardıma. İnzivanın anlamı çalışmak burada. Hem zihinsel, hem fiziksel olarak çalışmak. Zira, Shambhala’nın en temel vizyonu, ‘aydınlanmış bir toplum’ yaratmak. Bunun içinse, elbette yol önce kendimizle başlıyor. Uzun saatler ve günler süren Meditasyon ve eğitimlerin sebebi de bu.
10 senedir izlediğim yolu, amaçlarını ve vizyonunu yeni yeni kavrıyorum. İnsan doğası ve davranışlarını inceleme üzerine kurulmuş, temelini klasik Buda öğretilerinden alan, etkileyici bir vizyona sahip Shambhala geleneği öğretisini aktarıyor hocalar.. Sundukları bu eşsiz bilgiler eşliğinde, grupla ve teke tek sohbetlerle ileri düzey bir eğitim alarak bilgeliğimizi derinleştiriyoruz. Yok olmaya yüz tutmuş bazı Tibet gelenek ve ritüellerinin burada yaşatıldığını gözlemliyoruz. Tanıştığım kişiler, paylaşımlar çok değerli. Bunların her biri, beni bana bağlayan yollar, araçlar. Burada, dünyanın her yerinden, her halinden insanla tanışmak mümkün. Manastırlarda ya da çeşitli topluluklarda senelerce yaşamış kişilerden tutun, hayatında geçiş döneminde olan öğrencilere kadar, kadın-erkek genç-yaşlı bulunuyor aynı çatı altında. Değişik hayat hikayeleri dinlemek, entelektüel paylaşımlar, hayatın bilgeliği, maskelerin çıkıp, ilişkilerin, kurulan bağların açık ve derin olabilme potansiyeli beni diriltiyor. Sanki vücudum ve ruhumdaki her hücre yenileniyor.
‘Dathun’ denilen ve 1 ay sıkı bir disiplinle meditasyon, yeme içme, Rota programını uygulayan 70’e yakın katılımcı, son haftalarındalar. Arada sırada onlarla da kesişiyor yollarımız, tanışıyoruz. Dathun’dakiler, genelde pek konuşkan iken, 24 saatlik ‘Altın sessizlik’ dönemleri sırasında suskunluğa bürünüyor koca merkez.. Ama yine de canlı, hayat dolu bir suskunluk bu. Bahçede, bir ara yanıma gelip oturuyorlar. Tam da canım kahve istemişken, bana kahvelerinden ikram ediyorlar. Gözlerimizle uzun uzun sohbet edip gülüşerek, kumruları dinliyoruz birlikte… Bakışlarla, vücut diliyle, enerjiyle, aurayla da iletişim kurabiliyor burada herkes. Açık kalplilik. Yardımlaşma. Çalışmak. Disiplin. Şefkat, hoşgörü. Temel iyilik prensibi. Farkındalık. Paylaşım. Uyanış. Savaşçı ruhu. Bu kavramlar, Dechen Choling’deki ortak dili oluşturuyor.
Yemekler genelde 2-3 çeşitten oluşuyor ve vejeteryan ağırlıklı. Yemek gongu çalınca, her kapıdan biri çıkıverip yemek sırasına giriyor. Akşamları odalara çekiliş saati 10.00. Tahmin edilebileceği gibi, internet bağlantısı yok, hatta ortalıkta telefonla konuşmak bile yasak. Hava durumu pek değişken. Ne de olsa, Mart ayındayız daha. Geçen gün öğlen arasında, yoğun yağmurla birlikte güneş ortaya çıkınca herkes dışarıya, şatonun bahçesini delip geçen gökkuşağını görmeye koşuyor. Öyle etkileyici ki, onu burada tutmak istiyorlar. ‘O artık buraya ait’ diyorlar gülerek, Budha’nın tüm öğretilerine kafa tutarcasına ona sahip olmaya çalışarak, bağlanarak…
Eski şato halleri dolayısıyla bozulan ısıtma sistemi yüzünden, meditasyonda polar battaniyelere sarınmış ve çift çorapla geçen birkaç gün, ‘huzursuz bacak sendromu’ rahatsızlığı olan ve geceleri uyurken 19 saniyede bir hareket eden oda arkadaşımdan dolayı biraz uykusuz kalma gibi küçük rahatsızlıklar buranın huzurunu bozmuyor benim için. Dechen Choling’de, daha 2. günde hayat basitleşiyor bile. Sadece ne zaman yemek yiyeceğimize, ne zaman uyuyacağımıza, ne zaman meditasyon yapacağımıza odaklanıyoruz. Burada hayat sade. Odalar sade. Yemekler sade. Kıyafetler sade. Belki de huzuru, farkındalığı, aydınlanmayı, kendimizi daha iyi anlamayı sağlayan bu sadeliktir. Sadelik ve basitlik, aslında her zaman beraberinde duru, katıksız bakış açısını da getiriyor. Bakmasını bilene tabi…
İnziva merkezlerinin amacı bana göre, doğayla ve kendi özümüzle tekrar bağ kurabileceğimiz bir ortam yaratmak. Günlük hayatlarımızda birçok engelden dolayı, bunu her zaman kolayca başaramıyoruz. Yaşamla ve kendimle burada rahatça kurduğum bağı, dönünce de, günlük hayatımda yaşatabilmek ve hep canlı tutmak isteği var içimde. Burada ve her gittiğim inziva merkezinde, büyülü bir şekilde hemencecik girebildiğim bu hale, yaşamın yaydığı tılsımla her daim buluşabilmek dileğim…